Türkiye’de bir krematoryum kurulmasının yolu açılmalı; gerekli izinler alınmalı, yeterli donanım sağlanmalı ve kremasyon kapsamındaki hizmetler verilmelidir.
Arş. Gör. Dr. Sevim Coşkun
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıp Tarihi ve Etik Ana Bilim Dalı
Röportaj: Emrah Maraşo
GazeteBilim Genel Yayın Yönetmeni
Değerli aydınımız Metin Uca’nın vefatının ardından bir takım üzücü tepkilerin yanı sıra kremasyon konusu tartışılmaya başlandı. Kremasyon nedir? Bize biraz kavramsal anlamından bahseder misiniz?
Öncelikle Metin Uca’nın vefatı nedeniyle duyduğum üzüntüyü belirtmek isterim. Bununla birlikte gündeme gelen bazı tartışmalar ve yapılan yorumlar da ne yazık ki üzüntü verici. Ayrıştıran, yok sayan ya da hedef gösteren her yorumun yanlış ve tehlikeli olduğunu düşünüyorum.
Ölüleri yakma işleminin aşamaları
Sizin de belirttiğiniz gibi öne çıkan tartışmalardan biri de ülkemizde kremasyonun yapılıp yapılamayacağı ile ilgili. Aslında 2020 yılında Prof. Dr. Nüket Örnek Büken ile birlikte yazmış olduğumuz “Kremasyonun Tarihçesi ve Türkiye’de Kremasyon” adlı makalemizde bu konuya dikkat çekmek istemiştik.
Bu bağlamda kremasyon ile ilgili şu genel bilgileri verebilirim: Kremasyon, ölülerin yakılması işlemidir. Kelime olarak Latince’de “yakmak” anlamındaki “cremare” kökünden geldiği görülmektedir. Bu işlem için ölen kişinin bedeni yüksek sıcaklıklarda krematoryum adı verilen kremasyon fırınlarında yakılır. İşlem esnasında tüm yumuşak dokular yakılır; geriye kemik parçaları ve küller kalır. Bu işlem yaklaşık 3 saat sürer. Sonrasında ölen kişinin bedeninden geriye kalan kemik parçaları ve küller, urne adı verilen özel bir kaba, çömleğe ya da vazoya konur. Genel uygulamaya göre bir etiketleme sistemi de vardır; böylece yakılan kişi için kimlik doğrulaması yapılabilir.
Ölüleri yakma geleneğinden örnekler
Tarihteki ilk kremasyon uygulamaları nerelerde ve nasıl yapıldı? Buna ilişkin bulgular nedir? Literatüre göre tarihte ilk kremasyonun Prehistorik dönemde, yakma işlemi esnasında ortaya çıkan alev ve ısıdan yararlanmak amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Aslında ölülerin neden yakıldığı ile ilgili çeşitli düşünceler vardır. Bunlar arasında ateş ile yeniden doğuşun gerçekleşmesi, bedenin ve ruhun öteki dünyaya eksiksiz olarak ulaşabilmesi, ruhun ve bedenin temizlenmesi, kötülüklerin uzaklaştırılması, yer tasarrufu yapılması ve hijyenin sağlanması gibi nedenler vardır. Örneğin Bronz çağında Grek yarımadası ve Anadolu’da yapılan kremasyonlardaki amaç, cesedin yakılması ile ruhun göğe yükselerek özgür kalmasıdır. Eski inanışlara göre beden kalıntısı ancak küle dönünceye kadar yanarsa saflaşabilir ve böylece ruh vücuttan ayrılabilir. Yapılan arkeolojik araştırmalarda, eski dönemlerde görülen bu kutsal inanışlar nedeniyle cansız bedenlerin yakılmasının bir ayine dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Mitolojide de bununla ilgili anlatılara rastlanmaktadır. Örneğin Homeros Destanı’nda, Akhilleus’un çok yakın arkadaşı olan Patroklos’un Hektor tarafından öldürülmesinden sonra Patroklos’un gömülmesi ile ilgili uygulamalar anlatılmıştır. Burada Patroklos’un cansız bedeninin yakılmak için hazırlandığı ve özellikle bir odun yığınının üzerine konulduğu tasvir edilmiştir. Bu odun yığını, Patroklos’un arkadaşlarının kesilmiş saçları ile süslenmiş ve daha kolay alevlenmesi için ruhuna kurban edilen hayvanların (at ve köpek) yağları ile kaplanmıştır. Yakma işlemi bittikten sonra geriye kalan kemikler, odun yığının üzerinde yükseltilen bir tümülüs altına konulmuştur.
Arkeolojik çalışmalara bakıldığında, bazı kremasyon mezarların tespit edildiği görülmektedir. Yakılan cansız insan bedenlerinden geriye kalanlar doğrudan mezar çukurlarına bırakılmış ya da bir mezar kabının içine konarak daha önceden hazırlanmış bir çukur içine yerleştirilmiştir. Yine literatürden edinilen bilgiler, Neolitik Dönem’den itibaren Anadolu’da kremasyon geleneğinin geliştiğini göstermektedir. Özellikle Çayönü (Diyarbakır), Demirköy (Kırklareli) ve Aşıklı Höyük’te (Aksaray) yer alan kremasyon mezarlar içerisinde bulunan yanmış iskelet kalıntıları, bu bulguyu desteklemektedir. Ayrıca İstanbul-Yenikapı’da bulunan urneler de bu geleneğin geniş bir sahaya yayıldığını göstermiştir. İlgili literatüre makalemizin kaynakça kısmından ulaşılabilir.
Türklerde ateş en temiz şeydi
Türklerde kremasyon geleneği var mıydı ve daha önemlisi yaygın mıydı?
Literatür bize hemen her coğrafyada görüldüğü üzere, bir gelenek olarak Türkler’de de ateş yoluyla defnetmenin görüldüğünü söylemektedir. MÖ 1200’lü yıllardan itibaren, Orta Asya Türk Topluluklarında cansız insan bedenlerinin toprağa gömülmesinin yanında yakılması geleneğine de rastlanmıştır. Bunun en temel sebebinin ateşin ölüleri temizlediği ve insanı günahlardan arındırdığına dair eski Türk inancı olduğu belirtilmektedir. Bu gelenek, sonraki zamanlarda Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Kırgızlar, Hazarlar ve Peçenekler’de de görülmüştür. İslâm dinini kabul ettikten sonra Türkler’de ölü yakma geleneği tamamen terk edilmiştir.
Bu kapsamda yapılan araştırmalara baktığımızda, Eski Türkler’in ateşe büyük önem verdiği ve oldukça saygı gösterdiği anlaşılmaktadır. Onlara göre ateş en temiz şeydir ve içine düşen her şeyi temizler. Ateş ve çıkan duman; insanı kötülüklerden, kötü ruhlardan ve hastalıklardan korur. Böylece eski Türkler ateşe kutsal ve büyüsel anlamlar yükleyerek bazı inanç ve ritüeller geliştirmişlerdir. Örneğin ancak seçilmiş kişiler kutsal ateşi yakabilir ve kontrol edebilir. Bu kişiler ateşi kullanarak tanrı ve ruhlardan haber alabilir; adakları, kurbanları ve ölülerin ruhlarını tanrılara ulaştırabilirler.
Avrupa ve Amerika’da kremasyon
Günümüz Avrupa ve Amerika’sında kremasyon işlemi zor mudur ve belli başlı olarak hangi kurallara tâbidir?
Cenazelerin yakılması işlemi, basit bir defin yöntemi olması ve gömülmeye göre daha az maliyetli olması gibi nedenlerle Avrupa ve Amerika’da tercih edilmektedir. Hatta pek çok ülkede endüstrileştiği görülmektedir. Bu bağlamda yapılan bir çalışmaya göre 2014 yılında Amerika’da yaklaşık olarak 20 bin cenaze evi, anma töreni alanlarıyla birlikte 115 bin kabristan ve 1700 adet krematoryum vardır. Cenaze hizmetleri pazarı da yaklaşık 15 milyon dolarlık bir değere sahiptir. Bu hizmetler içerisinde krematoryum hizmetleri, kozmetik bakım hizmetleri, kül saçma hizmetleri ve kül vazosu hizmetleri yer almaktadır.
Edinilen bilgilere göre günümüzde kremasyon işlemi, krematoryumlarda sağlıklı ve steril bir şekilde yapılmaktadır. Genel prosedüre bakıldığında yakılma işlemi doğrudan ve geleneksel olarak ikiye ayrılmaktadır. Doğrudan yapılan işlemde, cenaze ziyaretçilere sergilenmeden yakılmaktadır. Bu nedenle cenaze mumyalanmadan ve genellikle sade bir tabuta koyularak yakılmaktadır. Hatta bazen sadece cenaze elbisesiyle de yakılabilmektedir. Bu yöntemde cenaze sadece bulunduğu yerden krematoryuma kadar taşınmakta; cenazenin nakli, yakılması, tabutun ve vazonun temin edilmesi gibi hizmetler ek maliyetleri oluşturmaktadır. Geleneksel yakılma işleminde ise sunulan hizmetlerin neredeyse tamamı kullanıldığı için maliyet daha yüksektir. Bunlar içinde mumyalama, tabut ve vazo bedelinin yanında cenaze yöneticisi hizmet bedeli, cenazenin cenaze evine ve defin yerine taşınması, tören alanının kiralanması, cenaze töreni ve anma töreninin yapılması gibi hizmetler vardır.
Makalemizde yararlandığımız kaynaklardan yola çıkarak Avrupa’da ve Amerika’da bazı düzenlemeler, standartlar ve etik kodlar çerçevesinde kremasyon işlemleri yapılmaktadır. Örneğin 2005 yılına ait Cenaze Hizmetlerine İlişkin Avrupa Standardı’nın ilgili ekinde, Uluslararası Kremasyon Federasyonu’nun kremasyon işlemlerine yönelik belirlediği etik kodlara yer verilmiştir. Daha sonra 2019 yılında bu etik kodlar güncellenmiştir. Bu kapsamda kremasyon işleminin her zaman cenazeye saygılı ve insan onuruna yakışır bir şekilde yapılması gerekmektedir. Cenaze her zaman gelenek ve göreneklere uygun bir şekilde giydirilmeli ve korunmalıdır. Cenazenin krematoryuma gelişinden küllerinin ayrıştırılmasına kadar devam eden kremasyon sürecinde, cenazenin kime ait olduğu bilinmelidir. Ölen kişinin kimliğini doğrulamaya yönelik ölü bedene ait yeterli miktarda parça içermeyen hiçbir tabut, hiçbir krematoryuma kabul edilmemelidir. Bu süreçte, cenazenin kime ait olduğunun doğru bir şekilde bilinmesi için çok dikkatli ve özenli olunmalıdır.
Cenazelerin küllerinin birbirine karışmaması için tüm kremasyonlar ayrı ayrı yapılmalıdır. Yani aynı anda birden fazla cenaze yakılamaz. Ayrıca insana ait ölü bedenlerin yakıldığı bir krematoryumda, yalnızca insan bedenine ait olanlar yakılmalıdır. Bir tabut ve bileşenleri, cenazeyle birlikte krematoryum içine yerleştirildikten sonra, kremasyon işlemi tamamlanana kadar bu tabuta dokunulmamalıdır. İşlem tamamlandığında kremasyondan geriye kalanların tamamı talimatlara uygun bir şekilde toplanmalı ve kayıt altına alınmalıdır. Tüm geriye kalanlar azami özenle ayrı ayrı ve kime ait olduğu bilinecek şekilde tutulmalı; daha sonra kurallara uygun olarak etiketlenen ayrı bir kaba konulmalıdır. Bu bağlamda kremasyon işlemlerinde görevlendirilen personel yapacağı işe uygun nitelikte ve yeterlikte olmalı ve her zaman etik kodlara bağlı kalmalıdır.
Ek olarak kremasyon için kullanılan tüm malzemeler çevre için güvenli olmalıdır. Çevresel konuların üzerinde durulmasındaki amaç hava kirliliğine neden olan maddelerin salınımının en aza indirilmesidir. Bu nedenle bir krematoryum içine yerleştirilen ve kremasyon işlemine tabi tutulan tabutun malzemesi kolayca yanan, duman ve toksik gaz salmayan, yanmayı geciktirecek herhangi bir leke veya damla bırakmayan özellikte olmalıdır. Ayrıca cenazenin kıyafetlerinin de doğal elyaf gibi yanma işlemine uygun malzemeye sahip olması önerilmektedir. Yine bakırdan yapılmış vücut süsleri ile kolayca çıkarılabilen protezler, alçılar veya sargılar gibi ölen kişiye ait materyaller de çıkarılmalıdır.
Etik kodlar kapsamında tüm kişilerin kremasyonu seçme hakkı olmalı ve nerede olursa olsun bu isteklerine saygı gösterilmelidir. Kremasyon yöntemini tercih eden bir kişi, kendi küllerinin ne yapılacağına ve hangi yöntemle ortadan kaldırılacağına karar verme hakkına da sahip olmalıdır. Küllerin yok edilmesiyle ilgili işlemler, ulusal mevzuatlar kapsamında farklılık gösterebilmektedir. Bu açıdan urneler toprağa gömülebilir, denize bırakılabilir, küllerin saklandığı özel mahzenlere veya mozolelere konulabilir. Ayrıca küller ailede kalabilir veya saçılabilir. Bu yollardan hangisi seçilirse seçilsin urneler ölen kişiye ait kimlik bilgilerini içermek zorundadır. Yakılan kişinin küllerine ne yapılacağı konusunda Amerika Birleşik Devletleri’nin yayınladığı İnsan Kalıntılarının Elden Çıkarılmasına Dair Genelge’de, ölen kişinin en yakın akrabasının talimatları doğrultusunda gerekli işlemlerin yapılacağı belirtilmiştir. Bu kapsamda eğer ABD’nin dışında bir ülkede yakılma işlemi gerçekleştirilmiş ama küllerin ABD’ye taşınması yönünde bir karar verilmişse, yakma işlemini gerçekleştiren ülkenin yetkili makamlarınca düzenlenen ve urnenin yalnızca ölen kişinin küllerini içerdiğini gösteren belge ile birlikte resmî ölüm belgesi ve kremasyonun tarihini gösteren yakma sertifikası küllerin konulduğu urneye eklenmelidir.
Türkiye’de 1931’de “Ölüleri Yakma Cemiyeti” kurulmuştu
Daha çok şöyle biliniyor: “Türkiye’de krematoryum olmadığı için kremasyon yasaktır.” Bu kanı doğru mu? (Cumhuriyet dönemi boyunca ülkemizde hiç krematoryum olmadı mı?)
Türkiye’de şu an cenazeler için kremasyon işleminin yapılacağı bir krematoryum bulunmamaktadır. Ancak bu nedenle kremasyonun ülkemizde yasak olması gibi bir durum söz konusu değildir. Çünkü konuyu hukuk kapsamında değerlendirdiğimizde 1930 tarihli Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun, 224. ve 225. maddeleri ülkemizde cesetlerin yakılmasına izin vermektedir. Bu kapsamda ölen kişiye kremasyon işleminin yapılabilmesi için, yakma işleminden en geç yirmi dört saat önce ilgili belediyeye ibraz edilmesi gereken belgeler vardır. Bu belgeler şunlardır: 1) Ölen kişinin hastalığı esnasında, o kişinin tedavisini yapmamış; hastadan ve hastalıktan bağımsız bir doktor tarafından verilen ve ölümün doğal nedenlerle gerçekleştiğini gösteren rapor ve defin ruhsatı (ölü gömme belgesi). 2) Ölen kişinin, ölümünden sonra bedeninin yakılmasını istediğini sağ iken yazılı olarak beyan ettiği bir belge ya da bu isteğine şahitlik edecek üç kişinin yeminli beyan ve tasdikleri. 3) Ölen kişinin adlî olgu kapsamına giren bir nedenle ölmediğini bildiren ve mahalli polis idaresince verilen bir belge.
Oldukça kapsamlı hazırlanmış olan Umumi Hıfzısıhha Kanunu, yakma işleminin ardından geriye kalan küllerin mezarlıklarda oluşturulacak özel bölümlerde saklanmasını da düzenlemiştir. Bu açıdan ilgi çekicidir. Biraz önce bahsettiğim 224. maddede, cenazelerin yakılabileceği fırınları yaptırma yetkisi belediyelere verilmiştir; ancak yararlandığımız kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre ülkemizde hiçbir belediye buna yanaşmamıştır. Bu nedenle, ülkemizde bir ölü yakma fırını yani krematoryum bulunmamaktadır. Sonuç olarak, ülkemizde öldükten sonra bedeninin yakılmasını isteyen kişiler için kremasyon yapılması hukuken değil, fiilen olanaksızdır.
Anlaşıldığı üzere Cumhuriyet’in ilk yıllarında öldükten sonra yakılma talebinde bulunacak kişiler düşünülmüş ve bu talebin gerçekleştirilebilmesi için Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile ülkemizde krematoryum kurulmasının hukukî altyapısı sağlanmıştır. Ayrıca öldükten sonra yakılmak isteyen vatandaşlar için kremasyon işleminin nasıl yapılabileceği de açıkça anlatılmıştır. Yine yararlandığımız kaynaklara göre ülkemizde bir krematoryum kurulması sadece hukuki güvence altına alınmamış, uygulamaya da geçilmiştir. Bu bağlamda Umumi Hıfzısıhha Kanunu çıktıktan sonra, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in isteğiyle günümüzdeki Zincirlikuyu Mezarlığı’nın olduğu yerde Türkiye’nin ilk krematoryumunun kurulduğu ve kullanıma hazır hale getirildiği bilgisi vardır. Birkaç akademik makale sözü edilen “Zincirlikuyu Krematoryumu”nun olduğunu desteklese de bunun yanlış bir bilgi olduğunu öne süren yazılar da vardır. Bu nedenle Zincirlikuyu’da böyle bir krematoryumun kurulup kurulmadığı yeniden tarihi belgeler ışığında araştırılmalıdır. Bununla ilgili yazılmış makalelerde öne çıkan ortak bilgi ise o dönemde iki renkli isim olarak bahsedilen Kimyager Nureddin Münşi ve Salih Murad Bey’in yakılmak isteyenlere hizmet vermek amacıyla 1931 yılında Ölüleri Yakma Cemiyeti’ni kurmalarıdır. Mısırlı zengin bir kadın da Şişli’deki bir arazisini krematoryum yapılması için bu Cemiyet’e bağışlamış; fakat bahsi geçen bu krematoryum yapılamamıştır. Zincirlikuyu’da kurulduğu öne sürülen ama kimsenin yakılmak istememesi ve örf-adetle bağdaşmaması nedeniyle bir süre sonra kapatıldığı ifade edilen Cumhuriyet’in ilk krematoryumu hakkında da yeterli kaynak yoktur. Sonuçta ülkemizde günümüze dek Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile belirlenen çerçevede yapılmış bir kremasyon işlemi olmamıştır. Yine bazı kaynaklara göre Cumhuriyet tarihimiz boyunca ülkemizde bir krematoryum kurulması için bazı girişimlerde bulunulmuş ama bu girişimler sonuçsuz kalmıştır. Örneğin Vedat Dalokay, Ankara Belediye Başkanı olarak görev yaptığı tarihlerde Ankara’da bir krematoryum kurulması için benzer bir girişimde bulunmuş ancak başarılı olamamıştır.
Bulaşıcı hastalıklar ve krematoryum
Dinsel nedenler bir yana bazı bulaşıcı ve ölümcül hastalıklara karşı önlem almak için bile ülkemizde krematoryum olması gerekmez mi?
Ülkemizde bir krematoryum kurulmasının öncelikle insan hakları kapsamında, din ve vicdan özgürlüğü temelinde ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle birincil amaç bu olmalı.
Tarihe baktığımızda halk sağlığı amaçlanarak kremasyon işleminin desteklendiği ve böylece yaygınlaştırıldığı görülmektedir. Bu bağlamda 1869 yılında, Floransa’da yapılan Uluslararası Tıp Konferansı’nda, tıp uzmanları tarafından gömülmeye nazaran kremasyonun daha hijyenik olduğu öne sürülmüştür. Bu doğrultuda kremasyon halk sağlığı ve medeni yaşam açısından daha uygun bulunmuş; yasallaştırılması yönündeki öneri kabul edilmiştir. Bu karar, hızlı bir şekilde Avrupa’ya yayılmış ve bir kremasyon fırını (krematoryum) geliştirilerek sergilenmiştir İlk kremasyon cemiyeti (The Cremation Society of Great Britain) de 1874 senesinde halk sağlığı amaçlanarak İngiltere’de kurulmuştur. Daha sonra Avrupa’nın ilk teknolojik krematoryumları olan Gotha (1878) Almanya’da ve Woking (1879) İngiltere’de faaliyete geçmiştir. Nazi Almanyası dönemine (1941-1945) gelindiğinde toplama kamplarında Yahudiler’e yönelik krematoryumların kurulduğu görülmektedir. Bu krematoryumlarda bazı kremasyonların sıhhi gerekçelerle yapıldığı belirtilmiştir. Özellikle bu dönemde görülen tifüs gibi salgın hastalıklar, kitle halinde ölümler ve savaş sırasında cesetlerin gömülmesinin zorlaşması krematoryumların kurulmasında etkili olmuştur. Yine yakından tanık olduğumuz Covid-19 pandemisi döneminde de krematoryumların bu salgın hastalık sebebiyle yaşamını yitiren kişilerin yakılması için kullanıldığına dair haberler yapılmıştır.
Ancak bana göre ülkemizde görülen bulaşıcı ve ölümcül hastalıklara karşı halk sağlığı yaklaşımıyla ve kanıta dayalı tıp çerçevesinde gerekli önlemler alınmalıdır. Bunlar arasında bir önlem yöntemi olarak krematoryumların kurulması yoktur. Ayrıca salgın hastalıklar nedeniyle hayatını kaybeden kişilerin nasıl defnedilecekleri konusu da standart enfeksiyon kontrol önlemleri çerçevesinde ve yine kişilerin inançları doğrultusunda ele alınmalıdır. Bu nedenle mümkün olduğunca ölen kişilerin haklarına saygı gösterilerek, din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde, kişilerin inançlarına ve isteklerine uygun şekilde bedenlerinin işleme tâbi tutulması ve defnedilmesi uygun olacaktır. Yine de pandemi gibi büyük salgın durumlarında krematoryumların kullanılıp kullanılmayacağı ayrıca tartışılmalıdır. Eğer kullanılacaksa bunun için zorunlu durumlar ve uyulması gereken etik kodlar, ilgili alanlardaki uzman kişiler tarafından belirlenmelidir.
Krematoryum kurulmasının yolu açılmalı
İnsan hakları, tıp ve etik penceresinden baktığınızda meseleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Makalemizde de belirtmiş olduğumuz gibi insan hakları açısından günümüzde Türkiye’de yaşayan ve öldükten sonra yakılmak isteyen Ateistlerin, Hristiyanların ve hatta Müslümanların bu taleplerinin bir karşılığı yoktur. Bunun için kurulmuş bir krematoryum, gerekli donanım ve izin de yoktur. Belediyelerin de şu an için buna yönelik somut bir hazırlığının olmadığı görülmektedir. Ayrıca İslam dininde kremasyonun caiz olmaması nedeniyle ülkemizde öldükten sonra yakılmak isteyen fazla kişi olmadığı düşünülmektedir. Aslında şu an ne kadar talep olduğu net olarak bilinmemektedir. Çünkü talebin olmamasının nedeni, ülkede bir krematoryum olmaması da olabilir.
İnsan hakları kapsamında her bir kişinin öldükten sonra bedeninin yakılmasını isteme hakkı vardır. Anayasamız da din ve vicdan özgürlüğünü esas alarak farklı dinlerden kişilerin dini inançlarını yaşamalarına olanak sağlar. Buradan hareketle, Anayasa ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu çerçevesinde öldükten sonra yakılmak isteyen vatandaşlarımız için cenaze işlemlerine yönelik gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Bu doğrultuda Türkiye’de bir krematoryum kurulmasının yolu açılmalı; gerekli izinler alınmalı, yeterli donanım sağlanmalı ve kremasyon kapsamındaki hizmetler verilmelidir. Bu yöntemi talep eden kişilerin isteklerine ve haklarına saygı gösterilmeli; yok saymadan ve ötekileştirmeden talepleri karşılanmaya çalışılmalıdır. Her zaman insan hakları ve özgürlüklerini temel alan bir yaklaşım benimsenmelidir.