Bipolar hastalık bireyin yaşantısını atak dönemleri dışında da çeşitli yönleriyle etkileyen bir durumdur.
Prof. Dr. Ömer Aydemir
Uzm. Dr. Ece Özlem Öztürk
Bipolar bozukluk araştırmaları hastaların hastalık tanısı konduktan sonra yaşamlarının yarısını belirtisiz geçirdiklerini ortaya koymaktadır (Judd vd., 2002). Daha da ötesi kuramsal bilgi bu hastaların ataklar arasındaki dönemde ‘tamamen’ iyileştiklerini göstermektedir. Evet, hastalar iyileşmektedir ancak bu iyilik halinin niteliği günümüzün araştırma konusudur. Yani bipolar bireyler hayatın içinde nasıl ve ne kadar yer almaktadırlar?
Zihinsel değişiklikler bipolar hastaya nasıl etki etmektedir?
İyileşme sonrası bipolar bireyin atağa ait duygu, düşünce, davranış alanlarındaki düzelmeler klinik anlamda karşılık bulmaktadır. Ancak bazı zihinsel belirtiler atak döneminde artarak, iyileşme döneminde azalarak hep sürmektedir. Bipolar bireyin yaşamı üzerinde etki yaratan bu zihinsel özellikleri incelemek bireyi anlamak için gereklidir. Bu belirtileri bilişsel işlevlerle ilişkili zihinsel belirtiler ve duygusal işlevlerle ilişkili zihinsel işlevler gibi sınıflandırmak konuyu ele almayı kolaylaştıracaktır.
Bilişsel işlevlerle ilişkili zihinsel belirtiler
Bilişsel işlev dediğimiz zihinsel yetiler gündelik yaşamda bireyin bilgiyi işleme sürecini ve bunu gerçekleştiren ayrı ayrı zihinsel yetilerini kapsar. Örneğin bir kişinin evinden çıkıp toplu taşıma aracıyla bir markete gidip alışveriş yapması ve aynı şekilde eve dönmesi pek çok zihinsel yetisini kullanmasını gerektirir. Peki bipolar bireyin iyileştikten sonra bilişsel işlevleri nasıl etkilenmektedir?
Hastaların iyileştikten sonra bilişsel işlevleri arasında sözel öğrenme ve dolayısıyla sözel bellek kusuru sürmektedir (Bourne vd., 2013). Yani bipolar bireyler sözel bilgileri edinmekte, kalıcı hale getirmekte, gerektiği zaman kullanmakta zorluk çekebilirler. Seyahatten dönen bir birey arkadaşlarına gezdiği yerleri anlatırken pek çok ismi veya ayrıntıyı toparlayıp aktaramayabilir. Bununla beraber hastalık döneminde daha fazla olan, iyileşme döneminde kısmen azalan sözel akıcılık, yani söyleyecek sözleri akıcı biçimde art arda dizerek sohbet haline getirme de eklenince bireyin topluluk içinde aktif yer alması çaba gerektirir.
Bir diğer zihinsel kusur ise dikkati sürdürmede güçlüktür (Bourne vd., 2013). Yani başlangıçta bir uyarana veya göreve odaklanmayı sağlasa bile, ayrılmadan dağılmadan aynı dikkati sürdürme başarılamayınca, bir görevi veya olayı anlamlı bir biçimde takip edip sonlandırma zorlaşmaktadır. Bu yeri geldiğinde bir resmi kurum yazısını okumak olabilir, yeri geldiğinde bir arkadaş sohbetini uzun süreli izlemek olabilir. Böylece anlamlı etkinliklerin içinde uzun süreli yer almak mümkün olamayabilir.
Tüm bunları becerebilse bile, bipolar bireyin bu kadar çabayla sürdürdüğü zihinsel işlem diğer yaşıtlarına göre ister istemez biraz daha yavaş olacaktır (Bourne vd., 2013). Bu yavaşlık hız gerektiren, performans gerektiren durumlarda fark edilir hale gelebilir. Örneğin bireyin çalıştığı iş belli birim zamanda belli iş çıktısı elde etmeye dayalıysa, bunu sağlayamayabilir. Elde ettiği geliri düşürebilir, hatta işini sürdürmesine engel dahi olabilir.
Bilişsel değişikliklerin olası nedenleri
Bilişsel eksikliklerin hastalığın yarattığı beyindeki değişikliklerle ilişkilendirildiği araştırmalar mevcuttur (Kempton vd., 2008). Bu değişiklikler farklı çalışmalarda aynı paralelde birbirlerini desteklemediği için belki bugün için beyinde herhangi bir kesin odak ifade etmek o kadar kolay olmayabilir ancak değişikliklerin hepsi birleşince bilişsel işlev kaybıyla ilişkisi ileri sürülebilir. Bunlara ilaveten kullanılan ilaçlar, tam tedavi olmamış ve kalıntı duygusal belirtiler de bu eksikliklere katkı yapabilir.
Duygusal işlevlerle ilişkili zihinsel işlevler
Bipolar bireyler hastalık döneminden bağımsız olarak duygu okuryazarlığında bazı kusurlar gösterebilirler (Aydemir vd., 2013). Yani duyguları fark etme, tanıma, ayırt etme, yorumlama ve uygun tepkiler oluşturma konusunda farklılıklar, hatta kusurlar gösterebilirler. Gerek kendi duygularını yönetme gerekse iletişim ve etkileşimde oldukları diğer bireylerin duygularına uygun iletişim kurmakta zorluk yaşayabilirler. Dolayısıyla, karşıdaki bireyin tepki ve davranışlarını öngörmekte hatalar gösterirler, onları anlayamayabilirler, empati (eşduyum) gösteremeyebilirler. Duygusal alandaki bu aşırı duyarlılık bipolar bireyin duyguları işleme yetisini olumsuz etkiler. Örneğin kendisine yapılan bir uyarıyı tehdit gibi algılayan bipolar birey, çözüme yönelik olamaz, ancak sorun çıkarır. Hastalık sahibi olmaya bağlı olarak bipolar bireyde var olan utanç ve kendini damgalama da duyguların yönü ve gücü açısından belirleyici olur.
Duygusal alandaki bu aşırı duyarlılık bipolar bireyin duyguları işleme yetisini olumsuz etkiler. Örneğin kendisine yapılan bir uyarıyı tehdit gibi algılayan bipolar birey, çözüme yönelik olamaz, ancak sorun çıkarır.
Duygusal işlevlerle ilişkili zihinsel işlevler bipolar bireylerin hastalık başlamadan, ilk belirtilerini göstermeden önce dahi ortaya çıkan bir değişikliktir. Yani duygusal alanda bir tür varoluşa ait kusur vardır ve bu kusur da duyguları kapsayan her türlü kararı, tepkiyi, algıyı etkisi altına alır.
Sonunu düşünmeden duygularıyla hareket etme
Duygusal açıdan bipolar bireyler incelendiğinde bir diğer sorun alanı, araştırmalarda en istikrarlı bulgu dürtüsellik ve yeniliğe, kazanmaya olan eğilimin şekillendirdiği risk alma özelliğidir (Ramírez-Martín vd., 2020). Bu mizaç olarak ‘atak’ olma özelliği bipolar hastaların gündelik hayatlarında adeta sorun yaratma, dert olma potansiyeli taşır. Gündelik yaşamda maceracılık gibi gözüken bu özellik, hastalık dönemleri dışında sosyal ve mesleki yaşamda da pek çok iniş çıkışa neden olur. Bu dalgalanma da yaşamda istikrarı bozar.
Bipolar bozuklukta önemli bir bileşen olarak değerlendirilen dürtüsellik, yalnızca mani veya depresyon dönemlerinde değil, ötimik (denge) dönemlerinde bile yüksek seviyelerde görülebilir. Bu durum, bireyin finansal, sosyal ve duygusal alanlarda riskli kararlar almasına neden olarak riskli davranışları artırabilir (Swann vd., 2003). Bu dürtüsellik bazen alkol-madde kullanımı, bazen aşırı alışveriş yapma, bazen kumar oynama (kripto paralar dahil anlamsız yatırımlar) veya bazen de aşırı hızlı araç kullanma olarak karşımıza çıkar. (Moeller vd., 2001).
Duyguları anlama ve analiz etmede sorunlar
Sosyal biliş, bireyin başkalarının duygularını, düşüncelerini ve niyetlerini anlama yetisini ifade eden bir beceri bütünüdür. Bu yeti, bireyin toplumsal uyumunu destekleyerek sağlıklı ilişkiler kurmasını ve sürdürmesini sağlar (Van Rheenen ve Rossell, 2013). Bipolar bozukluğu olan bireyler için sosyal bilişin önemi büyüktür, çünkü hastalığın neden olduğu duygudurum dalgalanmaları, kişilerarası iletişimi ve sosyal etkileşimi olumsuz yönde etkileyebilir. Özellikle nötr veya olumlu ifadelerin tehdit olarak algılanması, bireyin sosyal çevresinde gereksiz çatışmalar yaşamasına yol açabilir (Samamé vd., 2012).
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, bipolar bozuklukta toplumsal kaygı bozukluğuna sık rastlandığı bildirilmiştir.
Bipolar birey denilince herkesin aklına ilk gelen coşkulu, taşkınlaşmış, neşe içinde bir birey gelebilir. Oysaki gündelik yaşamda iyileşmiş bir bipolar bireyde aynı ölçüde bir özgüven, taşkınlık, coşku duygusu görülmemektedir. Tam tersine araştırmalarda bipolar bireylerin iyileştikten sonra toplum içinde kaygı gösterdikleri ortaya konulmuştur (Aydemir ve Akkaya, 2011). Bir çeşit sosyal fobi denebilecek bu klinik tablo, iyileşmiş bipolar bireylerin gündelik yaşamda kaygılı, tedirgin, kısmen inisiyatifsiz olmasına, girdikleri ortamlarda pasif kalmalarına neden olabilir. Çeşitli toplumsal görevlerde endişe yaşamalarına yol açabilir. Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, bipolar bozuklukta toplumsal kaygı bozukluğuna sık rastlandığı bildirilmiştir (Tamam ve Ozpoyraz, 2002). Toplumsal kaygı, bireyin toplum içinde kendini tedirgin hissetmesi, sosyal ortamlardan kaçınma eğilimi göstermesi ve başkalarının kendisini yargılayacağına dair aşırı bir kaygı duymasıyla karakterizedir. Bu kaygı, bireyin sosyal ilişkilerini ve genel işlevselliğini olumsuz etkileyerek izolasyon riskini artırabilir (Aydemir ve Akkaya, 2011).
Bu durumun nedenleri arasında yetersiz tedavi edilmiş kalıntı depresyon belirtileri olabileceği gibi önceki hastalık dönemlerinde yaşanan istenmeyen davranışlar, hastaneye yatışlar, ilaç kullanma zorunluluğu sonucu bireylerin utanç duymaları, hastalıkları nedeniyle kendilerini damgalamaları bulunmaktadır. Toplum tarafından yapıştırılan ruhsal hasta damgası dışında, aynı damgayı kendileri de kendilerine vurmaktadırlar. Bu da iyileşmiş olma duygusuna bir çeşit darbe oluşturmaktadır.
Ruhsal hastalıkların çözülmeyen sorunu: Damgalanma
Bipolar bozukluğu olan bireyler, yalnızca hastalığın belirtileriyle değil, aynı zamanda toplumun ruhsal hastalıklara yönelik olumsuz bakış açısıyla da mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Bu bireyler, iş, eğitim ve sosyal yaşamlarında ayrımcılığa uğrayabilir, dışlanabilir ve destek almakta zorlanabilirler. Ruhsal hastalıklara yönelik damgalama, bu süreci daha da zorlaştırarak bireylerin kendilerini gizlemelerine, sosyal hayattan uzaklaşmalarına ve tedaviye erişimlerinin kısıtlanmasına neden olabilir (Kelly ve Jorm, 2007).
Damgalama, ruhsal hastalığa sahip bireylerin yanlış anlaşılmasına ve ayrımcılığa maruz kalmasına yol açan önyargıları içermekte olup üç farklı şekilde ortaya çıkmaktadır. Toplumsal damgalama, bipolar bozukluğu olan bireylere yönelik yanlış inanışlar ve olumsuz yaklaşımlar içermekte (Corrigan, Kerr, vd., 2005); kurumsal damgalama, iş yerleri ve sağlık hizmetleri gibi alanlarda ruhsal hastalığa sahip bireyler için eşit olmayan koşullar yaratmaktadır (Corrigan, Markowitz vd., 2004; Corrigan, Watson vd., 2005). İçselleştirilmiş damgalanma ise bireyin toplumun önyargılarını içselleştirerek kendisini eksik veya başarısız hissetmesine neden olabilmektedir (Boyd Ritsher vd., 2003).
Damgalamanın en büyük tehlikelerinden biri, bireylerin sağlık hizmetlerine erişimini kısıtlayarak iş ve sosyal yaşamlarını olumsuz etkilemesi, izolasyona yol açması ve genel yaşam kalitelerini ciddi şekilde düşürmesidir.
Bipolar bozukluğu olan bireyler, hastalıklarını kontrol altında tutarak sağlıklı ve üretken bir yaşam sürdürebilmelerine rağmen, toplumda genellikle yalnızca olumsuz yönleriyle tanınmakta ve damgalandıklarını hissetmektedirler. Bu damgalamanın temelinde medyanın yanıltıcı anlatımları, aile içindeki tutumlar ve kültürel önyargılar yer almaktadır. Medyada sıkça “tehlikeli” veya “kontrolsüz” olarak gösterilmeleri, bireylerin kendilerini gizlemelerine ve tedaviden kaçınmalarına neden olabilmektedir (Michalak vd., 2011).
Bazı aileler, toplumun tepkisinden çekinerek hastalığı gizlemeyi teşvik edebilir, bu da bireyin hastalığını kabul etmesini ve sağlıklı bir kimlik geliştirmesini zorlaştırabilir. Kültürel önyargılar ise ruhsal hastalıkları hâlâ “zayıflık” veya “başarısızlık” olarak görmekte, bireylerin kendilerini özgürce ifade etmelerini ve topluma katılmalarını engellemektedir. Hastalığın tabu olarak algılanması, tedavi arayışlarını zorlaştırarak hastalığın ilerlemesine neden olabilmektedir. Bipolar bozuklukla ilgili yanlış inanışların düzeltilmesi, farkındalığın artırılması ve destekleyici bir sosyal çevrenin sağlanması, damgalamanın etkilerini azaltmada kritik bir rol oynamaktadır (Michalak vd., 2011).
Tüm zihinsel işlev kusurlarının gündelik yaşama etkisi olur mu?
Gerek bilişsel gerekse duygusal kökenli zihinsel işlev kusurları bipolar bireylerin psikolojik ve sosyal yaşamlarını baştan aşağıya etkiler. Yaşam alanlarını çeşitli boyutlarıyla incelersek bireyin özerk yaşamı, mali yaşamı, mesleki yaşamı, ev ve aile yaşamı, arkadaş yaşamı, sosyal faaliyetleri ve hobileri sayılabilir. Bu alanların hemen hepsinde beklenen düzeye göre bipolar bireyler bozukluklar, eksiklikler, yetersizlikler gösterebilirler (Aydemir, 2016). Bipolar bireyler isabetli karar vermede, o kararda sebat edip sonucu elde etmede güçlük yaşadıkları için özerk bir yaşam oluşturmada zorluk çekebilirler. Bu nedenle de zaman zaman danışmanlık alma, zaman zaman hatalarına yönelik geri bildirim alma gibi başkalarının fikir ve önerilerine gereksinim duyarlar. Yetersiz tedavi edilmiş kalıntı depresyon belirtileri de inisiyatif sahibi özerk bir birey olmayı olumsuz etkileyebilir. Kişisel bakımları aksayabilir.
Özellikle geçirilmiş mani dönemlerindeki aşırı ve gereksiz harcamalar ile sarsılan mali tablo, iyileşme dönemindeki dürtüsel ve riske yatkın mizaçla birlikte süregiden bir mali sorun yumağına dönüşebilir.
Mesleki anlamda gerek bilişsel kusurlar gerekse duygu yönetme güçlükleri bipolar bireylerin istikrarlı mesleki yaşamlarının önündeki engeldir. Hastaların mesleki yaşamda etkili, işlevli rol almaları çok az mümkün olmaktadır. Rekabetçi işlerde aynı oranda güçlü olamamakta, birim performansa dayalı işlerde sayıyı tutturmakta zorluk çekebilmektedirler.
Aile yaşamlarında aile içinde göreceli olarak pasif bir rol üstlenirler, ailesel iş ve görev paylaşımında daha geri planda kalırlar, üzerlerine düşeni tam anlamıyla yerine getiremeyebilirler.
Arkadaşlıkları çok uzun soluklu olmayabilir. Bunda hastalanma ve ilaç kullanma nedeniyle duyulan utanç, toplum içinde yaşadıkları damgalanma hissi, arkadaş ilişkilerinde duygu işlemeyi becerememeye bağlı karşılıklı anlayış geliştirmede sorunlar, dürtüselliğin yol açtığı kırıcılık etkili olabilir. Ancak bağlandıkları, kendilerini iyi tanıyıp koşulsuz destek olan arkadaşlarıyla köklü ilişkileri tabii ki vardır.
Bipolar bireylerin en büyük üstünlükleri çarpıcı düzeyde yaratıcılığa sahip olmalarıdır. Yaratıcılık sanatın her dalında ve alanında onların belirgin üretimde bulunmalarını, akılda kalmalarını sağlamıştır. Gerek hobi düzeyinde gerekse kariyer anlamında sanat dallarında yaratıcı eserler ortaya koymuşlardır, koymaktadırlar. Bipolar hastalıkla yaratıcılık arasındaki ilinti yıllardır araştırılan bir konudur (Taylor, 2017). Yaratıcılığın ve dolayısıyla sanatçılığın tanımı zor olduğu için araştırma yapmanın güç olduğu bir konu başlığı olmakla birlikte, çeşitli yönleriyle, çeşitli bakış açılarıyla araştırılmış ve bipolar bireylerin yaratıcılığı olduğu net biçimde ileri sürülmüştür. Böyle bakınca, sosyal veya sanatsal faaliyetler ve hobiler anlamında bipolar bireylerin şansı çoktur. Sadece hobi olarak bu faaliyetlerin içinde olanlar olduğu gibi bununla gelir elde edenler de vardır. Yaşamın sanatsal kısmında bipolar bireylere toplum çok şey borçludur.

Yaratıcılık ve bipolar bozukluk: Sihirli ikili
Bipolar bozukluk ile yaratıcılık hep yan yana anılır. Sanatçılar arasında bipolar bozukluk belirgin daha fazla görülmektedir. Diğer yandan bipolar bozukluğu olan bireylere sanat da iyi hissettirmektedir. Sanat ve yaratıcı uğraşlar, bipolar bozukluğu olan bireylerin ruhsal iyilik halini destekleyerek duygudurumlarını düzenlemelerine yardımcı olabilir. Sanat terapisi, yaratıcı yazım çalışmaları ve müzik gibi aktiviteler, bireylerin kendi iç dünyalarını ifade etmelerini sağlayarak içsel çatışmalarını işlemelerine katkıda bulunabilir (Lenton ve Martin, 1991). Sanatsal uğraşlar, bireylere üretkenlik hissi kazandırarak, özellikle depresif dönemlerde motivasyonlarını artırabilir ve kendilerini daha değerli hissetmelerine yardımcı olabilir.
Sanatsal uğraşlar, bireylere üretkenlik hissi kazandırarak, özellikle depresif dönemlerde motivasyonlarını artırabilir ve kendilerini daha değerli hissetmelerine yardımcı olabilir.
Araştırmalar, sanat ve yazı terapilerinin bireylerin kendilerini daha iyi ifade etmelerine yardımcı olabileceğini ve müzik ile sahne sanatlarının bipolar bozukluğu olan bireylerde duygu düzenleme mekanizmalarını güçlendirebileceğini göstermektedir. Bu nedenle, yaratıcı etkinlikler, bipolar bireyler için önemli bir psikolojik dengeleyici olabilir. Ancak, bu tür faaliyetler klinik tedavinin yerine geçmemeli; yalnızca tamamlayıcı bir destekleyici araç olarak kullanılmalıdır. Sanat terapisi ve yaratıcı etkinliklerin, psikoterapi ve ilaç tedavisiyle birlikte kullanıldığında bireylerin ruhsal iyilik hallerine olumlu katkı sağladığı unutulmamalıdır (De Petrillo ve Winner, 2005).
Birçok yaratıcı birey, tedavinin sanatsal yeteneklerini olumsuz etkileyeceğine dair endişeler taşıyabilir. Ancak, bilimsel araştırmalar bunun tam tersini göstermektedir. Kaufman vd. (2006) psikolojik sağlığın korunmasının yaratıcılığı sürdürülebilir kılmak için kritik olduğunu ortaya koymuştur. Rothenberg (2001) ise, “acı çeken sanatçı” mitinin yaratıcı bireylerin tedaviden kaçınmasına neden olabileceğini ve bunun sanatsal üretkenlik üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini belirtmiştir.
Bazı bireyler, ilaç tedavisinin yaratıcılıklarını baskılayacağından endişe duyabilirler. Bu kaygılar genellikle, ilaçların duygusal düzleşmeye yol açacağı, hipomanik dönemlerdeki üretkenliği kaybetme korkusu ve psikopatolojinin sanatsal üretimle bağlantılı olduğu düşüncesinden kaynaklanır. Ancak, iyi yönetilen bir tedavi süreci, bireyin yaratıcılığını engellemez; aksine, yaratıcı sürecin daha dengeli ve sürdürülebilir hale gelmesini sağlar (Andreasen, 2008).
İlaç tedavisi, duygudurum dalgalanmalarını kontrol altına alarak bireyin yaratıcı süreçlerini istikrarlı bir şekilde sürdürmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, sanat ve yaratıcı faaliyetler, bipolar bozukluk tedavisinde tamamlayıcı bir terapi olarak kullanılabilir ve bireyin kendini ifade etmesine katkı sağlayabilir. Bu nedenle, tedaviye uyumu artırmak için bireylerin bu korkularının psikoterapi süreçlerinde ele alınması büyük önem taşımaktadır (Forthmann vd., 2023).
Bipolar bireyler toplum içinde ne zaman ayrışmaya başlar?
Yapılan araştırmalar göstermektedir ki bipolar bireylerin günlük yaşamdaki farklılıkları daha belirtiler çıkmadan, yani daha hastalık tanısıyla karşılaşmadan önce ortaya çıkmaktadır (Öztekin vd., 2016). Yukarıda sözü edilen zihinsel değişiklikler ergenlik çağında ortaya çıkmaktadır. Dikkati yönetme ve yönlendirme ile sürdürme, zihinsel bilgi işleme hızı olumsuz etkilenmektedir ve bilişsel açıdan esnekliklerini yitirmektedirler. Dolayısıyla bipolar adayı bireyler daha o çağda arkadaş ilişkileri, aile içindeki görev ve sorumlulukları, okul veya iş yeri performansları açısından eksik kalmaktadırlar. Gündelik yaşam bireyde değişikliklerin ortaya çıkmasıyla beraber etkilenmeye başlamaktadır. Bu çerçevede sadece ilaç tedavilerine kabahat bulmak biraz da haksızlıktır.
Bipolar bozukluk kişinin kimliğini nasıl etkiler?
Bipolar bozukluk, bireyin kendilik algısını ve toplumsal ilişkilerini önemli ölçüde etkileyebilen bir hastalıktır. Bipolar tanısıyla karşılaşmak, birçok birey için hayatlarında dönüm noktası niteliğinde olabilir ve hastalığın kişisel kimliği nasıl şekillendirdiğine dair sorgulamalara yol açabilir (Charmaz, 1995). Zaten erken yaşlarda başlayan bir hastalık olduğu da düşünülürse, bireyin hastalığı değil, adeta kimliği gibi olmaktadır.
“Bipolar bozukluğum var ama bu beni tanımlamıyor” şeklindeki bir farkındalık geliştirmek, kişinin kimliğini hastalığın ötesinde yeniden yapılandırmasını sağlayabilir.
Bipolar bozukluğu olan bireyler, tanı aldıktan sonra başlangıçta hastalıklarını kimliklerinin merkezine yerleştirme eğiliminde olabilirler (Inder vd., 2008). Bu süreçte, “Ben bipolarım” şeklinde bir düşünce yapısı gelişebilir ve birey, kimliğini yalnızca bu hastalık üzerinden tanımlama eğilimine girebilir (Fernandez vd., 2014). Ancak zamanla, hastalık hakkında bilinçlenmek ve hastalığın yönetilebilir bir durum olduğunu anlamak, bireylerin bakış açılarını değiştirmelerine yardımcı olabilir. “Bipolar bozukluğum var ama bu beni tanımlamıyor” şeklindeki bir farkındalık geliştirmek, kişinin kimliğini hastalığın ötesinde yeniden yapılandırmasını sağlayabilir.
Bu süreç belirli aşamalardan oluşmaktadır. İlk olarak, birey tanıyı kabul etmeli ve hastalığını içselleştirmelidir. Ardından, bipolar bozukluk hakkında doğru bilgi edinmek ve bununla başa çıkmanın yollarını öğrenmek önemlidir (Inder vd., 2008). Hastalığı yönetme becerilerinin gelişmesiyle birlikte birey, güçlü yönlerini keşfedebilir ve özgüvenini artırabilir.
Peki ilaç tedavilerinin yaşam içindeki sorunlarda payı nedir?
İlaç tedavileri bipolar bireylerin yaşamlarında çok önemli bir yer tutar. Azımsanmayacak miktarda ilaç tedavisi alırlar. Hastalığın fazına, yarattığı belirtilere, neden olduğu ruhsal ve bedensel sorunlara göre ilaçlarda arttırma, eksiltme, değiştirme gibi düzenlemelere gereksinim gösterirler. Yani bipolar bireylerin çok devingen bir ilaç tedavi programları vardır. Bu ilaçları kabaca iki gruba ayırırsak; bunlar bipolar hastalığın yarattığı duygudurum dalgalanmalarını dengelemeye çalışan ilaçlar ve hastalık dönemlerinin tedavisinde kullanışlı depresyon ve maniye yönelik tedaviler gibi düşünülebilir. Genelde duygudurum dengeleyici ilaçlarla ilgili kısmen sorunlar bildirilirken, gündelik yaşam üzerine etkileri açısından eklenen ilaç tedavilerinin kayda değer olumsuz etkileri olduğunu söylemek gerekir (Aydemir vd., 2014). Eklenen ilaç tedavileri, özellikle de mani dönemine yönelik planlanan ilaç tedavileri (çoğu kez antipsikotik ilaçlar) dikkat ile ilgili sorunlar, sözel öğrenme ve bellek üzerine daha fazla olumsuz etki yaratmaktadır. Dolayısıyla bipolar bireylerin özerklik duygusu, birey olarak yaşamını planlama yetisi, kişiler arası ilişkileri yürütme ve boş zaman etkinliklerini gerçekleştirme gibi faaliyetleri zedelenir. Yani hastalıkla ilgili değişkenler yanı sıra ilaç tedavileri de hastaların yaşamı üzerine etkili olabilmektedir. Bu ilaç tedavisinden vazgeçmeyi gerektirmez çünkü ilaç tedavisi kullanmayıp hastalık belirtilerini doğrudan yaşayan hastaların gündelik yaşamları çok daha fazla zedelenmektedir, hatta tamamen kontrolden çıkabilmektedir. Bu şartlarda bireylerin ilaç tedavilerini kesmek değil ama psikososyal uyumlarını en üst düzeye çıkaracak şekilde terapi yaklaşımları geliştirmektir. İlaç tedavileriyle ilgili bu kadar önyargı ve endişe hastaları psikoterapi seçeneklerine yönlendirmektedir.
Bipolar bireylerin gündelik yaşama uyumlarına yönelik ne gibi psikoterapi uygulamaları bulunmaktadır?
Öncelikle vurgulamakta yarar vardır, bipolar bozukluk bir beyin hastalığıdır ve sadece psikoterapi uygulanmasıyla iyileşmez. Ama ilaç tedavileri hastalığın belirtilerini düzeltip hastalık dönemlerini iyileştirirken, psikoterapi de gündelik yaşama uyum sağlamalarına yardımcı olur. Bipolar bireyler gerek hastalığın ve ilaçların etkisiyle ortaya çıkan zihinsel değişiklikleri gerekse hastalığın mizaçlarında oluşturduğu etkiler nedeniyle gündelik yaşamda zorluklar yaşarken bu açıdan psikolojilerini geliştirmeye yönelik uygulama ve önlemler yardımcı olmaktadır.
Zihinsel belirtilere yönelik psikoterapi seçenekleri
İlerlemekte olan zihinsel belirtileri aynı oranda tedavi etmek mümkün olmasa bile, bu belirtilerin gündelik yaşama etkileriyle ilgili düzenlemeler yapmak ve bireye birtakım stratejiler öğretmek yararlı olabilmektedir (Bonnin vd., 2016). Bu terapi uygulamaları sırasında esas olarak hedef alınan bireyin etkilenen dikkatini, sözel belleğini, işlem hızını toplum içinde faal bir birey olmak üzere geliştirmektir. Yani bu onarımı planlarken hastalık öncesi düzeyi hedeflemek yerine toplumsal ve bireysel yetilerini yeniden oluşturacak şekilde planlamak daha stratejiktir. Toplumla uyumu ileri derecede bozulan hastaları hedef alan bir programdır. Grup terapisine alınan bireylere kâğıt-kalem uygulamasıyla dikkati, belleği, bilgi işleme hızını arttırıcı egzersizler yaptırılmakta ve aynı zamanda ev ödevleri de verilmektedir. Gündelik yaşamla uyumu alışveriş, toplu taşıma, ev işleri yapma, basit onarımlar yapma, kişiler arası ilişkileri sürdürme pratiği gibi çeşitli içeriklerle planlamak olanaklıdır. Burada hem zihinsel faaliyetleri geliştirirken hem de duyguların analizine de yardımcı olabilir.
Sosyalleşme açısından psikoterapilerle zihinsel uyumu arttırma
Aslında, gündelik yaşamın içinde faal olarak yer alan bireyler için, gündelik poliklinik uygulamasında, yaşam içinde yaşadığı olayların irdelenmesiyle aynı işlem terapi başlığı altında değil de gündelik danışmanlık biçiminde kolaylıkla yapılmaktadır. Ama bipolar bireyin belli alanlarda zorlukları varsa (örneğin yeni tanıştığı kişilerle kaynaşmada zorluk veya kalabalık grup içinde sohbete katılma), bu alanlara yönelik özel alıştırmalar da yapılabilir. Sosyal bilişi artırmaya yönelik psikososyal müdahaleler ve terapi programları, bireylerin sosyal ilişkilerini güçlendirmelerine, duygusal algılarını daha sağlıklı yönetmelerine ve toplumsal yaşama daha aktif katılım sağlamalarına yardımcı olabilir (Fulford vd., 2014). Bipolar bozukluğu olan bireylerde sosyal bilişi geliştirmek için çeşitli yöntemler uygulanmaktadır.
Sosyal bilişi artırmaya yönelik psikososyal müdahaleler ve terapi programları, bireylerin sosyal ilişkilerini güçlendirmelerine, duygusal algılarını daha sağlıklı yönetmelerine ve toplumsal yaşama daha aktif katılım sağlamalarına yardımcı olabilir.
Sosyal biliş eğitimi, bireylerin yüz ifadelerini tanıma becerilerini geliştiren pratikler ve empati kurma yeteneğini artırmaya yönelik interaktif çalışmalar içermektedir. Bu tür eğitimler, bireyin sosyal ipuçlarını daha iyi tanımasını ve kişilerarası iletişimde daha başarılı olmasını sağlar (Reinares vd., 2014). Psikoeğitim ve Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), bireylerin sosyal becerilerini geliştirmelerini ve olumsuz düşünce kalıplarını fark etmelerini sağlayarak, başkalarının niyetlerini yanlış yorumlama eğilimlerini azaltır (Lahera vd., 2013). Grup terapileri ve destek grupları, bireylerin gerçek sosyal ortamda duyguları anlama ve doğru yorumlama becerilerini geliştirmelerine yardımcı olurken, empati kurma becerilerini artırarak kişilerarası ilişkilerde daha sağlıklı bir iletişim kurmalarına katkı sağlar (Fernández-Sotos vd., 2019).
Sosyalleşme kaygı düzeyine yükselirse…
Bipolar bozukluğu olan bireylerin sosyal kaygıyı yönetebilmesi için çeşitli psikoterapi yaklaşımları ve destek programları etkili olabilir. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), bireylerin olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmelerine yardımcı olarak, başkalarının onları yargılayacağına dair inançlarını sorgulamalarını ve daha sağlıklı düşünme alışkanlıkları geliştirmelerini destekler (Perich vd., 2020). Sosyal beceri eğitimleri, bireylerin sosyal ortamlarda daha rahat hissetmelerini sağlayan pratik uygulamalar içerir (Jones vd., 2013).
Sosyalleşmenin önündeki engel, damgalanmaya yönelik girişimler
Ruhsal hastalıklara yönelik damgalanma maalesef en yakından başlayarak dalga dalga yayılmaktadır. Yani damgalanma aileyle başlar. Aile desteğinin güçlendirilmesi bu süreçte kilit bir rol oynamaktadır. Aile üyelerinin hastalık hakkında bilinçlendirilmesi, bireylerin kendilerini daha güvende hissetmelerini sağlarken, tedavi süreçlerinde daha motive olmalarına da katkıda bulunur. Bununla birlikte, ruh sağlığı hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması, bireylerin ihtiyaç duydukları desteği almasını teşvik ederek damgalamanın olumsuz etkilerini azaltabilir (Prasko vd., 2016).
Bipolar bozukluğu olan bireyler yalnızca kriz anlarıyla değil, güçlü ve başarılı yönleriyle de temsil edilmelidir.
Ruhsal hastalıklar hakkında açıkça konuşmak ve farkındalık oluşturmak, toplumsal önyargıları yıkarak damgalamanın azalmasına katkıda bulunur. Bu noktada, medyanın ruhsal hastalıkları daha doğru ve dengeli bir şekilde ele alması büyük önem taşımaktadır. Bipolar bozukluğu olan bireyler yalnızca kriz anlarıyla değil, güçlü ve başarılı yönleriyle de temsil edilmelidir. Medyada yer alan gerçekçi ve bilimsel temellere dayanan içeriklerin yaygınlaştırılması, toplumdaki yanlış algıların değişmesine ve ruhsal hastalıklarla ilgili farkındalığın artmasına yardımcı olabilir (Michalak vd., 2011).
Ayrıca, sosyal destek mekanizmalarının güçlendirilmesi ve toplumsal farkındalığın artırılması, bipolar bozukluğu olan bireylerin toplum içinde daha rahat var olabilmelerine olanak tanıyabilir. Destekleyici toplulukların oluşturulması, bireylerin kendilerini ifade edebilecekleri sosyal ortamların sunulması ve damgalamayı önlemek amacıyla düzenlenen eğitim programlarının artırılması, ruhsal hastalıkların herkesin yaşayabileceği sağlık durumları olduğunun toplum tarafından daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır (Hawke vd., 2013).
Dürtüsellik mizacı etkiler ama değişmez değildir
Dürtüsellik ve risk alma davranışlarını yönetmek için hem bireysel hem de klinik yaklaşımlar gereklidir. Bireysel stratejiler arasında günlük rutinlerin oluşturulması, belirli bir uyku düzeninin korunması, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizin teşvik edilmesi yer alır; bu alışkanlıklar dürtü kontrolünü destekleyebilir. Büyük finansal kararları ertelemek ve birkaç gün bekleyerek ani ve kontrolsüz harcamaların önüne geçmek bireyin ekonomik güvenliğini korumasına yardımcı olabilir (Cheema vd., 2015). Sosyal destek almak da önemlidir; aile, arkadaşlar veya destek gruplarıyla iletişim kurmak, bireyin ani kararlarını paylaşarak daha sağlıklı değerlendirmeler yapmasını sağlayabilir (Ramírez-Martín vd., 2020). Ayrıca, stres yönetimi tekniklerinin öğrenilmesi, özellikle meditasyon, nefes egzersizleri ve farkındalık (mindfulness) teknikleri, dürtüselliğin azaltılmasına katkıda bulunabilir (Herman vd., 2018). Psikoterapi uygulamalarının yanı sıra duygudurum dengeleyiciler ve antipsikotik ilaçlar gibi farmakolojik tedaviler, dürtüselliğin yönetiminde önemli bir rol oynayabilir (Chandler vd., 2009).

Bipolar bozuklukla yaşamak
Bipolar bozuklukta duygudurum döngüleri bireyden bireye farklılık gösterebilir. Bu nedenle, kişinin kendi duygusal, fiziksel ve sosyal sinyallerini tanıması, hastalığın daha iyi yönetilmesine katkı sağlar. Bireyin kendi semptomlarını izlemesi, tedavi sürecinde daha bilinçli hareket etmesine ve nüksleri daha erken fark etmesine olanak tanır. Bunun için farklı yöntemler kullanılabilir. Duygudurum günlükleri tutmak, bireyin günlük ruh halini, enerji seviyesini ve uyku düzenini takip etmesini sağlar. Günümüzde, bipolar bozukluk yönetimi için özel olarak geliştirilmiş mobil uygulamalar, semptom takibine yardımcı olarak bireyin duygudurum değişikliklerini kayıt altına almasını kolaylaştırabilir. Ayrıca, yakın çevreden alınan geri bildirimler, bireyin fark edemediği değişimleri daha iyi anlamasına katkı sunabilir. Aile ve arkadaşların gözlemleri, bireyin kendi farkındalığını artırarak erken müdahale edilmesine olanak tanıyabilir (Prasko vd., 2016).
Günümüzde, bipolar bozukluk yönetimi için özel olarak geliştirilmiş mobil uygulamalar, semptom takibine yardımcı olarak bireyin duygudurum değişikliklerini kayıt altına almasını kolaylaştırabilir.
Bipolar bozukluğu olan bireyler için düzenli bir günlük yaşam rutini oluşturmak, biyolojik saatleri dengeleyerek duygudurum değişikliklerini azaltmada önemli bir faktördür. Günlük rutinlerin stabil olması, stres faktörlerini minimize ederek bireyin ruh halini daha dengeli tutmasına yardımcı olabilir. Düzenli bir uyku-uyanıklık döngüsü oluşturmak, sirkadiyen ritmin korunmasını destekleyerek epizodların ortaya çıkma riskini azaltabilir. Öğün saatlerinin düzenli olması, kan şekerinin dengede kalmasını sağlayarak ani duygudurum değişikliklerini önleyebilir. Sosyal etkileşimlerin planlı bir şekilde sürdürülmesi, bireyin yalnızlık hissini azaltarak psikososyal destek mekanizmalarını güçlendirebilir. Günlük aktivitelerin belirli bir düzene oturtulması, bireyin hayatındaki belirsizlikleri azaltarak daha stabil bir yaşam sürmesine katkı sağlayabilir (Prasko vd., 2016).
Bireyin yaşamın ve toplumun bir parçası olması, kendisini rahat hissetmesi açısından, belirtilerin giderilmesi dışında, toplumla tam psikososyal uyuma yönelik bütünleşme amaçlanmalıdır.
Sonuç olarak bipolar hastalık bireyin yaşantısını atak dönemleri dışında da çeşitli yönleriyle etkileyen bir durumdur. Bireyin yaşamın ve toplumun bir parçası olması, kendisini rahat hissetmesi açısından, belirtilerin giderilmesi dışında, toplumla tam psikososyal uyuma yönelik bütünleşme amaçlanmalıdır. Bazı açılardan eksikleri ama bazı açılardan fazlaları olan bireyin bunları dengelemeyi ve gündelik yaşama uyum sağlaması mümkündür.
Kaynakça
Andreasen, N. C. (2008). The relationship between creativity and mood disorders. Dialogues in Clinical Neuroscience, 10(2), 251–255. doi:10.31887/DCNS.2008.10.2/ncandreasen
Aydemir, O. (2016). Bipolar bozuklukta işleyiş ve yaşam kalitesi. Düşünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 29(1), 1–7. doi:10.5350/DAJPN20162901001
Aydemir, O. ve Akkaya, C. (2011). Association of social anxiety with stigmatisation and low self-esteem in remitted bipolar patients. Acta Neuropsychiatrica, 23(5), 224–228. doi:10.1111/j.1601-5215.2011.00565.x
Aydemir, O., Akkaya, C., Uykur, B. ve Erol, A. (2013). Effect of facial emotion recognition on subjective psychosocial functioning in bipolar patients. Acta Psychiatrica Scandinavica, 127(5), 412–413. doi:10.1111/acps.12069
Aydemir, O., Aydin, P. C., Oyeckin, D. G., Gulseren, S., Koybasi, G. P. ve Sahin, H. (2014). The impact of psychotropic drugs on psychosocial functioning in bipolar disorder. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni-Bulletin of Clinical Psychopharmacology, 24(2), 122–127. doi:10.5455/bcp.20140123034729
Bonnín, C. del M., Reinares, M., Martínez-Arán, A., Jiménez, E., Sánchez-Moreno, J., Solé, B. vd. (2019). Improving functioning, quality of life, and well-being in patients with bipolar disorder. International Journal of Neuropsychopharmacology. doi:10.1093/ijnp/pyz018
Bonnin, C. M., Torrent, C., Arango, C., Amann, B. L., Solé, B., González-Pinto, A. vd. (2016). Functional remediation in bipolar disorder: 1-year follow-up of neurocognitive and functional outcome. British Journal of Psychiatry, 208(1), 87–93. doi:10.1192/bjp.bp.114.162123
Bourne, C., Aydemir, Ö., Balanzá‐Martínez, V., Bora, E., Brissos, S., Cavanagh, J. T. O. vd. (2013). Neuropsychological testing of cognitive impairment in euthymic bipolar disorder: An individual patient data meta‐analysis. Acta Psychiatrica Scandinavica, 128(3), 149–162. doi:10.1111/acps.12133
Bruffaerts, R., Sabbe, M. ve Demyttenaere, K. (2004). Effects of patient and health-system characteristics on community tenure of discharged psychiatric inpatients. Psychiatric Services, 55(6), 685–690. doi:10.1176/appi.ps.55.6.685
Charmaz, K. (1995). The body, identity, and self: Adapting to impairment. The Sociological Quarterly, 36(4), 657–680. doi:10.1111/j.1533-8525.1995.tb00459.x
Crowe, M. ve Inder, M. (2018). Staying well with bipolar disorder: A qualitative analysis of five‐year follow‐up interviews with young people. Journal of Psychiatric and Mental Health Nursing, 25(4), 236–244. doi:10.1111/jpm.12455
De Petrillo, L. ve Winner, E. (2005). Does art improve mood? A test of a key assumption underlying art therapy. Art Therapy, 22(4), 205–212. doi:10.1080/07421656.2005.10129521
Fernandez, M. E., Breen, L. J. ve Simpson, T. A. (2014). Renegotiating identities. Qualitative Health Research, 24(7), 890–900. doi:10.1177/1049732314538550
Forthmann, B., Kaczykowski, K., Benedek, M. ve Holling, H. (2023). The manic idea creator? A review and meta-analysis of the relationship between bipolar disorder and creative cognitive potential. International Journal of Environmental Research and Public Health, 20(13), 6264. doi:10.3390/ijerph20136264
Hawke, L. D., Parikh, S. V. ve Michalak, E. E. (2013). Stigma and bipolar disorder: A review of the literature. Journal of Affective Disorders, 150(2), 181–191. doi:10.1016/j.jad.2013.05.030
Inder, M. L., Marie, T. C., Stephanie, M., Suzanne, E. L., Janet, D. C. ve Joyce, P. R. (2008). “I actually don’t know who I am”: The impact of bipolar disorder on the development of self. Psychiatry, 71(2), 123–133. doi:10.1521/psyc.2008.71.2.123
Judd, L. L., Akiskal, H. S., Schettler, P. J., Endicott, J., Maser, J., Solomon, D. A. vd. (2002). The long-term natural history of the weekly symptomatic status of bipolar I disorder. Archives of General Psychiatry, 59(6), 530. doi:10.1001/archpsyc.59.6.530
Karp, D. A. ve Tanarugsachock, V. (2000). Mental illness, caregiving, and emotion management. Qualitative Health Research, 10(1), 6–25. doi:10.1177/104973200129118219
Kaufman, J. C., Bromley, M. L. ve Cole, J. C. (2006). Insane, poetic, lovable: Creativity and endorsement of the “mad genius” stereotype. Imagination, Cognition and Personality, 26(1), 149–161. doi:10.2190/J207-3U30-R401-446J
Kempton, M. J., Geddes, J. R., Ettinger, U., Williams, S. C. R. ve Grasby, P. M. (2008). Meta-analysis, database, and meta-regression of 98 structural imaging studies in bipolar disorder. Archives of General Psychiatry, 65(9), 1017. doi:10.1001/archpsyc.65.9.1017
Lenton, S. R. ve Martin, P. R. (1991). The contribution of music vs instructions in the musical mood induction procedure. Behaviour Research and Therapy, 29(6), 623–625. doi:10.1016/0005-7967(91)90011-Q
Michalak, E. E., Yatham, L. N., Maxwell, V., Hale, S. ve Lam, R. W. (2007). The impact of bipolar disorder upon work functioning: A qualitative analysis. Bipolar Disorders, 9(1–2), 126–143. doi:10.1111/j.1399-5618.2007.00436.x
Michalak, E., Livingston, J. D., Hole, R., Suto, M., Hale, S. ve Haddock, C. (2011). ‘It’s something that I manage but it is not who I am’: Reflections on internalized stigma in individuals with bipolar disorder. Chronic Illness, 7(3), 209–224. doi:10.1177/1742395310395959
Oztekin, S., Akdeniz, F., Oran, A., Taneli, F., Ovali, G. ve Aydemir, O. (2016). Neurobiological and neurocognitive features of newly diagnosed, early stage and unmedicated bipolar disorders: A comparative study.
Prasko, J., Hajda, M., Latalova, K., Hruby, R., Ociskova, M., Holubova, M. vd. (2016). Unmet needs of bipolar disorder patients. Neuropsychiatric Disease and Treatment, 12, 1561–1570. doi:10.2147/NDT.S105728
Ratheesh, A., Davey, C. G., Daglas, R., Macneil, C., Hasty, M., Filia, K. vd. (2017). Social and academic premorbid adjustment domains predict different functional outcomes among youth with first episode mania. Journal of Affective Disorders, 219, 133–140. doi:10.1016/j.jad.2017.05.030
Rothenberg, A. (2001). Bipolar illness, creativity, and treatment. The Psychiatric Quarterly, 72(2), 131–147. doi:10.1023/a:1010367525951
Taylor, C. L. (2017). Creativity and mood disorder: A systematic review and meta-analysis. Perspectives on Psychological Science, 12(6), 1040–1076. doi:10.1177/1745691617699653
Veseth, M., Binder, P. E., Borg, M. ve Davidson, L. (2012). Toward caring for oneself in a life of intense ups and downs. Qualitative Health Research, 22(1), 119–133. doi:10.1177/1049732311411487