Romantik ilişkiler, bireylerin sevgi, bağlılık, güven ve destek gibi temel duygusal ihtiyaçlarını karşıladığı özel bağlardır. Ancak bazı ilişkiler, sağlıklı bir bağlılık yerine bağımlılık döngüsüne dönüşebilir. Bu noktada, romantik ilişkide bağımlılık kavramı öne çıkar.
Çiğdem Kınık / Uzman Klinik Sağlık Psikoloğu
Beyza Yanık / Psikolog
Romantik ilişkiler, bireylerin sevgi, bağlılık, güven ve destek gibi temel duygusal ihtiyaçlarını karşıladığı özel bağlardır. Ancak bazı ilişkiler, sağlıklı bir bağlılık yerine bağımlılık döngüsüne dönüşebilir. Bu noktada, romantik ilişkide bağımlılık kavramı öne çıkar. Romantik ilişkide bağımlılık, bireyin partnerine aşırı derecede bağlı hale gelmesi, onsuz yaşamını sürdüremeyeceğini düşünmesi ve ilişkiyi sağlıklı sınırlar içinde sürdürememesi ile karakterizedir. Sağlıklı bir ilişki, iki bireyin birbirini özgürce sevebildiği, karşılıklı destek ve anlayışın olduğu bir durumdur. Ancak bağımlı aşkta kişi, partneri olmadan kendini eksik hisseder ve ilişkinin sürdürebilmesi için kendi sınırlarını ihlal eder. Aşk, sağlıklı bir duygusal bağlanmayı ifade ederken, ilişki bağımlılığı patolojik bir durumu temsil eder (Peele & Brodsky, 1975).
Romantik ilişkide bağımlılık nedir?
İlişki bağımlılığı kavramı, psikoloji literatüründe tartışmalı bir konudur ve resmi olarak tanımlanmış bir psikiyatrik bozukluk olarak kabul edilmemektedir. Ancak, bu kavram, davranışsal bağımlılıklar ve bağlanma teorisi gibi bilimsel temellere dayanarak incelenmekte ve araştırmalarda kullanılmaktadır. İlişki bağımlılığı, genellikle aşk bağımlılığı veya romantik bağımlılık olarak da adlandırılır ve bireyin bir ilişkiye karşı aşırı derecede duygusal ve davranışsal bağlılık göstermesiyle karakterizedir.
Kişilerin, partnerlerine karşı aşırı bağımlılık geliştirdiği, ilişkisini kaybetme korkusu yaşadığı ve partneriyle olan bağını hayatının merkezi haline getirdiği bir durumdur.
Peabody (2005), romantik ilişkide bağımlılığı olan bireylerin yalnız kalmaktan aşırı derecede korktuğunu ve ilişkilerini kaybetmemek adına kendilerinden ödün verdiklerini belirtmektedir.
Peabody (2005), romantik ilişkide bağımlılığı olan bireylerin yalnız kalmaktan aşırı derecede korktuğunu ve ilişkilerini kaybetmemek adına kendilerinden ödün verdiklerini belirtmektedir. Bu tür bir bağımlılık, bireyin kendi kimliğini partneri üzerinden tanımlamasıyla ortaya çıkar. İlişkide dengesiz bir güç dinamiği oluşursa ve kişi kendisini tamamen partnerinin varlığına bağımlı hissederse, sağlıklı bir bağ yerine bağımlı bir ilişki söz konusu olabilir.
Romantik ilişkide bağımlılığın yaygın belirtileri şunlardır:
Partnerden uzak kalınca yoğun kaygı hissetme
Kendi ilgi alanlarını ve hayatını ihmal etme
Partnerinin ilgisini kaybetme korkusuyla sınırlarını ihlal etme
Ayrılık düşüncesinin büyük bir boşluk ve çaresizlik yaratması
Partnerle ilgili takıntılı düşünceler
Partnerin onayına aşırı ihtiyaç duyma
İlişkiyi sürdürmek için kendi ihtiyaçlarını görmezden gelme
İlişki olmadan kendini eksik veya değersiz hissetme

İlişki bağımlılığının bilimsel temelleri
İlişki bağımlılığı, henüz resmi bir tanı olarak kabul edilmediği için bilimsel geçerliliği tartışmalıdır. Ancak, davranışsal bağımlılıklar (örneğin, kumar bağımlılığı, alışveriş bağımlılığı) ve bağlanma teorisi gibi alanlarda yapılan araştırmalar, bu kavramın bilimsel bir temele sahip olduğunu göstermektedir.
Davranışın Nörokimyası
Yapılan beyin görüntüleme çalışmaları, romantik aşkın beyindeki ödül sistemini madde bağımlılığı ile benzer şekilde etkilediğini ortaya koymuştur. Özellikle dopamin ve oksitosin hormonlarının aşırı salgılanması, bireyin partnerine bağımlı hale gelmesine neden olabilir. Beyin görüntüleme çalışmaları, aşk bağımlılığı yaşayan bireylerin, tıpkı madde bağımlıları gibi romantik ilişkilerini ödül mekanizmasıyla algıladıklarını göstermektedir (Marazziti & Canale, 2004).
Dopamin: Partnerin ilgisi beyindeki ödül sistemini aktive ederek bağımlılık hissi yaratabilir.
Oksitosin: Yakınlık ve fiziksel temas bağlılığı artırırken, bağımlı bireylerde bu hormon aşırı seviyelere ulaşabilir.
Serotonin: Normalde mutluluğu düzenleyen bu hormon, bağımlı ilişkilerde dengesizleşerek takıntılı düşüncelere yol açabilir.
Bu biyolojik süreçler nedeniyle aşk bağımlılığı yaşayan bireyler ilişkilerini kaybetme korkusuyla hareket edebilir ve kendilerini partnerlerine daha da bağımlı hale getirebilirler. Dopamin ve oksitosin seviyelerinin aşırı artışı, bireyin partnerine takıntılı bir süreç ile bağlanmasına sebebiyet verebildiği görülmektedir.
Bu biyolojik süreçler nedeniyle aşk bağımlılığı yaşayan bireyler ilişkilerini kaybetme korkusuyla hareket edebilir ve kendilerini partnerlerine daha da bağımlı hale getirebilirler. Dopamin ve oksitosin seviyelerinin aşırı artışı, bireyin partnerine takıntılı bir süreç ile bağlanmasına sebebiyet verebildiği görülmektedir (Kover, ve diğerleri, 2024). Partnerle olan etkileşimler, bağımlı bireyde geçici bir rahatlama veya mutluluk hissi yaratır, ancak bu durum uzun vadede sağlıksız bir döngüye yol açar (Fisher, 2004).
Bağlanma Kuramı
John Bowlby’nin bağlanma teorisi de ilişki bağımlılığını anlamak için önemli bir çerçeve sunar. John Bowbly’nin geliştirdiği bağlanma teorisine göre, bireylerin çocuklukta geliştirdiği bağlanma stilleri yetişkinlikteki romantik ilişkilerine de yansımaktadır (Bowlby, 1988). Bağlanma stilleri, bireylerin duygusal ihtiyaçlarını nasıl karşıladıklarını, ilişkilerde nasıl davrandıklarını ve partnerlerine nasıl bağlandıklarını belirler. Bu stiller, toksik ilişkiler ve ilişki bağımlılığının anlaşılmasında kritik bir rol oynar.
- Güvenli bağlanan bireyler, partnerleriyle sağlıklı ve dengeli bir ilişki kurar. Terk edilme kaygısı yaşamazlar ve hem kendilerine hem de partnerlerine güvenirler. Bu bireyler, toksik ilişkilerden uzak durma eğilimindedir çünkü kendi değerlerinin farkındadır ve sınır koyma konusunda daha beceriklidirler (Mikulincer & Shaver, 2007).
- Kaygılı bağlanan bireyler, ilişkilerde aşırı bağımlılık gösterir ve sürekli terk edilme korkusu yaşar. Partnerlerinden sürekli onay ve güvence beklerler. Panagar (2024) çalışmasına göre, çocukluk döneminde ihmal edilen veya tutarsız sevgi gören bireyler, yetişkinlikte kaygılı bağlanma geliştirebilir ve bağımlı ilişkiler kurma eğiliminde olabilirler.
- Kaçıngan bağlanan bireyler, yakın ilişkilerden kaçınır ve duygusal mesafe koyar. Partnerlerine tam anlamıyla güvenmekte zorlanırlar. Bu bireyler, toksik ilişkilerde genellikle duygusal olarak ulaşılamaz olabilir, bu da partnerlerinde kaygıyı artırabilir (Bartholomew & Horowitz, 1991).
- Dezorganize (kaygılı-kaçıngan) bağlanan bireyler hem yakınlık ister hem de terk edilmekten korkar. Bu çelişkili duygular, ilişkilerde dengesizlik yaratır. Bu bağlanma stili, toksik ilişkilerde sıkça görülen bir “itme-çekme” dinamiklerine yol açabilir (Fraley & Shaver, 2000).
İlişki bağımlılığı ayrıca düşük öz-değer, terk edilme korkusu, yalnızlık korkusu ve duygusal düzenleme zorlukları gibi psikolojik durumlarla ilişki olabilmekle beraber ilişki bağımlılığa sahip bu bireyler karşısındaki kişiyi bir “süper kahraman” figürü olarak görebilmektedir.
İlişki bağımlılığı ayrıca düşük öz-değer, terk edilme korkusu, yalnızlık korkusu ve duygusal düzenleme zorlukları gibi psikolojik durumlarla ilişki olabilmekle beraber ilişki bağımlılığa sahip bu bireyler karşısındaki kişiyi bir “süper kahraman” figürü olarak görebilmektedir. İlişkiye dair bu bağımlılıklarıyla kendi kimliklerini bu farkında olmadıkları ilişki üzerinden tanımlar (Peele & Brodsky, 1975). Ayrıca Bhasin 2025 yılında yaptığı çalışmasında sosyal medyaya dair olan bağımlılığın ilişki doyumu üzerindeki olumsuz etkileri olduğu ortaya çıkmıştır. Sosyal medya platformlarında yoğun olarak onay arayışı içinde olan bireyler, partnerlerinde bu yoğunluğu bekleyebilmektedir (Bhasin, 2025). Bu durum, aşk bağımlılığı ile karakterize olabilir ve çiftler arasındaki güvenin sorgulanmasına neden olabilir.
Bu bağımlılığı olan bireyler ilişkilerine kaybetmemek için kendi alanlarından fedakarlıklar gösterir ve bu fedakarlıklarla bireysel gelişimini geri plana atabilir. Uzun süreçte bu fedakarlığın mevcudiyeti, bireyin kendiliğine dair algısını zayıflatabilir ve psikolojik iyi oluş halini etkileyebilir.

Buna karşılık bu bağımlılık bireyleri süreç içerisinde taraflardan birinin veya her ikisinin de ruhsal gereksinimleri karşılayamadıkları bir sarmala dönüşebilir. Karşı tarafa aşırı bağımlılık geliştiren birey, ilişki içerisinde çizgileri kaybederek kendiliğine dair alanı göz ardı edebilir. Bu, ilişkinin zamanla yıpranmasına ve manipülasyon, kıskançlık, denetleyici davranışlarının aşırılığına yol açabilir. Eğer bu süreç dayanılamaz bir duruma gelirse taraftar karşılıklı olarak duygusal zedelenme yaşayarak, ilişkinin toksik alana geçmesine neden olabilir.
Toksik ilişki nedir?
Toksik ilişkiler, çatışma, rekabet ve kontrol ihtiyacına dayalıdır. Bu ilişkilerde genellikle bir taraf diğerini manipüle eder, psikolojik baskı kurar ve duygusal olarak zarar verir. Lillian Glass, 1995 yılında yazdığı Toxic People kitabında bu terimi kullanarak, bireyleri tahrip eden ilişkileri tanımlamıştır. Toksik bir ilişkide partnerlerden biri diğerini sürekli olarak kontrol etmeye ve manipüle etmeye çalışır. Bu ilişkilerde sağlıklı bir denge ve karşılıklı saygı yerine, duygusal baskı ve zarar verici davranışlar vardır (Glass, 1995).
Toksik ilişkilerde, zarar verici davranışlar genellikle karşılıklıdır ve her iki taraf da ilişkinin olumsuz dinamiklerine katkıda bulunur. Örneğin, sürekli eleştiri, güvensizlik, kıskançlık veya pasif-agresif davranışlar toksik ilişkilerde sıkça görülür.
Toksik ilişki, genellikle iki tarafın da birbirine zarar verici davranışlar sergilediği, sağlıksız iletişim ve duygusal çatışmalarla karakterize edilen bir ilişki türüdür. Bu tür ilişkilerde, taraflar birbirlerini manipüle edebilir, duygusal olarak yıpratabilir veya sürekli bir çatışma hali içinde olabilir. Toksik ilişkilerde, zarar verici davranışlar genellikle karşılıklıdır ve her iki taraf da ilişkinin olumsuz dinamiklerine katkıda bulunur. Örneğin, sürekli eleştiri, güvensizlik, kıskançlık veya pasif-agresif davranışlar toksik ilişkilerde sıkça görülür. Bu tür ilişkiler, tarafların birbirlerine bağımlı hale gelmesine ve sağlıklı sınırların korunamamasına neden olabilir (Lancer, 2016; Glass, 1995).

Toksik ilişkilerin belirtileri
Toksik ilişkiler ilk başta olumlu ve ideal bir bağlantı gibi görünse de, zamanla manipülatif ve baskılı bir hale gelir. Şu belirtiler yaygındır:
İzolasyon: Partner, sizi aile ve arkadaşlarınızdan uzaklaştırarak bağımlılık yaratmaya çalışır.
Sürekli çatışma ve eleştiriler: Devamlı eleştirilme, aşağılanma ve tartışmalar ilişkide negatif bir döngü oluşturur.
Suçlama: Toksik bireyler, ilişkideki olumsuzluklar için sorumluluk almaz, tüm suçu karşı tarafa yükler.
Kıskançlık ve Aldatma: Partneriniz sürekli sizi sadakatsizlikle suçluyor ancak kendisi sadık değilse, bu ciddi bir toksik ilişki işaretidir.
Gaslighting (Gerçekliği Çarpıtma): Partneriniz sürekli sizi manipüle ederek hafızanızı ve algınızı sorgulamanıza neden oluyorsa, bu psikolojik tacizdir.
Sürekli Boyun Eğme: Kendi değerlerinize ve sınırlarınıza ters düşen durumlara sürekli boyun eğiyorsanız, ilişkiniz sağlıklı değildir.
İstismarcı ilişkilerde, bir taraf diğerini fiziksel, duygusal, cinsel veya ekonomik olarak istismar edebilir. Bu tür ilişkilerde, istismarcı taraf genellikle kurban üzerinde baskı kurar, onu izole eder, küçük düşürür veya tehdit eder.
İstismarcı ilişki ise, bir tarafın diğer taraf üzerinde güç ve kontrol kurmaya çalıştığı, genellikle tek taraflı bir zarar verme sürecini içeren bir ilişki türüdür. İstismarcı ilişkilerde, bir taraf diğerini fiziksel, duygusal, cinsel veya ekonomik olarak istismar edebilir. Bu tür ilişkilerde, istismarcı taraf genellikle kurban üzerinde baskı kurar, onu izole eder, küçük düşürür veya tehdit eder. İstismarcı ilişkilerde, güç dengesizliği belirgindir ve istismarcı, kurbanın özgüvenini zayıflatarak onu kontrol altında tutmaya çalışır (Bancroft, 2002; Walker, 1979). İstismarcı ilişkiler, toksik ilişkilerden farklı olarak, genellikle tek taraflı bir zarar verme sürecini içerir ve kurbanın güvenliği ciddi anlamda tehdit altında olabilir.
Toksik ilişki ve istismarcı ilişki, ilişki dinamiklerinde ortaya çıkan iki farklı ancak bazen örtüşen kavramdır. Her iki ilişki türü de bireylerin psikolojik ve duygusal sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir, ancak aralarında önemli farklılıklar bulunmaktadır.
Her toksik ilişki istismarcı değildir ancak sürekli duygusal, fiziksel veya cinsel taciz varsa, bu ilişki istismarcıdır ve acilen bitirilmelidir. İstismarcı ilişkilerde birey genellikle tamamen kontrol altına alınmak istenir ve tehdit, korkutma ya da fiziksel zarar söz konusudur.
Her toksik ilişki istismarcı değildir ancak sürekli duygusal, fiziksel veya cinsel taciz varsa, bu ilişki istismarcıdır ve acilen bitirilmelidir. İstismarcı ilişkilerde birey genellikle tamamen kontrol altına alınmak istenir ve tehdit, korkutma ya da fiziksel zarar söz konusudur. Toksik bir ilişkide manipülasyon ve baskı vardır ancak bazen taraflar farkında olmadan bu döngüye girmiş olabilir. İlişkinin toksik yapısı üzerinde çalışılabilir ve iyileştirilebilir. Ancak istismarcı bir ilişkide ise sistematik bir kontrol, tehdit, korkutma ve genellikle fiziksel veya cinsel şiddet vardır. Bu durumda, ilişkiden çıkmak ve profesyonel yardım almak şarttır. Toksik ilişkide birey duygusal olarak zarar görebilir ve özgüveni tahrip olabilirken, istismarcı bir ilişki yaşamsal tehlike içerir ve fiziksel zarara neden olabilir.
Toksik ilişkide birey duygusal olarak zarar görebilir ve özgüveni tahrip olabilirken, istismarcı bir ilişki yaşamsal tehlike içerir ve fiziksel zarara neden olabilir.
Sağlıklı bir ilişki, iki bireyin birbirini özgürce sevebildiği, karşılıklı destek ve anlayışın olduğu bir durumdur. Ancak bağımlı aşkta kişi, partneri olmadan kendini eksik hisseder ve ilişkinin sürdürebilmesi için kendi sınırlarını ihlal eder.

Sağlıklı ilişki kurmak mümkün mü?
Bireyin, her şeyden önce ilişkisine dair farkındalık geliştirmesi, yani hem kendisinin hem partnerinin tekrarlayan işlevsiz tutumlarını görüp değişim ihtiyacını kabul etmesi gerekir. Bu tür ilişkilenme biçimlerini değiştirmek zaman zaman zorlayıcı olabilmekte ve hatta umutsuzluk, çaresizlik duyguları belirebilmektedir. Öte yandan aşağıdaki adımları atmak, kendine odaklanmak ve kendi ihtiyaçlarını karşılamaya çabalamak kesinlikle iyileştirici ve dönüştürücüdür.
- İçsel dengeyi koruma: Kendini ihmal etmemek ve ihtiyaçlarına odaklanmak
Bireyin kendisini ihmal etmemesi, yalnızca fiziksel durumların farkında olmak değil, içsel ve bilişsel farkındalığa dair de odaklanmasıdır. Bu farkındalığa dair alan yaratmak, motive edici alanlara yönelmek, düzenli ve sağlıklı beslenmek, düzenli uyumak ve fiziksel aktiviteler yapmakla mümkün olabilmektedir. - Farkındalık Kazanma: Bağımlılığın nedenlerini anlama
İlişki bağımlılığı genellikle çocukluktan gelen duygusal eksikliklerden beslenebilmektedir. Örneğin, çocuklukta sevgi eksikliği, terk edilmeye dair endişeler bireyin bağımlı ilişkiler geliştirmesine yol açabilir.
Geçmişe dair durumların mevcut ilişkinize nasıl yansıdığına dair farkındalığınızı arttırmaya şu sorular yardımcı olabilir: “Bu ilişki bana ne katıyor?”, “Kendimi bu ilişkide nasıl hissediyorum?”, “Partnerim olmadan kendi başıma mutlu olabilir miyim?”. Bağımlı ilişkilerdeki bu döngüyü kazanmak geliştirilen farkındalıkla mümkün olabilmektedir. - Kendi alanını belirlemek: Toksiklikten ayrışma
Toksiklik içeren bir ilişkide kendi alanını belirlemeye çalışmak hem fiziksel hem de duygusal mesafe oluşturmaktır. Bu süreç partnerinizle olan konuşmanızı en aza indirmekle başlayabilmektedir.
Kendi alanını oluştururken tutarlı olmak önemlidir. Örneğin, “Bu tarz bir iletişimi kabul etmiyorum.” gibi cümlelerle kendi alanınızı yaratabilirsiniz. Partnerinizin kendi alanınızdaki yerini azaltmak, kendiliğinize dair farkındalığı yeniden keşfetmenizi sağlar. - Sosyal Destek: Güçlendirici ilişkiler geliştirmek
Toksiklikten ayrıştığınızda, kendinizi bir başına hissedebilirsiniz. Bu nedenle diğerleriyle ilişkinizi geliştirmek bu histen uzaklaşmanızı sağlayabilmektedir. Sevdiğiniz alanlara yönelerek ve yeni kişilerle tanışarak farkındalık sürecinde kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz. - Duygusal Dayanıklılık Geliştirme: Gelecekteki İlişkiler İçin Öğrenmek
Psikolojik dayanıklılık, bize zorlayıcı gelen durumlara başa çıkabilme halimizi ifade eder. Bu, Yaşananlardan farklı perspektifler kazanarak gelecekte daha sağlıklı oluşturmamızı sağlar.
Ruhsal gereksinimlerinizi tanımak ve bu durumu nasıl besleyebileceğinizi öğrenmek, bağımlılık örüntüsünü aşmak için gereklidir. - Sosyal Medyayla Olan İlişkinizi Yeniden Düzenlemek
Sosyal medya, toksiklik içeren ilişkilerde partnerinizin gündelik yaşamını süreğen olarak takip etme ve onaylanma ihtiyacınızı artırabilir. Bu durumun varlılığı ilişkinize dair bağımlılığınızı güçlendirebilir. Sosyal medyada geçirdiğiniz süreci sınırlandırmak ve partnerinizin etkileşimlerine odaklanmamak, duygusal olarak hafiflemenizi sağlayabilir. - Bağlanma Stilinizi Anlamak ve Dönüştürmek
Bağlanma teorisi insanların ilişkilere olan yaklaşımını ve bu yaklaşımının yetişkinlik dönemindeki ilişkilere nasıl yansıdığını açıklar. Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, ilişkilerinde aşırı bağımlı hale gelebilir ve ilişkilerine sağlıksız taraflar katan hale gelebilirler. Çocukluk dönemindeki sağlıklı sevginin eksikliği, bu bağlanma stilinin geliştirilmesine yol açabilir (Panagar, 2024). Terapiyle birlikte bağlanmaya dair yaklaşımınızı olumlu olarak geliştirebilmek ve daha sağlıklı bir bağlanma stiline dönüştürmeniz mümkün olabilmektedir. Bu dönüşüm, gelecekteki ilişkilerinizde daha sağlıklı ve dengeli bir dinamik kurmanıza yardımcı olur. - Terapötik Destek: Uzman Eşliğinde İyileşme Süreci
İlişkilere dair bağımlıktan ve toksik alandan ayrışma süreci, bu süreci yalnız geçirmek bazen zorlayıcı olabilmektedir. Bu süreçte bir terapistle birlikte çalışmak, süreci daha sağlıklı bir şekilde geçirmenizi sağlar.

Bu adımlar bireyin daha sağlıklı bağlar kurmasına ve ruhsal olarak güvenli alana geçmesini sağlayabilir. Sağlıklı bir ilişki kıskançlık, denetleyici davranışlar veya manipülasyon içermemeli; karşılıklı saygı, sevgi, anlayış ve destek üzerine kurulu olması gerekmektedir.
Sonuç
Aşk bağımlılığı, kişinin romantik ilişkisinde bireysel kimliğini kaybetmesine neden olabilen bir psikolojik olgudur. Çocukluk travmaları, bağlanma stilleri, nörolojik süreçler ve kişilik yapıları aşk bağımlılığının gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Bağımlı aşk; romantizmin bir göstergesi değil, psikolojik bir durum olarak ele alınabilir.
Aşkı sağlıklı bir şekilde yaşamak için bireylerin ilişkide karşılıklı sınırları koruyarak bir sevgi süreci inşa etmeleri ve birbirlerinin hissettiklerine kulak vermeleri gerektiği unutulmamalıdır.
Sağlıklı sevgi, bireyin kendini özgür ve değerli hissetmesini sağlamasını gereken bir durum olmakla birlikte kişinin kendisini geliştirmeli ve hayatına değer katmalıdır. Sağlıklı bağlanma geliştirmek için bireylerin kendi değerlerini tanımlaması ve ilişkide duygusal dengeyi koruması gerekmektedir. Aşkı sağlıklı bir şekilde yaşamak için bireylerin ilişkide karşılıklı sınırları koruyarak bir sevgi süreci inşa etmeleri ve birbirlerinin hissettiklerine kulak vermeleri gerektiği unutulmamalıdır. Bu bağlamda psikoloji alanında yapılan güncel araştırmalar, aşk bağımlılığı ile mücadelede psikoterapi tekniklerinin önemi vurgulamaktadır. Çift terapisi, bireysel destek ve öz-şefkat temelli yaklaşımlar aşk bağımlılığı için etkili birer yöntem olarak görülmektedir.
Kaynakça
Bancroft, L. (2002). Why Does He Do That? Inside the Minds of Angry and Controlling Men. Berkley Books.
Bartholomew, K., & Horowitz, L. M. (1991). Attachment styles among young adults: A test of a four-category model. Journal of Personality and Social Psychology, 61(2), 226–244.
Bhasin, P. (2025). The Impact of Social Media Addiction on Body Image and Relationship Satisfaction in Young Adults. International Journal of Interdisciplinary Approaches in Psychology (IJIAP), 221-236.
Bowlby, J. (1988). A secure base: Parent-child attachment and healthy human development. New York: Basic Books.
Fisher, H. (2004). Why We Love: The Nature and Chemistry of Romantic Love.
Fraley, R. C., Garner, J. P., & Shaver, P. R. (2000). Adult attachment and the defensive regulation of attention and memory: Examining the role of preemptive and postemptive defensive processes. Journal of Personality and Social Psychology, 79(5), 816–826.
Glass, L. (1995). Toxic People: 10 Ways of Dealing with People Who Make Your Life Miserable. St. Martin’s Press.
Kover, L., Szollosi , G. J., Frecska, E., Bugan , A., Berecz, R., & Egerhazi, A. (2024). The association between early maladaptive schemas and romantic relationship satisfaction. Frontiers in psychology, 15, 1460723.
Lancer, D. (2016). Conquering Shame and Codependency: 8 Steps to Freeing the True You. Hazelden Publishing.
Marazziti, D., & Canale, D. (2004). Hormonal changes when falling in love. Psychoneuroendocrinology, 29(7):931-936.
Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2007). Attachment in Adulthood: Structure, Dynamics, and Change.
Panagar, S. (2024). Relationship Between Childhood Trauma and Attachment Styles in Adults. International Journal of Indian Psychȯlogy, 12(3).
Peabody, S. (2005). Addiction to Love: Overcoming Obsession and Dependency in Relationships . New York: Clarkson Potter/Ten Speed.
Peele, S., & Brodsky, A. (1975). Love and Addiction.
Walker, L. E. (1979). The Battered Woman. Harper & Row.