Mantarlar, klorofil taşımayan, parazit veya saprofit olarak yaşayan ve sporla üreyen organizmalardır. 20 yıl öncesine kadar bitkiler âlemi içinde ele alınan mantarlar, günümüzde ayrı bir âlem olarak kabul edilmektedir.
Prof. Dr. Afife Mat
Bazı mantar türleri, algler (yosunlar) ile sembiyotik bir yaşam kurarak likenleri meydana getirirler. Bunların bazıları tıbbi olarak kullanılır, örneğin İzlanda Likeni. Bazı mantarlardan ilaç etken maddesi elde edilir: Çavdar başakları üzerinde hastalık yapan Claviceps purpurea mantarından ergo alkaloitleri elde edilmektedir. Penicillium türleri, Cephalosporium türleri antibiyotik bileşikler meydana getirir ve tedavide çok önemli bir yere sahiptir. Taşıdıkları enzimlerden dolayı alkolik fermantasyon yapanlar, alkollü içki hazırlanmasında kullanılırlar; Saccharomyces cerevisiae (bira mayası) gibi.
20 yıl öncesine kadar bitkiler âlemi içinde ele alınan mantarlar, günümüzde ayrı bir âlem olarak kabul edilmektedir.
Bazı mantarlar ise insanlarda ve hayvanlarda hastalık yaparlar, örneğin Candida albicans mantarı.
Mantar sporları, rüzgarla çevreye dağılır ve toprakta yıllarca yaşayabilirler. İklim şartları, yani toprağın ve havanın sıcaklığı ve nemi uygun olduğunda çimlenerek bir fruktifikasyon yani şapkalı mantar oluştururlar. Kolayca görülebilen büyüklükte, gösterişli fruktifikasyonlar meydana getiren yüksek mantarlar yani makro mantarlar arasında, gıda olarak kullanılanlar vardır. Orman altlarında veya çayırlarda yetişen bu mantarlar, halk tarafından toplanarak yenilir.
Mantarın besin değeri
Mantarlar lifli besinler olduğundan, genellikle hazmı zor besinlerdir ve gastrointestinal sistemden hazmedilmeden atılırlar. Marketten aldığımız kültür mantarı Agaricus bisporus türünün içeriği şöyledir: %90 su, %3,5 azotlu maddeler, %0,3 yağ, %4–6 karbonhidrat. Kültür mantarının doğada yabani yetişen türü Agaricus campestris yani çayır mantarının ise %88–90 su, %3,8 protein, %0,3 yağ, %4,9 karbonhidrat, %1,2 kül (kalsiyum, fosfor, demir vs.), eser miktarda A vitamini ve B1, B2, B3, B5 vitaminleri içerdiği saptanmıştır. Bu değerlerden görüldüğü gibi, mantar halk arasında inanıldığının aksine yüksek bir protein kaynağı değildir. Protein miktarı %18–20 olan etin yerini tutamaz. Mantar, yağ ve karbonhidrat miktarı düşük olduğundan kolesterolsüz diyet yapanlara önerilen bir besin maddesidir.
Mantarlar lifli besinler olduğundan, genellikle hazmı zor besinlerdir ve gastrointestinal sistemden hazmedilmeden atılırlar.
Mantar alerjisi
Bazı hassas kişilerde mantar rahatsızlığa neden olabilir. Mantarların içerdiği trehaloz isimli şekere karşı doğuştan hassasiyeti olan, yani bağırsaklarında trehalaz enzimi bulunmayan kişilerde, her mantar yediklerinde karın ağrısı ve ishal görülür. Sağlıklı kişilerin de fazla miktarda veya sık sık mantar yemesi tavsiye edilmez. Bazı kişilerde, mantarlarda bulunan protein benzeri maddelere karşı antikor gelişir. Daha sonra benzer tip bir besin aldıklarında alerjik reaksiyon meydana gelir.
Mantar zehirlenmesi nedir?
Bazı mantarların içerdiği zehirli bileşiklerin neden olduğu hastalık belirtileri, mantar zehirlenmesi olarak tanımlanır.
Mantarlar, türlerine göre farklı kimyasal yapıda ve farmakolojik etkide zehirli bileşikler içerirler; dolayısıyla belirtileri ve tedavileri farklıdır.
Mantarlar, türlerine göre farklı kimyasal yapıda ve farmakolojik etkide zehirli bileşikler içerirler; dolayısıyla belirtileri ve tedavileri farklıdır. Doğru tedavi uygulanması için, zehirlenme tipinin doğru teşhis edilmesi gereklidir.
Mantar yemeğini yedikten sonra ilk belirtiler ortaya çıkıncaya kadar geçen süreye, kuluçka süresi veya latent faz denir. Kuluçka süresinin uzunluğuna göre mantar zehirlenmeleri başlıca iki gruba ayrılır:
Erken belirti veren zehirlenmeler: Mantarı yedikten sonra, en geç 2–3 saat içinde zehirlenme belirtileri ortaya çıkar. Değişik kimyasal yapıda bileşikler içeren türlerin neden olduğu bu tip zehirlenmeler genellikle tehlikeli değildir. Mide yıkanması ve semptomatik tedaviyle kısa sürede iyileşme görülür.
Eskiden sadece kırsal kesimde görülen zehirlenme vakalarının, son yıllarda büyük şehirlerde de görülmesinin başlıca nedeni, köyden şehirlere göçün artması ve ekonomik koşullardır.
Geç belirti veren zehirlenmeler: Zehirlenme belirtileri, mantarı yedikten 6–24 saat sonra, bazen daha da geç bir sürede ortaya çıkar. Zehirlenmeye yol açan bileşiklerin özellikle karaciğer ve böbrekler üzerinde etkili olması nedeniyle bu tip zehirlenmeler çok tehlikelidir ve tedavisi çok zordur.
Türkiye’de mantar zehirlenmeleri
Ülkemizin ekolojik koşulları nedeniyle, mantar florası oldukça zengindir. Sonbahar ve ilkbahar mevsimlerinde, yağmurlardan sonra ormanlarımızda çok çeşitli mantarların çıktığı görülür.
Ormanlardan yabani mantar toplayıp yemek, ülkemizde yaygın bir gelenektir. Bu yenen mantarların içine bir tane bile zehirli mantar karışsa, yapılan yemeği tüm aile yediğinden herkes zehirlenir.
Eskiden sadece kırsal kesimde görülen zehirlenme vakalarının, son yıllarda büyük şehirlerde de görülmesinin başlıca nedeni, köyden şehirlere göçün artması ve ekonomik koşullardır. Büyük şehirlerde perifer semtlere yerleşen göçmenler, yağmurlardan sonra çevresindeki ormanlarda çıkan mantarları toplarlar. Mantarları iyi tanımayan toplayıcı, kendi köyündeki mantarlara benzeterek yanlışlıkla zehirli mantarları toplayabilir.
Bu yenen mantarların içine bir tane bile zehirli mantar karışsa, yapılan yemeği tüm aile yediğinden herkes zehirlenir.
Mantarlar hakkında yanlış bilinenler
Zehirlenmelerin bir diğer nedeni de halk arasında, zehirli ve yenen mantarı ayıran bazı yanlış inanışlardır. Zehirli ve yenen mantarların farklı topraklarda yetiştiğine inanılır; oysa ikisi yan yana yetişebilirler. Mantarı pişirmek, kurutmak içindeki zehirli bileşiklerin yapısını bozmaz; yoğurtla yemek de zehirlenmeyi önlemez. Zehirli mantarların hiçbirinin şapkasından bir parça koparılınca rengi değişmez. Salyangozların yediği mantarların zehirsiz olduğuna inanılır; oysa en zehirli mantarı bile salyangozlar afiyetle yiyebilirler. Bu inanışların hiçbir bilimsel açıklaması yoktur; mantarları ancak bir mikolog ayırt edebilir.
Mantarı pişirmek, kurutmak içindeki zehirli bileşiklerin yapısını bozmaz; yoğurtla yemek de zehirlenmeyi önlemez.

Ekim 1990’da Belgrad Ormanı, Büyükbent’te Afife Mat tarafından çekilen bu fotoğrafta, solda öldürücü zehirli Amanita phalloides mantarı, sağda ise yenen bir tür olan Lepiota procera görülmektedir.
Ülkemizde ölümle sonuçlanan mantar zehirlenmelerinin çoğu, halk arasında köygöçüren olarak bilinen Amanita phalloides mantarı ile meydana gelmektedir. Zehirlenmeler hakkında yazılı ve görsel basında uyarıcı yayınlar yapılsa da halk bu alışkanlığından vazgeçmemektedir. Zaman zaman gazetelerde “Ölsek de yeriz” gibi başlıklar görülmektedir.

Türkiye’nin mantar florasının saptanması henüz tamamlanmamıştır. Günümüze kadar ülkemizde görülmemiş bir zehirlenme tipi, hiç görülmeyecek anlamına gelmez. O yüzden hekimlerin mantar zehirlenmesi sendromlarını iyi bilmeleri çok önemlidir.
Mantar zehirlenmelerinin sınıflandırılması
Mantar zehirlenmeleri, latent fazın süresine göre iki grup altında incelenir.
Erken belirti gösteren zehirlenmeler:
- Gastrointestinal Sendrom
- Coprinus Sendromu
- Muskarin Sendromu
- Paxillus Sendromu
- Pantherina Sendromu
- Psilosibin Sendromu
Geç belirti gösteren zehirlenmeler:
- Gyromitra Sendromu
- Orellanus Sendromu
- Phalloides Sendromu
- Acromelalgia Sendromu
- Rabdomiyoliz Sendromu
- Proxima Sendromu
Bu zehirlenmeler içinde son üçü, Acromelalgia Sendromu, Rabdomiyoliz Sendromu ve Proxima Sendromu, 1990’lı yıllarda ortaya çıkmış zehirlenmeler olup Yeni Sendromlar olarak ele alınmaktadır.
Zehirliliği yeni keşfedilen mantar türleri hakkındaki bilgilerimiz henüz yeterli değildir. Zehirli bileşiklerinin izolasyonu, yapı tayinleri ve etki mekanizmalarının aydınlatılması ancak disiplinler arası bir iş birliği ile mümkün olacaktır.
Mantar türünü tanımlamak için bir mikologdan yardım istemek yararlı olacaktır.
Gelecekte yeni zehirlenme tipleriyle karşılaşma olasılığı her zaman vardır. Mantar türünü tanımlamak için bir mikologdan yardım istemek yararlı olacaktır. Yeni sendromların son yıllarda ülkemizde de görülmüş olması, konunun önemini vurgulamaktadır.
Mantar zehirlenmesinde ne yapılmalı?
- Zehirlenme belirtileri başlar başlamaz, hasta hastaneye kaldırılmalı.
- Belirtiler iki saat içinde görülmüşse, hasta kusturularak midesi boşaltılabilir.
- Yenmiş olan mantardan veya mantar yemeğinden kalanlar da hastayla birlikte götürülmeli. Mantar incelenerek türü belirlenebilir veya artıklar üzerinde yapılacak kimyasal analiz ile zehirli bileşikler bulunabilir.
- Belirtilerin erken ortaya çıkması, öldürücü bir zehirlenme olasılığını ortadan kaldırmaz. Kuluçka süresi kısa ve uzun olan mantarlar birlikte yenilmiş olabilir. Bu durumda ikinci grup mantarların etkileri daha sonra ortaya çıkar.
- Hasta, tamamıyla iyileşinceye kadar hastanede kalmalıdır.
Sonuç
Türkiye’de mantar zehirlenmesine çok rastlandığı halde, sayılar hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Her yıl 100 dolayında mantar zehirlenmesi olgusu kayıtlara geçmektedir; ama bu sayının gerçekte çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Zehirlenmelerin tedavisi masraflı ve uzun bir bakım gerektirmektedir; yetersizlikler nedeniyle de çoğu ölümle sonuçlanmaktadır. Yeni tedavi yöntemleri ile ölüm oranında önemli bir azalma sağlanmıştır. Ama yine de buna güvenerek bilinçsizce toplanıp yenilen mantarların çok kötü sonuçlar doğurabildiğini unutmamak gerekir.
Zehirlenme belirtileri başlar başlamaz, hasta hastaneye kaldırılmalı.
Bugüne kadar yapılan floristik araştırmalar sonucunda Türkiye’de 68 tür zehirli mantar yetiştiği saptanmıştır. Türkiye’nin mantar türlerinin saptanmasına devam edilmektedir. Yeni zehirli mantar türlerinin bulunması mümkündür; dolayısıyla Türkiye’de bugüne kadar görülmemiş zehirlenme tiplerinin gelecekte görülme olasılığı vardır.
Zehirlenmelerin tedavisi masraflı ve uzun bir bakım gerektirmektedir; yetersizlikler nedeniyle de çoğu ölümle sonuçlanmaktadır.
Türkiye’de en çok zehirlenmeye neden olan türün, halk arasında köygöçüren olarak bilinen Amanita phalloides olduğu görülmektedir. Önceleri ölümle sonuçlanan Phalloides Sendromu vakaları artık tedavi edilebilmekte ve hastaların çoğu kurtulmaktadır.

Zehirli mantarların tehlikesi hakkında ne kadar uyarılsa da, halk yabani mantar toplayıp yeme alışkanlığından vazgeçmemektedir. Bu konu, sadece kırsal kesimde değil, artan göçler nedeniyle İstanbul gibi büyük şehirlerde de önemli bir sorun hâline gelmiştir. Zehirli mantarlar hakkında halka yönelik eğitim çalışmalarının yapılması, zehirlenmelerin sayısını belki bir ölçüde azaltabilir.
Kaynak
Afife Mat, Jilber Barutçiyan, Makro Mantar Zehirlenmeleri, Erik Yayınları, İstanbul 2025