GazeteBilim
Destek Ol
Ara
  • Anasayfa
  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk
  • Etkinlikler
    • Astronomi Dersleri
    • Davranış Nörolojisi Dersleri
    • Eğitimciler İçin Yapay Zekâ Okur-Yazarlığı Dersleri
    • Epigenetik Dersleri
    • Evrim Dersleri
    • Bilim Tarihi Dersleri
    • Kapitalizmin Tarihsel Gelişimi ve İktisadi Düşünce Dersleri
    • Konuşmaktan Korkmuyorum
    • Nörobilim Dersleri
    • Nörohukuk
    • Nörofelsefe Dersleri
    • Öğrenilmiş Çaresizlik
    • Teizm, Deizm, Agnostisizm ve Ateizm Dersleri
    • Teoloji, Bilim ve Felsefe Tartışmaları
    • Zihin Dersleri
  • Biz Kimiz
  • İletişim
Okuyorsun: Şiirde iki uç: Melankoli-öfori
Paylaş
Aa
GazeteBilimGazeteBilim
Ara
  • Anasayfa
  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk
  • Etkinlikler
    • Astronomi Dersleri
    • Davranış Nörolojisi Dersleri
    • Eğitimciler İçin Yapay Zekâ Okur-Yazarlığı Dersleri
    • Epigenetik Dersleri
    • Evrim Dersleri
    • Bilim Tarihi Dersleri
    • Kapitalizmin Tarihsel Gelişimi ve İktisadi Düşünce Dersleri
    • Konuşmaktan Korkmuyorum
    • Nörobilim Dersleri
    • Nörohukuk
    • Nörofelsefe Dersleri
    • Öğrenilmiş Çaresizlik
    • Teizm, Deizm, Agnostisizm ve Ateizm Dersleri
    • Teoloji, Bilim ve Felsefe Tartışmaları
    • Zihin Dersleri
  • Biz Kimiz
  • İletişim
  • Destek Ol
Bizi Takip Edin
  • Biz Kimiz
  • Künye
  • Yayın Kurulu
  • Yürütme Kurulu
Copyright © 2023 Gazete Bilim - Bütün Hakları Saklıdır
GazeteBilim > Blog > Bilim > Psikiyatri > Bipolar Bozukluk > Şiirde iki uç: Melankoli-öfori
Bipolar Bozukluk

Şiirde iki uç: Melankoli-öfori

Yazar: Kürşat Altınbaş Yayın Tarihi: 19 Nisan 2025 18 Dakikalık Okuma
Paylaş
şiir
Şairler, şiirleri üzerinden, belki de kolektif bir şuura hitap ederek, çağlar üstü bir kalıcılıkla sözlerini söyleyebilmişlerdir. Bunu kimi zaman coşkun bir ruh hali ile kimi zaman ise ümitsizce serdetmişlerdir.

”Şair, yalnızca kelimelerle bir şiir dili kurmak için değil, gerçeğin doğasına dair hayal gücünü harekete geçirmek için vardır.”

Barbara Guest

Prof. Dr. Kürşat Altınbaş

Arş. Gör. Dr. Uğur Takım

Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı

İnsan, nerede ve hangi zamanda bulunduğuna sarâhaten cevap bulma ihtiyacı hisseden yegâne canlıdır. Bu iki sual, çoğu kez biz daha farkına varmadan zihnimizde yanıtlanmış halde bulunur. Aklımızın karıştığı, zihnen iyi hissetmediğimiz zamanlarda telaşlanır, en yakınımızdaki insanlara zamanı ve mekânı sorma ihtiyacı hissederiz. Böylesi durumlarda etrafımızdaki insanların zamana ve mekâna yönelik umduğumuza yakın bir yanıtla mukabele etmesi, bizi bir anda rahatlatmaya yetebilir. Tam aksine beklemediğimiz bir yanıtla karşılaştığımızda ise konumlandıramadığımız bazı düşünceler nedeniyle ani bir kaygı hali zuhur edebilir. Böyle zamanlarda yardım almak, önceki iyi! halimize bir an evvel geri dönmek isteriz. Tıbbi bir muayenenin vazgeçilmezlerinden biri şüphesiz, şuur ve yer-zaman kişi yöneliminin değerlendirilmesidir. Şuurun açıklığı ve yönelimin tamlığı bizim için temel bir basamak olup bir üst değerlendirme imkanına erişebilmemiz için bir delildir. Zihni durumun değerlendirilmesi açısından en temel yöntemimiz ise hiç beklemeden kelimelere başvurmaktır. Bütün varlığımızı kendilerine (belki de kendileriyle demeliyim) kanalize ettiğimiz kelimelerin hayatımızdaki yeri, şüphesiz çok mühimdir. Kelimelerle, o anki şuurumuz nispetinde edindiğimiz bilgilerle rahatlar yahut kaygılanırız.

Kelimelerle, o anki şuurumuz nispetinde edindiğimiz bilgilerle rahatlar yahut kaygılanırız.

Bu noktada etimolojiye başvurmamız halinde, şiir kelimesinin şuur kelimesi ile akraba olması, hangi zamanda ve nerede bulunduğumuz sorusuna verilen cevaplar açısından yakinen ilişkili olmalarına delildir. Poesis; yapma, inşaa etme, şiir; anlama, şuur sahibi olmak demektir. Nerede olduğumuz (durduğumuz mu demeliyim) ise kim olduğumuzla bizzat ilişkili bir şeydir. Şiir, nerede ve hangi zamanda olduğumuzu, kendiliğimizle ilişkilendiren bir uğraş alanı içerisinde hayatını idame ettirir.

Kimiz, neredeyiz, ne yapmaktayız tüm bu suallerin bizi götürdüğü yer şiirdir. Şiir ile aramızda noksanlığın ve fazlalığın olmadığı bir bağ kurulmaktadır. Bu bağ şairlerin, yüzyıllar içerisinde kendi okuyucusunu bulabilmesine, mısraların nesilden nesile aktarılmasına ve canlılığını koruyabilmesine imkân sağlamıştır. İç sesimiz, bir dize ile birlikte yüzyılların insanının doğrulmuş sesine karışır. Oradan tayin ederiz olan bitenin yerini. Dünya hayatında bulunduğumuz yer ve zamanın neye tekabül ettiğine olan merakımız kabardığında, şiir bize yol gösterici olur.

Dünya hayatında bulunduğumuz yer ve zamanın neye tekabül ettiğine olan merakımız kabardığında, şiir bize yol gösterici olur.

Şiiri; bizden, bize ait, insanlığımızın ne’liğini ve o’luğunu söyleyen bir ses olarak tanımlayabiliriz. Mevcudiyetimize dair bir güç elde etmemize imkân tanıyan şiir; varlığımızı teyit eder, mevcudiyetimize dair bir delil haline gelir. Bir anlamda dörtlükler, kasideler, mısralar, dizeler mevcudiyetimize ait birer ayna olmaları nedeniyle şiirlik özelliği kazanan metinlerdir. Şiirle yüz yüze geldiğimizde hepimizin fark ettiği, ‘‘atamayacağımız ve ekleyemeyeceğimiz’’ bir duygu-düşünce ile kurduğumuz münasebet olabilir mi?

Şiirin insan hayatındaki yeri, söz’ün insan hayatındaki yeri ile doğrudan ilişkilidir. Sözün insan hayatındaki yerinin kaybolduğu, davranışlarımızın yapaylaştığı ve içtensizleştiği, insan onurunun bir kenara itildiği, ilişkilerin niteliksiz ve karıştırıcı olduğu şartlarda şiir doğmuştur. Şiirin serpilip çiçek açması için gerekli olan şart; yaşanılan bütün kötülüklere ve çirkinliklere, maruz kalınan haksızlıklara rağmen insanda savunulmaya değer, canlılığı korunmaya değer bir şeylerin olduğuna içten içe inanılmasıdır.

Zaman ve mekân konusunda kendilerine bir yer bulmamız gerekirse şairler; diğer insanların patoloji veya normallik dedikleri sınırlarda gezinerek, lisanla olan sıkı münasebetlerinin sonucu doğurdukları şiir ile hayata karıştıkları yaratıcılık düzlemindedirler.

Şairler, başta kendilerinin olmak üzere bir toplumun tarihsel bütünlük içerisindeki yeri ve o toplumun ne’liği(kimliği) üzerine kafa yoran insanlardır. Niçin insanlardan bazılarının bu sorumluluğu üzerine aldığı meselesi ayrıca değerlendirilebilir. Şairlerin ellerindeki mürekkep ve kağıtla geçmişin yükü altında, bulundukları çağın kendilerinde açmış olduğu yaralara ve kokuşmuşluğa ayna olma vasfı taşımaları, onların zaman içerisinde (belki de en başından) yalnızlaşmaları ile irtibatlandırılabilinir. Bu kişiler; etraflarında olan biten meselelere yönelik olağanüstü bir ataklıkla belki de aşkınlıkları sebebiyle şiirler üzerinden yanıt verebilen insanlardır.  Bu anlamda şairlerin içinde bulundukları ruh hallerini ve ortaya koydukları eserleri psikodinamik olarak açıklamaya çalışmak bir indirgemeci tutum olabilir. Hakikati olduğu gibi söyleyebilme becerileri onları dahiliklerinin yanında zaman zaman delilik sıfatına yaklaştırmıştır. Zaman ve mekân konusunda kendilerine bir yer bulmamız gerekirse şairler; diğer insanların patoloji veya normallik dedikleri sınırlarda gezinerek, lisanla olan sıkı münasebetlerinin sonucu doğurdukları şiir ile hayata karıştıkları yaratıcılık düzlemindedirler. Bu düzleme girmek belki de tam olarak şöyle ifade edilebilir:

“İş bu vücut şehrine

Her dem giresim gelir… “

Yunus Emre, ‘İşidirdim Sözünü’

Normlar, toplumların kendilerine bir belirlilik(güven) alanı temin etmek için geliştirilir. Bu normların dışında görünen bireyler-düşünceler ayıklanma ve elenme girişimlerine maruz kalabilir. Şairlerin özgür insan hayatına darbe olarak gördükleri normalizasyon girişimlerine karşı gelmeyi görev bilen tutumları, hüküm koyucularca mükemmel işlemesi planlanan düzenlerin bir bakışta fark edilemeyen eksiklerini daha çabuk görmelerine imkân sağlar. Dayatılan-maruz bırakılan ilişki örüntülerini ihlal etmeleri; çeşitli zorluklarla, hapis yahut sürgün geçirdikleri hayatlarında şiiri bir başkaldırı olarak ortaya koymalarına sebep olmaktadır.

“Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta

Her şey naylondandı o kadar

….

….

Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka…

…”

Turgut Uyar, ‘Geyikli Gece’

Belki de şairlerin eserlerini ortaya koyarken içinde bulundukları üstün şuurluluk haline temas edemeyen kimseler; onları küçümsemek için yazdıklarını; ayakları yere basmayan, bir düşünce zemini barındırmayan ve avare insanların söyleyeceği şeyler olarak nitelendirmişlerdir.

Şairler, şiirleri üzerinden, belki de kolektif bir şuura hitap ederek, çağlar üstü bir kalıcılıkla sözlerini söyleyebilmişlerdir. Bunu kimi zaman coşkun bir ruh hali ile kimi zaman ise ümitsizce serdetmişlerdir. Söyledikleri (ya da söylemek durumunda kaldıkları) sözler sebebiyle şairler de karşılarında birilerini bulmuştur. Belki de şairlerin eserlerini ortaya koyarken içinde bulundukları üstün şuurluluk haline temas edemeyen kimseler; onları küçümsemek için yazdıklarını; ayakları yere basmayan, bir düşünce zemini barındırmayan ve avare insanların söyleyeceği şeyler olarak nitelendirmişlerdir. Ve bu durum şairlerin yaşadıkları dönemde bu kişiler tarafından stigmatize edilmelerine yol açmıştır.

“Uzak nedir?

Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için

gidecek yer ne kadar uzak olabilir?

Başım açık, saçlarımı ikiye

ortadan ayırdım

kimin ülkesinden geçsem

şakaklarımda dövmeler beni ele verecek

cesur ve onurlu diyecekler

halbuki suskun ve kederliyim”


İsmet Özel-‘Mataramda Tuzlu Su’

Şuur ile şiir arasındaki etimolojik bağlantıda hangisinin yekdiğerinden köken aldığı bilinmediği gibi, şairlerin bitmek bilmeyen melankolilerinin altında şuurluluk hallerinin ne derece öneme sahip olduğu merak konumuz oladursun; kimi zaman anneye, evlada, sevgiliye kimi zaman ise içinde bulunulan çağın dayatmalarına, çarpıklaşmış düzene, bozulmuş-değersizleşmiş insan ilişkilerine yönelik melankolik bir uçta buluruz onları. Bu noktada edebiyatımızdan örnekler verebileceğimiz şairlerimizden biri, Ahmet Haşim. Henüz sekiz yaşında iken annesinin ölümü, çocukluğunu geride bıraktığı Bağdat ve Dicle için hatırında kalanların oluşturduğu melankolik ruh halini, yoğunluk(kesiflik) ihtiva eden ‘kızıl’ kelimesi ile bizlere en güzel şekilde hissettirecektir:

“Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…

Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta… “

Ahmet Hâşim- ‘Merdiven’

Henüz altı yaşında iken babasının ölümü ve hiçbir zaman kabullenemediği annesinin ikinci evliliği ile geçen mutsuz bir çocukluğa rastlarız, modern şiirin kurucusu olarak kabul edilen Charles Baudelaire’in hayatını incelediğimizde. Annesini içten içe sevmesine rağmen, ikinci evliliğinden dolayı onu ömür boyu affetmeyecektir Baudelaire. Şöyle der Paris Sıkıntısı’nda: “…sarhoş olmalısınız; ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz sarhoş olun.” Ona, Edgar Allen Poe’yu fark ettiren(Poe’nun babası o henüz bir yaşındayken ailesini terketmiş ve Poe iki yaşında iken annesi ölmüştü) neydi acaba?

“Ey ölüm, yaşlı kaptan artık gidelim!

 Ey ölüm, haydi, bizi boğdu bu memleket! “

Charles Baudelaire, ‘Kötülük Çiçekleri’

“Yazık. Yazık ki söndü

Benim için yaşam ışığı…”

Edgar Allan Poe, ‘Cennetteki Kişiye’

Melankolik uçta değerlendirdiğimiz dizelerin yolculuğuna hep beraber çıkalım:

“…

ne söylenebilir! tam çağıydı. belki aldandık
otlarla yeşerdik, güllerle sarardık
…

gücüm tazelenmedi, suratım eski. yırtık.
her şeyleri bıraktım, geniş kıyılara dadandım.
aşk diye geceleri çözümledim. Aldandım.

… “

Turgut Uyar, ‘Yenilgi Günlüğü, Cuma’

“Gül hazîn… sünbül perîşân… bâğ-zârın şevki yok..

Derd-nâk olmuş hezâr-ı nağme-kârın şevki yok..

Başka bir hâletle çağlar cûy-bârın şevki yok..

Âh edip, inler nesîm-i bî-karârın şevki yok..

Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok”

Recâîzâde M. Ekrem- ‘Şevki Yok’

“Bir insanın acısından kederlenir mi doğa?”

Tevfik Fikret, ‘Hasta Çocuk’

“Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,

Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan…”

Ahmet Hamdi Tanpınar- ‘Selam Olsun’

“Üç derdim var birbirinden seçilmez

Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm…”

Karacaoğlan, ‘Bir Ayrılık Bir Yoksulluk’

“yaşamak azaptır çok zaman,
dualara açıldı ağız.
tükendi dizlerde derman,
akşamı bulamayacağız. “

Behçet Necatigil – ‘Yel Değirmenleri’

“Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın… “

Nazım Hikmet, ‘Mavi Liman’

“Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah…dedim sonra
Ah! “

Didem Madak, ‘ ‘Ah’lar ağacı’

“yok artık hayatımın sabahı,
kalbimin baharı soldu benim…”

F.Hölderlin, ‘ Bir Zamanlar ve Şimdi’

“Nedametten, azaptan ve ıstıraptan uzak
Hey trenler, vapurlar, beni burdan götürün…”

Charles Baudelaire, ‘Hüzün ve Serseri’

“Azmettim, söndürdüm içimde insan ümidi adına

ne varsa…”

Arthur Rimbaud, ‘ Cehennemde Bir Mevsim’

“Hiç kimse değilim ben. Kimseye kılıç çekmedim

savaşta. Yankıyım, unutuşum, hiçliğim ben…”

Jorge Luis Borges, ‘Oyum Ben’

“Yaşam; koskocaman bir düş kırıklıgı…”

Oscar Wilde

“Şimdi yuvası olmayanlar, kuramayacaklar bundan sonra.

Şimdi yalnız olanlar, daha bir hayli yalnız kalacaklar,

bakacaklar, okuyacaklar, uzun mektuplar yazacaklar…”

Rainer Maria Rilke, ‘Güz Günü’

“Yalnız başıma, ıssız yerlerde
ağlamak istiyorum ırmaklarca…”


Pablo Neruda, ‘Ağıt’

“Yapraklar erkenden dökülüyor bu güz estikçe rüzgar.

Çiftleşen kelebekler ağustosta sarardı daha,

Batı bahçesindeki otların üzerinde.

Dokunuyor bana bunlar.

Yaşlanıyorum…”

Ezra Pound, ‘ Irmak Boyu Tüccarının Karısı: Bir Mektup’

“Ey ruh, sen ki ağladıkça olgunlaşmaktasın,

ve bu çileyi çekmeden Tanrı’ya kavuşamazsın…”

Dante, ‘İlahi Komedya, Âraf’

Baudelaire: “Şiirin ilkesi, insanın üstün bir güzelliği özlemesidir. Bu ilke, bir coşkunlukta, bir ruh taşkınlığında kendini gösterir. Bu coşkunluk, aklın yoğurduğu hakikatin dışındadır.” der. Melankolik bir kutbun tam aksine öforik bir ruh hali, coşku ve neşeyle bir başkaldırı, bir heyecanla yazılmış dizelerden seçtiklerimizin bir kısmını sıraladık, bu noktada belki de ‘mevsimlerin insana yaptığı fenalıklar’ diyen ve ‘beni bu güzel havalar mahvetti’ diyen şairleri anarak başlamalıyız:

“Uyandım baktım ki bir sabah
Güneş vurmuş içime…”

Orhan Veli, ‘Pırpırlı Şiir’

“gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi

haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne

bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak

bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini

tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş

ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi. “

İsmet Özel, ‘Münacaat’

“Kuşlar uçar; Ben koşarım…”

Tevfik Fikret, ‘Kuşlarla’

“Yaşamak güzel şey doğrusu

üstelik hava da güzelse…”

M.C. Anday, ‘Çok Güzel Şey’

“Gâh çıkarım gökyüzüne hükm ederim âleme

Gâh inerim yeryüzüne yâr severim kime ne…”

Kul Nesimî, ‘Nefes’

“Çıkıp yücelere bakmak istersin,

Coşkun sular gibi akmak istersin,

Her güzelle düşüp kalkmak istersin,

Ben senin derdini çekemem gönül…”

Karacaoğlan, ‘Deli Gönül Gezer Gezer Gelirsin’

“İçimde bir şeytan var, diyor ki:
Aklına ne gelirse yapsana…”

Cahit Külebi, ‘Hasret’

“Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım. “

Nazım Hikmet, ‘ Ben Senden Önce Ölmek İsterim’

“Başım çarpar yıldızlara.
Ayaklarım dağların doruklarında…”

Carl Sandburg, ‘Kimim Ben?’

“Güzeldir kendini iyi hissetmek
nedensiz…”

Charles Bukowski, ‘Bir tek ben miyim böyle yaşayan’

“Haykıran ben değilim, yer gümbürdüyor…”

Attila Jôzsef, ‘Haykıran Ben Değilim’

“Kalbim çocuklaşır ansızın

Ve haykırır…”

Else Lasker-Schüler, ‘Aşk Şarkısı’

“Bak, yaşıyorum işte.

Nereden! Ne çocukluk,

ne gelecek azalıyor…

Artmışçasına varlık

kaynıyor yüreğimden…”

R.M.Rilke, ‘Duino Ağıtları, Duineser Elegien’

“Gün nasıl da hızla çarptı kanatlarını

Zamanı önüne katıp sürer gibi…”

Goethe, ‘Marienbad Ağıdı”

Paul Éluard

“Gözleri var her zaman açık

Ve bir an olsun uyutmaz beni…”

Paul Eluard, “Ölmemekten Ölmek”

“Zihnim saldırıyor dünyaya bir boğa gibi.
Bugün on sekiz yaşındayım…”

Maria Banus, ‘On Sekiz’

“Ve sizlerden daha mutluyum ben,
Ve daha mutlu onlar benden,
Ve balıklar yüzer gölde
ve kıyafetleri bile yok üzerlerinde …”

Ezra Pound, ‘Selâmlama’

“Niçin kalbim böyle hızlı çarpıyor?

(…)

Kadir Tanrı! Bütün bedenim titriyor…”

Alfred de Musset, ‘ Mayıs Gecesi’

“Bak nasıl açılmakta her şey: biz de birlikte;
çünkü başka neyiz bu türlü mutluluktan…”

R.M.Rilke, ‘Kadınların Ozana Türküsü’

“Vakit geldi artık, uçalım dostum, uçalım!

Bizler özgür kuşlarız…”

A.S.Puşkin, ‘Tutsak’

“Bir bilseniz
Nasıl severdi gönlüm sizleri…”

Hölderlin – ‘Ben Çocukken’

Aristoteles, “Filozof olsun, devlet adamı, şair ya da sanatçı olsun neden bütün üstün nitelikli adamlar belirgin bir şekilde melankoliktir?” diye sorar. Freud’un bir arkadaşına yazdığı mektuplardan birinde şöyle geçer: “Benim bir şeyler üretebilmem için acılar içinde kıvranmam gerekir. İnan ki son birkaç gündür çok mutluyum ve tek bir satır yazmadım.” Orhan Veli, Garip’in ön sözünde: “Şiir bütün hususiyeti edasında olan bir söz san’atıdır. Yani tamamiyle mânadan ibarettir. Mâna insanın beş duygusuna değil, kafasına hitabeder.” der. Bu bağlamda yukarda çok çeşitli örneklerini gördüğümüz ve sınıflandırabildiğimiz melankoli ve öfori kavramları tıp dünyasında, tedavi ve işlevsellik açısından değerlendirilmeyi işaret ediyor olsa bile; şairin dünyasında (şiirin ikliminde) bu kavramların ne anlama geldiğinin ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Bunun yanı sıra Heidegger’in, “Tüm yaratıcı eylemler melankolik bir ruh haline dayanır; fakat bu melankolik bir ruh halindeki herkesin yaratıcı olduğu anlamına gelmez.” sözünü de hatırlamak gerekebilir.

Hayatımızın çeşitli zamanlarında iki farklı uçta olabilmemiz; tanrılaşmamız yahut zavallılaşmamız, sevmemiz, üzülmemiz, öfkelenmemiz, mutlu olmamız bu bütünle olan münasebetimizin bir tezahürüdür.

Çeşitli ortak dürtüler ve ihtiyaçlar neticesinde etkin veya edilgen tavırlar sergileyen insanlar hem kendi içlerinde hem de birbirleri ile kurdukları ünsiyet bakımından bir bütün halindedirler. Bu bütün, son derece karmaşık bir yapıyı ihtiva eder. Çeşitli sınıflandırmalarla bütünlüğün daha anlaşılır bir hale getirilmeye çalışılması son derece suni ayrımlara yol açmış, biyo-psiko-sosyal anlamda yalnızlaşmış insanlar türetmiştir. Oysa büyük bütünün yalnızca bir yerinde bulunabilen insan, kendi yapısı içinde de bir bütündür. Şuuru vesilesiyle her insan teki bir parça ve bir bütün olarak nerede-hangi zaman diliminde bulunduğunu kavrama gayretiyle hayatını idame ettirir. İşte şiir, insan yaşamındaki bütünlük duygusunun sarsıldığı, parça ve kavramlarının giriftleştiği bir zamanda ve yerde insanın bir ezgisi, bütünlüğe olan bir özlemi formunda ortaya çıkmaktadır. Hayatımızın çeşitli zamanlarında iki farklı uçta olabilmemiz; tanrılaşmamız yahut zavallılaşmamız, sevmemiz, üzülmemiz, öfkelenmemiz, mutlu olmamız bu bütünle olan münasebetimizin bir tezahürüdür. Şairler, şiirleri ile bu bütüne olan hasretimizin ortak bir sesi olabilirler mi?

Metnimizi tamamlarken bizler de birer şiirimizi iliştiriyor, şiirin ikliminden esen rüzgârın getirdiği o güzel kokuyu sizlere armağan ediyoruz.

“Şimdi, o zamanda olmalıydık

Geleceğimize uzun uzun bakmalıydık.

İhtimal ben,

seni o gün sevdiğimden

daha fazla severdim.

Ve yine ihtimal,

sen bana yaşımızın ilerlediğinden,

çocukların güzelliğinden

bahsederdin.

Dönüp dolaşıp

evliliğe gelirdi mevzu

Ben çaresiz dudak bükerken

sen derinden üzülürdün.

Küsmemiz de pek muhtemeldi.

İstemezdim,

çünkü isteyemezdim.

Sevgilim,

evlenmek üretkenliği

Azaltıyor biliyorsun. “

Uğur Takım, ‘İhtimal’

“Umudun bir tarihi olsaydı eğer,

Mevsimi bahar aylardan nisan olurdu.

Sonrası yaz olurdu,

Öncesi sıkıntılı olsa da biraz…

Ve umut bu senede olurdu.

Ne geçmiş ne gelecek yılda

Çünkü umut tazeyken güzel…

Baharın çiçekleri gibi…”

Kürşat Altınbaş, ‘Umudun Mevsimi Bahar’

(Yazımıza değerli katkılarından dolayı meslektaşımız Dr. Tarık Sağlam’a teşekkür ederiz.)

Etiketler: melankoli, öfori
Kürşat Altınbaş 19 Nisan 2025
Bu Yazıyı Paylaş
Facebook Twitter Whatsapp Whatsapp E-Posta Linki Kopyala Yazdır
Yazar: Kürşat Altınbaş
Prof. Dr., Psikiyatri Uzmanı, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü
Önceki Yazı İngiltere’nin 166 milyon yıllık ayak izleri!
Sonraki Yazı borderline Borderline kişilik bozukluğu ile duygudurum bozukluklarının farkları

Popüler Yazılarımız

krematoryum fırını

Türkiye’de ölü yakma (kremasyon): Hukuken var, fiilen yok

BilimEtik
23 Kasım 2023
cehalet
Felsefe

“Cehalet mutluluktur” inancı üzerine

Eşitleştiren, özgürleştiren, mutlu kılan, bilgi midir yoksa cehalet mi? Mutlu kılan, cehalet mutluluktur sözünde ifade edildiği gibi, bilgisizlik ve cehalet…

12 Ağustos 2023
deontolojik etik
Felsefe

Deontolojik etik nedir?

Bir deontolog için hırsızlık her zaman kötü olabilir nitekim çalma eyleminin özünde bu eylemi (daima) kötü yapan bir şey vardır.

15 Ağustos 2024
kurt, köpek
Acaba Öyle midir?Zooloji

İddia: “Kurt evcilleşmeyen tek hayvandır!”

Tabii ki bu cümle baştan aşağı yanlıştır. Öncelikle kurt ilk ve en mükemmel evcilleşen hayvandır. İnsanın en yakın dostu köpek…

2 Şubat 2024

ÖNERİLEN YAZILAR

Bipolar bozuklukta travmatik stres ve ruhsal travma terapisi

Bipolar bozukluk depresyon ve mani/hipomani dönemleri ile giden, tedavi olmadığı takdirde hem kişi için hem de yakınları için hayat kalitesini…

Bipolar Bozukluk
20 Nisan 2025

Bipolar bozukluk tedavi olur mu? Nasıl tedavi edilir?

Bipolar Bozukluk iyileştirilebilir bir hastalık olmasa da, atak dönemleri, belirtileri ve yinelenmesi kontrol altına alınarak tedavi edilen bir durumdur.

Bipolar Bozukluk
20 Nisan 2025

Bipolar bozukluğu tanımayan kalmasın!

Peki ne ola ki bu duygudurum? Yenilir mi yutulur mu? Neden bozuluyor? Düzeni bozulunca neler oluyor?

Bipolar Bozukluk
21 Nisan 2025

İki uçlu bozuklukta damgala(n)ma

Bipolar bozukluk toplum tarafından az tanınan ve bu çerçevede farklı açılardan damgalanan bir ruhsal bozukluktur.

Bipolar Bozukluk
20 Nisan 2025
  • Biz Kimiz
  • Künye
  • Yayın Kurulu
  • Yürütme Kurulu
  • Gizlilik Politikası
  • Kullanım İzinleri
  • İletişim
  • Reklam İçin İletişim

Takip Edin: 

GazeteBilim

E-Posta: gazetebilim@gmail.com

Copyright © 2023 GazeteBilim | Tasarım: ClickBrisk

  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk

Removed from reading list

Undo
Welcome Back!

Sign in to your account

Lost your password?