Çağımızın en kronik hastalığı aydın cehaletiyle körüklenen entelektüel kuraklık. Malumattan eksik bilgiçliğin kibriyle palazlanan insan türü kendini var eden bilime kafa tutuyor.
Yazar: Mine Ataman
Prospektüsüne uygun kullanmadığımız gezegeni kaybetmek üzereyiz. Vaktiyle evcilleştirdiğimiz hayvan ve bitkilerin sorumluluk sahibi ebeveyni olamayınca gezegenle olan ilişkimizi yeniden tanımlıma zorunluluğu doğuyor. Sözde gezegen sever tebamız şimdi de “doğal tarım yaparak binlerce yıllık günahlarının kefaretini ödemeye çalışıyor. Değişimin merkezinde hala “türümüzün hezeyan ve şımarıklıkları muktedir.” Korkumuzun kaynağı, at koşturduğumuz elverişli gezegenin elimizden gitme ihtimali. Weber’in “korkuyorum ki insan türü kendi yarattığı uygarlığı, zaafları yüzünden yok edecek” söylemi gerçekleşmek üzere. Bilgi çöplüğünden çıkan pis kokular, zihinlerimize atık fabrikaları inşa etmeyi gerekli kılıyor. Her akşam bilim dışı onlarca bilgi/ilgiyle örülü zihnimizi temizlemeden tatlı rüyalara dalıyor, tamiri mümkün olmayan arazlarla “manipülasyonlar arası temaşaya” uyanıyoruz. Var olmak/varlıklı olmak sorunsalı beşerin insana evrilen yolculuğunu sekteye uğratırken, ulusların çöküşü seçkinci cahillerin hegomanyası ile insanlığı cüretkâr cehaletin vasatına kurban ediyor.
Bilimle beslenmek
Neden doktorlar, bilim insanları, resmi kurum ve araştırma şirketlerinden gelen bilgiler yerine sosyal medya kütüphanesinden besleniyoruz. İletişim uzmanı Michelle Amazeen, kimlerin yanlış bilgiye inanmaya daha meyilli olduğunu araştırdı. Cevap, ilgili toplulukların geçmişte “demokratik/şeffaf olmayan yönetimler, fırsat eşitliğinden mahrum bırakılma” gibi uygulamalara yüksek dozda maruz bırakılmalarında. Batı şimdilerde toplumu bilimsel bilgiyle doyurmanın da yasal bir hak olduğunu kabul ediyor ve adına “Yurttaşlık Bilimi” diyor. TÜBİTAK geçtiğimiz yıllarda bilimsel projelere “bilginin görünürlüğü” maddesi ekledi. Gıda temelli dezeneformasyon bireylerde yüksek dozda kaygı, ticari kayıp ve ülke itibarında sorunlara yol açıyor.
Sosyal medya tapınağı
Amazeen tarafından bir sosyal deney yapıldı, bireyler “Dünya Sağlık Örgütüne inanmadıkları, iklim değişikliğinin olmadığı” gibi inanışlarından bahsetti. Amazeen, odak gruplara söz konusu alanlarla ilgili bilimsel bilgiler paylaşmasına rağmen kimseyi inandıramadı. Hedef kitle, bilim insanlarına inanmazken, hayali olarak kurgulanan (araştırma yaparken güvenilir kaynaklara güvenmeleri gerektiğini hatırlatan) bir facebook gönderisine inandı. Mesaj sosyal medya kaynaklı proaktif sitelerden gelince toplum inanıyor. Bu yönteme önceden çürütme deniliyor. Bilim insanlarına inanmayanlar, sanal medya figürlerine, sosyal medyaya tapıyor. Adalete/ ekonomiye/ siyasete güvenmeyenler günde bir kere doğruyu gösterecek saate bile inanmıyor.
Faili meçhul pestisit hurafeleri
Türkiye’nin pestisit sorunu, faili meçhul gıda hurafeleri arasında yerini alırken endişesi toplumsal travmaya dönüşüyor. Kaygı kaynaklı arz talep dengesi bozulurken haksız rekabetten nemalananlara gün doğuyor. Pestisit konusu puslu bilgi havuzuna yenisini ekleyerek “gıdada çözümsüzlük” algısı destekleniyor. At izi it izine karıştırılıp, sayılarla sansasyon yaratılıyor. Bu sırada kenarda bekleyen gerçek gıda güvenliği sorunları büyümeye kök salmaya, Türkiye’yi küresel gelecekten koparmaya devam ediyor.
Dezenformasyon aşısı
Cambridge Üniversitesi Sosyal Karar Alma Laboratuvarı Başkanı Sander Van Der Linden, “yalanların gücünü ve insanların onlara inanmalarının nasıl engellenebileceği üzerine çalışıyor. Soğuk savaş döneminde ABD Kore arasındaki savaş sonrasında 21 ABD savaş esiri eve dönmek yerine Komünist Çin’e gidiyor. O günden sonra uzmanlar ABD’de gençlere okulda/ evde yüksek dozda “Amerikan” idealleri verilmesi gerektiği konusunda birleşiyor. Yale Üniversitesi’nden psikolog William McGuire’ye göre askerler “bir anda bulaşıcı yüksek dozda yanlış bilgiye (Komünist Çin propagandası) maruz bırakıldıklarında savunmasızlardı. Önceden böyle bir bilgiyle hiç karşılaşmadıkları için çok etkilendiler.” Linden’in “dezenformasyon aşısı” ile insanlara önceden düşük dozda yanlış bilgi verilerek daha sonra yüksek dozda yanlış bilgiye maruz kaldıklarında yanlış bilgi ve etkilerini tanımaları sağlandı.
Sahtekârlık öldürür
2020 baharında İran’da alkolden 800 kişi öldü. Nedeni halk arasında alkolün COVİD’e iyi geldiği yönündeki asılsız haberler nedeniyle kaçak üretilen alkoldü. Siyaset Bilimci Brendan Nyhan’a göre, “insanlar sosyal sorunları çok az kanıtlı bilgiye dayandırıyor. Yanlış bilgi tekrarlandıkça inanma olasılığı artıyor, çocuklukta sık duyduğumuz şeylerin olma olasılığının daha yüksek olduğunu düşünüyoruz.” Ebeveynler, öğretmenler, sosyal medya, çocuklara “Türkiye’de gıdada büyük sahtekârlık var” gibi mesajlar verdiğinde çocukların büyüdüklerinde “Türkiye’de güvenilir gıda yok” türünden paylaşımlara inanma oranı yükseliyor. Yapmayı beceremediğimiz konularda boynumuz bilime kıldan ince, diğerlerinde ahkâmcı başı. Kalp cerrahına kalp kapakçığını sağdan dik diyemez iken dâhiliyeciye kafa tutuyor, tıp dersi veriyoruz.
Türkiye pestisit cenneti
Tarımda en çok konuşulanlar “gıda sahtekârlığı, pestisitli ürünlerin ihracattan dönmesi, Türkiye’nin geri dönüşüm çöplüğü” olduğu yönündeki haberler. Dünya nüfus incelemesi raporuna göre Türkiye dönüm başına pestisit kullanımında ilk 10’da bile yok. İtalya hektar başına 5,38 kilo, Brezilya 10,9 kilo, Hollanda 10,86 kilo, Güney Kore 12 kilo, Türkiye 2,26 kilo pestisit kullanıyor. İngiltere dışındaki diğer AB ülkelerinin hepsi Türkiye’den çok fazla pestisit kullanmasına rağmen neden Türkiye gündemde. Saygın STK’lar bile yaptıkları paylaşımlarda Türkiye’nin dünyanın dördüncü pestisit kullanan ülkesi olduğunu söylüyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nda çalışanlar bile “yurt dışından gelen ürünler bize yediriliyormuş” algısıyla gerçeklerden bihaber manipülasyona açık. Pestisitsiz tarım yapılabilir mi neden kullanılıyor, pestisitler reçeteyle mi satılıyor, pestisitle ilgili sorunların temelinde ne var, çözümü var mı? Soruları yerine sistem gene kısa vadeli cadı avında.
Gıda güvenliği standardı canlıdır
“2009’dan beri Türkiye’de yabancı ot ve hayvanları imha etmek için kullanılan ilaçlardaki aktif maddelerden 223’ü yasaklandı,” denildiğinde “demek ki eskiden zehirleniyormuşuz algısı doğuyor.” Oysa gıda güvenliği standardının özünde gelişmek var. Hali hazırda ilaçlarda kullanılan 350 aktif madde ruhsatlı, dünyada binlercesi izinli. Her gün yeni bir aktif madde yasaklanıyor veya dozu azaltılıyor. Bilim kanıtladıkça, teknoloji geliştikçe aktif madde kullanım oranında veya türünde değişiklik yapıldığı gibi tamamen iptal de edilebiliyor. Günümüzde tarımda kullanılan ilaç ve herbisitlerin yüzde 80’e yakını kimyasal temelli. Gelişmiş ülkeler biyolojik mücadele ve çevre dostu ilaçlarla ilgili bilimi/uygulamaları destekliyor. 2050’de kullanılan kimyasalların yüzde 75’i kullanımdan kaldırılacak. Buraya odaklanacağımıza enerjimizi suçlu kovalamacaya veriyoruz.
Türkiye gıda güvenliği çok sıkı
ABD, geçtiğimiz yıllarda Türkiye ile ilgili yayımladığı bir raporda, “Teknolojiye ilişkin kamuoyunun hassasiyetleri nedeniyle Türkiye’de gıda katkı kullanımı için hiçbir onay yok. Aynı hassasiyetler Türkiye’nin Biyogüvenlik Yasası’nda anlamlı revizyonlar yapmasını da zorlaştırıyor” diyerek Türkiye’nin tarım ilaçları ve gıda güvenliği konusunda ne kadar sıkı olduğunu ortaya konulmasına rağmen basında “gıda güvenliği yok” algısı tetikleniyor. Hükümete olan güvensizlik, bakanlıkların başarısızlıkları, liyakatsizlik, layıkıyla yapılmayan görevler köklü kurumları, bilimi zan altında bırakıyor.
İktidar ve muhalefetin ortak paydası “suçlu kahramanlar”
İktidar ve muhalefetin ortak paydası “tarımda çözümsüzlük.” Muhalefet, “dünyayı yöneten beş büyükleri, ithalat lobilerini/iktidarı” suçlarken iktidar, “dış mihrakları/aracıları/stokçuları/lobileri” işaret ederek ulaşılması imkânsız “suçlu kahramanlar” yaratılıyor.
Gıda ile yönetilen kurumsal yoksulluk
Tarım ve gıdadaki sorunlar o kadar büyük ve ıraktaki kimse çözmeye muktedir değil algısıyla “çözümsüzlük” beslenerek “kurumsal yoksulluk yönetiliyor. Halka sus payı “aslın da biz de sizinle aynı düşünüyoruz biz de ata tohumuyla yapılan pasta yiyememekten şikâyetçiyiz” söylemleri. Memleketin en tepesindekiler bile “GDO tohumla ülkemizi zehirliyorlar, suçluların zinhar kafaları uçurula” popüler söylemine tamahkâr.
Almanya halkını zehirliyor
Bakanlık denetçileri tarlada, nakliyede, sınırda, halde pek çok yerde kontroller yapıyor. Kontrollere katılan memurlar o tarlanın ihracata mı yoksa yurt içine mi mal ürettiğini bilmeden denetim yapıyor. Çalışmalar istatistik bilimine uygun sayı ve sıklıkta yapılırken dönen ürünler ülkeye, yeni bir tarım ürünü ithalatı mevzuatı ile alınıyor. Sahtekârlıkta sınır tanımayan ülkemin yaratıcı beyinleri ara sıra da olsa pestisitli ürünleri içeri sokmayı başarıyordur gerçeği elbette yadsınamaz zira bu oran devede kulak. AB sıklıkla MRL değişikliği yapıyor. AB, Biberde pyridaben adlı kimyasalı 2019 yılında 0,5 ppm’den kabul ederken 15 gün içinde 0,01’e çekerek 50 kat düşürdü. Giden biberler dönerken “Türkiye’den giden biberlerde limitlerin 50 katı kalıntı tespit edildi” haberleri yapıldı. Bazen bizde düşük olan bir değeri AB yüksek tutabiliyor. Şerbetçi otunun limiti bizde 0,01 iken Almanya’da 50 ppm yani yüzlerce kat fazlası. Almanya halkını zehirliyor mu? Elbette hayır, gıda güvenliği standardını yönetiyor.
Analiz mafyası
2024 yılında AB’ye ihracatta tespit edilen yaklaşık 450 uygunsuzluğun 246’sı (Fıstık 61, kayısı 8, incir 158, üzüm 16, fındık 3) aflatoksin kaynaklı. Aflatoksin, kuru incir, üzüm, biber gibi ürünlerin güneş altında kurutulmasından yüksek sıcaklık ve nem etkisiyle ortaya çıkan bir küf, ilaç/herbisit veya kimyasal değil. Doğal beslenelim, kurtlu meyve yiyelim diyenlere aflatoksin gerçeği. Aflatoksin kaynaklı uygunsuzlukları çıkardığımızda kalan oran AB ülkelerinin kendi aralarında yaptığı veya başka ülkelerden gelen ürünlerdeki uygunsuzluk oranıyla benzer. 2024’de kuru üzümde 1473 sevkiyattan 20’si, kuru incirde 5654 sevkiyattan 81’i geri geldi. Tamamı aflatoksin kaynaklı. Ege Kuru Meyve İhracatçı Birlikleri, “pestisit söylentileri ve rakamların manipüle edilmesi ile ilgili çiftçi ve ihracatçı zarara uğratılıyor” açıklamasını yaparak “kurutma teknolojilerindeki değişime, kontrollere, Bulgaristan’daki analiz mafyasına, içerdeki laboratuvar lobisine” dikkat çekti.
Çözüm bilimde, algı başka yerde
Pestisit kullanımını azaltmak için Tarım ve Orman Bakanlığı biyolojik mücadele, biyoteknik mücadele gibi yöntemlere verdiği faizsiz kredilere desteği 15 kat artırdı. Bakanlığın 4 milyon hektarı geçen tarım alanında yaptığı “Kalıntı Eylem Planı” ile AB’nin Gıda ve Yemde Erken Uyarı Sistemi’ndeki (RASFF) bildirim sayısı 2023’de 2021 yılına göre yüzde 54 düştü. Tüm bu bilgiler önyargı paravanlarına takılıp zihne kabul görmüyor.
Dünyada yılda 420 bin kişi gıda zehirlenmesinden ölüyor, faturası 152 milyar dolar
ABD’de 2020 ile 2023 arasında gıda sahtekârlığı yüzde binden fazla arttı. ABD Tarım Bakanlığı Gıda Güvenliği ve Teftiş Kurumu “yıl boyu artan et kaynaklı listeria salgınları/ ölümler hastalık ve geri çağırmaları nedeniyle 2025 yılında tüm et örneklerinde daha geniş yelpazede listeria türleri için testleri artıracağını, işletmelerden haftalık veri toplayacağını” duyurdu. AB’de Gıda Kaynaklı Ölümler Son 10 Yılın En Yüksek Seviyesine Ulaştı. AB Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) ve Avrupa Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (ECDC) tarafından yayımlanan son AB Tek Sağlık Zoonoz Raporu’na göre gıda kaynaklı hastalıklar nedeniyle hastaneye yatışlar ve ölümlerde endişe verici bir artış var. Listeriosis vakaları 2007’den beri en yüksek seviyeye ulaştı. 9210 kişi ile en çok can alan gıda zehirlenmesi Solmonelladan kaynaklandı. 2952 işi Listeria vakalarından öldü, Türkiye’deki oranlarda benzer, çoğu neden öldüğünü bilmiyor bile.
Ezcümle, objektif olmayan zihinlerde rakamlar/açıklamalar manüplatif sonuçlara alet oluyor. Bilim yanı başımızda çalışmaya devam ederken gerçeği reddediyor, suçlu kahramanlara inanmayı tercih ediyoruz. Sosyal medyanın sözde özgürlükçü duvarları arasında ahkâm kesercesine özgürlük naraları atıyor. Özgürmüşüz hissiyle uyuşturulmaya, uyutulmaya devam ediyoruz. Tüm bunlar olurken birileri cambaza bak deyip Türkiye’yi dünyanın en kötü beslenen çocukları liginde liste başı yapıyor, ruhumuz duymuyor.