Afetler, ister doğal ister insan kaynaklı olsun, toplumlar üzerinde derin psikososyal etkiler bırakmaktadır. Depremler, sel felaketleri, yangınlar veya pandemiler gibi büyük çaplı olaylar, bireylerin ve toplumun ruh sağlığı üzerinde önemli rol oynamaktadır. Bu tür olayların beklenmedik şekilde ve insanların kontrolü dışında gelişmesi, yaşamı tehdit edici olması ve beraberinde belirsizliği getirmesi insanların baş etme becerilerini aşacak türde stres yaratabilmekte ve bu da psikolojik travma gelişmesine yol açabilmektedir.
Dr. Çiğdem Kınık
Travma, kişinin fiziksel veya psikolojik bütünlüğünü tehdit eden, yoğun korku, çaresizlik veya dehşet duygularına yol açan olaylar sonucunda ortaya çıkan bir durumdur (American Psychiatric Association, 2013). Travmatik olaylar yaşayan kişilerde, bedensel, duygusal, düşünsel ve davranışsal bazı travmatik stres belirtileri görülebilmektedir. Yaşadığı dehşet verici olayla birlikte kişilerin güvenlik algısı bozulmakta ve dış dünya, tehdit edici hale gelmektedir. Stres başta olmak üzere korku, panik, kaygı, şok gibi duygusal belirtiler; kalp çarpıntısı, terleme, sıcak basması veya donma, uyuşma gibi fiziksel belirtiler ortaya çıkar. Travmatik olayın etkisi, kişilerin yaşadığı semptomların şiddeti ve süresine göre travma sonrası stres bozukluğu başta olmak üzere kaygı bozukluğu, depresyon gibi ruhsal hastalıklar da travmayla ilişkili şekilde ortaya çıkmaktadır (Bryant ve Harvey, 2021). Bu tür durumlarda medyanın bilgilendirme ve farkındalık yaratma gibi olumlu işlevlerinin yanı sıra, travmatizasyonu artıran ve ruh sağlığını bozan etkisi de özellikle afet gibi geniş kitleler üzerinde yıkım getiren durumlarda göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu tür durumlarda medyanın bilgilendirme ve farkındalık yaratma gibi olumlu işlevlerinin yanı sıra, travmatizasyonu artıran ve ruh sağlığını bozan etkisi de özellikle afet gibi geniş kitleler üzerinde yıkım getiren durumlarda göz önünde bulundurulmalıdır.
Medyanın Travmatizasyon Etkisi
Travmatik stres, yalnızca doğrudan travmatik olayları deneyimleyen bireylerde ortaya çıkmamaktadır. Sevdiklerinin travmasına tanık olan, mesleği gereği başkalarının yaşadığı travmaları tekrar tekrar dinleyen ya da basın yayın organları aracılığıyla travmatik içeriklere aşırı maruz kalan bireylerde de benzer travmatik stres tepkileri gözlemlenmektedir. Doğrudan travmaya maruz kalmamış fakat başkalarının örseleyici deneyimlerine tanıklık eden bireylerde ortaya çıkan bu durum, ikincil travma olarak adlandırılmaktadır (McCann & Pearlman, 1990). Sağlık çalışanları, ilk müdahale ekipleri ve gazeteciler gibi travmatik olaylara sıkça ve detaylı şekilde maruz kalan meslek gruplarında ikincil travma belirtileri yaygın olarak görülmektedir. Benzer şekilde, medya aracılığıyla felaket içeriklerine sürekli maruz kalan bireylerde güvenlik algısı zedelenebilmekte ve sürekli bir tehdit altında oldukları inancı gelişebilmektedir. Özellikle pandemi, doğal afetler, terör saldırıları veya savaş gibi belirsizlik içeren konulara aşırı maruziyet, bireylerde gelecek kaygısını artırabilmekte, panik atakları tetikleyebilmekte ve kaçınma davranışlarını artırmaktadır (Van Bavel ve ark, 2020).
Travmatik stres, yalnızca doğrudan travmatik olayları deneyimleyen bireylerde ortaya çıkmamaktadır. Sevdiklerinin travmasına tanık olan, mesleği gereği başkalarının yaşadığı travmaları tekrar tekrar dinleyen ya da basın yayın organları aracılığıyla travmatik içeriklere aşırı maruz kalan bireylerde de benzer travmatik stres tepkileri gözlemlenmektedir.
Travma perspektifinden bakıldığında, medyanın afet durumlarında toplumu bilgilendirme, yardım çağrılarını yayma ve farkındalık yaratma gibi hayati işlevlere sahip olmasına rağmen afet haberlerini sunma biçimi, özellikle görsel ve duygusal yükü fazla olan içerikler, yanlış, eksik ya da spekülatif haberler, izleyiciler üzerinde travmatik etkiler yaratabilmektedir. Medyadaki şiddet, afet ve kriz haberleri, bireylerin dış dünyayı ve kendini algılama biçimini, duygularını, düşüncelerini ve sonucunda psikolojik dayanıklılığını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu tür haberlerde spekülatif haber yapılması, felaketleştirici bir dilkullanılması, şok edici içeriklerin yayınlanması, ve bu içeriklere aşırı maruz kalınması; bireylerde hayati tehlike algılayıp aşırı tetikte olma hali, sosyal hayattan çekilme, izolasyon, kaçınma davranışları, insanlara ve çevreye karşı aşırı şüphecilik, kontrolü kaybetme hissi, çaresizlik gibi belirtilerin yanı sıra kaygı bozuklukları, fobiler (özellikle doğal afet), uyku sorunları ve davranış bozuklukları gibi ruhsal hastalıkları da ortaya çıkabilmektedir (Gao ve ark., 2020; Hoven ve ark, 2005). Çocukların bilişsel gelişimleri henüz tamamlanmadığından, travmatik içerikleri yeterli şekilde işleyememekte ve maruz kaldıkları uyaranları kendileri ve sevdikleri için doğrudan tehdit olarak algılayabilmektedirler (Comer ve ark, 2008). Dolayısıyla çocuklar ve ergenler, travmatik medya içeriklerinin etkilerine karşı yetişkinlere göre daha savunmasızdır.
Çocuklar ve ergenler, travmatik medya içeriklerinin etkilerine karşı yetişkinlere göre daha savunmasızdır.
Pandemi döneminde kullanılan “Sonu Gelmeyen Salgın”, “Kaçınılmaz Ölüm” gibi aşırı dramatik ve spekülatif başlıklar, kişilerin kaygı seviyelerini artırarak rasyonel düşünmelerini zorlaştırması bunun örneklerindendir. Araştırmalar, afetler sırasında medyaya maruz kalmanın, özellikle çocuklar, ergenler ve hassas gruplar üzerinde travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), kaygı bozuklukları ve depresyon riskinin artırdığını göstermektedir (Holman, Garfin & Silver, 2014; Pfefferbaum et al., 2014). Örneğin, 1999 Marmara Depremi sonrasında yapılan bir çalışma, depremle ilgili sürekli haber izleyen bireylerde TSSB semptomlarının daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur (Başoğlu et al., 2002). Benzer şekilde, COVID-19 pandemisinde, sosyal medya ve haber kanallarında sürekli olarak ölüm oranları ve vaka sayılarına maruz kalan bireylerde kaygı ve depresyon düzeylerinin arttığı gözlemlenmiştir (Gao ve ark, 2020).
Medyada sıkça paylaşılan enkaz altındaki insanların yardım çağrılarının canlı yayınlanması gibi içerikler, travmanın etkisini derinleştirmiş, hem doğrudan etkilenenler hem de uzaktan takip eden bireylerde korku, panik ve umutsuzluğu körüklemiştir
Yakın geçmişte yaşanan ve ülkemiz açısından oldukça yıkıcı etkileri olan 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremi de medyanın toplum ruh sağlığı üzerindeki etkilerine dair çarpıcı bir örnektir. Deprem sonrasında televizyon, sosyal medya ve haber platformları, enkaz altında kalan bireylerin görüntülerini, çaresizce yardım bekleyen insanların çığlıklarını ve yakınlarını kaybeden kişilerin derin acılarını geniş kitlelere ulaştırmıştır. Bu görüntü ve içeriklerin tekrar tekrar paylaşılması, özellikle doğrudan depremi yaşayan bireylerde ve yakınlarını kaybedenlerde olayları zihinsel olarak tekrar tekrar deneyimlemelerine ve dolayısıyla yeniden travmatizasyona sebep olurken spekülatif ve felaketleştirici haber dilinin kullanımı da toplumsal kaygıyı artırmıştır. Özellikle “Büyük marmara depremi kapıda!”, “Şu kadar saat içinde yeni bir sarsıntı bekleniyor!” gibi kesinlik içermeyen, bilimsel dayanağı olmayan haberler, hem depremzedelerde hem de afet bölgesi dışında yaşayan bireylerde yoğun bir kaygı ve çaresizlik hissi yaratmıştır. Medyada sıkça paylaşılan enkaz altındaki insanların yardım çağrılarının canlı yayınlanması gibi içerikler, travmanın etkisini derinleştirmiş, hem doğrudan etkilenenler hem de uzaktan takip eden bireylerde korku, panik ve umutsuzluğu körüklemiştir.
Etik Hususlar ve Medya Sorumluluğu
Günümüz dünyasında neoliberal sistemin etkileri medya düzeninde de karşımıza çıkmaktadır. Sermaye odaklı bir yapıyla işleyen basın yayın organları, kimi zaman toplumsal kaygıları ticari amaca hizmet eden bir materyal olarak görebilmektedir. Yani dünyanın pek çok yerinde kitle iletişim araçları, zaman zaman etik gazetecilik ilkelerini göz ardı edip haberleri tüketilen ürünlere dönüştürmektedir. Kamuyu bilgilendirmek yerine izlenme oranlarını artırma hedefiyle hareket edilmesi, özellikle felaket ve kriz anlarında, sansasyonel ve korku odaklı haberciliği ön plana çıkarabilmektedir.
Dünyanın pek çok yerinde kitle iletişim araçları, zaman zaman etik gazetecilik ilkelerini göz ardı edip haberleri tüketilen ürünlere dönüştürmektedir.
Fakat medyanın travmatik içerikleri yayması, beraberinde önemli etik sorumlulukları da getirmektedir. Profesyonel Gazeteciler Cemiyeti (Society of Professional Journalists-SPJ), haberlerin sunumu sırasında bireylere zarar vermemeyi ve travmatik olayların etkisini artırmamayı vurgulamaktadır (SPJ, 2014). Doğru haber yapmanın yanı sıra travma-bilgili raporlama benimsemek gazetecilik etik ilkeleri arasındadır.
Travma-Bilgili Raporlama
Travma-bilgili raporlama, gazetecilerin ve medya kuruluşlarının travmaya duyarlı bir şekilde haber yapmasını sağlayan etik habercilik yaklaşımıdır. Bu yöntem, haber sunumunun bireyler ve topluluklar üzerindeki psikolojik etkilerini göz önünde bulundurmayı ve travmatize edici içeriklerin zararını en aza indirmeyi amaçlamaktadır (Pfefferbaum ve North, 2020).
Bu yaklaşımın temel ilkelerinden biri, şok edici unsurların ve travmatik içeriklerin gereksiz tekrarından kaçınmaktır. Travmatik olaylara ilişkin grafik görsellerin ve detaylı anlatımların sürekli paylaşılması, bireylerde yeniden travmatizasyon riskini artırmakta ve psikolojik iyilik halini olumsuz yönde etkilemektedir (Newman ve ark., 2019). Dolayısıyla, haberlerde kullanılan görsellerin ve dilin, travma yaşamış bireyleri yeniden örselemeyecek şekilde özenle seçilmesi gerekmektedir. Ayrıca, travmatik içeriklerin yayınlanmadan önce “tetikleyici içerik” uyarıları ile sunulması, doğrudan veya ikincil travmatizasyon riskini azaltacak bilinçli bir haber sunumunu desteklemektedir (Gibson, 2016).
Sosyal medya platformlarının da travmatik ve spekülatif içeriklerin yayılmasını kontrol altına alması gerekmektedir. Algoritmaların, bireyleri aşırı travmatik içeriklere maruz bırakmayacak şekilde düzenlenmesi, toplumsal ruh sağlığının korunmasına katkı sağlayabilir (Houston ve Harding, 2014). Benzer şekilde, haberlerin sunumunda duyarlılık gözetilmeli, sansasyonel ve korku uyandırıcı bir dil yerine objektif ve dengeli bir anlatım biçimi benimsenmelidir. Kamuoyunu bilgilendirmekle yükümlü olan basın kuruluşları, söz konusu konular hakkında yalnızca yetkin bilim insanları ve alan uzmanlarının görüşlerine yer vermeli, bilgi kirliliğine ve spekülatif haberlere karşı önleyici bir yaklaşım sergilemelidir (McMahon ve McGannon, 2021).
Kişilerin rızası alınmadan görüntülerin veya ifadelerin paylaşılması, bireysel mahremiyetin ihlali anlamına gelmekte ve travmanın etkilerini artırabilmektedir
Travma yaşamış bireylerin gizliliğine saygı gösterilmesi ve onların yeniden mağdur edilmemesi, travma-bilgili raporlamanın temel etik ilkelerinden biridir. Kişilerin rızası alınmadan görüntülerin veya ifadelerin paylaşılması, bireysel mahremiyetin ihlali anlamına gelmekte ve travmanın etkilerini artırabilmektedir (Feinstein ve Nicolson, 2005). 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri, medyanın travmatik içerikleri nasıl sunduğuna ilişkin çarpıcı bir örnek olarak değerlendirilmektedir. Enkaz altındaki bireylerin görüntülerinin izinsiz paylaşılması, kayıplarını yeni öğrenen bireylerin acı dolu anlarının kameraya alınması ve bu görüntülerin geniş kitlelerle paylaşılması, mağdurların mahremiyetini ihlal etmiş ve psikolojik yüklerini artırmıştır (Türkiye Psikiyatri Derneği, 2023).
Son olarak travma-bilgili raporlama, bireyleri destek kaynaklarına yönlendirmeyi de içermektedir. Bu doğrultuda, haberlerde psikolojik destek hizmetleri ve kriz yardım hatları gibi kaynaklara yer verilmesi, travmaya maruz kalan bireylerin uygun destek mekanizmalarına ulaşmasını kolaylaştırabilir. Etik habercilik ilkelerine bağlı kalınması, hem bireylerin psikolojik iyilik halinin korunmasına hem de toplumun dayanıklılığının artırılmasına katkı sağlayacaktır.
Medya kuruluşları, afet haberlerini sunarken daha sorumlu ve duyarlı bir yaklaşım benimsemeli, görsel ve duygusal aşırı yüklenmeyi önleyecek şekilde içerik üretmelidir.
Sonuç olarak medyanın afet zamanlarında travmatizasyon ve ruh sağlığı üzerindeki etkisi, bir toplum sağlığı sorunu olarak ele alınmalıdır. Medya kuruluşları, afet haberlerini sunarken daha sorumlu ve duyarlı bir yaklaşım benimsemeli, görsel ve duygusal aşırı yüklenmeyi önleyecek şekilde içerik üretmelidir. Ayrıca, ruh sağlığı uzmanlarıyla iş birliği yaparak toplumu psikolojik olarak destekleyici haberler yayınlamalıdır.
Unutulmamalıdır ki, afetler sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikososyal mücadelelerdir ve bu mücadelelerde medyanın rolü hayati öneme sahiptir.
Toplumun da medya okuryazarlığı konusunda bilinçlendirilmesi önemlidir. Bireyler, afet haberlerini takip ederken kendi ruh sağlıklarını korumak için sınırlar koymalı ve doğru bilgi kaynaklarına yönelmelidir. Unutulmamalıdır ki, afetler sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikososyal mücadelelerdir ve bu mücadelelerde medyanın rolü hayati öneme sahiptir.
Kaynaklar
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.
Başoğlu, M., Şalcıoğlu, E., & Livanou, M. (2002). Traumatic stress responses in earthquake survivors in Turkey. Journal of Traumatic Stress, 15(4), 269-276.
Bryant, R. A., & Harvey, A. G. (2021). Posttraumatic stress disorder: From neurobiology to treatment. American Psychological Association.
Comer, J. S., & Kendall, P. C. (2007). Terrorism: The psychological impact on youth. Clinical Psychology: Science and Practice, 14(3), 179-212.
Gao, J., Zheng, P., Jia, Y., Chen, H., Mao, Y., Chen, S., … & Dai, J. (2020). Mental health problems and social media exposure during COVID-19 outbreak. PLOS ONE, 15(4), e0231924.
Gibson, R. (2016). Trauma and the Media: The Ethics of Reporting Crises. Palgrave Macmillan.
Houston, J. B., & Harding, S. (2014). Social media and disaster communication: A review and critique of the research. Disaster Prevention and Management, 23(4), 362-380.
Hoven, C. W., Duarte, C. S., Lucas, C. P., Wu, P., Mandell, D. J., Goodwin, R. D., … & Susser, E. (2005). Psychopathology among New York City public school children 6 months after September 11. Archives of General Psychiatry, 62(5), 545-552.
McCann, I. L., & Pearlman, L. A. (1990). Vicarious traumatization: A framework for understanding the psychological effects of working with victims. Journal of Traumatic Stress, 3(1), 131-149.
McMahon, S., & McGannon, K. R. (2021). Media framing of trauma: Ethical considerations in journalism. Communication & Society, 34(2), 187-204.
Pfefferbaum, B., & North, C. S. (2020). Mental health and disasters. New England Journal of Medicine, 383(6), 512-520.
Pfefferbaum, B., Newman, E., Nelson, S. D., Nitiéma, P., Pfefferbaum, R. L., & Rahman, A. (2014). Disaster media coverage and psychological outcomes: Descriptive findings in the extant research. Current Psychiatry Reports, 16(9), 464.
Society of Professional Journalists (SPJ). (2014). SPJ Code of Ethics. Retrieved from https://www.spj.org/ethicscode.asp
Van Bavel, J. J., Baicker, K., Boggio, P. S., Capraro, V., Cichocka, A., Cikara, M., … & Willer, R. (2020). Using social and behavioural science to support COVID-19 pandemic response. Nature Human Behaviour, 4(5), 460-471.