Fransız Devrimi toplam olarak bilimin, eğitim, sanayinin önünü açtı; yaygınlaşmasını ve halk arasında kök salmasını sağladı. Bu sayede büyük bir toplumsal altüst oluş ve dönüşüme neden oldu.
Yazarlar: Batuhan Akgündüz – Emrah Maraşo
Fransız Devrimi kimileri için meşru zemine dayanmayan bir ayak takımı ayaklanması, kimileri için ancien régime’e karşı bütün bir toplumda gerçekleşen politik bir harekettir. Devrim, kimileri için “akıl” ve “bilim”e karşı bir başkaldırı, kimileri için ise modern dünyada özgürlüğün, adaletin ve eşitliğin tesis edilmesi yolunda atılan ilk ve en önemli adımdır. Esasen bu karşıt konumlanış, toplumsal olarak hangi sınıflardan yana olduğunuz ve hangi sınıflara ait olduğunuzla ilgilidir. Charles Dickens, İki Şehrin Hikâyesi’nde şöyle der: “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana.”
Ulusal Kurucu Meclis (L’Assemblée nationale constituante) (1789-1791)
Fransız Devrimi’nin zeminini hazırlayan hadiseleri siyasal, ekonomik ve entelektüel nedenler olarak sınıflandırabiliriz. Siyasal açıdan baktığımızda üç temel sınıfı kısaca incelememiz gerekir. Birincisi, din adamlarından oluşan ruhban sınıfıdır. Nüfusun neredeyse %1’ine karşılık gelen din adamları, buna karşın toprağın %10’una sahipti. İkinci sınıf asillerden oluşmaktaydı. Asillerin kimi şövalye asilleri kimi ise bu unvanı para ile satın alan varlıklı insanlardı. Asiller nüfusun hemen hemen %2-3’ünü oluştururken toprağın %25’ine sahipti. Bu iki sınıfın dışında kalan sıradan insanlar üçüncü sınıfı oluşturmaktaydı. Üçüncü sınıf, içerisinde, okuryazarlığı giderek artan köylüden, toplumsal statüsü ve yönetimdeki payı gibi konularda huzursuzluk yaşayan burjuvaziye kadar geniş bir kitleden müteşekkildi. Nüfusun neredeyse %96’sını oluşturan üçüncü sınıf, ilk iki sınıfın ayrıcalıklarına sahip değildi. Burjuvazi artan zenginliğinin karşılığını alamıyor, köylüler ise artan vergi yükü altında eziliyordu. Bu durum esasen devrimin ekonomik nedenini teşkil etmekteydi. Köylüler için Kilise’ye ödenen onluk vergi, gelirden ya da araziden devlete ödenen doğrudan vergi, yüzde yirmilik gelir vergisi, insan başına kelle vergisi ve tuz vergisinin yarattığı mali yük; kötü hasat ve ekonomik kriz dönemlerinde üstesinden gelinemeyecek bir külfete ulaşmaktaydı. Buna karşın din adamları ve asiller ağır ve temel vergilerden muaf oldukları gibi toprak sahibi olarak kira topluyor ve birinci sınıf, onluk vergiyi tahsil eden tarafta yer alıyordu. Bu eski düzende (ancien régime) Fransız köylüsünün dörtte birinin toprağı vardı. Ancak büyük çoğunluğunun arazisi oldukça küçük olduğundan nispeten verimli hasat dönemlerinde dahi geçinmeleri oldukça güç bir hal almaktaydı. Başka bir deyişle en şanslı köylü bile artan vergi yükü ve yükümlülükler karşısında ezilmekteydi.
Siyasal ve ekonomik koşulların başta köylüler olmak üzere sınıflar üzerinde yarattığı öfke ve tepki aradığı teorik zemini ve manevi gücü Montesquieu, Voltaire ve Rousseau gibi filozoflarda buldu. Okuryazarlığı artan üçüncü sınıf, “vatan”, “ulus”, “toplumsal sözleşme”, “genel irade” kavramlarıyla haşır neşir oldu. Böylece entelektüel arka plan da artık olgunlaşmıştı.
Siyasal ve ekonomik koşulların başta köylüler olmak üzere sınıflar üzerinde yarattığı öfke ve tepki aradığı teorik zemini ve manevi gücü Montesquieu, Voltaire ve Rousseau gibi filozoflarda buldu.
Fransız Devrimi’nin fitili ise Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın sonuçları hissedilmeye başlandığında ateşlendi. 1778 yılında İngiltere’ye karşı Amerikalıların yanında savaşa giren Fransa beş yılın ardından İngiltere’ye karşı kazanmış gözükse de finansal olarak yenilen taraftı. Savaştan iki yıl sonra Fransızlar milli gelirlerinin dörtte biri oranında bütçe açığı verdiler ve neticede üç sınıfı temsil eden Genel Meclis toplandı. İlk iki sınıf (özellikle asiller), üçüncü sınıfa göre farklı isteklere sahipti. Bunların başında imtiyazlarının ekonomik reformlar yüzünden kaybedilmemesi geliyordu. Üçüncü sınıf ise yukarıda değindiğimiz daha kapsamlı ve karmaşık sorunlara sahipti. Mayıs 1789’da Versay’da toplanan Genel Meclis’te, XVI. Louis talepler karşısında üçüncü sınıfın karşısında yer aldı. Üçüncü sınıf, buna tepki olarak 17 Haziran 1789’da Ulusal Meclis’i kurdu. 20 Haziran’da Versay’daki toplantı salonunun dışındaki tenis kortundan toplanan bu grup, Fransa için yazılı bir anayasa oluşturulana kadar buradan ayrılmayacaklarına yemin ettiler. Bu hadise tarihe Tenis Kortu Yemini (Le serment du jeu de paume) olarak geçti. Ulusal Meclis zamanla Kral’dan memnun olmayan din adamlarının da desteğini kazandı. 9 Temmuz’dan itibaren Meclis, kendine geniş yetkiler tanıdı ve Ulusal Kurucu Meclis adını aldı. XVI. Louis’nin kurucu meclisi dağıtacağına dair dedikodular Paris halkını galeyana getirdi. Halk silahlanmak için cephaneye sahip olduğunu düşündüğü Bastille Kale-Hapishanesine 14 Temmuz’da baskın yaptı ve burayı ele geçirdi. Bastille Baskını (La prise de la Bastille) halkın Kral’ın baskıcı otoritesine karşı sembolik bir zaferi olarak görüldü ve devrim bütün Fransa’ya yayıldı. Kral devrimi tanımak zorunda kaldı. Bunun neticesinde 26 Ağustos’ta İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ilan edildi. İlk dört madde şu şekildeydi:

- Madde İnsanlar, haklar bakımından özgür ve eşit doğar ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar ancak ortak faydaya dayanabilir.
- Madde Her bir politik birleşmenin amacı; doğal ve dokunulamaz insan haklarını korumaktır. Bunlar; özgürlük hakkı, mülkiyet hakkı, güvenlik hakkı ve baskıya karşı direnme hakkıdır.
- Madde Egemenliğin temeli, esas olarak ulustadır. Hiçbir kuruluş, hiçbir kimse açıkça ulustan kaynaklanmayan bir iktidarı kullanamaz.
- Madde Özgürlük başkalarına zarar vermeden istediğini yapabilmektir: Her bir insanın doğal haklarını kullanması da toplumun diğer üyelerinin de aynı hakları kullanmasını garanti altına alacak sınırlar içindedir. Bu sınırlar da sadece yasalarla belirlenebilir.
Bu gelişmeleri Haziran 1790’da Kurucu Meclis tarafından imtiyazların ve unvanların kaldırılması takip etti. Temmuz ayında ise Katolik kilisesini ulusal bir temele dayanarak yeniden düzenlemeyi amaçlayan Kilise Medeni Yasası çıktı. Mart 1791’de Papa, yasayı lanetledi ve karşı devrimi teşvik etti. Eylül ayında ise kurucu meclisin hazırladığı 1791 Anayasası kabul edildi. Bu anayasa ile meşruti monarşi düzenine geçildi. Yasama Meclisi açıldı. Kral yürütme erki olarak veto hakkına sahipti. Ancak meclis tarafından tekrar kabul edilen bir yasa yürürlüğe girebilecekti.
Terör Dönemi (1793-1794) (Le règne de la Terreur)
Fransa’da yaşanan devrimin yarattığı coşku ve atmosfer bütün bir Avrupa’yı sardı. Bu, Avrupa’daki monarşilerin bekası için büyük bir tehditti. 1791 Anayasasının kabulünden bir ay önce, Ağustos 1791’de Avusturya ve Prusya tarafından yayımlanan Pillnitz Bildirisi bunun açık beyanıydı. Bildiri, XVI. Louis’nin tekrar başa geçmesi gerektiğini belirtiyordu. Bunun üzerine Nisan 1792’de Fransa, bu iki monarşiye savaş ilan etti. Buna cevaben Müttefik Ordusu komutanı Brunswick Dükü Charles William Ferdinand tarafından Paris halkına yönelik Temmuz 1792’de Brunswick Bildirisi yayımlandı. Bildiride Fransız kraliyet ailesinin zarar görmesi durumunda Fransa’daki sivillere müdahale edileceği tehdidinde bulunulmaktaydı. Bunun neticesinde devrim hareketi daha da ateşlendi ve 10 Ağustos 1792 Tuileries Ayaklanması ile neticelendi. Tuileries Sarayı’nda Kral’ın konutu basıldı. Monarşi sona erdi. Eylül 1792’de Ulusal Konvansiyon kuruldu ve Cumhuriyet rejimine resmen geçildi. İçinde monarşinin yer almadığı bir Anayasa için çalışmalara başlandı. Konvansiyon’da iki siyasi grup vardı. Sol tarafta Jakobenler, sağ tarafta ise Jirondenler yer alıyordu. Bu iki grubun arasında ise Ova olarak adlandırılan merkez mevcuttu. Jakobenler radikal devrimci sankülotların (baldırıçıplakların), Jirondenler ise taşra şehirlerinin desteğini alıyorlardı. Jakobenlerin Jirondenlerden en önemli farkı Fransa’nın içinde bulunduğu durumdan kurtulması için devrimin radikalleşmesi ve keskin önlemler alması gerektiği fikriydi. Jirondenler içinde Kral’ın idamına karşı çıkanların yer alması bu grubun kralcı olarak anılmasına sebebiyet verdi. Buna rağmen 21 Ocak 1793’te XVI. Louis giyotinle idam edildi. Bunu, 1 Şubat 1793’te İngiltere ve Hollanda’ya açılan savaş takip etti. Savaşta ordunun olumsuz vaziyeti ile ilgili olarak Jirondenler suçlandı ve federalizm düşüncesini savunmakla itham edildiler. Buna Parisli işçilerin yaşadıkları ekonomik sıkıntılardan Jirondenleri sorumlu tutmaları eklendi. 31 Mayıs’ta Paris’te halk ayaklandı ve 2 Haziran’da 29 Jironden Milletvekili’nin tutuklanması kararı çıktı. Bu şartlar altında 24 Haziran 1793’te yeni anayasa kabul edildi. Bu anayasa Jakoben Anayasası olarak da adlandırıldı.

İktidarı ele geçiren Jakobenler 5 Eylül 1793’te Terör Dönemi olarak adlandırılan bir süreci başlatmış oldular. Başlarını Maximilien de Robespierre’in çektiği Kamu Güvenliği Komitesi oldukça sert önlemler aldı. Robespierre, Terör’ü şu şekilde tanımladı: “Barış zamanında halk hükümetinin temel kaynağı erdemse, devrim zamanında halk hükümetinin temel kaynağı hem erdem hem de terördür: erdemsiz terör felakettir; terörsüz erdem güçsüzdür. Terör, hızlı, sert ve esnek olmayan adaletten başka bir şey değildir … [Terör], Anavatanın acil gereksinimleri adına uygulanan genel demokrasi ilkesinin bir sonucudur!” Terör’ün uygunlanması, 17 Eylül 1793’te Şüpheliler Yasasının yürürlüğe girmesi ile kolaylaştı. Bu yasaya göre karşı devrimci, özgürlük karşıtı, devrim düşmanı tüm şüphelilerin tutuklanması ve cezalandırılması kararlaştırıldı. 1793-1794 yılları arasında 200.000 yurttaş gözaltına alındı. Yaklaşık 10.000 kadarı yargılanmadan hapishane şartlarında öldü. Terör Dönemi’nde devrim mahkemeleri 17.000 ölüm cezası verdi. Bu koşullar altında Bordeaux, Lyon, Marsilya, Nimes, Montpellier, Caen ve Toulon’da Kral yanlıları ayaklandı. XVII. Louis’yi kral olarak ilan etmek istediler. Örneğin Birinci Koalisyon Savaşı sürerken, Toulon halkı İngilizlerden yardım istedi. Ancak Cumhuriyetçilerin Toulon kuşatması başarıyla sonuçlandı ve bunda en büyük pay, genç topçu komutanı Napoléon Bonaparte’a aitti. Bu kaos ortamında 16 Ekim 1793’te Marie Antoinette idam edildi. Bu dönemde idam edilen bir diğer önemli isimse Kütlenin Korunumu Yasası’nı keşfeden meşhur kimyacı Antoine Lavoisier’di. Lavoisier devrim karşıtı olmakla ve topladığı vergilerin küçük bir kısmını laboratuvar deneylerine ayırdığı için yolsuzlukla suçlanmıştı. 10 Haziran 1794 yılında yürürlüğe giren 22 Prairial Yasası, Büyük Terör Dönemini (la Grande Terreur) başlattı. Bu yasa ile Kamu Güvenliği Komitesi, yargı sürecini oldukça basitleştirdi.
Direktuvar (1795-1799) (Le Directoire)
Rejimi restore etmek isteyen burjuva unsurlar, Kamu Güvenliği Komitesine ve Terör’e tepkileri örgütledi. Bunun neticesinde 27 Temmuz 1794’te tutuklanan Robespierre, 28 Temmuz’da idam edildi. Komite silahsızlandırıldı, hapishaneler boşaltıldı ve devrimin örgütü Jakoben Kulüpleri tasfiye edildi.
Bu kargaşa dolu ortamda, 22 Ağustos 1795 yılında III. Yıl Anayasası kabul edildi ve 6 Eylül’de halk oylamasıyla onaylandı. Yeni Anayasa iki yasama meclisini içermekteydi. Alt meclis ya da Beş Yüzler Konseyi (Conseil de cinq-cents), 30 yaş ve üzeri olmak kaydıyla 500 delegeden oluşmaktaydı. Görevleri temelde yasa önerilerinde bulunmaktı. Üst meclis veya Eskiler Konseyi (Conseil des anciens) ise 40 yaş ve üzeri 250 delegeden oluşmakta ve önerilen yasaları kabul etme ya da veto etme yetkisine sahip bulunmaktaydı. Eskiler ayrıca Beş Yüzler tarafından hazırlanan listelerden yürütme organını -beş Direktuvar’ı- seçiyordu. Bir Direktuvar’ın en az 40 yaşında olması ve daha önce milletvekili ya da bakan olarak görev yapmış olması gerekiyordu. Her yıl dönüşümlü olarak yeni bir Direktuvar seçilmekteydi. Direktuvarlar, bakanları, büyükelçileri, ordu generallerini, vergi tahsildarlarını ve diğer memurları seçiyordu. Öte yandan devrime başkaldırı devam etmekteydi. 5 Ekim 1795’te Kralcılar Paris’te büyük bir isyana kalkıştılar. 13 Vendémiaire Ayaklanmasını durduran isim, Paris sokaklarına topçularını yerleştiren ve onlara atış izni vermekten çekinmeyen Napoléon Bonaparte idi.
Direktuvar dönemi, ilk iki yılında Jakobenlerin Terör Dönemi’nin hareketini yatıştırmaya çalıştı ve yumuşamaya geçildi. Sürgüne gönderilen Kralcılara karşı alınan önlemler hafifletildi. Buna karşın Direktuvar Dönemi, Fransa’nın başta Britanya, Avusturya, Prusya, Napoli Krallığı, Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere yabancı koalisyon güçleriyle savaştığı oldukça yoğun bir süreci ihtiva etmekteydi. Bu külfetli savaş atmosferi, Fransa’nın ekonomisine oldukça zarar veriyordu. Mart 1797’de Kralcılar iki yasama meclisinde çoğunluğu ele geçirdi. Bunun sonucunda Kralcılara karşı Napoléon Bonaparte’ın gönderdiği birlikler 18 Fructidor Darbesini (17 Eylül 1797) gerçekleştirdi. Elbette bu darbe, daha ziyade Napoléon’un işine yaramıştı. Nitekim 18 Ekim 1797 tarihinde Avusturya ile imzalanan Campo Formio Anlaşması, Napoléon’un dikteleriyle şekillenmişti. Bunu, 18-19 Brumaire Darbesi (9-10 Kasım 1799) takip etti. Abbé Sieyès, Talleyrand ve başarısızlıkla sonuçlanan Mısır seferinden Fransa’ya bir “kahraman” gibi dönen General Napoléon Bonaparte tarafından Direktuvar’a karşı gerçekleştirilen bu darbenin neticesinde Şubat 1800’de Bonaparte’ın Birinci Konsül olduğu yeni Anayasa ilan edildi. Böylece devrim, yerini Bonaparte’ın “disiplinli” diktatörlüğüne bıraktı.
Fransız Devrimi ve bilim
Fransız Devrimi ve onun modernite hedefine karşı olanlar, devrimi bilime de karşı olmakla suçladı. Bailly, Condercet ve Lavoisier’yi bu duruma örnek olarak gösterdiler. Oysa Fransız Devrimi, feodal kalıntıları temizledi, düşüncelerini aydınlanmacı filozofların ilerici ve bilimci ruhundan aldı. Örneğin Aydınlanmacı filozof Diderot ve D’alembert öncülüğünde yazılan anıtsal Ansiklopedi eserinin alt başlığı “bilimler, sanatlar ve zanaatlar açıklamalı sözlüğü”ydü. Monge ve Carno gibi önde gelen bilim insanları köktenci cumhuriyetçiydiler; ekonominin ve ordunun yönetiminde doğrudan sorumluluk aldılar. Devrimden sonra bilim insanlarının büyük bölümü, devlet aygıtının ve eğitimin, bilimsel temeller üzerinde inşa edilmesi için ciddi bir çaba gösterdiler.
Fransız Devrimi, feodal kalıntıları temizledi, düşüncelerini aydınlanmacı filozofların ilerici ve bilimci ruhundan aldı.
Devrimden sonra ilk olarak ağırlık ve uzunluk ölçülerinde değişiklik yapıldı ve 1799’da metrik sisteme geçildi. Ardından modern bilimsel eğitim inşa edildi ve sistematik olarak yaygınlaştırıldı. Devrim, bunu yaparken eski üniversitenin karşı çıkışını da bastırdı. Muhalif üniversitelerden Priestley, Wilkonson, Fransız askeri okullarından Monge ve Poncelet gibi matematikçiler, Napolyon gibi askerler vardı. Devrimin önünü açtığı sanayi, Jakobenlerden başlamak üzere vatan savunması için yürütülen savaş, bilime ihtiyaç duyuyordu. Ecole Normale Superieure, Ecole de Medecine ve Ecole Polytechnique bu dönemde kuruldu. Bu okullarda görev yapan profesyonel bilim insanları, soyluların ve kralların himayesindeki bilimcilerin yerini aldı. Fransız Devrimi, bu eğitim kurumları aracılığıyla kapılarını yetenekli halk çocuklarına açtı ve Fransız gençliğinin bütün potansiyelini açığa çıkardı, bu potansiyeli güce dönüştürdü. Almanya ve İngiltere de Fransa’yı örnek aldı.
Ecole Normale Superieure, Ecole de Medecine ve Ecole Polytechnique bu dönemde kuruldu. Bu okullarda görev yapan profesyonel bilim insanları, soyluların ve kralların himayesindeki bilimcilerin yerini aldı.
Kendisi de bilimsel bir eğitimle yetişen Napolyon, bizzat bilimi korudu ve geliştirdi. Academie’nin toplantılarına katıldı, bilim insanları heyetini Mısır’a götürdü, kristallogrofinin kurucusu Abbe Hauy’den fizik ders kitabı yazmasını istedi. O, bilimi orduları için pratik bir yarar sağlayıcı olarak da görüyordu.
Sonuç
Fransız Devrimi toplam olarak bilimin, eğitim, sanayinin önünü açtı; yaygınlaşmasını ve halk arasında kök salmasını sağladı. Bu sayede büyük bir toplumsal altüst oluş ve dönüşüme neden oldu. Devrim, bilimi sanayiyi geliştirmek, ordularını tahkim etmek ve modernleştirmek için kullandı. Devrimden sonra Fransa’ya kralcıların uyguladığı ambargo, bu ülkenin kendi kendine yetecek sanayi alanlarını geliştirmesine neden oldu. Devrimin hataları ve aşırılıkları elbette oldu, bazı önemli bilim insanları ne yazık ki bu hata, aşırılık ve yanlışlara kurban gitti. Fakat toplam ve tarihsel olarak baktığımızda devrim; modern burjuva uygarlığının, modernitenin ve onun üretici ve eğitici kurumlarının önünü açıp temellerini attı ve pekçok bilim insanını bu çaba uğruna seferber edip yenilerinin yaratılmasında esas etken oldu.
Kaynakça
Charles Dickens, İki Şehrin Hikâyesi. Çev. Meram Arvas. Can Yayınları, 2011.
Georges Rudé, Fransız Devrimi, Çev. Ali İhsan Dalgıç. İletişim Yayınları, 2018.
Johannes Willms, Napolyon: Büyük Despotun Yaşamı. Çev. Ecem Aycan Öztoplar, Runik Kitap, 2021.
William Doyle, Fransız Devrimi: Çok Kısa Bir Başlangıç. Çev. H. Hande Orhon Özdağ, İkü Yayınevi, 2018.
William Doyle, Fransız Devrimi. Çev. Hakan Gür. Dost Kitabevi, 2001
J. D. Bernal, Tarihte Bilim. Çev. Tonguç Ok, Evrensel Basım Yayın, 1. Cilt, İkinci Basım, Eylül 2019
İnternet kaynakları
https://www.britannica.com/topic/Directory-French-history
https://www.britannica.com/place/France/The-Jacobin-dictatorship
https://www.britannica.com/event/Thermidorian-Reaction
https://www.britannica.com/event/Reign-of-Terror
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0nsan_ve_Yurtta%C5%9F_Haklar%C4%B1_Bildirisi