Günümüzde “Felaketler Çağı” olarak adlandırılan Antroposen salt ekolojik sorunların bir birikimi olmanın çok ötesinde dünya sisteminin onulmaz bir bunalımıdır.
Antroposen
Antroposen hakkında son 20 yıldır çok fazla sayıda ayrıntılı ve aydınlatıcı yayın olduğu halde, çeşitli ortamlarda yine de eksik ve yanıltıcı söylemler duyulmaktadır. Buhar gücünün iş makinalarında kullanıldığı Sanayi Devrimi sonrasında, özellikle on dokuzuncu yüzyıl başından bu yana hem insanların kendilerinin hem de kurdukları kentlerin ve alt yapıların coğrafyayı, suları, ekosistemi ve atmosferi köklü bir biçimde değiştirmesinin (Angus, 2021, sf. 17) ortaya çıkmasıyla Antroposen terimi yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Antroposen, şimdilik, jeoloji zaman çizelgesinde bir birim değil insanın doğa karşısındaki edimleriyle ilişkili bir kültürel zaman adlamasıdır. Antroposen Çağı, insanın yerküre üzerindeki etkilerinin geri döndürülemez olduğu bir dönemi anlatır. Antroposen çağı sadece jeoloji bilimiyle değil, farklı disiplinleri birleştiren bir araştırma alanı olan Dünya Sistemi Bilimi (Earth System Science) adı verilen küresel ölçekte karşılıklı etkileşim içindeki jeoloji-biyoloji-kimya-fizik ile de ilgilidir ve çok yeni olarak tarih ve sosyal bilimler de bu bilimler arası diyaloğa katılmıştır (Hamilton ve diğ., 2016, sf. 2).
Antroposen, Helence’de insan anlamına gelen Antropos kökünden türemiştir (Angus, 2021, sf. 271). İklim değişimi kavramını kabul etmek istemeyenler, çevre yıkımından tüm insanların sorumlu olduğu anlamına gelmesinden korkarak bu sözcüğü benimsemezler. Bu sözcükteki “-sen” son eki Helence’de yeni ya da yakın zamanda oluşmuş anlamındaki “kainos” sözcüğünden gelir. Çoğu yayında yer aldığı gibi “insan çağı” ya da “insan dönemi” anlamına gelmez. Son jeolojik katmanda, insan kökenli yeni kalıntıların egemen olduğu bir zamanı anlatır. Yeni anlayıştaki insanın yokluğunda ortaya çıkmayacak bir küresel değişim çağına gönderme yapar.
İklim değişimi kavramını kabul etmek istemeyenler, çevre yıkımından tüm insanların sorumlu olduğu anlamına gelmesinden korkarak bu sözcüğü benimsemezler.
Günümüzde “Felaketler Çağı” olarak adlandırılan Antroposen salt ekolojik sorunların bir birikimi olmanın çok ötesinde dünya sisteminin onulmaz bir bunalımıdır (Angus, 2021, sf. 14). Dünya sistemi, ilk kez ünlü İsviçreli jeolog Edward Suess tarafından 1875’te dillendirilen fakat 1926’da Sovyet jeokimyacı Vernadsky’nin geliştirdiği “biyosfer” kavramına dayanır. Bu konuda çalışan bilim insanları, bu bunalımdan aşırı nüfus artışı ve tüketim biçiminde bütün insanların, özellikle yoksul ülkelerdekilerin sorumlu olmadıklarını tersine büyük ölçüde zengin ülkelerdeki kapitalist sistemin kendisi olduğunu belirtir (Angus, 2021, sf. 12). En zengin bir milyar insan, iklim değişimine yol açan sera gazının % 60’ını, en fakir 3 milyar ise % 5’ini üretmektedir.
İnsanın, Eski Taş (Paleolitik; 10 bin yıldan öncesi) devrinden başlayarak gerek avlanma gerekse tarım için doğayı biçimlendirdiği ve taş işlemeciliğiyle başlayan madencilik uğruna yerkürenin morfolojisini değiştirdiği bir gerçektir. Bu zamanlardaki insan etkisi sadece yaşamını sürdürmek için gereken gereksinimleriyle sınırlı olduğundan doğa üzerinde yıkıcı sonucu olmadığı bir gerçektir. Bu kadar zararı hatta fazlasını doğa olayları da vermektedir. İnsanımsının iki ayağı üzerine dikildiği en erken çağlardan tarımın başladığı MÖ 7500 yıllarına dek insan, avcı ve toplayıcı olarak mağaralarda barınarak yaşamını sürdürmüştür. Tek sanayi üretimi ilkel silahları ve dere yataklarından topladığı parlak taşlar ile yediği hayvanların kemiklerinden yaptığı ilkel el aletleridir. Tarımın başlamasıyla birlikte yerleşik konuma geçmiş ve giderek kentleşmeye başlamıştır. Bu olgu da insanın dünya üzerinde fiziksel etki yapmaya başlamasının başlangıcı olmuştur.

Ancak ticaret ve kâr dürtüsüyle üretim fazlası başladığında bu yıkım da boyut değiştirmeye başlar. Hele Sanayi Devrimi’yle birlikte buharla çalışan makine üretiminin görüldüğü liberal kapitalist sistem ile birlikte doğayı biçimlendirme ani bir sıçrama gösterir. Bu devirde, sanayinin doğaya verdiği zararın da farkına varılmaya başlanır. On sekizinci yüzyıl başında, demir ocaklarında ısı kaynağı olarak odun kullanılması sonucunda ormanlar yok olduğundan İngiltere’de odun kömürü kullanılması yasaklanır; bu kısıtlamaysa daha yüksek ısı veren taş kömürünün keşfine yol açar (Türkcan, 1981, sf. 42). Yine 1800’lerin başında, Alexander von Humboldt keşif gezisi sırasında Latin Amerika’daki sanayi tarımı üretimi sonucunda toprakların verimsizleştiğini görerek “Avrupa Barbarlığı” karşısında isyan etmiştir (Wulf, 2015, sf. 211).

İçinde bulunduğumuz Antroposen’in ana fikri, afetlerin olağan dışı olmaktan çıktığı ve günlük yaşamın bir parçası haline geldiği bir ‘Risk Toplumu’ olarak anlatılabilir (Kahraman ve Polat, 2022, sf. 290). Dünya nüfusunun 2050 yılında yaklaşık 10 milyar olacağı, bugün bu nüfusun yarısından fazlası kentlerde yaşarken 2050 yılına gelindiğinde üçte ikisinin kentlerde yaşayacağı öngörülmüştür. Kentleşme ile sera gazı salımları ve ortalama küresel sıcaklıklar artmış, sonucunda iklim değişikliğinden kaynaklı afetler giderek kentsel alanlarda etkisini/yoğunluğunu göstermeye başlamıştır. Bu yıkıcı etkiler, sel, fırtına, kuraklaşma, aşırı hava olayları ve salgın hastalıklar vb. ile kendini 21’nci yüzyılda yoğun bir şekilde hissettirmiştir. Bu yüzden Antroposen “Felaketler Çağı” olarak da adlandırılır (Ebert, 2012, sf. 1). Yirmi birinci yüzyılda küresel afet riskinin doğası ve algısı çarpıcı biçimde değişmiştir. Bir zamanlar yalnızca doğal süreçlerin sonucu olduğu düşünülen bazı tehlikelerin artık zaman zaman insan eylemiyle tetiklendiği bilinmektedir. Büyük afetlerin meydana gelme ve yoğunluğunun artmasının yanı sıra küresel risklerin çeşitlendiği de görülmektedir. Antroposen riskleri genişletmiştir.
Dünya nüfusunun 2050 yılında yaklaşık 10 milyar olacağı, bugün bu nüfusun yarısından fazlası kentlerde yaşarken 2050 yılına gelindiğinde üçte ikisinin kentlerde yaşayacağı öngörülmüştür.
Terimin tarihçesi
On dokuzuncu yüzyıldaki jeoloji ders kitaplarının çoğu insanı, yeni jeolojik zaman birimlerinin tanımının bir parçası olarak göstermiştir (Lewis ve Maslin, 2015, sf. 173). Bu yaklaşımın kaynağı, çoğunlukla sıkı dindar olan bu adamların olasılıkla dinsel kaygılarından şiddetli etkilenmiş biçimde, Homo sapiens türünü Dünya’daki yaşamın zirvesinde öbür hayvanlardan ve insansılardan üstün tutarak ayrı bir insan çağını göstermiş olmalarıdır.
Fransız doğa bilimci Buffon kontu Georges-Louis Leclerc 1778’de yayımladığı Dünya tarihinin oldukça erken bir denemesinde (Genel ve Özel Doğa Tarihi), kutsal kitaptaki yedi günde yaratılış öyküsüne uygun biçimde Dünya’nın yedinci ve son devresi (epok) olarak bir insan çağına yer vermiştir (Lewis ve Maslin, 2015, sf. 172). Çağdaş jeolojinin temelini Jeolojinin İlkeleri kitabıyla atan Charles Lyell 1830’da, üç gözlemin temelinde yaşanılan zamanın Yeni Devre (epok) olarak adlandırılmasını önermiştir: Son buzulun sona ermesi, ardından insanın rastlantısal ortaya çıkışı ve uygarlıkların yükselişi. Gallerli jeolog ve din profesörü Thomas Jenkyn 1854’te, açıkça kanıta dayalı insanla ilişkili bir jeolojik zaman birimi düşüncesini ilk kez yayımlamıştır (Jeoloji Dersleri): ‘Son dersimizde Pleyistosen Sonrası olarak adlandırdığımız tüm yeni kayalar Antropozoyik olarak adlandırılabilir, yani insan yaşamının kayaları’.Benzer biçimde 1865’te Papaz Haughton Jeoloji El Kitabı’nda Antropozoyik’i ‘içinde yaşadığımız devre (epok)’ olarak tanımlamıştır.
Antroposen sözcüğü ilk kez 1873’te İtalyan jeolog Antonio Stoppani tarafından, insan eyleminin yerküreyi etkileyen büyük güçler arasında olduğu biçiminde kullanılmış ve Antropozoyik Zaman olarak önerilmiştir (Steffen ve diğ., 2007, sf. 615). Sovyet jeolog V. A. Pavlov’un 1922’de jeoloji yazınına soktuğu Antroposen terimi bir komünist bilim insanı tarafından ortaya konduğu için uzun zaman görmezden gelinmiştir. Pavlov, ilk insanın evrimleştiği 160 bin yıl öncesinden bu zamana kadar olan dönemi Antroposen/Antropojen olarak adlandırmıştır (Angus, 2021, sf. 37). İngilizce olarak ilk kez Sovyet jeolog E. V. Shantser tarafından 1973’te dile getirilen terim Batı bilim dünyasında 2000 yılından bu yana yaygınlaşmıştır. P. Crutzen 2002’de, artan insan nüfusunun ve ekonomik gelişmenin küresel çevre etkilerinin sonucu olarak Holosen’in bittiği ve yeni bir jeolojik devre (epok) olan Antroposen’e girmiş olduğumuzu önermiştir (Crutzen, 2002, sf. 23). Antroposen terimi resmen 2004’te Uluslararası Bilimsel Birlikler Kurulu (ICSU) Uluslararası Jeosfer-Biyosfer Programı’nın (IGBP) kitapçığında kullanılmıştır (Angus, 2021, sf. 37).

Bir jeolojik zaman birimi olarak antroposen
Dünyanın 4,5 milyar yıllık tarihini yansıtan jeolojik zaman çizelgesi, hiyerarşik olarak dizilen üst zaman (eon), zaman (era), dönem (periyod), devre (epok) ve çağ (yaş) bölümlerinden oluşur. Şu anda Senozoyik zamanının, Kuvaterner döneminin, 11.700 yıl önce başlayıp günümüze kadar uzanan Holosen devresinde bulunuyoruz. Jeolojik zamandaki bu ayrımlar, çeşitli özellikteki katmanlarda belirlenen dünyadaki baskın yaşam koşullarını ve dünyanın fiziksel yapısındaki büyük değişimleri yansıtan işaretler dikkate alınarak jeolojinin stratigrafi bilim dalı tarafından yapılmıştır. İçinde bulunduğumuz Holosen devresi, son buzul devrinden sonra başlayan dengeli ve sıcak bir iklim ile tarıma başlayan insan etkinliğiyle tanımlanır (Zalasiewicz ve diğ., 2008, sf. 5). Holosen katmanları, insan kalıntıları ve maddelerinin çoğunlukla ender olduğu artan insan etkisi düzeylerini gösterir.
İçinde bulunduğumuz kabul edilmiş jeolojik devre Holosen (“Yeni Bütün[1]”), 1885’teki Bolonya Uluslararası Jeoloji Kongresi’nde anlaşmaya varıldığı üzere, son on ile on iki bin yıllık buzul sonrası jeolojik devreye verilen addır (Steffen ve diğ., 2007, sf. 615). Bu devre boyunca, Sanayi Devrimi ile birlikte hızlanan insanın eylemleri bir gelişen jeolojik ve morfolojik güç durumuna gelmiştir. Büyük Rus jeoloğu ve biyoloğu Vernadsky 1926’da, insanın çevre üzerindeki artan gücünü şöyle anlatmıştır (Crutzen, 2002, sf. 23): ‘… evrim süreçlerinin artan bilinç ve düşünce yönünde izlemek zorunda olduğu doğrultu ve çevresinde gitgide artan etki yaratır’. Atmosferde biriken yıllık insan kökenli CO2 miktarının Dünya’nın günümüzdeki karasal ve denizaltı volkanlarından salınan yıllık CO2 miktarının yaklaşık 100 katı olması (Gerlach, 2011, sf. 301);tarımda aşırı gübreleme sonucunda fosfor ve azotun akarsular ile kıyıları kirletmesi, denizlerde oksijensiz geniş bölgeler yaratarak denizel ekosistemin yok olmasına neden olması (Rockström ve diğ., 2009, sf. 474); tarım, ormansızlaştırma, yangın ve yerleşim gibi diğer arazi kullanım nedenleriyle insanların karasal bitkilerin toplam fotosentez üretiminin % 24 kaybına neden olması (Haberl ve diğ., 2007, sf. 12942) gibi korkutucu gerçekler Antroposen’in resmen benimsenmesini haklı çıkaran belirteçlerdir.
Bilim insanları, Antroposen’in yeni bir zaman devresi olarak Jeolojik Zaman Çizelgesi’nde yer alıp almamasını epeydir tartışmaktadır. Bu konuda olumlu görüş belirtenler, insan etkinliğinin bir sonucu olarak Yerküre ekosisteminde belirgin ve görülmemiş bir değişim olduğunu ileri sürerler. Karşı olanlar ise Antroposen’in henüz iyi tanımlanmamış olduğunu öne sürerler. Bunlara göre, bir jeolojik devre belirgin olarak işaretlenmiş dikkate değer bir jeolojik olay ile başlamalı fakat Antroposen’in başlamasına bağlanabilecek açık bir olay yoktur. Ayrıca Yerküre ekosistemi üzerindeki uzun erimli etkilerini tamamıyla anlamak için daha çok araştırmaya gerek vardır. Ana arkeolojik dönemlerin (Paleolitik, Neolitik, Tunç Çağı gibi) aralarındaki sınırların kesin bir zamanla bağımlı olmaması gibi Antroposen’deki Dünya sistemi üzerinde ölçülebilir insan etkileri yerkürenin birçok yerinde Holosen’in içinde doğru farklı zamanlarda etkin olmuştur (Gibbard ve diğ., 2022, sf. 396). Bir resmi jeolojik devre/çağ bir Küresel Stratotip[2] Kesit ve Nokta (GSSP) ile tanımlanmış ve bir tip coğrafi yer ile adlandırılmış olmalı fakat zaman aşımlı Antroposen için bu durum sorun oluşturur. Belki bu yüzden Antroposen bir kronostratigrafi (zaman stratigrafisi) birimi olarak değil de sadece hâlâ sürmekte olan bir olay olarak tanımlanmalıdır. Bir jeolojik olay zaman aşımlı, çoklu zamansal, değişik uzamlı olabilir. Ancak bu görüşleri savunanlar, Antroposen’i önerirken “insanoğlunun jeolojisi” diyerek yerküre üzerinde insanın artan etkisine dikkat çeken Crutzen’in de ‘Holosen’i bütünleyen jeolojik devre’ anlatımına (Crutzen, 2002, sf. 23) dikkat etmemişlerdir.
Bilim insanları, Antroposen’in yeni bir zaman devresi olarak Jeolojik Zaman Çizelgesi’nde yer alıp almamasını epeydir tartışmaktadır.
Antroposen’de insanın eylemleriyle bir jeolojik güç gibi yerkürenin morfolojisinde yaptığı değişimlerin oldukça büyük ölçeği de jeolojik zaman çizelgesinde bu devrenin yerini alması bakımından bir dayanak olduğu savunulabilir (Bjornerud, 2022, sf. 98). Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonraki devasa madencilik çalışmalarıyla yerlerinden çıkarılıp başka yere taşınan milyonlarca m3 hacmindeki kaya ve toprak yığılmasının, dev barajlarla önü kesilen akarsuların taşıdıkları tortu yüklerini eskiden teslim ettikleri yerlere değil de barajların depolama havzalarına bırakmasının, moloz ve tortu yığılan o yörelerdeki derelerin o yığınları işlemek için fazladan çalışmasının, bütün bu olayların yüzey ve yeraltı sularının kimyasına ve o yörelerin bitki ve hayvan topluluklarına olumsuz etkisinin, benzer etkilere yeni tarım alanları açarak ve kentleri büyüterek neden olmasının jeolojik süreçlerden pek bir farkı yoktur.
Antroposen’in bir resmi jeolojik zaman birimi olarak tanımlanması için başlangıcına ilişkin bir kaya, çökel ya da buzul gibi stratigrafik malzeme içerisinde bir olayın küresel işareti olan yer ve ayrıca Dünya sistemindeki değişimleri belirten öbür yardımcı stratigrafik işaretler gereklidir (Lewis ve Maslin, 2015, sf. 173). Bu olayın işaret yeri Küresel Stratotip Kesit ve Nokta (GSSP) olarak bilinir ve yeğlenen sınır işaretçisi olarak “Altın Çivi” (Golden Spike) adıyla tanınır.
İnsanın Antroposen’deki eylemlerinin yer yüzeyi üzerindeki etkileri jeomorfolojiyi de ilgilendirdiğinden soruna bir de jeolojik zamanda böyle bir yeni bölümlemenin jeomorfoloji açısından gereği konusunda yaklaşmak yararlı olur. Gündemdeki bu temel sorun jeomorfolojik bakımdan iki noktadan ele alınabilir (Brown ve diğ., 2013, sf. 432). Yer yüzeyi süreçlerinin işlediği saha, çağdaş yerküre tarihi sırasında insan tarafından esaslı biçimde değiştirilmiş midir? Eğer böyleyse, bu değişimlerin sonuçları jeolojik kayıtta korunmuş mudur? İlkine baktığımızda, tarım, madencilik ve kentleşme gibi birçok insan eyleminin neden olduğu hızlanmış yamaç erozyonunu görürüz. Bazı akarsu sistemlerinde insanın ayak izi, önceki durumuna getirilemeyecek kadar yayılmıştır. Pek çok taşkın ovası, bazı durumlarda yüzlerce hatta binlerce yıl önceden insan eylemleri tarafından genetik olarak dönüştürülmüştür. İnsan eylemleri, öbür doğal jeomorfik araçların toplamından daha büyük kaya ve toprak kütlesinin yerini her yıl değiştirmektedir. İkinci noktaya gelince, pek çok tortul kayıtlar, insanın neden olduğu yer yüzeyi süreçleri ile kısa ve uzun erimli çökelme ürünleri arasındaki bağlantıyı gösterir. Güncel insan eylemlerinin ürünleri kemikten inşaat artığına bu çökeller içine gömülmekte ve fosilleşmektedir.

Antroposen’in stratigrafik tanımı için iki temel sorunun yanıtlanması gerekir (Waters ve diğ., 2016, sf. 2622-1): İnsan, Dünya sistemini, çağcıl ve güncel oluşan jeolojik birimlerin Holosen’dekilerden farklı jeolojik kayıtta kalacak bir iz taşıdığı ölçüde değiştirmiş midir? İlk belirlenebilir antropojenik (insan eyleminden kaynaklanan) değişim olması gerekmeyen bu stratigrafik iz ne zaman dünya çapında tanınır duruma gelmiştir? Buna karşılık, içinde bulunduğumuz Senozoyik zamanının bittiği ve onu izleyen yeni bir zaman olan Antropozoyik’e girdiğimizi savunan bilim insanları da vardır (Hamilton ve diğ., 2016, sf. 2). Hem jeoloji hem de geniş anlamda öbür bilimsel topluluklar (Dünya Sistemi Bilimleri) için Antroposen’in biçimlendirilmesinin yararı da açıklanmalıdır (Vidas ve diğ., 2019, sf. 32).
Uluslararası Jeoloji Bilimleri Birliği (IUGS) bünyesindeki jeolojik zaman çizelgesinden sorumlu Uluslararası Stratigrafi Komisyonu (ICS) Antroposen’in bir jeolojik devre olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı konusunda bir rapor hazırlaması için Britanya Jeoloji Birliği Stratigrafi Komisyonu’ndan bir Antroposen Çalışma Grubu (AWG) kurmasını ister. On üç ülkeden yarısı jeoloji ve diğer yarısı farklı dünya sistemi bilimleri ile tarih ve arkeoloji uzmanı 38 üyeli çalışma grubu kurulur. Grup başkanı Zalasiewicz’e göre, ‘Antroposen, stratigrafide insan etkisinin belirlenmesi hakkında değil fakat Dünya sistemindeki bir değişimi yansıtmak hakkındadır’ (Hamilton ve diğ., 2016, sf. 2). Jeoloji tarihi çizelgesinde böylesine yeni bir değişimi önerebilmek için AWG’nin, Antroposen devrinde ortaya çıkan katmanları önceki devirlerden benzersiz biçimde ayıran Antroposen’e özgü niteliklere sahip özgün jeolojik kanıtlar (Altın Çivi) sunması ve böylece dünya sisteminde büyük ve nitel bir değişim oluştuğunu göstermesi gerekiyordu (Angus, 2021, sf. 67).
Antroposen Çalışma Grubu (AWG) 2008’de, Antroposen’in başlangıcı konusundaki incelemesini tamamladı (Zalasiewicz ve diğ., 2008, sf. 5): ‘Sanayi Devrimi’nden bu yana, özellikle kömür, petrol ve doğal gazın aşırı tüketimi sanayileşmenin, inşaat sektörünün ve kitlesel ulaşımın gezegenin geneline yayılmasına neden oldu.’ Bu durum da tüm dünyadaki çağcıl katmanlarda insan eylemlerine bağlı izler bırakan geniş kapsamlı değişimler yarattı. Bu göstergeler Holosen devresine yakın benzerlikler göstermeyen bir zaman aralığına girdiğimizin olası olduğuna işaret ediyor. ‘Bu değişimler, Holosen-Antroposen ayrımı önerilerinin jeolojik olarak uygunluğu açısından yeterince ayırıcı ve oldukça yerinde’ fakat Antroposen’in yeni bir jeolojik devre olarak resmileştirilerek tanınması için henüz kesin değil, bu konuyu ‘dikkate almak için’ önerilir (a.g.e., sf. 7).
Uluslararası Stratigrafi Komisyonu (ICS) Mayıs 2019’da AWG üyelerine, Antroposen bir Küresel Stratotip Kesit ve Nokta (GSSP) ile tanımlanmış bir resmi kronostratigrafi (zaman stratigrafisi) birimi olduğuna dair işlem görebilir mi ve Antroposen’in tabanı için birincil kılavuz, Miladi Takvim’in yirminci yüzyılı ortalarındaki stratigrafik işaretlerden birisi midir sorularını sordu (AWG, 2019). Toplam 34 üyeden 33’ünün katıldığı oylama soncuna göre her iki soruya da 29 üye (%88) evet ve 4 üye hayır oyu verdi, hiç çekimser olmadı. Oylama, AWG’nin %60 üstünlük kuralını geçtiğinden grubun resmi tutumu olarak belirlendi. Şimdi karar sırası Uluslararası Stratigrafi Komisyonu (ICS) ve ardından Uluslararası Jeoloji Bilimleri Birliği (IUGS) kararındadır.
Kaynakça
Angus, I., 2021, Antroposen’le Yüzleşmek – Fosil Kapitalizm ve Dünya Sisteminin Krizi, Marx-21 Yayınları, 320 sf.
AWG, 2019, Results of Binding Vote, Working Group on the Anthropocene, Subcommission on Quaoternary Stratigraphy, http://quaternary.stratigraphy.org/working-groups/anthropocene/
Bjornerud, M., 2022, Yeryüzünün Zamanı – Bir Jeolog Gibi Düşünerek Zamanı Kurtarabilir miyiz? Metis Bilim, 2. Basım, 210 sf.
Brown, A. G., Tooth, S., Chiverrell, R. C., Rose, J., Thomas, D. S. G., Wainwright, J., Bullard, J. E., Thorndycraft, V. R., Aalto, R. ve Downs, P., 2013, The Anthropocene: Is There a Geomorphological Case?, Earth Surface Processes and Landforms, Sayı 38, sf. 431-434.
Crutzen, P.J., 2002, Geology of Mankind-The Anthropocene, Nature, C. 415, 3 Ocak 2002, sf. 23.
Ebert, J. D., 2012, The Age of Catastrophe_ Disaster and Humanity in Modern Times, McFarland, 222 sf.
Gerlach, T., 2011, Volcanic versus Anthropogenic Carbon Dioxide, EOS, Cilt 92, Sayı 24, sf. 201-203.
Gibbard, P., Walker, M., Bauer, A., Edgeworth, M., Edwards, L., Ellis, E., Finney, S., Gill, J. L.,Maslin, M., Merritts, D. ve Ruddiman, W., 2022, The Anthropocene as an Event, not an Epoch, Journal of Quaternary Science, Cilt 37, Sayı 3, sf. 395-399.
Haberl, H., Erb, K. H., Krausmann, F., Gaube, V., Bondeau, A., Plutzar, C., Gingrich, S., Lucht, W. ve Fischer-Kowalski, M., 2007, Quantifying and Mapping the Human Appropriation of Net Primary Production in Earth’s Terrestrial Ecosystems, PNAS, Cilt 104, Sayı 31, sf. 12942-12947.
Hamilton, C., Bonneuil, C. ve Gemenne, F., 2016, Thinking the Anthropocene, The Anthropocene and the Global Environmental Crisis- Rethinking Modernity in a New Epoch (içinde), C. Hamilton, C. Bonneuil ve F. Gemenne (ed.), Routledge, sf. 1-13.
Kahraman, S. ve Polat, E., 2022, Antroposen Çağı ve Felaketler: Yakın Gelecek, Gelecek mi? Kentsel ve Bölgesel Araştırmalar Ağı 8. Sempozyumu, 2021 Konya, sf. 285-301.
Lewis, S. L. ve Maslin, M. A., 2015, Defining the Anthropocene, Nature, Cilt 519, Sayı 7542, sf. 171-180.
Rockström, J., Steffen, W., Noone, K., Persson, A., Chapin, F. S. III, Lambin, E., Lenton, T. M., Scheffer, M., Folke, C., Schellnhuber, H.-J., Nykvist, B., Wit, C. A. de, Hughes, T., Leeuw, S. van der, Rodhe, H., Sörlin, S., Snyder, P. K., Costanza, R., Svedin, U., Falkenmark, M., Karlberg, L., Corell, R. W., Fabry, V. J., Hansen, J., Walker, B., Liverman, D., Richardson, K., Crutzen, P. ve Foley, J., 2009, A Safe Operating Space for Humanity, Nature, cilt 461, 24 September 2009, sf. 472-475.
Steffen, W., Crutzen, P. J. ve McNeill, J. R., 2007, The Anthropocene: Are Humans Now Overwhelming the Great Forces of Nature ?, AmbioSayı 36, sf. 614–621.
Türkcan, E., 1981, Teknolojinin Ekonomi Politiği, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayın No 151, 258 sf.
Vidas, D., Zalasiewicz, J., Steffen, W., Hancock, T., Barnosky, A., Summerhayes, C. P. ve Waters, C. N., 2019, The Utility of Formalisation of the Anthropocene for Science, The Anthropocene as a Geological Time Unit_ A Guide to the Scientific Evidence (içinde), J. Zalasiewicz, C. N. Waters, M. Williams, ve C. P. Summerhayes, (ed.), Cambridge University Press, sf. 31-40.
Waters et al, 2016, The Anthropocene is Functionally and Stratigraphically Distinct from the Holocene, Science, cilt 351, sayı 6269, Review Summary sf. 137, Review sf. 2622/1-10.
Wulf, A., 2015, Doğanın Keşfi: Alexander von Humboldt’un Yeni Dünyası, Ayrıntı Bilim, 560 sf.
Zalasiewicz, J., Smith, A., Barry, T. L., Bown, P. R., Brenchley, P., Cantrill, D., Gale, A., Gibbard, P., Gregory, F. J., Hounslow, M. W., Kerr, A. C., Pearson, P., Knox, R., Powell, J., Waters, C., Marshall, J., Oates, M., Rawson, P. ve Stone, P., 2008, Are We Now Living in the Anthropocene, GSA Today, Geological Society of America, Cilt 18, Sayı 2, sf. 4-8.
[1] Bütün: İngilizce’de, birbirine uyan ya da birlikte çalışan parçaların oluşturduğu bir uygun sistem, bir blok birleşim anlamına gelir.
[2] Jeolojik zaman cetvelinde bir katın alt sınırını tanımlamak için, stratigrafik kesitteki uluslararası kabul edilmiş bir referans noktasıdır.