Niye oy verdiğimizden bağımsız olarak oy verdikten sonra, oy verme gerekçelerimizi daha da genişletiyor ve oy verdiğimiz seçenek için kendimize daha çok sebep buluyoruz. İşin ilginci bunlar bahane gibi değil, bunlara inanıyoruz.
Çok önemli iki soruyu tartışacağız.
Oy verme veya herhangi bir tercihte bulunma edinimimizin belirleyicisi nedir?
İnsanlar neye göre karar veriyor ve tercihlerde bulunuyor? Tutumlar ne kadar etkilidir ve tutumlar nasıl belirlenir?
Bu metinde ağırlıklı olarak Nobel Akademik Yayıncılıktan Türkçe çevirisi basılan David Myers ve McGraw-Hill tarafından yazılmış SOSYAL PSİKOLOJİ kitabından faydalanılmıştır. İleri okuma için ilgililere şimdiden öneririm…
Tutumlar ve davranışlar
Tutum, bir kişinin belirli bir nesne, konu veya kişi hakkındaki düşüncelerinin, duygularının ve davranışlarının genel bir eğilimini ifade eder. Tutumlar, bireyin kişisel deneyimleri, sosyal etkileşimleri, kültürel normları ve kişisel özellikleri gibi birçok faktörden etkilenebilir. Davranış ise aslında bildiğimiz gibi irademizle gerçekleştirdiğimiz tüm eylemlerdir. Peki, düşüncelerini ve tutumlarını bildiğimiz birinin davranışlarını tahmin edebilir miyiz? Ya da düşünce ve tutumları üzerinden davranışlar üzerinde etki edebilmek mümkün müdür? Sosyal Psikoloji alanının uzun süreler üzerine çalıştığı ve insan uygarlığının küçük veya büyük ölçekli tüm değişim ve dönüşümlerinde kritik roller oynayan bu sorular günlük hayatımızda da önemli etkilere neden olan cevapları arıyor…
İnsanların karar verme mekanizmalarının psikolojik etkilerini ve karar verme sürecindeki faktörlerini ne kadar iyi bilirsek insana dair olan pek çok şeyi daha yakından anlamış oluruz.
Günlük hayatımızda birçok karar veriyor ve tercihlerde bulunuyoruz. Ancak, insanların neden belirli kararlar verdiği ve tercihlerde bulunduğu konusu oldukça karmaşık bir konudur. İnsanların karar verme mekanizmalarının psikolojik etkilerini ve karar verme sürecindeki faktörlerini ne kadar iyi bilirsek insana dair olan pek çok şeyi daha yakından anlamış oluruz.
Karar verme sürecindeki faktörler
Karar verme sürecinde birçok faktör etkilidir. Bunlar arasında kişinin deneyimi, eğitimi, kültürü, sosyal çevresi, kişisel inançları ve beklentileri gibi faktörler yer alır. Örneğin, bir kişinin bir ürünü satın alırken markaya veya reklamlara nasıl tepki verdiği, daha önceki deneyimleri, sosyal medya veya arkadaş çevresinden gelen öneriler gibi faktörler karar verme sürecinde önemli rol oynayabilir.
Karar vermede psikolojik etkiler
Karar vermede psikolojik etkiler de önemli bir rol oynar. Örneğin, seçenekler arasında kararsız kalmak veya risk almaktan kaçınmak gibi durumlar sıkça karşılaşılan psikolojik etkilerdir. Ayrıca, karar verme sürecinde kaygı, stres, korku veya olumlu hisler de psikolojik etkiler arasında yer alır.
Karar verme sürecindeki beyin aktiviteleri

Son zamanlarda yapılan araştırmalar, karar verme sürecinde beyindeki aktivitelerin de önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Beyindeki prefrontal korteks, amigdala, striatum ve hipokampus gibi alanların karar verme sürecinde aktif olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, beyindeki dopamin ve serotonin gibi nörotransmitterler de karar verme sürecinde rol oynayan faktörler arasında yer alır.
Tutumlar ve davranışlar arasındaki ilişki
Tutumlar ve Davranışlar Arasındaki İlişkiye baktığımızda pek çok araştırmayı analiz eden Meta-Analiz sonuçlarına göre tutumlar ve davranışlar arasında pozitif bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bu ilişki, tutumun ölçüm şekli, davranışın ölçüm şekli, zamanlama ve diğer faktörler gibi birçok değişkene bağlı olarak oldukça farklılık gösterebilir. Eagly & Chaiken 1993’teki konu ile ilgili bir makalesine baktığımızda tutum oluşumunun sosyo-psikolojik yaklaşımında bireylerin tutumlarının; önceden var olan tutumlarından, diğer insanların tutumlarından ve toplumsal normları içeren bir dizi faktör tarafından etkilendiğini söylemektedirler.
İnsanlar yaptıklarını gerekçelendirmede başarılı olabilirler, ancak gerekçelendirdikleri şeyleri yapmakta pek başarılı değillerdir.
Bireylerin önceden var olan tutumları ve bireylerin geçmişteki deneyimleri bugünkü tutumlarının oluşmasında rol oynayabilir. Diğer insanların tutumları da bir diğer önemli faktördür. İnsanlar, çevrelerindeki insanların tutumlarını örnek alarak veya onların etkisi altında kalarak tutumlarını oluşturabilirler. Toplumsal normlar da bir diğer etkidir. Toplumda kabul edilen davranışları, beklentileri ve değerleri içeren normlar, insanların tutumlarını etkileyebilir. Tutum değiştirme sürecinde kullanılan iki temel strateji olan “merkezi” ve “çevresel” yollar olarak açıklanmıştır. Merkezi yol, bireylerin bir konu hakkında doğrudan ve mantıklı bir şekilde düşünmelerini gerektirirken, çevresel yol, bireylerin konu hakkında duygusal olarak etkilenmelerini veya diğer sosyal faktörlere göre hareket etmelerinden bahseder… İkna sürecinde, kişilerin tutumlarının değişmesi için bir dizi strateji kullanılır. Merkezi ve çevresel yollar bu iki farklı ikna sürecini açıklar. Merkezi yol ikna süreci, insanların bir konu hakkında bilgiyi dikkatlice işlemelerini ve ayrıntılı bir şekilde düşünmelerini gerektirir. Bu yol, insanların tutumlarını derinlemesine anlamalarına ve uzun vadeli tutum değişimine neden olabilir. Öte yandan, çevresel yol ikna süreci, insanların bir konuda duygusal olarak etkilenmelerini ve çabuk karar vermelerini hedefler. Bu yol, insanların tutumlarını kısa vadeli olarak değiştirebilir, ancak uzun vadede değişime neden olmaz. Bir mesajın etkililiği için de çeşitli faktörlerler önem taşır. Bunlar arasında mesajın güvenilirliği, açıklığı, ilgi düzeyi, tekrarlanabilirliği ve önceden var olan tutumların uygunluğu yer alır. Dolayısı ile ikna sürecinde, ister merkezi ister çevresel yolla etki bırakmak istesin, mesajın alıcı için güvenilir kabul edilen bir kişiden, güvenilecek bir bağlam ve şekilde aktarılması oldukça önem taşıyabilir. Yine mesaj net ve açık olmalıdır. Konuyla ve kişiyle ilgi düzeyi yeterince iyi ayarlanmış olmalıdır. Tutum değişimini etkileyen birçok faktör vardır. Bunlar arasında mesajın özellikleri, dinleyicinin motivasyonu, yetenekleri, önceden var olan tutumları ve sosyal çevre yer alır. Dolayısı ile ister oy verme ister diğer karar süreçlerinde, dinleyici hangi motivasyonlarla dinliyor, hangi motivasyonlarla gelen mesajla buluşmuş önem taşır. Yazının devamında tartışacağımız gibi, çoğunlukla kendi geçmiş davranış, karar dolayısı ile halihazırdaki düşünce ve tutumlarımıza destek bulmak için dinleriz ve mesajları seçeriz…
Elbette bireylerin tutumları birçok faktörden etkilenir ve tutum oluşumunun karmaşık bir süreç olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle, tutumları etkilemek ve değiştirmek için tek bir yöntem veya strateji kullanmak yeterli değildir.
Tutumlardan davranışları tahmin edebilir miyiz?
Sosyal Psikoloji alanındaki araştırmacılar önceleri insanların tutumlarını bilmekle, onların davranışlarını öngörmek için yeterli bilgiye sahip olacaklarını düşünüyorlardı. Ancak Festinger, 1964 yılında bilimsel kanıtlara dayanarak insanların tutumlarını değiştirerek davranışlarını değiştirmenin pek mümkün olmadığını ortaya çıkardı. Bu gerçek oldukça şaşırtıcıydı, çünkü insanların kendi ve dünya ile ilgili görüşleri, bilişleri ve duyguları doğrultusunda davranmaları beklenirdi. Ancak gerçekler beklediğimizden farklıydı. En azından tamamen beklediğimiz gibi değildi. Tutum ve davranış arasındaki ilişki ters yönde işleyebiliyordu. İnsanlar yaptıklarını gerekçelendirmede başarılı olabilirler, ancak gerekçelendirdikleri şeyleri yapmakta pek başarılı değillerdi.
Sosyal etkiler oldukça önemlidir, çünkü insanları en derin inançlarını bile ihlal etmeye ikna edilebilirler.
İnsanların söyledikleri ile yaptıkları neden farklı olabilir? Bu durumun nedeni, genellikle başka etkenlerin de rol oynadığı gerçeğidir. İnsan davranışları, sadece sahip oldukları tutumlarla sınırlı değildir. Birçok dış etken, kişinin davranışlarını şekillendirir ve tutumlarının üstünde etkisi olabilir. Örneğin, bir kişi sigara içmekten nefret edebilir ancak arkadaşları ile zaman geçirirken onların sigara içmesi nedeniyle kendisi de içebilir. Benzer şekilde, bir kişi kopya çekmekten hoşlanmadığını söylese de, sınavda stresli olması ve baskı altında kalmış olması nedeniyle kopya çekebilir. Bu nedenle, insan davranışlarını yalnızca sahip oldukları tutumlarla açıklamak yanıltıcı olabilir. Tabi yine de tutumlar pek çok faktör gibi önemli faktörlerden biridir. Ama tek başına belirleyici değildir.
Peki toplumsal olarak iletişim kanalları ile kullanılan yayınlar ne derece etklidir ve nasıl yapılmalıdır? Toplumda tercihler ve kararlar üzerinde hedeflenen etkiyi sağlamak için hazırlanan çok sayıda profesyonel ve bilimsel bilgiler içeren kamu spotları, istenen davranış değişikliğini yeterince oluşturamamaktadır.

Örneğin toplumda istenen sağlık davranış değişikliklerini hedefleyen kamu spotlarının etkililiğini inceleyen bir metanalizde kamu spotlarının sağlık davranışları üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Araştırmacılar, sağlık davranış değişikliklerini hedefleyen kamusal spotların etkililiğini artırmak için, daha iyi planlanmış, hedef kitleye uygun ve yoğun bir şekilde dağıtılan spotlara ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdir.
Yine trafik güvenliği için hazırlanan kamu spotlarının etkililiğini araştıran başka bir gözden geçirme ve meta-analizde trafik güvenliği için hazırlanan kamu spotlarının genel olarak sınırlı bir etkiye sahip olduğu bulunmuştur. Araştırmacılar, trafik güvenliği için hazırlanan kamu spotlarının etkililiğini artırmak için, kampanyaların hedef kitlesine uygun olması, spotların güçlü ve etkileyici bir mesaj vermesi, sık ve uzun süreli kampanyalar yürütülmesi gerektiğini önermişlerdir.
Sigara kullanımının azaltılmasına yönelik olarak hazırlanan medya kampanyalarının ve politika girişimlerinin etkililiğini inceleyen bir derleme makalede ise, medya kampanyaları ve politika girişimlerinin, sigara kullanımını azaltmak için etkili bir araç olduğu ortaya konmuştur. Fakat, kampanyaların etkilerinin sınırlı olduğu ve uzun vadeli sigara kullanımı üzerindeki etkilerinin belirgin olmadığı belirtilmektedir.
İnsanların alışkanlıklarını ikna yoluyla değiştirmenin en iyi yolu, insanların alışkanlıklarına yönelik tutumlarını değiştirmek gibi görünmektedir.
Farklı disiplinlerden uzmanların bir araya gelerek toplumda davranış değişikliği yaratmak için uyguladıkları yaklaşımları inceleyen bir makelede ise tek bir disiplinin yaklaşımıyla hedeflenen davranış değişikliğini sağlamanın zor olduğu ve bu nedenle multidisipliner bir yaklaşımın daha etkili olabileceği savunulmuştur. Bu yaklaşıma örnek olarak “the parking lot problem” olarak bilinen konu incelenmiştir. Bu problem, birçok insanın otoparkta park yeri bulamadığı ve arabalarını uygun olmayan yerlere park ettiği bir durumu ifade etmektedir. Örneğin bu problemi çözmek için farklı disiplinlerden uzmanların bir araya geldiği; psikologlar, mimarlar, şehir planlamacıları, iletişim uzmanları ve hukukçular gibi farklı alanlardan uzmanların yer aldığı bir multidisipliner çalışmanın ancak en doğru çözüme kavuşturabileceği vurgulanmıştır.
Sonuç olarak, multidisipliner bir yaklaşımın toplumda istenen davranış değişikliğini sağlamak için daha etkili olabileceğini göstermiştir. Ancak, bu yaklaşımın başarısı için farklı disiplinler arasında işbirliği ve koordinasyonun önemlidir.
Sosyal etkiler burada oldukça önemlidir, çünkü insanları en derin inançlarını bile ihlal etmeye ikna edilebilirler.
Davranışları tahmin etmek
Ajzen ve Fishbein’in planlı davranış kuramına göre, bir kişinin amaçlanan davranışlarını, öz yeterlilik algıları ve deneyimleri bilmek, davranışları tahmin etmek için daha yararlıdır. Yeni niyetler, yeni davranışlara yol açabilir. Bir davranışı gerçekleştirmeye yönelik niyetlerini sormak bile, o davranışın gerçekleşme olasılığını artırır. İnsanların önümüzdeki iki hafta boyunca dişlerini diş ipiyle temizlemeye niyetli olup olmadıklarını ya da yaklaşan seçimlerde oy kullanmaya niyetli olup olmadıklarını sormak bile, davranışlarını gerçekleştirme olasılığını artırabilir.
Diğer araştırmalar, ilgili ve belirli tutumların niyet edilmiş ve gerçek davranışları tahmin ettiğini göstermiştir. Örneğin, geri dönüşümle ilgili tutumlar (ancak çevre ile ilgili genel tutum değil yani özelleşmiş bir ilgi), geri dönüşüme katılımı yordayabilir. İnsanların alışkanlıklarını ikna yoluyla değiştirmenin en iyi yolu, insanların alışkanlıklarına yönelik tutumlarını değiştirmek gibi görünmektedir.
Bu nedenle, davranışları yordayan tutumların üç koşulu vardır:
Diğer etkilerin davranışlarımız üzerindeki etkisini azalttığımızda tutumlarımız önem kazanır.

Tutumlar, gözlemlenen davranışla belirgin bir şekilde ilişkilendirildiğinde daha etkilidir.
Tutumlarımız çok güçlü olduğunda davranışlarımızı daha iyi yordayabilir.
Çoğu zaman davranışlarımız otomatiktir ve düşünmeden yaparız. Örneğin, bir arkadaşımıza otomatik olarak “Nasılsın?” diye sorarız ve “Teşekkürler” deriz. Bu otomatik davranışlar işlevseldir ve zihnimizi diğer konulara odaklamamıza izin verir.
En iyi yordayan tutumlar erişilebilir ve kalıcı olanlardır. Dolayısı ile seçimlerdeki oy pusulası üzerindeki amblemler ve isimlerin, seçim öncesi bilbordlarda, reklamlarda ve afişlerde sık sık tekrarlaması aslında erişebilirlik özelliği için yapılan çok güçlü yatırımlardır. Tutumun önemli bileşenlerinden biri bu olduğu için, tutumu harekete geçirecek oy davranışının önemli bir yordayıcısı denebilir. Erişilebilir tutumlar kolayca hatırlanabilen tutumlardır.
Çelişki çok olunca, tercih etmediğimizi görmeye tahammül edemeyebilir, kendi görüşümüzün daha radikal savunucusu olmaya başlayabiliriz.
Tutumlar sadece kulak dolgunluğu değil, deneyim yoluyla güçlendirildiğinde daha ulaşılabilir ve kalıcı hale gelirler. Bir çalışmada, üniversite öğrencilerinin çoğu, kendi okullarının barınma sorunlarına karşı olumsuz tutum sergilemiştir. Ancak, sadece dilekçe imzalayanlar veya imza toplayan bir grupla bir araya gelenler, bu deneyim sayesinde daha güçlü bir tutum geliştirmişlerdir. Yani aslında, oy davranışının öncesinde, o tercihe oy vereceğini ne kadar çok konuşuyorsa kişi ona oy verme ihtimali artabilir. Ya da oy vereceği politakalara uygun davranıyorsa, o tercihin oy veren kitlesi ile uyumlu davranıyor, konuşuyor ve oy verecek kişinin yapacağı şekilde ne kadar yaşıyorsa, o kadar karar anı tercihinin de güçlü şekilde etkilenmesi beklenebilir.
Burada tekrar söz ettiğimiz şeyin önemini görüyoruz. Sadece düşüncelerimiz davranışlarımızı şekillendirmiyor, aynı zamanda davranışlarımız da düşüncelerimizi etkiliyor. Bazı durumlarda, yaptıklarımızın doğru olduğuna inanırız ve sonunda, yaptıklarımızı savunmak için bahaneler buluruz. Herhangi bir seçimde yaptığınız tercih, sonraki seçime kadar bu tercihinizde ne kadar haklı olduğunuza kendi kendinizi inandırmakla geçecektir. Diğer faktörler de buna yeterince engel olmazsa, yaptığınız seçim ve tercih, sadece bu tercihi yaptığınız için bile, sonraki tercihinizi de aynı yönde yapmak için güçlü bir farkında olunan ya da farkında olunmayan etkiyi içsel olarak sizde hissettirecektir.
Yani niye oy verdiğimizden bağımsız oy verdikten sonra, oy verme gerekçelerimizi daha da genişletiyor ve oy verdiğimiz seçenek için kendimize daha çok sebep buluyoruz. İşin ilginci bunlar bahane gibi değil, bunlara inanıyoruz. Öncesinde bunlara inandığımızı bile düşünebiliyoruz.

Bu konuda verdiğimiz oyu savunan şekilde insanlarla konuştuysak, bu konuşma mecburen değilse, bu konuşmadan sonra verdiğimiz oya daha çok bağlanıyoruz. Söylediklerimiz, inandıklarımızı yansıtır ve sonrasında inandığımız konuda lehte olan şeyleri daha net hatırlarız. Aleyhte olanları daha zor hatırlarız. Beynimiz gerçekten ilginç bir organ.
Bir işe niyetlendikten sonra kendimizi daha çok kaptırma nedenimiz budur. Tutum davranışı takip eder.
İnsanları bir projenin küçük bir adımına ikna ederseniz, sonraki adımda da daha kolay ikna olacaklardır çünkü önceki davranışı gerçekleştirmişlerdir. Örneğin, bir yardım derneğine ücretsiz destek imzası verenler daha yüksek oranda bağış yapacaklardır.
Yanlış bile olsa savunduğumuz davranışlar, ahlaki tutumlarımızı değiştirebilir. İnançlarımızın savunucusu olmakla kalmayız, savunduğumuz şeylere de inanmaya başlarız.
Peki neden eylemler tutumları etkiler?
3 görüş vardır bu konuda:
Benlik sunumu
Kendini haklı çıkarma, bilişsel çelişki
Kendini algılama
Benlik sunumu
Benlik sunumu kuramına göre, insanlar özellikle kendi davranışlarını iyi izlenim bırakma umuduyla gözlemlediklerinde, tutumlarını davranışlarıyla uyumlu olarak ifade ederler. Mevcut araştırmalar, insanların tutumlarını nasıl ifade ettiklerini ve başkalarının düşüncelerine göre nasıl değiştirdiklerini gösterir. Ancak aynı araştırmalar, bazı gerçeklerle tutum değişiklikleri olduğunu da gösterir. Dolayısı ile tercihlerimizi de olabildiğince iyi izlenim bırakacak şekilde hikayeleştirmeye çalışıyor olabiliriz.
Çelişki kuramı
Çelişki kuramına göre, tutum değişikliği, tutumlarımıza aykırı davranışlar sergilediğimizde veya zor kararlar verdiğimizde bir gerilim hissettiğimizi varsayar. Bu gerilimi azaltmak için, davranışlarımıza içsel gerekçeler ve nedenler bulup onlara inanmaya başlarız. Çelişki kuramı, istenmeyen davranışlarımız için ne kadar az dışsal gerekçe varsa, kendimizi o kadar çok sorumlu hissettiğimizi ve bu nedenle ne kadar uyarılma olursa o kadar tutum değişikliği gerçekleştirdiğimizi söyler. Tercihlerimizde, yaptığımız tercih ve bildiğimiz bilgiler ne kadar az çelişiyorsa işimiz o kadar kolaydır. Ama çelişki çok olunca, tercih etmediğimizi görmeye tahammül edemeyebilir, kendi görüşümüzün daha radikal savuncusu olmaya başlayabilir veya bir süre sonra gerçekler aksi yöndeyse, çok sert şekilde ve sürekli karşımıza çıktıysa tutum ve tercihimizi değiştiriyor hâle gelebiliriz.
Kendini algılama kuramı
Kendini algılama kuramı, insanların kendi davranışlarını gözlemleyerek ve çevresel faktörleri dikkate alarak, kendileri hakkında çıkarımda bulundukları psikolojik bir teoridir. Bu teoriye göre, insanlar kendi davranışlarına dayanarak kendilerini tanımlarlar ve bu tanımlar, sonraki davranışlarını yönlendirir. Örneğin, bir kişi bir sosyal ortamda sessiz kaldığında, kendini utangaç olarak tanımlayabilir ve bu da gelecekteki benzer durumlarda sessiz kalmaya yol açabilir. Bunun yanı sıra, kendini algılama kuramı, insanların davranışlarını başkalarının davranışlarına benzer şekilde yargıladığını ve davranışlarının nedenlerini çevresel faktörlere daha az, içsel faktörlere ise daha fazla atfettiklerini öne sürer.
Kişilerini fikir önderi kabul ettiği insanlar veya güvendiği kişilerin görüşleri, tercihlerimizde farkedilenden daha fazla derinden etki yaratıyor olabilir.
Kendini algılama kuramının ilginç bir sonucu da “fazladan gerekçelendirme etkisi”dir. Fazladan gerekçelendirme etkisi, bir kişinin bir eylemi gerçekleştirdikten sonra, eylemin nedenini açıklamak için daha sonra ortaya çıkabilecek bir neden bulmaya çalışmasıdır. Bu etki, insanların tutumlarını ve davranışlarını açıklamak için sonradan oluşan nedenleri kullanarak kendilerini haklı çıkarmaya çalışmalarına yol açabilir. Örneğin, bir kişi, hoşlandığı bir etkinlik için bilet aldıktan sonra, sonradan işleri çıkacağı için gidemediğinde, etkinliği sevmediğine dair bir açıklama yapabilir. Bu durumda, fazladan gerekçelendirme etkisi, kişinin seçimini haklı çıkarmak için sonradan ortaya çıkan bir açıklama kullanmasıdır. Dolayısı ile seçim ve tercihleri yaptıktan sonra, neden bu tercihe inandığı ile ilgili olarak kişiler kendilerinin bile beklemediği düşüncelere sahip olarak yaptıklarına inanabilir. Bu da geçmiş tercihleri sürdürmek için, bu tür ihtiyacı olan insanlara geçmiş tercihlerini neden yaptıkları ile ilgili alternatif iyi hikâyeler sunarak, aynı kararları sürdürmeleri için bir avantaj sağlayabileceğini gösterir.
Bağlı hissettiğimiz grubun lideri ve normlarının etkisi
Bu yazıda çok değinmesek de karar mekanizmalarının önemli bir diğer bileşeni grup normlarıdır. İnsanın en önemli özelliklerinden biri gruplar halinde yaşamasıdır.

Kültürel (dilsel) evrimin biyolojik evrimimizin çok çok önünde olduğu bilinen bir gerçek. Ne var ki bugünkü gelişkin yeteneklerimiz olmasa bile, bu sosyal-grup özelliklerimiz aslında biyolojik evrimimizin bir ürünü. Dolayısı ile grup psikolojisi ve grup içi roller ile grubun normlarının belirleniş kodları bizim çok derinlerimizde işlenmiş durumda ve halen günümüz modern dünyasında dahi bu kodlar ile yaşıyoruz. İnsanlar, grubun içinde yaygın olanı uygulama, fikirleri benimsemeye yatkındır. Bu bilgiyi biraz spekülatif bir hale getirelim. Ama hâlâ doğru olacak: İnsanlar, yanlış ve mantıksız da olsa grubun içinde yaygın olanı uygulamaya ve fikirleri benimsemeye yatkındır. Biraz daha spekülatif ama hâlâ doğru bir cümle ise: İnsanlar, öncesinde yanlış ve mantıksız olduğunu bilse bile grubun içinde yaygın olanı uygulamaya ve fikirleri benimsemeye yatkındır. Çünkü bizler sosyal memelileriz ve grup normları ile uyumlu olmak bizim için son derece yaşamsaldır. Kodlarımızda hayatta kalmak için grupla uyumlu olma dürtüsü bulunur. İnsanlar başka insanlarla temas halindeyken, onların gözlerine bakarken ve diğerleri ile oyun oynarken-sosyalleşirken güvende hissederler. Diğer insanlardan izole hale gelen memeliler, çeşitli zihinsel becerilerinde bozulmamalar yaşayabilirler. Grubun normlara etkisine dönersek, kültür de grubun yazılı olmayan kodlarıdır. Bugün grubun normlarında tarihsel geçmişin olduğu gibi, grubun liderinin söyleminin önemli bir bileşen olduğunu biliyoruz Dolayısı ile düşünce ve duygularımız yaşadığımız, maruz kaldığımız kültürden, gruptan ve liderden doğrudan etkilenmektedir. Düşünce ve duygularımızın ötesinde, “algılarımız” da bu şekilde etkilenmekte. Böyle baktığımızda kişilerini fikir önderi kabul ettiği insanlar veya güvendiği kişilerin görüşleri, tercihlerimizde farkedilenden daha fazla derinden etki yaratıyor olabilir.
Hatta çalışmalara göre eğer kişiler içinde bulundukları grup ile gelecekte sürekli ya da uzun süreli etkileşim içinde bulunacaklarını tahmin ediyorlarsa grup normlarına uyma davranışları artmaktadır. Buna gelecekteki etkileşime bağlılığın etkisi denir. Dolayısı ile bir arada yaşadığı insanların kararları ve onların kişinin kararlarına olası tepkilerinin kişinin zihnindeki yansıması da oy ve benzeri çeşitli tercihlerde rol oynayabilir.
Sonuç olarak ister seçimler ister herhangi bir tercihimizde, aslında sahip olduğumuz davranışları tutumlarımız kadar değiştiren pek çok başka faktör de vardır. Üstelik tutumlarımızı ve davranışlarımızı sadece inandıklarımız ve düşüncelerimiz değil, bunun dışında farkında olmadığımız pek çok kendi kişisel tarihimizdeki geçmiş davranışlarımız da doğrudan etkiliyor gibi gözükmektedir.
Kaynaklar
- Sunstein, C. R. (2015). The Ethics of Influence: Government in the Age of Behavioral Science. Cambridge University Press.
- Fiske, S. T., & Taylor, S. E. (2013). Social cognition: From brains to culture. Sage Publications.
- Schultz, W. (2016). Dopamine reward prediction error coding. Dialogues in clinical neuroscience, 18(1), 23-32.
- Knutson, B., & Greer, S. M. (2008). Anticipatory affect: neural correlates and consequences for choice. Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences, 363(1511), 3771-3786.
- Ajzen, I., & Fishbein, M. (2005). The influence of attitudes on behavior. In The handbook of attitudes (pp. 173-221). Lawrence Erlbaum Associates Publishers.
- Eagly, A. H., & Chaiken, S. (1993). The psychology of attitudes. Harcourt Brace Jovanovich College Publishers.
- Petty, R. E., & Cacioppo, J. T. (1986). Communication and persuasion: Central and peripheral routes to attitude change. Springer-Verlag.
- Albarracín, D., Johnson, B. T., & Zanna, M. P. (Eds.). (2022). The Handbook of Attitudes. Routledge.
- Makale 1: “The Effectiveness of Public Service Announcements on Changing Health Behaviors: A Systematic Review and Meta-Analysis”
- Kaynak: Noar, S. M., Zimmerman, R. S., & Health Communication Summer School Workgroup. (2010). The effectiveness of public service announcements targeting 4 health behaviors: A systematic review and meta-analysis. Journal of health communication, 15(7), 849-865.
- Makale 2: “Effectiveness of Road Safety Public Service Announcements: A Systematic Review and Meta-Analysis”
- makale: “The Elusive Goal of Changing Public Behavior: Can a Multidisciplinary Approach Generate Better Results?” (2018)
- Kaynak: Peden, A. E., Franklin, R. C., & Leggat, P. A. (2011). Effectiveness of road safety public service announcements: a systematic review and meta-analysis. Journal of health communication, 16(5), 543-562.
- Makale 3: “Effectiveness of anti-smoking media campaigns and policy initiatives in influencing adult smoking behaviour: a review”
- Festinger, L. (1964). Behavioral support for opinion change. Public Opinion Quarterly, 404-417.
- Eagly, A. H., & Chaiken, S. (1993). The psychology of attitudes. Harcourt brace Jovanovich college publishers.
- Myers, D. G., & Twenge, J. M. (2012). Exploring social psychology. New York: McGraw-Hill.
- https://bilimveutopya.com.tr/makale/gruplar-ve-sosyal-etkilesim-3-algilariniza-saygi-duyun-sapka-cikarin-ama-onlari-o-kadar-da