İnsanın özü özgürlüktür. Spinoza, kendini ifade etmek insan için bir gereksinimdir, der. Ve Shakespeare’e atfedilen “düşünme özgürdür” (free souls) Renaissance söylemine götüren belki tam da bu gözlemdir. Renaissance, insanın doğaya ve doğada kendine dönüşüdür. Özgürlük doğada, yani ontolojik olarak temellendirilmiştir. Doğanın veya diğer bir deyişle dünyanın anlamı özgürlüktür. İnsan evrenseldir ve özgürdür.
Prof. Dr. Doğan Göçmen
Dokuz Eylül Üniversitesi, Felsefe Bölümü
O limed soul, that, struggling to be free
Shakespeare
İnsanın özü özgürlüktür. Spinoza, kendini ifade etmek insan için bir gereksinimdir, der. Ve Shakespeare’e atfedilen “düşünme özgürdür” (free souls) Renaissance söylemine götüren belki tam da bu gözlemdir. Renaissance, insanın doğaya ve doğada kendine dönüşüdür. Özgürlük doğada, yani ontolojik olarak temellendirilmiştir. Doğanın veya diğer bir deyişle dünyanın anlamı özgürlüktür. İnsan evrenseldir ve özgürdür.
Doğanın veya diğer bir deyişle dünyanın anlamı özgürlüktür. İnsan evrenseldir ve özgürdür.
Galileo Galilei, “eylemsizlik yasası”nı bilimsel kanıtlarla temellendirmekle dünyanın hep hareket halinde olduğunu, doğada her şeyin sürekli değiştiğini ve dönüştüğünü bilimsel olarak temellendirmiştir. Doğanın değişim demek olduğunu basit gözlemden dolayı ileri sürmek hiç de zor değildir elbette. Bu nedenle Aristoteles doğada hareket olmadığını ileri sürenlerin iddiasını tartışmaya değecek kadar bile ciddiye almaz. Fakat Galileo Galilei, Aristoteles’in gözleme dayalı doğa kavrayışının bilimsel kanıtını getirmiştir. Thomas Hobbes, Galileo’nun temellendirdiği bu eylemsizlik yasasını tarih, toplum ve siyaset felsefesine uyarlamıştır. Varlığın anlamı, kendi hareket kaynağını kendisinde barındırıyor olmasından dolayı özgürlüktür. Bu nedenle varlıkta vücuda gelen her şey ilkesel olarak özgürdür. Kendi varlığının anlamı özgürlük olan, özgür varlıklar var etmekten başka bir şey yapamaz.

İnsanın özgürlüğü, der Hobbes, ne kadar sınırlanırsa sınırlansın, hiçbir zaman tam olarak elinden alınamaz. Fakat özgürlük kendiliğinden elde edilemez. İnsanın özgürlüğü, iradi bir özgürlük olduğu için, özgürlüğün en gelişkin formudur ve her yönüyle bizzat insan tarafından tesis edilmesi gerekir. İnsanın özgürlüğü ancak yine insanının kendisinin eseri olabilir. Karl Marx’ın yaptığı veya daha doğrusu tekrarladığı Stoacı bir belirleme vardır. Buna göre özgürlük bölünemez. Özgürlük her durumda tamdır ve doruk noktasını eylemde özgürlük talebinde bulur. Bu aslında klasik liberalizmin kurucularından olan John Locke’un insanlığa büyük katkısıdır. Locke’a göre, insan bütündür ve özgürlüğü de, mealen, ifade özgürlüğü, düşünme özgürlüğü, vicdan özgürlüğü, inanç özgürlüğü gibi fakültelere, yani yetilere bölünemez. İnsan insan olarak ya tam özgürdür ya da değildir. Düşünüp, düşünceye göre eyleyememek, tam anlamıyla özgür olmama durumudur, çünkü düşünceyi pratik sonuçlarından koparmakla basit bir oyuna indirger. Kant’ın tabiri ile insanın insan olarak özgürlüğü tam ifadesini eylem özgürlüğünde bulur.
Düşünüp, düşünceye göre eyleyememek, tam anlamıyla özgür olmama durumudur, çünkü düşünceyi pratik sonuçlarından koparmakla basit bir oyuna indirger. Kant’ın tabiri ile insanın insan olarak özgürlüğü tam ifadesini eylem özgürlüğünde bulur.
Modern çağı aydınlanmış bir çağ olarak kavramayan Kant, aydınlanmanın insana eyleme kapasitesi kazandırması gerektiğini söyler. Aydınlanmamış çağda özgürlüğün sürekli gelişerek gerçekleşmesi için eleştiri özgürlüğünü şart koşar. Eleştiri özgürlüğü aklın kamusal kullanımın şart koşar. İnsan, mesleki veya toplumsal görevleri bakımından yerine getirmek zorunda olduğu yükümlülükleri kamusal kişilik olarak eleştirebilme özgürlüğüne sahip olmalıdır. Bu, toplumsal yaşamın ilerlemeci, uyumlu ve anlamlı bir şekilde düzenlenebilmesinin koşuludur.
Örneğin kamuoyunda “teğmenlerin ihracı” olarak tartışılan güncel konuda Kant, teğmenlerin disipline tabi olan mesleki ve toplumsal görevlerinin icrası dışında ayrıca bir kutlama yapmış olmaları onları hiçbir şekilde suçlu kılmaz; hatta eğer teğmenler “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı ile resmi kutlamaya yönelik bir eleştiriyi ifade ediyorlarsa, bu dahi onları suçlu saymaya neden olamaz, çünkü mesleki ve toplumsal görevlerini tam olarak icra etmişlerdir, der.
Herhangi bir askeri sırrı açık etmeden geleneksel olarak yapılan bir kutlamayı ayrıca bir kutlama ile tekrarlamışlarıdır. Kant’a göre, aklın kamusal kullanımının bir gereği olarak bu onların asker olarak aslında bir görevidir. İçeriği tahakküm değil, özgürlük olan bir iktidarın bunda herhangi bir suç unsuru görmesi mümkün değildir. Kant’ın sıklıkla yanlış anlaşılan Büyük Friedrich örneği bu konuyla ilgilidir.
İnsanın özünün özgürlük olarak tanımlanması, tüm felsefe tarihinde ortaya konan akıl emeğinin Hegel tarafından bir cümlede yapılan özetidir.
İnsanın özünün özgürlük olarak tanımlanması, tüm felsefe tarihinde ortaya konan akıl emeğinin Hegel tarafından bir cümlede yapılan özetidir. Neoliberal öğretiler klasik liberalizmin bu mirasına ihanet etmiştir ve özgürlük ilkesini aslında feodal bir kurum olan imtiyaz hakkına dönüştürmüştür. Marx, insanın özgürlüğü bölünemez derken, bu insanlık mirasını yerde bırakmaz, sahiplenir.