Her toplum renklerin neyi sembolize ettiğini, hangilerinin estetik açıdan daha güzel göründüğünü veya hangilerinin kullanılmaması gerektiği söz konusu olduğunu benzersiz ve ilginç görüşlere sahiptir. Fransız tarihçi Michel Pastoureau, Orta Çağ döneminin renklerle ilişkisine dair ilginç keşifler yapmıştır.
Medievalists
Çeviri: Tarık Emre Karagül
Her toplum renklerin neyi sembolize ettiğini, hangilerinin estetik açıdan daha güzel göründüğünü veya hangilerinin kullanılmaması gerektiği söz konusu olduğunu benzersiz ve ilginç görüşlere sahiptir. Fransız tarihçi Michel Pastoureau, Orta Çağ döneminin renklerle ilişkisine dair ilginç keşifler yapmıştır. İşte onun araştırmasına dayanan, Orta Çağ’da renklerle ilgili yedi örnek:
Orta Renk
Orta Çağ bilginlerinin yedi ana renk olduğuna dair görüşleri Antik Çağ’dan kalan bir mirastır. Bu yedi ana renk: Beyaz, sarı, kırmızı, yeşil, mavi, mor ve siyahdır. Yeşil rengi, beyaz ve siyah renklerinin aşırı uçları arasında sembolik olarak dengelenmiş bir konuma sahip olmuştur. Ayrıca yatıştırıcı bir renk olarak görülmüştür.
Kâtipler gözlerini dinlendirmek için sık sık zümrüt ya da benzeri yeşil renkte olan nesneleri yanlarında bulundurmuştur. Hatta şair Baudri de Bourgueil, yeşil rengin bu özelliğinden dolayı beyaz ya da siyah renk tabletler yerine yeşil renk tabletlere yazmayı önermiştir.
Beyaz Kırmızıya Karşı
Michel Pastoureau, “Orta Çağ’da beyaz rengin karşıtı siyah olmaktan ziyade kırmızıydı” ifadelerini kullanmıştır. Bu söylemin karşılığı, Avrupalıların satrancı uyarlama biçiminde de görünür vaziyettedir. Satranç, Avrupa’da yaygınlaştığında taşlar ve satranç tahtası Hindistan ve Orta Doğu’da yaygın olan siyah ve kırmızı setlerin aksine beyaz ve kırmızıya boyanmıştır.
Beyaz ve siyah ikilemi Orta Çağ’ın sonlarına doğru daha fazla tercih edilmeye başlanmıştır. Bu tercihin en önemli sebeplerinden biri beyaz kağıt üzerine siyah mürekkep kullanarak bu renklerin doğal olarak zıt algılanmasına vesile olan matbaanın ortaya çıkmasıydı.
Şövalye Renkleri
Yüksek Orta Çağ’ın en popüler edebiyat türlerinden biri olan Arthurian Romansları’nda şövalyelerin tasvirinde renk sembolizmi sıklıkla kullanılmıştır. Pastoureau’ya göre bu tasvirlerdeki renkler daha derin anlamları ve karakterlerin özelliklerini aktarmak için kullanılmıştır. Ayrıca “Renk kodları tekrarlanırdı ve anlam taşırdı.
Siyah şövalye, kimliğini gizlemek isteyen neredeyse en önemli karakterdi (Tristan, Lancelot, Gawain); genellikle iyi niyeti ile hareket eder, mızrak dövüşüne ya da cesaretini kanıtlamak için turnuvaya hazırlanırdı. Kırmızı şövalye ise genellikle kahramanın düşmanı olurdu. Hain ya da kötü olarak nitelendirebileceğimiz bu şövalye bazen şeytanın elçisi bazen ise başka bir dünyadan gelen gizemli bir varlıktı. Daha az dikkat çeken beyaz şövalye genellikle iyi olarak görülürdü ve ayrıca bu şövalye genel olarak yaşlı bir figür olurdu ve koruyucunun ya da kahramanın arkadaşı olarak bilgece öğütler verirdi. Yeşil şövalye ise yeni ünvan almış, cüretkar ya da küstah davranışları ile büyük olaylara sebep olacak genç bir şövalyeydi. İyi de olabilirdi kötü de. Son olarak sarı ya da altın renkli şövalyeler nadirdi, mavi şövalyeler ise hiç yoktu” ifadelerini kullanmıştır.
Siyah Keşişler ve Beyaz Keşişler
Erken Orta Çağ’da manastır kuralları, keşişlerin kıyafetlerinin rengiyle ilgilenmelerini yasaklamıştır. Yüzyıllar geçtikçe keşişlerin kıyafeti koyulaşmıştır. En etkili manastır tarikatlarından biri olan Cluniacs, siyah rengin bir kişinin kıyafeti için en uygun renk olduğuna inanmış ancak 12. Yüzyılda Cistercianların beyaz kıyafeti tercih etmeleriyle birlikte tepki almaya başlamışlardır.
Bu iki manastır tarikatının liderleri arasında manastır renkleri üzerine tartışmalar yaşanmaya başlamıştır. Cluny başrahibi Peter the Venerable, siyah rengin alçakgönüllülüğü ve feragati temsil ettiğini; beyazın ise gururu temsil ettiğini ve bayramlar ile kıyamet günü için uygun olduğunu savunmuştur. Ardından Clairvaux başrahibi Bernard; beyaz rengin saflığı, masumiyeti ve erdemi temsil ettiğini; siyahın ise ölüm ve günahı simgelediğini hatta şeytanın görüşünüşe benzetildiğini iddia etmiştir.
İslam’ın Rengi
Söz konusu yeşil renk olduğunda, bu renk genellikle İslam dini ile ilişkilendirilir. Bu ilişki ancak 12. Yüzyılda gelişmiştir. Kur’an’da yeşil renginden 8 defa, hepsinde olumlu bir şekilde; baharı, cenneti ve bitki örtüsünü temsil eden bir renk olarak bahsedilmiştir. Muhammed Peygamber, yeşil renk sarık da dahil olmak üzere yeşil renk giysiler tercih etmiştir. Yeşil rengi Muhammed Peygamber’in soyundan gelenlerle ilişkilendirilirken, farklı renkler iktidardaki İslam hanedanları ile ilişkilendirilmiştir: Beyaz renk Emeviler, Siyah renk Abbasiler ve Kırmızı renk Muvahhidler.
Pastoureau’ya göre yeşil rengi yaklaşık 1100’lü yıllarda Müslümanlar için birleştirici bir renk olmuştur. Ayrıca Pastoureau, “Yeşil rengin sembolizmi cennet, mutluluk, zenginlik, su, gökyüzü ve umutla ilişkilendirilir. Yeşil kutsal bir renk haline gelmiştir” ifadelerini kullanmıştır. Sonuç olarak, birçok Orta Çağ Kur’an nüshasının ciltleri ya da kapakları da yeşildir ve bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. İleri gelen dini şahsiyetler yeşil giyerken, böylesine saygıdeğer bir rengin ayak altında çiğnenmesini önlemek için yeşil renk halılardan yavaş yavaş kaybolmuştur.
Mavi Devrimi
Michel Pastoureau’nun Mavi renk üzerine yazdığı kitabı, bu renk hakkında nadiren bahseden ya da bu rengi nadiren kullanan Antik Yunanların ve Romalıların bu rengi ihmal ettiği vurgusuyla başlıyor. Hatta eski insanların maviyi algılayıp algılayamadıkları gibi ilginç bir sorunun da üzerine gidiliyor! Mavi rengin bu ihmali Erken Orta Çağ’dan 12. Yüzyıla kadar devam etmiştir. “Sonra birdenbire” diye başlayan Pastoureau “sadece birkaç on yıl içinde her şey değişmiş, mavi keşfedilmiş ve resimde, hanedan armalarında ve kıyafetlerde önemli bir yer edinmiştir” ifadelerini kullanmıştır.
Mavi Devrimi’ndeki ilk önemli değişim mavi rengin Meryem Ana’nın kıyafetlerini resmederken kullanılması olmuştur. Meryem Ana’nın İsa Peygamber’in çarmıha gerilişinin yasını tuttuğu sahne Orta Çağ’da popülerdi ve sanatçılar Meryem Ana’nın pelerinini canlı bir mavi renkle tasvir etmeye başladıktan sonra bu sahne artık standartlaştı. Ayrıca sanatçılar, özellikle vitrayda çalışanlar, mavi rengi oluşturmadaki teknik sınırlamaları aşmış ve rengi çeşitli ortamlarda ve kıyafetlerde kullanılması izin vermişlerdir. Pastoureau’ya göre 13. Yüzyıla gelindiğinde Fransa’da IX. Louis ve İngiltere’de III. Henry gibi hükümdarlar mavi giymeye başlamış ve bu renk Orta Çağ kraliyetinin rengi haline gelmiştir.
Sarının Kayıplara Karışması
İlk başlarda sarı rengi altına olan benzerliğinde dolayı ciddi bir itibar kazanmıştır. Birçok Orta Çağ hanedan sembollerinde sarı renk kullanılmış ve sarı saçlara sahip olmak moda olarak görülmüştür. Ancak Orta Çağ’ın ilerleyen dönemlerinde sarı, kıskançlık ve sapkınlık gibi olumsuz çağrışımlar andırmaya başlamıştır. İsa Peygamber’e ihanet eden Havari Yahuda, sarı renk giysiler giyerken tasvir edilmeye başlanmıştır. Sonuç olarakta Katolik Kilisesi 1415 yılında Çek reformcu Jan Hus’u sapkınlıktan mahkum etmiş ve idamı sırasında sarı bir cübbe giydirmiştir.
Aynı zamanda sarı rengi Yahudilerle ilişkilendirilmiş ve Avrupalı Hristiyanlar, Yahudi topluluklarına kıyafet yönetmeliği dayatırken sarı rengi de (her zaman olmasa da) dahil edilmiştir. Erken modern döneme gelindiğinde ise sarı rengi, gösterişli ve popüler olmayan bir renk olarak algılanmaya başlamış ve gözden düşmüştür.
Michel Pastoureau, Orta Çağ’da sembolizm ve renkler hakkında kapsamlı yazılar kaleme almıştır. A History of a Color serisi siyah, mavi, yeşil, kırmızı, beyaz ve sarı üzerine kitaplar içermektedir.
Kaynak:
https://www.medievalists.net/2024/06/colour-middle-ages/ (Son erişim tarihi: 16.11.2024)