GazeteBilim
Destek Ol
Ara
  • Anasayfa
  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk
  • Etkinlikler
    • Astronomi Dersleri
    • Davranış Nörolojisi Dersleri
    • Eğitimciler İçin Yapay Zekâ Okur-Yazarlığı Dersleri
    • Epigenetik Dersleri
    • Evrim Dersleri
    • Bilim Tarihi Dersleri
    • Kapitalizmin Tarihsel Gelişimi ve İktisadi Düşünce Dersleri
    • Konuşmaktan Korkmuyorum
    • Nörobilim Dersleri
    • Nörohukuk
    • Nörofelsefe Dersleri
    • Öğrenilmiş Çaresizlik
    • Teizm, Deizm, Agnostisizm ve Ateizm Dersleri
    • Teoloji, Bilim ve Felsefe Tartışmaları
    • Zihin Dersleri
  • Biz Kimiz
  • İletişim
Okuyorsun: İnsanlığın güvenle sığınacağı yer: Dünyamızın sınırları
Paylaş
Aa
GazeteBilimGazeteBilim
Ara
  • Anasayfa
  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk
  • Etkinlikler
    • Astronomi Dersleri
    • Davranış Nörolojisi Dersleri
    • Eğitimciler İçin Yapay Zekâ Okur-Yazarlığı Dersleri
    • Epigenetik Dersleri
    • Evrim Dersleri
    • Bilim Tarihi Dersleri
    • Kapitalizmin Tarihsel Gelişimi ve İktisadi Düşünce Dersleri
    • Konuşmaktan Korkmuyorum
    • Nörobilim Dersleri
    • Nörohukuk
    • Nörofelsefe Dersleri
    • Öğrenilmiş Çaresizlik
    • Teizm, Deizm, Agnostisizm ve Ateizm Dersleri
    • Teoloji, Bilim ve Felsefe Tartışmaları
    • Zihin Dersleri
  • Biz Kimiz
  • İletişim
  • Destek Ol
Bizi Takip Edin
  • Biz Kimiz
  • Künye
  • Yayın Kurulu
  • Yürütme Kurulu
Copyright © 2023 Gazete Bilim - Bütün Hakları Saklıdır
GazeteBilim > Blog > Bilim > Ekoloji > İnsanlığın güvenle sığınacağı yer: Dünyamızın sınırları
Ekoloji

İnsanlığın güvenle sığınacağı yer: Dünyamızın sınırları

Yazar: Ali Vedat Oygür Yayın Tarihi: 22 Şubat 2024 27 Dakikalık Okuma
Paylaş
dünya sistemi
Tanımlanan ve sayısallaştırılan sınırlar aşılmadığı takdirde insanın eylemleri istenmeyen çevresel değişimlere neden olmayacaktır. (Görsel: Pexels)

Gezegenin sınırları yaklaşımı eşit ağırlıklı ekonomik sınırlar önermez fakat ekolojik ve fiziksel sınırların tartışılmaz olduğunu belirtir, sosyal ve ekonomik gelişme de gezegenin sınırlarının sağladığı güvenli çalışma alanı içerisinde olmalıdır.

Gezegenimizde insanın yaşamını sürdürebilmesinin sınırlarını anlamanın başlangıcı Dünya Sistemi[1] bilimidir (Crutzen ve Stoermer, 2000, sf. 4). Dünya Sistemi, küresel iklim sistemini de kapsayan 2001’de Amsterdam Küresel Değişim Konferansı’nda resmen tanınmış bir bütün karmaşık ekosistem olarak 1980-90’larda gelişmiş disiplinler arası ve paradigmatik çok güncel bir kavramdır. İnsanın Dünya’yı kalıcı olarak etkileyen eylemleri nedeniyle Dünya Sistemi’nde ortaya çıkan değişiklikler sonucunda 11.700 yıldır dingin bir biçimde sürmüş olan Holosen devrinin bitip Antroposen devrinin başladığı kabul edilmektedir. Bu etkinin hangi düzeyde ve ölçekte Dünya Sistemi’ne zarar vermeye ya da yıkıcı, geri dönülemez noktaya geldiğini saptamak için öncelikle Dünya Sistemi’nin sınırlarının belirlenmesi gerekir. Tanımlanan ve sayısallaştırılan sınırlar aşılmadığı takdirde insanın eylemleri istenmeyen çevresel değişimlere neden olmayacaktır.

“Taşma noktası”nı (kritik eşik) aşabilecek tempo ve şiddete Antroposen’de erişmiş (Rockström, 2015, sf. 1) olan insan eylemleri, zararlı ve hatta felaket boyutunda olabilecek beklenmedik ve geri dönülemez küresel çevresel değişimlere yol açmaktadır. Böylece Dünya sistemini, sosyal evrim için elverişli koşullarda insanlığın serpildiği Holosen’deki duraylı çevresel durumun dışına itmektedir (Rockström ve diğ., 2009a, sf. 472). İklim değişimi giderek daha karmaşık olmakta ve yönetimi güçleşmekte, buna bağlı olarak da yerkürenin tüm bölgelerinde ardışık ve yinelemeli iklim tehlikeleri ile sağlığa, ekosistemlere, altyapılara, tarıma ve yiyeceğe etkileri ve riskler ortaya çıkmaktadır (IPCC, 2022, sf. 18).

Bu gelişim, artık Dünya’ya egemen olan küresel uygarlığımızın sürmekte olan ilerlemesi ile Dünya sisteminin korunmasını bir esnek ve uyumlu ortamda kaynaştıran yeni bir paradigmaya (Steffen ve diğ., 2015, sf. 736) ivedi gereksinim olduğunu göstermiştir. Bu durum var olan sosyal ve ekonomik gelişme paradigması ile derin bir açmaz oluşturduğundan, Dünya Sistemi süreçlerine uygun olarak insan için güvenli bir eylem uzamı[2] oluşturan “Gezegenin Sınırları” adıyla yeni bir kavram getirilmiştir (Rockström ve diğ., 2009a, sf. 472). Gezegenin sınırları denilen bu çerçeve, insanın yarattığı sıkıntılar yüzünden gezegen ölçeğinde Dünya sisteminin duraysızlaşması riskinin bilim temelli çözümlemesini sağlamaktadır.

Dünyamızın sınırlarının kapsamı

dünya sınırlar
Gezegen sınırları değişkenlerinin 2023 yılına göre durumu (Richardson ve diğ., 2023, Şek. 1)

Dairesel grafik üzerinde Dünya’nın sınırları dokuz ana kritik değişkene göre gösterilmiştir. Merkezdeki yeşil halka güvenli sınırı temsil eder. Bu sınır aşılmaksızın yaşam ve gelişim sürecimizi sıkıntıya girmeden sürdürebiliriz. Değişkenin değeri, riskin artmakta olduğunu gösteren sarı hattı geçip kahverengiye gittiğinde insan yaşamı için risk oluşmaya başlar. Dışa doğru olan siyah kesim ise yüksek risk bölgesini temsil eder. Buraya giren değişkenin insan yaşamı için tehlike oluşturacağı anlamına gelir. Bazı değişkenler için sınır değerleri tam olarak belirlenmemiş olduğundan güvenli sınır noktalı olarak işaretlenmiş ve devamı beyaz renk ile gösterilmiştir. Dünya Sistemi’ne gerçekten yeni girmiş antropojenik “Yeni Unsurlar” bölmesi sentetik kimyasallar ve maddeler (mikroplastikler, hormon bozucular, organik kirleticiler), antropojenik olarak hareketlenmiş radyoaktif malzemeler (nükleer atık ve silahlar) ile evrimde insanın dönüşümü, genetik olarak dönüşmüş organizmalar ve evrimsel sürece insanın doğrudan karışmasının sonuçları olarak tanımlanır (Richardson ve diğ., 2023, Şek. 1). Evrimsel dönüşüme ilişkin son topluluk, önceden, istenmeyen fiziksel ya da biyokimyasal etkiler altında olasılı dönüşmüş yaşam biçimleri (Steffen ve diğ., 2015, sf. 736) olarak açıklanmıştır. Yeni unsurlar, olasılıkla mühendislik malzemelerinin ya da organizmaların kimyasal ve başka yeni türleri olabilir.

Gezegenin sınırlarına ilişkin değişkenler 2009’da ilk kez yayımlandığında (Rockström ve diğ., 2009b, Şek. 6) sadece üçü, iklim değişimi, azot döngüsü ve biyoçeşitlilik yitimi güvenli bölgeyi aşmışlar ve yüksek risk bölgesine girmişlerdir. Değişkenler 2015’de güncellendiklerindeyse (Steffen ve diğ., 2015, sf. 736) durum ilkinden farklıdır: Biyoçeşitlilik yitimine ilişkin genetik farklılık ile azot ve fosfor biyokimyasal döngüleri yüksek risk bölgesine girmişler; iklim değişimi ve arazi kullanımında değişim artan risk bölgesinde, okyanus asitlenmesi de bu bölgeye yaklaşmıştır. Günümüzdeki 2023 değerleriyse (Richardson ve diğ., 2023, Şek. 1) daha da kötüleşmiştir.

Dünya sistemi süreçlerinin ve alt sistemlerinin pek çoğu çizgisel olmayan âni biçimde hareket eder ve belirli anahtar değişkenlerin eşik değerleri yakınında duyarlıdırlar (Rockström ve diğ., 2009a, sf. 472). Eğer bu eşik değerler aşılırsa genelde insanlar için zararlı ve hatta olasılıkla felakete yol açıcı sonuçlara gider. Eşik değerler, insan-çevre sistemleri çiftinin işleyişinde çizgisel olmayan geçişler olarak tanımlanmıştır. Eşik değerlerin çoğu, karbon dioksit yoğunlaşması gibi bir ya da birden çok denetleyici değişken için bir kritik değer ile tanımlanabilir. Fakat dünyanın tüm alt sistemleri ya da süreçleri iyi tanımlanmış eşik değerlere sahip değildir. Dünyamızın sınırlarının nicelleştirilmesindeki belirsizlik, Dünya sistemi eşik değerlerinin doğası hakkındaki bilimsel bilgimizin eksikliğinden kaynaklanır. Sınırlar, denetleyici değişkenler için eşik değerlerden güvenli uzaklıkta ya da eşik değer yoksa tehlike düzeyinde belirlenmiştir. Güvenli uzaklığı belirlemek ise toplumun risk ve belirsizlik ayrımını yaptığı kalıplaşmış kanılara dayanır (a.g.e., sf. 473).

DÜNYA’NIN SINIRLARI    
Dünya Sistemi süreciDeğişkenlerÖnerilen SınırSanayi Öncesi DeğerVar Olan Durum
İklim değişimiAtmosferde CO2 (ppm-milyonda bir birim)350280417*
 Antropojenik ışınımsal zorlama (watt/m2)102,91*
Biyoçeşitlilik kaybıGenetik farklılık. Yok olma oranı (tür sayısı/milyon tür-yıl)<10*1>100
 İşlevsel farklılık. Ekosistemlerde bulunabilecek enerji olarak ölçülür (İnsana tahsis edilen biyosferin Net Birincil Üretim yüzdesi)* NBÜ: Fotosentez sürecinde bitkiler, özbeslenim için yani başta CO2 ve su olmak üzere organik olmayan bileşikleri sentezleyerek enerji açısından zengin organik bileşikler üretmek için güneşten gelen ışınım enerjisini kullanır. Özbeslenen yeşil bitkiler tarafından sabitlenen toplam CO2 miktarı brüt birincil üretim (BBÜ) olarak anlatılır. BBÜ eksi bitki solunumu, bitki büyümesinin temeli olan NBÜ olarak gösterilir.<% 10 Holosen NBÜ (milyar ton C/yıl)*% 1,9*% 30*
Biyokimyasal azot ve fosfor döngüsüAtmosferde tüketilen küresel Nmiktarı (milyon ton/yıl)82*0190*
 Akarsular ile okyanuslara akan P miktarı (milyon ton/yıl), küresel100*0*22,6*
Stratosferde ozon tükenmesiOzon derişimi (Dobson birimi)26i*290284,6*
Okyanus asitlenmesiDeniz yüzey suyunda karbonat iyonunun aragonite (bir CaCO3 kristali) göre ortalama küresel doygunluğu2,753,442,80*
Küresel taze su kullanımıMavi su: İnsan kaynaklı sıkıntı (sanayi öncesi değişken durumundan mavi su akışı sapmasıyla küresel arazi alanı yüzdesi olarak)*% 10,2*% 9,4 (sanayi öncesi ortalama)*% 18,2 (46)*
 Yeşil su: Bitkinin yararlanabileceği suda insan kaynaklı sıkıntı (sanayi öncesi durumdan sapma gösteren arazi alanı yüzdesi olarak)*% 11,1*% 9,8 (sanayi öncesi ortalama)*% 15,8 (46)*
Arazi kullanımında değişimOrmanla örtülü arazinin özgün orman örtüsüne oranı (%)(Biyom: Potansiyel orman yüzdesi olarak ormanla örtülü arazinin alanı)*Küresel: % 75; Üç biyom bölgesinin ağırlıklı ortalaması olan değer; Biyomlar-Tropikal: % 85, Ilıman: % 50, Kutup altı: % 85*% 100*Küresel: % 60; Tropikal: Amerika 84, Afrika 54, Asya 37,5 Ilıman: Amerika 51, Avrupa 34, Asya 38, Kutup altı: Amerika 57, Avrasya 70*
Atmosfere aeorosol yüklenmesiAtmosferde Optik Derinlik’te yarı küreler arası (interhemisferik) fark* AOD: Dünya yüzeyine ulaşan güneş ışığındaki genel azalmanın birleşik bir ölçüsüdür.0,1*0,03*0,076*
Yeni unsurlar*Yeterli güvenlik önlemi olmaksızın çevreye yayılmış sentetik kimyasalların yüzdesi*0*0*Aşılmış*

Gezegenin sınır değerleri ve var olan durum (Açıklama ve değerler Rockström ve diğ., 2009a, sf. 473’den; * işaretli olanlar Richardson ve diğ., 2023, Çiz. 1’den).

Dünyanın sınırları, gezegenimizin kendisini düzenleme kapasitesini belirleyen Dünya Sistemi’nin biyofiziksel süreçlerine (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 5) odaklanarak sistemin önemli her bir değişkeni için güvenli sınır değeri (Önerilen Sınır), değişken değerinin ölçülen son durumu ve sanayi öncesindeki (1750 yılı) değeri olarak gösterilmiştir. Bu sınırlar, azot, fosfor, karbon ve suyun küresel biyojeokimyasal döngülerini; gezegenin ana fiziksel dolaşım sistemlerini (iklim, stratosfer, okyanus sistemleri); yerkürenin kendi kendisini düzenleme kapasitesinin direncini belirleyen biyofiziksel özelliklerini (denizel ve karasal biyoçeşitlilik, arazi sistemleri) ve küresel antropojenik değişim ile ilgili iki kritik özelliği (atmosfere aerosol yüklenmesi ve kimyasal kirlilik) kapsar (a.g.e., sf. 6).

Gezegenin sınırları yaklaşımı, üç bilimsel araştırmaya dayanır (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 4). Bunlardan birincisi, insanın refahı için yaşam desteği olan çevrenin ve ekonomik alt sistemin büyümesi için biyofiziksel kıstasların temelinde Dünya’nın kapasitesiyle ilişkili olarak insan eyleminin ölçeğine göndermede bulunur. İkincisi, başlıca Dünya Sistemi süreçlerinin anlaşılmasına dayanır. Üçüncüsü de dirençlerin çerçevesi, bunun karmaşık dinamikler ile bağlantısı ve yaşam sistemlerinin kendini düzenlemesidir.

Gezegenin sınırlarını tanımlamak için gerekli olan dokuz süreç belirlenmiştir (Rockström ve diğ., 2009a, sf. 472): İklim değişimi, okyanus asitlenmesi, stratosferde ozon tüketimi, azot ve fosfor döngüleriyle girişim, küresel taze su kullanımı, arazi kullanımında değişim, karasal ve denizel biyoçeşitlilik yitimi, atmosfere aerosol yüklemesi ve kimyasal kirlilik. Bunlardan ilk üçü olan İklim değişimi, okyanus asitlenmesi ve stratosferde ozon tüketiminin görece güçlü bilimsel desteği vardır; ardından gelen dördü azot ve fosfor döngüleriyle girişim, küresel taze su kullanımı, arazi kullanımında değişim ile biyoçeşitlilik yitimi ise büyük ölçüde belirsizlik taşır (Rockström, 2015, sf. 4). Geriye kalan atmosfere aerosol yüklemesi ve kimyasal kirlilik hakkında sınırlı bilgi olduğundan nicelleştirilmiş sınırlar belirlenmesine izin vermezler. Bu anahtar değişkenlerde oluşan değişimler eşik değeri aştığında ani sistem değişikliğini tetiklediğine ilişkin hem yerel hem de bölgesel ölçekli ekosistemlerde yeterli kanıt vardır (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 6). Sınırlar birbirine yakından bağlıdır ve sınırlardan birisi aşıldığında öbürleri de ciddi risk altına girmiş demektir (Rockström ve diğ., 2009a, sf. 474). Bu durumda, bunlardan bir tanesini öbürlerinden ayrı tutarak bütün çabamızı önemle onun üzerinde yoğunlaştırma lüksümüz yoktur. Örneğin iklim değişimi sınırının güvenliği taze su, kara, aerosol, azot-fosfor, okyanus ve ozon sınırlarının güvenli tarafında olmamıza bağlıdır. Sonuç olarak bu sınırlar, insanın gelişimi için biyofiziksel önkoşulların tanımlanmasında yeni bir yaklaşım oluşturur.

İklim değişimi sınırının güvenliği taze su, kara, aerosol, azot-fosfor, okyanus ve ozon sınırlarının güvenli tarafında olmamıza bağlıdır.

Yerkürenin dokuz sınırından ilk dördü olan iklim değişikliği ile arazi kullanımındaki değişimin çoktan tehlikeli bölgede olduğu ve azot kirliliği ile biyolojik çeşitlilik yitiminin de yüksek risk bölgesinde bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır (Rockström, 2015, sf. 5). Dünya sistemi kritik eşiklerinden birini aştığı ve riskin çok ilerlediği bilindiği şu anda yine de kararlı bir eylem uygulanmamaktadır. İnsanlık yakın zamanda küresel taze su kullanımı, okyanus asitlenmesi, küresel fosfor döngüsü girişiminin sınırıyla da karşı karşıya kalacaktır (Rockström ve diğ., 2009a, sf. 473).

“Dünya Sistemi’nin Aşil Topuğu” olarak adlandırılan (Steffen ve diğ., 2004, sf. 11) temel sınır iklim sistemi, yerkürenin yüzeyindeki enerjinin miktarı, dağılımı ve net dengesinin göstergesidir. İklim değişimine bağlı olarak yerküre küresel ısısının her bir 1oC’lik artışıyla birlikte havanın su tutma kapasitesi yaklaşık %7 oranında artar (Rifkin, 2023, sf. 66). Buna bağlı olarak bulutlardaki daha yoğun yağış oranıyla beklenmeyen ve şiddetli seller, kasırgalar, kuraklıklar ve orman yangınları gibi olaylar güçlenecek ve ekosistemler bozulacaktır. Bu yüzden 2070 yılına dek Dünya’nın %19’u “zar zor yaşanabilir sıcak bölge” durumuna gelecektir (a.g.e., sf. 41).

dünya ekoloji
“Dünya Sistemi’nin Aşil Topuğu” olarak adlandırılan (Steffen ve diğ., 2004, sf. 11) temel sınır iklim sistemi, yerkürenin yüzeyindeki enerjinin miktarı, dağılımı ve net dengesinin göstergesidir. (Görsel: Pixabay)

Gezegenin sınırları ile iklim değişimine bağlı atmosferdeki ışınımsal zorlama (radiative forcing) eşiğinin aşılması sonucunda oluşan kutuplardaki buz kütlelerinin erimesi olayını ayırt etmek gerekir (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 6). Bu olay, iklim süreçlerinde olagelen ani değişimlerin alt sistemlerde yarattığı en belirgin sonuçlardan birisidir. İklimdeki ani değişime bağlı olarak sadece bir bölgesel sınır olan Güney Asya musonu ve El Nino olayları gibi boşaltım unsurları da oluşur ve Kuzey Atlantik Okyanusu’nda Ekvator’un sıcak tuzlu suyunu Kuzey Kutbu’na taşıyan Gulf Stream sıcak su akıntısı (termohalin) sisteminin çökmesine (a.g.e., sf. 9) neden olur. Bir başkasıysa Amazon Havzası bitki örtüsü olan tropik ormanın ısınma ve kuruyan iklim ile savan ya da meraya dönmesidir (Steffen ve diğ., 2004, sf. 16). İklim değişimi sonucunda oluşan daha sıcak ve nemli koşullar salgınların yayılmasını kolaylaştırarak ve genişleterek insanın yaşamını da etkiler (a.g.e., sf. 18).

İklim değişimini belirleyen atmosferdeki CO2 değerinin yanı sıra ışınımsal zorlama (radiative forcing) değeri de verilmiştir. Işınımsal zorlama, atmosferin en üst düzeyinde ölçülmüş yerkürenin birim alanı başına enerji değişimi oranı anlamına gelir (Rockström ve diğ., 2009a, sf. 473). Var olan iklim modelleri, sera gazlarının belirli derişimi için uzun erimli CO2 değişiminin ciddiyetini hafife aldıklarından bu güvenli sınır değeri önerilmiştir.

Okyanuslar, CO2 salımlarını atmosferden uzaklaştıran bir çanak olarak görev yapar. Tutulan CO2 deniz suyunda çözünür ve açığa çıkan karbon, denizel organizmalar tarafından kalsiyum karbonat kabuklarını ya da iskeletlerini yapmak üzere emilir. Eğer deniz suyundaki bu karbon organizmaların gereksiniminden çok ise suyun pH derecesini düşürerek okyanusun asitliğini artırır. Günümüzde okyanusun pH derecesi, sanayi öncesi zamandan bu yana 0,1 birim (yani sudaki hidrojen iyon derişiminin %30 artması ve karbonat derişiminin %16 düşmesi anlamında) azalmıştır. Bu asitleşme oranı, son 20 milyon yılda görülmemiş bir biçimde 100 kat hızlıdır (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 10). Bir de küresel ısınmanın yol açtığı okyanus sıcaklığının artışı okyanuslardaki fitoplankton bitkilerini yok etmektedir (Rifkin, 2023, sf. 40). Bu durum, okyanustaki dolayısıyla yeryüzündeki oksijenin 2100 yılında küresel ölçekte tükenmesine yol açabilecektir.

Günümüzde biyosfer bütünlüğü olarak adlandırılan biyoçeşitlilik Dünya Sistemi’ndeki malzeme ve enerji akışlarını düzenler ve beklenmedik kademeli değişim için sistemin esnekliğini arttırır.  Biyosferin bütünlüğü çerçevesinde, son kitlesel yok oluştan bu yana hiç görülmemiş bir oranda canlı türleri ortadan kalkmaktadır. Fosil kayıtları, memeliler için yok oluş oranını yılda bir milyon tür başına 0,2-0,5 ve denizel canlılar için 0,1-1 düzeyinde yok oluş olarak gösterir iken günümüzde bunun 100-1000 katıdır (Rockström ve diğ., 2009a, sf. 474). Günümüz tarımında kullanılan gübreler azot ve fosfor kirliliğine bağlı çevresel değişim bunun ana nedenidir. Jeoloji tarihinde görülen denizel yaşamdaki kitlesel yok oluşlar, fosforun karadan denize taşınmasındaki eşik aşıldığında oluşan okyanustaki büyük çaplı anoksik (oksijensizlik) olay ile açıklanır. İklim değişikliği sonucunda sıcaklık, atmosferdeki CO2 ve besin döngüsünün değişmesiyle ekosistemlerin bozularak daha savunmasız hale gelmesi, yerel biyoçeşitliliği tehdit eden biyolojik istilaların hızını da görülmemiş düzeylere çıkardı (Tarkan, 2024). Yağış ve sıcaklıklardaki artış, istilacı türlerin yaşamda kalmasını ve yayılmasını hızlandırır iken bu etkenler ile bozulan ekosistemlerde yerel türlerin yaşama becerisini zayıflatır. Birçok istilacı organizmanın, hastalık oluşturma ve hastalığın taşınması yoluyla insan sağlığı üzerinde de olumsuz etkileri bulunur. Bütün bu göstergelerin hızlanmasının ana nedeni insanın eylemleridir.

Günümüzde biyosfer bütünlüğü olarak adlandırılan biyoçeşitlilik Dünya Sistemi’ndeki malzeme ve enerji akışlarını düzenler ve beklenmedik kademeli değişim için sistemin esnekliğini arttırır.  

Stratosferdeki ozon güneşten gelen mor ötesi ışınları engelleyerek azot ve karbonun diğer atomlarla birleşip yerküredeki bütün varlıkların moleküllerini oluşturmasını sağlar (Bjornerud, 2022, sf. 112). Antropojenik ozon tüketici maddelerin (kloro fluoro karbonlar gibi) artan derişimleri ve kutup stratosferindeki bulutlar Antarktika üzerindeki stratosferin alçak kesimlerinde ozonu etkin biçimde yok eder (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 12). Bu güney kutbu stratosferinde ozon incelmesinin denizel organizmalar ve Avustralya yöresinde insan sağlığı üzerinde olumsuz etkisi vardır. Bu olay kuzey kutbunda da olduğu takdirde buradaki nüfus da etkilenecektir. Bu ozon “taşma noktası” kuşkusuz antropojenik ozon tüketici maddelere fakat aynı zamanda yeterince soğuk iklim ile yeterli miktarda su buharına ve bazı durumlarda nitrik aside de bağlıdır.

Göllerde ve denizel ekosistemlerde görülen antropojenik fosfor ve azot döngüleri biyolojik besleyiciler olduklarından önemlidir. İnsanın yönlendirdiği azot dönüşümü başlıca dört süreçten ortaya çıkar (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 13): Atmosferdeki azotun amonyak biçimde endüstriyel sabitlenmesi; baklagiller yetiştiriciliği yoluyla atmosferdeki azotun tarımsal sabitlenmesi; fosil yakıt yanması ve biyokütle yanması. Azotun biyolojik küresel döngü olmasına karşın fosfor, madencilikle çıkarılan sınırlı bir fosil mineraldir ve jeolojik günlenme süreçleri yoluyla Dünya Sistemi’ne doğal olarak katılır (a.g.e., sf. 14). Geçmişte okyanustaki anoksik (oksijensiz) olayların tetiklenmesi için okyanusa gelen fosforun artmasında doğal günlenme oranı eşik değerinin %20 geçilmesi yeterli olmuştur. Yurttaş bilimi[3] kapsamında Angling Trust tarafından örgütlenen bir proje sonucunda 641 gönüllünün 190 akarsudan aldığı 3800 örneğin analiziyle İngiltere’deki akarsuların %83’ünde sucul yaşamı öldüren fosfat kirlenmesi olduğu belirlenmiştir (Angling Trust, 2024).

Taze su kullanımında, “mavi” ve “yeşil” olmak üzere iki tür su ayırtlanmıştır. Mavi su, yüzey suyu ve yeraltı suyudur. Yeşil su, bitkilerin kök zonundaki toprak nemini temsil eden bitkinin kullanabileceği sudur. Tatlısu kaynaklarından akarsuların erişilebilir üst sınırı yılda 12.200-15.000 km3 olarak tahmin edilmektedir (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 15). Akarsularda fiziksel kıtlığa yılda 5.000-6.000 km3 çekim yapıldığında ulaşılacaktır. Yağmura dayalı tarımda toprağın nem suyunun kullanımıysa yılda 5.000 km3 olarak tahmin edilmekte olup 2030’a kadar 7.500 km3’e ulaşması beklenmektedir.

Daha geçen yüzyılda, yerküre yüzeyinin %85’i vahşi doğa olarak nitelendirilirken bugün %23’ünden azı el değmeden kalmış durumdadır (Rifkin, 2023, sf. 41). Arazi kullanımında değişim başlıca tarımda genişleme ve yoğunlaşma ile yönetilmektedir (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 17). 19. yüzyıl sonunda başlayan mekanik tarım, 20. yüzyıldaki kimyasal tarım ve günümüzdeki genetiği değiştirilmiş ürünler tarımı, canlı organizmalar ile suyun ve havanın etkileşime girerek doğal habitatı düzene soktuğu yerkabuğunun en üst katmanı olan toprağı (pedosfer) yok eder (Rifkin, 2023, sf. 97). Geçen 40-50 yılda, ormanların ve öbür ekosistemlerin tarım arazisine döndürülmesi yılda %0,8 oranında geçekleşmiştir. Sonucunda ilk kez, erozyon kaynaklı toprak kayıp oranı toprak oluşum oranını aşmıştır. Arazi değişiminin yoğunluğu yiyecek üretimi, tatlısu akışı ve Dünya Sisteminin işlevinde kritik önemde olduğundan gezegenin sınırı olarak, buzsuz küresel arazinin %15’inden çoğu ekili araziye döndürülmemelidir (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 17).

Aerosoller, radyasyonun uzaya geri girmesinin dağılımında Dünya radyasyon dengesini doğrudan ya da bulut yansıtmasını dolaylı olarak etkiler (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 17). Ayrıca bulutlardaki yağışı biçimlendiren mekanizmaları aşındırarak hidrolojik döngüyü de etkilerler. Solunum yolu rahatsızlıkları bakımından hava kirliliğindeki ince parçacıkları (PM25) oluşturma yüzünden de insan sağlığı açısından tehlikelidirler. Bu nedenlerle aerosoller için henüz bir güvenli sınır değeri belirlenmesi mümkün olmamıştır.

Kimyasal kirliliğin birincil türleri radyoaktif bileşimler, ağır metaller ve insan kaynaklı organik bileşimlerin geniş bir yelpazesini kapsar (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 17). İnsan sağlığı için tehlikeli olan kimyasal kirlilik, türlerin bolluğunu azaltarak ve iklim değişimi gibi öbür sıkıntılardan canlıların zarar görmesi potansiyelini çoğaltarak biyoçeşitlilik sınırını etkiler. Günümüzde küresel piyasada 80 ile 100 bin çeşit kimyasal bulunduğu sanılmaktadır. Bu binlerce kimyasalın birleşik etkilerini belirten tek bir gezegen sınırını tanımlamak çok zordur. Öte yandan, kimyasal kirliliğin etkilerine odaklanan bir sınır, azalmış ya da başarısız üreme, sinirsel davranış bozuklukları ve işlevsel çalışmayan bağışıklık sistemi üzerinde yoğunlaşabilir. Başkaca kimyasal kirlilik sınırı aerosoller için gezegen sınırıyla da etkileşimde bulunur.

Gezegenin sınırları yaklaşımı eşit ağırlıklı ekonomik sınırlar önermez fakat ekolojik ve fiziksel sınırların tartışılmaz olduğunu belirtir, sosyal ve ekonomik gelişme de gezegenin sınırlarının sağladığı güvenli çalışma alanı içerisinde olmalıdır. Çünkü bu sınırlar aşıldığında oluşacak risklerin sadece çevresel etkileri olmaz, aynı zamanda sosyo-ekonomik ve politik sistemleri de bozar (Rockström ve diğ., 2024, sf. 3). Farklı insan toplulukları ve farklı sosyal gruplar tarafından günümüzde sınırlar düzensiz bir biçimde aşılmıştır (Steffen ve diğ., 2015, sf. 1259855-8). Öte yandan bu sınırların aşılmasının sosyal etkileri, etkilenen toplumların sosyal-ekolojik dirençlerinin bir işlevi olacaktır (Rockström ve diğ., 2009b, sf. 1).

Gezegenin sınırlarının çerçevesi, öncelikle insanın yeterli yiyecek temini ve temiz, ekonomik enerji sağlanması gibi en âcil gereksinimlerine ulaşılması hedeflerinin yerine getirilmesine gerek duyacaktır. Bu gereksinimin dünyadaki bütün insanlar için eşit, doğru ve âdil bir biçimde sağlanması amacıyla da Dünya Komisyonu tarafından Âdil Dünya Sistemi kavramı getirilmiştir (Gupta ve diğ., 2023, sf. 634). Günümüzde bu sınırlar, insanlar arasındaki eşitsizlik yüzünden insanlara ve ekosistemlere olabilecek tüm zararı azaltacak durumda değildir. Dünya Sistemi değişimindeki eşitsiz etkiler, insana ve biyosfere olacak dikkate değer zararı en aza indirecek biçimde sınırların adaletli ayarlanmasıyla giderilir (a.g.e., sf. 635). Buradaki “dikkate değer” kavramı özneldir ve biyofiziksel alanların, kapsamların, zararı tanımlayan ile kime göre önemli olduğuna karar veren düşüncelerin değişmesiyle farklılaşır. Dikkate değer zarar geniş anlamda Dünya Sistemi değişiminin ülkeler, topluluklar ve insanlar üzerindeki yaygın, ciddi, varoluşsal ve geri döndürülemez olumsuz etkileri olarak tanımlanabilir. İnsanlar için bu, var olan nüfuslar ve nesiller boyunca yaşamlarını ve geçim yollarını yitirmeleri, yer değiştirmeleri, temel kaynaklara ulaşamamaları ile süreğen salgınlar ve rahatsızlıklar anlamına gelir.

Dünya Sistemi’nin bugünkü sıkıntılı duruma gelmesindeki tartışmasız gerçek, küresel liberal sistemin insanlığın gelişmesi yararına olduğu ve refahın artması için en uygun koşullarda işlediği söylemine hizmet eden bilim insanları, ekonomi uzmanları ve çıkarlarını yeğleyen iş dünyasının suçlu olduğudur (Rifkin, 2023, sf. 40).

Yazarın Önceki Antroposen Yazıları:

  1. Antroposen Bir Jeolojik Zaman mıdır?
  2. Antroposen Ne Zaman Başladı?
  3. Antroposen’in 21. Yüzyılı

Kaynakça

Angling Trust, 2024, Angling Trust Calls on Political Parties to Deliver a Clear Plan to Tackle River Pollution in General Election Manifestos, 2024 January 30, https://anglingtrust.net/2024/01/30/wqmn-annual-report/.

Bjornerud, M., 2022, Yeryüzünün Zamanı – Bir Jeolog Gibi Düşünerek Zamanı Kurtarabilir miyiz? Metis Bilim, 2. Basım, 210 sf.

Crutzen, P. J. ve Stoermer, E. F., 2000, The Anthropocene, IGBP Global Change Newsletter, Sayı 41, sf. 17-18.

Gupta, J. ve diğerleri, 2023, Earth System Justice Needed to Identify and Live Within Earth System Boundaries, Nature Sustainability, Cilt 6, sf. 630-638.

IPCC, 2022, Climate Change 2022 – Impacts Adaptation and Vulnerability, 6th Assessment Report, Summary for Policymakers, 33 sf.

Richardson, K. ve diğ., 2023, Earth Beyond Six of Nine Planetary Boundaries, Cilt 9, sf. 1-16,

Rifkin, J., 2023, Dayanıklılık Çağı – Yabanlaşan Dünyadaki Varoluşumuz, Doğan Kitap, 367 sf.

Rockström, J., 2015, Bounding the Planetary Future: Why We Need a Great Transition, Great Transition Initiative, https://greattransition.org/publication/bounding-the-planetaryfuture-why-we-need-a-great-transition.

Rockström, J. ve diğerleri, 2009a, A Safe Operating Space for Humanity, Nature, Cilt 461, Sayı 7263, sf. 472-475.

Rockström, J. ve diğerleri, 2009b, PlanetaryBoundaries_ Exploring the Safe Operating Space for Humanity, Ecology and Society, Cilt 14, Sayı 2, http://www. ecologyandsociety.orgb/vol14/iss2/art32/B.

Rockström, J. ve diğerleri, 2024, The Planetary Commons: A New Paradigm for Safeguarding Earth Regulating Systems in the Anthropocene, PNAS, Cilt 121, Sayı 5, sf. 1-10, https://doi.org/10.1073/pnas.2301531121

Steffen, W. ve diğerleri, 2004, Abrupt Changes: The Achilles’ Heels of the Earth System, Environment Science and Policy for Sustainable Development, Cilt 46, Sayı 3,Sf. 8-20.

Steffen, W. ve diğerleri, 2011, The Anthropocene: From Global Change to Planetary Stewardship, Ambio, Cilt 40, sf. 739-761.

Steffen, W. ve diğerleri, 2015, Planetary Boundaries: Guiding Human Development on a Changing Planet, Science, Cilt 347, Sayı 6223, sf. 736 ve sf. 1259855-1 – 1259855-10.

Tarkan, A. S., 2024, İklim Değişikliği, İstilacı Türlerin Yayılışını Hızlandırıyor, İklim Masası,  2024 01 17, https://www.t24.com.tr/yazarlar/iklim-masasi/iklim-degisikligi-istilaci-turlerin-yayilisini-hizlandiriyor,43140.


[1] Gezegenimizin atmosferi (hava küresi), hidrosferi (su küresi), jeosferi (yer küresi), kriyosferi (buz küresi) ve biyosferinin (canlı küresi) insan vücuduna benzer biçimde birbirine bağlı, birbiriyle ilişkili ve birbirini etkileyen bir biçimde çalışmasına Dünya Sistemi (Earth System) denir (NASA – About the Earth as a System: Background Information; https://mynasadata.larc.nasa.gov/basic-page/about-earth-system-background-information). Farklı disiplinlerin bir arada çalışmasını gerektiren kapsamlı bir araştırma alanı olarak Dünya Sistemi Bilimi (Earth System Science) adı verilen küresel ölçekte karşılıklı etkileşim içindeki jeoloji-biyoloji-kimya-fizik tarafından ele alınır ve çok yeni olarak tarih ve sosyal bilimler de aralarına katılmıştır.

[2] Uzam, bir nesnenin uzayda kapladığı yer anlamındadır (TDK).

[3] Yurttaş bilimi, dünyanın dört bir tarafındaki gönüllü insanların biyoçeşitliliği izlemek ve raporlamak, hava kirliliğini ve karbon ayak izini ölçmek, su düzeyini denetlemek ve su havzalarını korumak, arazileri yeniden ormanlaştırmak, besin döngüsünü ve sağlığını izlemek ile iklim felaketinde kurtarma planları hazırlamak üzere çalışmalarıdır (Rifkin, 2023, sf. 339).

Etiketler: antroposen, dünya, gezegen, insan
Ali Vedat Oygür 22 Şubat 2024
Bu Yazıyı Paylaş
Facebook Twitter Whatsapp Whatsapp E-Posta Linki Kopyala Yazdır
Yazar: Ali Vedat Oygür
Dr., Jeoloji Müh. 1950 yılında İstanbul, Üsküdar’da doğdu. 1974 yılında Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden Jeoloji Y. Mühendisi unvanıyla mezun oldu. 1997 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. 1974-1999 yılları arasında MTA Genel Müdürlüğü Maden Etüd ve Arama Dairesi’nde demir, değerli metaller ve baz metallerin aranması ve değerlendirilmesi çalışmalarında Mühendis, Kamp Şefi ve Proje Başkanı olarak çalıştı. Batı Anadolu Altın Aramaları Proje Başkanı görevindeyken 1999 yılında MTA’dan ayrıldı. 1996-1997 yıllarında Madencilikten Sorumlu Devlet Bakanlığı’nda, Bakan Müşaviri olarak görev yaptı. 1999-2002’de Avustralya’lı Normandy Mining şirketinin Türkiye kolu olan Eurogold ve 2002-2005’de ABD’li Newmont Mining şirketinin Türkiye kolu olan Normandy Madencilik A. Ş. de Enformasyon Müdürü olarak çalıştı. Ardından Koza Altın İşletmeleri A.Ş.de 2005-2008 Aralık döneminde Gümüşhane-Mastra Altın Madeni ve 2009-2011 Aralık arasında Eskişehir-Sivrihisar-Kaymaz Altın Madeni kurucu müdürlüğünü yaptı. 2012 ile 2015 Ocak sonu arasında şirketin Genel Müdürlüğünde Çevre Müdürü olarak görev yaptı. Bu tarihte meslek yaşamından fiilen emekliye ayrılarak kültür yaşamına geçti. 1976-1984 yıllarında Türkiye Jeoloji Kurumu’nda Yönetim Kurulu üyeliği ve İkinci Başkan; 1992-1997 yıllarında Jeoloji Mühendisleri Odası Bilimsel ve Teknik Kurulu’nda üye ve sekreter; 1993 yılında Türkiye 2. Madencilik Şurası’nda Organizasyon Komitesi üyesi; 1993-1997 yıllarında MTA Genel Müdürlüğü Redaksiyon Kurulu üyesi; 1994-2018 yıllarında Devlet Planlama Teşkilatı 7, 8, 9, 10 ve 11 inci Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarında Madencilik Sektörü Özel İhtisas Komisyonlarında üye ve raportör olarak yer aldı. 2012-2015 yılları arasında, Maden Jeologları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı oldu. 2016-2020 döneminde Jeoloji Mühendisleri Odası Çevre Komisyonu’nda II. Başkan olarak görev yaptı. Uzmanı olduğu maden arama, maden yatakları oluşumu ve modelleme, yatak değerlendirme, maden ekonomisi, maden politikaları ve madencilik faaliyetlerinde çevre koruma tedbirleri konularında çok sayıda bilimsel ve teknik makaleleri vardır. Mesleği gereği, Trakya ve B. Karadeniz dışında Anadolu’nun her yerinde 42 yıl fiilen çalışması sırasında, tarihe ve arkeolojiye ilgi duyarak kendini eğitti. Fiilen emekli olunca uzmanı olduğu madencilikte çevre konusunda meslek dergilerine ve kendi sitesine, Ankara’yı ve tarihini tanıtmak amacıyla dergilere, kitaplara ve kendi sitesine yazılar yazmakta ve amatör Ankara gezi rehberliği yapmaktadır. e-posta: alivedat2000@gmail.com
Önceki Yazı yapay zeka konuşma Yapay zekâ kullanıcılarının yüzde 13’ü yalnızca konuşmak istiyor
Sonraki Yazı evrim MEB’in biyoloji felsefesi “Yaratılış teorisi” mi oluyor?

Popüler Yazılarımız

krematoryum fırını

Türkiye’de ölü yakma (kremasyon): Hukuken var, fiilen yok

BilimEtik
23 Kasım 2023
cehalet
Felsefe

“Cehalet mutluluktur” inancı üzerine

Eşitleştiren, özgürleştiren, mutlu kılan, bilgi midir yoksa cehalet mi? Mutlu kılan, cehalet mutluluktur sözünde ifade edildiği gibi, bilgisizlik ve cehalet…

12 Ağustos 2023
deontolojik etik
Felsefe

Deontolojik etik nedir?

Bir deontolog için hırsızlık her zaman kötü olabilir nitekim çalma eyleminin özünde bu eylemi (daima) kötü yapan bir şey vardır.

15 Ağustos 2024
kurt, köpek
Acaba Öyle midir?Zooloji

İddia: “Kurt evcilleşmeyen tek hayvandır!”

Tabii ki bu cümle baştan aşağı yanlıştır. Öncelikle kurt ilk ve en mükemmel evcilleşen hayvandır. İnsanın en yakın dostu köpek…

2 Şubat 2024

ÖNERİLEN YAZILAR

Yağmurlarımızda yeni bir tür asit var! Endişelenmeli miyiz?

Zararlı tartışılır bir asit olan TFA; göllerimizde, nehirlerimizde, yağmur sularımızda ve içme dularımızda birikiyor.

BilimBiyolojiEkoloji
28 Temmuz 2025

Ucuz olduğu için elektrik hatları ormandan geçiyor

Bakın elektrik iletim hatları ormandan geçmek zorunda değil ama en ucuz yöntem. Çünkü diğer alanlarda daha büyük kiralar vermeleri gerekiyor.

Ekoloji
4 Temmuz 2025

Yangınların asıl sebebi ne sabotaj ne uçak sayısı

Ormanların sabote edildiğini iddia edenler aslında orman yangınlarıyla mücadeleye zarar veriyor.

Ekoloji
30 Haziran 2025

Onlar, zeytinimize göz koyanlardır!..

Bu kanunun çıkması sadece muhafazakârlara yarayacaktır. Yani yaptıklarının yanına kâr kalmasını bekleyen, elde ettikleri kârı muhafaza için her şeyi yapanlara.

EkolojiGastronomi
28 Haziran 2025
  • Biz Kimiz
  • Künye
  • Yayın Kurulu
  • Yürütme Kurulu
  • Gizlilik Politikası
  • Kullanım İzinleri
  • İletişim
  • Reklam İçin İletişim

Takip Edin: 

GazeteBilim

E-Posta: gazetebilim@gmail.com

Copyright © 2023 GazeteBilim | Tasarım: ClickBrisk

  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk

Removed from reading list

Undo
Welcome Back!

Sign in to your account

Lost your password?