GazeteBilim
Destek Ol
Ara
  • Anasayfa
  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk
  • Etkinlikler
    • Evrim Dersleri
    • Bilim Tarihi Dersleri
    • Konuşmaktan Korkmuyorum
    • Nörobilim Dersleri
    • Nörofelsefe Dersleri
    • Teoloji, Bilim ve Felsefe Tartışmaları
  • Biz Kimiz
  • İletişim
Okuyorsun: Kant’ta eleştiri ve aydınlanma
Paylaş
Aa
GazeteBilimGazeteBilim
Ara
  • Anasayfa
  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk
  • Etkinlikler
    • Evrim Dersleri
    • Bilim Tarihi Dersleri
    • Konuşmaktan Korkmuyorum
    • Nörobilim Dersleri
    • Nörofelsefe Dersleri
    • Teoloji, Bilim ve Felsefe Tartışmaları
  • Biz Kimiz
  • İletişim
  • Destek Ol
Bizi Takip Edin
  • Biz Kimiz
  • Künye
  • Yayın Kurulu
  • Yürütme Kurulu
Copyright © 2023 Gazete Bilim - Bütün Hakları Saklıdır
GazeteBilim > Blog > Dosya > Kant 300. Yaşında > Kant’ta eleştiri ve aydınlanma
Kant 300. Yaşında

Kant’ta eleştiri ve aydınlanma

Yazar: GazeteBilim Yayın Tarihi: 1 Nisan 2024 16 Dakikalık Okuma
Paylaş
kant
Kant’ın metafizik eleştirisini, bir akıl eleştirisi olarak düşünmek gerekir. Kant için felsefenin amacı da bu Eleştiri ile “yanılgının kaynağını kapayarak metafiziği tüm zararlı etkilerinden sıyırmaktır.”

Bu kısacık yazı, Kant’ın Teorik Aklın Eleştirisi’ne yazdığı I. ve II. Önsöz ile Aydınlanma Nedir? yazısından hareketle eleştiri, akıl, özgürlük ve aydınlanma kavramları üzerine bir değerlendirme yapma denemesi olacaktır.

Yazar: Ali Osman Gündoğan
Prof. Dr., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Felsefe Bölümü

18. yüzyıl, bir filozofun yüzyılıdır. Akıl, eleştiri, aydınlanma yüzyılı olarak o filozofun adıyla özdeşleşmiştir. Kendisinden önceki felsefeyi kapsayıp onu dönüştürerek bir devrim yapan bu filozof aklı, eleştiri ve aydınlanma kavramlarını da kendi felsefe sistemi içerisinde bir arada sistematik olarak ortaya koyan Kant’tır. Ben, eleştiri kavramı anlaşılmadan akıl ve aydınlanma kavramlarının da anlaşılamayacağı düşüncesindeyim.

Kant, eleştiri öncesi Wolff’un dogmatik metafiziği etkisindeydi. David Hume’un etkisiyle “dogmatik uykudan” uyandığını söyler. Ancak Hume’un, nedenselliği zihnin bir alışkanlığı olarak görmesi, Kant için bilimin bir engeli gibi de düşünülebilir. Onun için Hume’un kuşkuculuğunu da aşması gerekiyordu. Bir bakıma Teorik Aklın Eleştirisi ile bu kuşkuculuğu aşmakta ve bilimin epistemolojisini, sentetik a priori önermelerin imkânını ortaya koymaktadır. Bu kısacık yazı, Kant’ın Teorik Aklın Eleştirisi’ne yazdığı I. ve II. Önsöz ile Aydınlanma Nedir? yazısından hareketle eleştiri, akıl, özgürlük ve aydınlanma kavramları üzerine bir değerlendirme yapma denemesi olacaktır.

Eleştiriyi, iki bakımdan anlıyorum. İlki, fikirler sisteminin eleştirisi, diğeri de bu eleştiriyi yapacak olan aklın bizzat kendisinin eleştirisidir. Aklın, kendi kendisini sorun ederek kendini eleştirisidir. Bütün sorun, aklın eleştirilmeden, sınırları tayin edilmeden, metafizik konusunda kendisini bir sınamaya tabi tutmadan “bilirim” iddiasından kaynaklanmaktadır. Her türlü dogmatik metafiziğin, bağnazlığın, inancın, inançsızlığın nedeni de budur. Aklı ya mutlak güç görmek ya da onu aciz olarak nitelemek. Her iki durum da akla karşı yapılacak ihanettir. Eleştiri, bundan kurtulmanın yoludur. Kant çağını, eleştiri çağı olarak niteler: Birinci Önsöz’de bir dipnotta şunu söyler: “Çağımız her şeyi kendine altgüdümlü alması gereken gerçek eleştirinin çağıdır”. (Kant; 1993, s. 18).

Bütün sorun, aklın eleştirilmeden, sınırları tayin edilmeden, metafizik konusunda kendisini bir sınamaya tabi tutmadan “bilirim” iddiasından kaynaklanmaktadır. Her türlü dogmatik metafiziğin, bağnazlığın, inancın, inançsızlığın nedeni de budur.

Eleştiri, akıl ve aydınlanma kavramları ile birlikte düşünülmelidir. Aklın, eleştiri ve analize tabi tutulmasıyla sınırlarının belirlenmesi, bu bakımdan özgürlüğü ile birlikte aydınlanması sağlanır. Onun için akıl, merkezî kavramdır. Böylece aklın, kendi sınırları içerisinde özgürce kullanılması ve bu Eleştiri ile birlikte ayakbağı olan her türlü dogmatizmden kurtulunması hedeflenmektedir. Çünkü Kant, Eleştiri ile her türlü dogmatikliğin kaynağının ortadan kaldırılacağını düşünür. İster teolojik olarak dogmatik inanç ya da inançsızlık olsun, ister her bakımdan karşılaştığımız ve kurtulunması gereken bağnazlıklar olsun. Bu Eleştiri, bir akıl eleştirisi olmak bakımından, dogmatikliğin kaynağında bulunan ve aklın, deneyimin ötesinde bulunan alana ilişkin işlem yapmasını kendisine hak gören bir metafizik eleştirisidir de. Hatta Kant’ın metafizik eleştirisini, bir akıl eleştirisi olarak düşünmek gerekir. Kant için felsefenin amacı da bu Eleştiri ile “yanılgının kaynağını kapayarak metafiziği tüm zararlı etkilerinden sıyırmaktır” (Kant; 1993, II. Önsöz, 29). Kant, bu teşebbüsünü, Birinci Önsöz’de açık olarak ifade eder: “Usa tüm görevleri içinde en güç olanını, kendini-bilme görevini yeniden üstlenmesi ve bir mahkeme kurması için bir çağrıdır – bir mahkeme ki ona haklı savlarında güvence verirken, buna karşı tüm temelsiz istemlerini zora dayalı bir hükümle değil ama kendi bengi ve değişmez yasalarına göre dışlayabilecektir. Ve bu mahkeme arı usun eleştirisinin kendisinden başka bir şey değildir”. (Kant; 1993, I. Önsöz, s. 18).

dogma metafizik
Kant, Eleştiri ile her türlü dogmatikliğin kaynağının ortadan kaldırılacağını düşünür. İster teolojik olarak dogmatik inanç ya da inançsızlık olsun, ister her bakımdan karşılaştığımız ve kurtulunması gereken bağnazlıklar olsun. (Görsel: Pixabay)

Aklı reddetmek ile aklı mutlak görmek, akla karşı takınılan tavır açısından birbirlerinden farklı değildir. İkisi de akla haksızlık etmekte ve sonuçları itibariyle her türlü dogmatik metafizik kabulü ya da metafiziğin bütünüyle reddi, teolojik bağnazlıkların yani fideizm ve ateizm gibi eleştirel yaklaşmayan sonuçların nedenleri olarak görülmektedir. Çünkü gerçek bir Eleştiri, metafizik ve teolojik olanın değerini de tespit eder. Kant, hem bir bilim olarak metafiziğin imkânını hem de pratik akıl açısından imanın gereğine böyle bir eleştiri ile varabilmiş görünmektedir. Eleştiri’nin İkinci Basımının Önsöz’ünde “Yalnız Eleştiri yoluyladır ki o evrensel olarak zararlı özdekçilik, yazgıcılık, tanrıtanımazcılık, özgür-düşünme inançsızlığı, bağnazlık ve boşinanç, ve son olarak daha çok Okullar için tehlikeli ve kamuya aktarılması oldukça güç olan idealizm ve kuşkuculuk köklerinden kazınabilecektir”. (Kant; 1993, II. Önsöz, s. 30).

Aklın deneyimle ilgisi, aklın bilim ile olan ilgisini kurar. Bilim, bir olgudur. Bu, hangi koşullarda mümkündür? Kant’ın, “neyi bilebilirim?” sorusunun cevabı, bilimin hangi koşullarda mümkün olduğu sorusunun cevabıdır. Bu sorunun cevabı, Eleştiri’nin verdiği cevaptır. Ahlâk da bir olgudur. Ahlâk, hangi koşullarda mümkündür? sorusunun cevabı da yine akla, aklın eleştirisine ait bir cevaptır. Ve Eleştiri, aklın sınırını tayin eden bir girişimdir. Bu eleştirinin yapılmaması, yukarıda aktardığımız alıntıdaki olumsuzlukların devam edeceği anlamına gelir. Tam da bu noktada, Aydınlanma Nedir? yazısını da bu olumsuzluklarla birlikte düşündüğümüzde, ergin olmayıştan kurtuluşun sağlanması, aklı bir eleştiriye tâbi tutmadan mümkün görünmemektedir. Kant’ın itirazı da kendi dönemi ve öncesindeki metafiziklerin dogmatikliğine ve aklın yanlış kullanımınadır. Kant’ın şu sözü, bunu açıkça ifade eder: “Metafiziğin inakçılığı, e.d. arı usun eleştirisi olmaksızın metafizikte ilerlenebileceği önyargısı ahlâka ters düşen ve her zaman inakçı olan tüm inançsızlığın gerçek kaynağıdır”. (Kant; 1993, II. Önsöz, s. 29). Burada felsefenin ilk ve en önemli görevi olan “metafiziği tüm zararlı etkilerinden sıyırmak” fikrini tekrar hatırlamak gerekiyor. Bu, aklın doğru kullanımını sağlamakla aynı anlama gelmektedir. Nitekim Aydınlanma Nedir? yazısında, “Dogmalar ve kurallar, insanın doğal yetilerinin akla uygun kullanılışının ya da daha doğru bir deyişle kötüye kullanılmasının bu mekanik araçları, erginleşme ve olgunlaşma için sürekli ayakbağı olurlar” der. Aklın özgürleşmesi, bu ayakbağlarından kurtulmasını gerektirir.

Bilim, bir olgudur. Bu, hangi koşullarda mümkündür? Kant’ın, “neyi bilebilirim?” sorusunun cevabı, bilimin hangi koşullarda mümkün olduğu sorusunun cevabıdır.

Eleştiri, bizi ayakbağlarından kurtaracak olandır ve dolayısıyla da aklın özgürleşmesinin önündeki engelleri yok edecektir. Şu soru akla gelebilir: Akıl bu dogmatizme neden düşmüştür? Aklın bir eleştiriye tâbi tutulmaması ve sınırlarının belirlenmemiş olması durumunda aklın, bilgi konusunda kendisini doğrulayacak ya da yanlışlayacak deneyim dünyasının dışına çıkışı önemli bir nedendir. Bunun yanında metafizik alana ilişkin konular, aklın adeta kaderidir ve akıl onlardan hiçbir biçimde kendisini kurtaramaz. Bu sorular, çözülsün, çözülmesin akla kendilerini zorla kabul ettiren sorulardır. Birinci Önsöz’ün ilk paragrafı, bu düşünceyi doğrulayarak başlar: “İNSAN usu bilgisinin bir türünde özel bir yazgı ile karşı karşıyadır; öyle sorular tarafından rahatsız edilir ki, bunları göz ardı edemez; çünkü ona kendi doğası tarafından verilirler; ve gene de onları yanıtlayamaz, çünkü insan usunun tüm yeteneğini aşarlar”. (Kant; 1993, I. Önsöz, s. 17). Aklın doğasından kaynaklanan bu durum, aklın kendisi hakkında varacağı bir yargıya neden olmaktadır. Ama aklın böyle bir kaderi olmasında aklın suçu yoktur Kant için. İkinci Önsöz’de şu soruyu sorar: “Öyleyse doğa niçin usumuzun başına bu yatıştırılmaz çabayı dolamıştır, sanki o yolu araştırması en önemli sorunlarından biriymiş gibi”. (Kant; 1993, II. Önsöz, s. 24). Öte yandan akıl bu alandaki bilgisinde bizi tatmin etmemekte, çelişkilere düşürmekte, çoğu zaman belki de yarı yolda bırakmakta ve hatta bizi aldatmakta iken ona nasıl güvenebiliriz? Kant, bu tereddütü yaşar ve bugüne değin bu alanda henüz bir sonuç alınmamışsa sonuç alabilecek bir yol bulunur mu diye düşünür. İşte bu yol, Eleştiri yoludur.

Kant, hükümetlerin bu konuda destekleyici tavır almaları gerektiğine işaret eder. Şayet aydınların işlerine karışmayı uygun görürlerse şartını da ekler: “Eğer hükümetler aydınların işlerine karışmayı uygun görecek olurlarsa, o zaman usun emeğinin biricik sağlam dayanağı olan böyle bir Eleştiri’nin özgürlüğünden yana çıkmak onların insanlık için olduğu gibi bilimler için de gösterdikleri bilgece kaygıya Okulların gülünç despotluklarını desteklemekten çok daha uygun düşecektir” (Kant; 1993, İkinci Önsöz, s. 30). Peşinden gelen cümle, Eleştiri’nin örümcek ağlarını yok etmeye yönelik olduğunu, Okullar bu örümcek ağlarının yok edilmesi karşısında “gürültülü bir kamu tehlikesi çığlığı” koparsalar da hükümetlerin Eleştiri’yi desteklemelerinin karşısında kamunun hiç de Okulların kopardığı çığlığa kulak asmayacağını düşünür. Hatta bu Okullar, kamu onu hiç duymayacağı için kendi çığlıklarıyla birlikte yok olup gideceklerdir. Bu düşüncesiyle Kant, sadece kendi devrine değil, sonraki devirlere de seslenmektedir. Akıl, eleştiri yoluyla aydınlanma yoluna girebilir. Türlü biçimlerde mevcut önyargıları ve dogmatik tutumları yok etmek ve özellikle bunu devrimler yoluyla yapmak mümkün görünebilir. Ancak devrimler, bazı önyargıları yok ederken yerine yenilerini getirirler ve böylece akılda sadece önyargılar yer değiştirmiş olur. Ama Eleştiri, aklın kendi özgür kullanımının yolunu açar ve bu, daha sonra bir bilim olarak kurulacak metafizik için de bir hazırlıktır. Kurulacak bu metafizik, popüler-halk için bir metafizik değildir. Eleştiri öncesi bağlı olduğu Wolff’a atıf yapar ve onun izlediği “skolastik kurallara göre” geliştirilmesi gereken bir metafizik olacağını söyler. Eğer Wolff, “arı usun kendisinin bir eleştirisi yoluyla alanı önceden hazırlamayı düşünmüş olsaydı” başaralı olacaktı ama Wolff’a yüklenmek yerine çağının dogmatik düşünme tarzına yüklenmek, Kant açısından daha doğrudur. Böylece hem Wolff’ün yöntemine bağlılık hem de Eleştirinin ilkelerine bağlılık, bu metafiziği kuracak, bunlardan ayrılma ise “bilimin zincirlerini atarak çalışmayı oyuna, pekinliği sanıya ve filo-sofiyi filo-doksiye çevirmekten başka” işe yaramayacaktır (Kant; 1993, İkinci Önsöz, s. 31).

eleştiri
Eleştiri, aklın kendi özgür kullanımının yolunu açar ve bu, daha sonra bir bilim olarak kurulacak metafizik için de bir hazırlıktır. Kurulacak bu metafizik, popüler-halk için bir metafizik değildir. (Görsel: Pixabay)

Teorik Aklın Eleştirisi’nin ilk basımı, 1781’dir. 1784’de Aydınlanma Nedir? yazısı yayınlanır. Eleştiri, aklın sınırını çizer, Aydınlanma ise aklın kamuoyu önünde özgürce kullanımına işaret eder. Bu durum, aklı kullanma cesareti göstermeye davettir. Bu cesareti göstermek, çocuksu durumdan kurtulmaktır.

Aklını kullanmaya cüret et! Sapare Aude! Horatius’un şiirinde geçen bu ifade, Kant için Aydınlanmanın parolasıdır.

Gözüne bir çöp batsa hemen telaşlanırsın/ Öyleyse sağlığına dikkat etmeyi niye ertelersin gelecek yıllara/ Başlamak yarılamak demektir, cüret et aklını kullanmaya başla/ Sağlıklı yaşamayı sürekli daha sonraya bırakan kimse/ Hani o çobana benzer ki ümitle bekler/ Yoluna çıkan ırmağın gelip geçmesini/ Oysa o ırmak süzüle, dalgalana akacaktır önünde sonsuza dek.

İnsanların, kendi akıllarını kullanmaya cüret edememelerinin nedeni, korkaklık ve tembelliktir. Bu nedenle bir rahatlığa da kavuşurlar ve bu onlarda ikinci bir doğa yerine geçer. Kant’a göre bu ikinci doğadan kişi olarak kurtulmak oldukça zordur. “Oysa buna karşılık, kitlenin kendi kendini aydınlatması daha çok olanak taşır” Kant’a göre. (Aydınlanma Nedir?). Bu durumda, özgür olma hakkı tanındığında artık herkes için bu, bir ödev durumuna dönüşür ve önüne geçilemez.

Kant aklın özgürlüğünden; “aklı her yönüyle ve her bakımdan çekinmeden kitlenin önünde apaçık olarak kullanmak” (Aydınlanma Nedir?) özgürlüğünü anlar. Bunun yanında bir de aklın özel olarak kullanımı vardır. İlki, hiçbir biçimde sınırlandırılamaz ama ikincisi sınırlandırılabilir ve bu sınırlandırma, Kant için Aydınlanmaya bir engel teşkil etmez. Bu iki özgürlük arasındaki farkı Kant’ın kendi verdiği bir örnek üzerinden ele alabiliriz: Bir papaz, cemaatine görevi gereği kurumsal olan din işlerini yerine getirmekle sorumludur. Papaz, yaptığı göreviyle ilgili olarak pek çok hususa katılmayabilir ve bundan dolayı da görevini aksatmak durumunda ona yaptırım uygulanır. Ama aynı papaz, dinin gerekli olduğuna inanmıyorsa, dinin pek çok olumsuzluklara sahip olduğunu düşünüyorsa görevini aksatmamak kaydıyla kilisenin emirlerine uymak kaydıyla kamuoyu önünde din eleştirilerini bir bilim insanı olarak elbette kamuya ulaştırma özgürlüğüne sahiptir. Subay, üstlerinin emirlerine özgürlük adına itaatsiz davranamaz. Ama askerlikle ilgili düşüncelerini, eleştirilerini kamu ile paylaşabilme özgürlüğüne sahiptir. Bu özgürlük durumu, aklın özgürlüğünün özel kullanımıdır ve dikkat ve özeni gerektirir.

Kant, Eleştiri’de bilim üzerinde durmuştur. Aydınlanma yazısında ise daha çok din konuları üzerinde durur. Din konuları üzerinde durmasının nedenini de şöyle açıklar: “Çünkü bilimler ve sanatlarla ilgili olarak yöneticilerimizin bu konular üzerinde söz sahibi olma ve koruyuculuk yapma rolü oynamaları çıkarlarına uygun düşmez; ikinci olarak din bakımından ergin olmayış her şeyden daha çok tehlikeli, zararlı ve onur kırıcıdır”. (Aydınlanma Nedir?). Aydınlanma, aklın inanma konusundaki aydınlanmasına ve özgürleşmesine işaret eder. Kant, inanmaya değil, belli tarzda bir inanmaya karşıdır. Pratik Aklın Eleştirisi, metafiziğin pratik akıl açısından imkânını kurarken anlama yetimizin düştüğü özgürlük, Tanrı, ruh konusundaki antinomilerden de bizi kurtarır. Bu bakımdan Eleştiriye yazdığı İkinci Önsöz’deki bir cümle çok anlamlıdır: “inanca yer açabilmek için bilmeyi bir yana atmak zorunda kaldım”. (Kant; 1993, II. Önsöz, s. 29).

İnsanların, kendi akıllarını kullanmaya cüret edememelerinin nedeni, korkaklık ve tembelliktir. Bu nedenle bir rahatlığa da kavuşurlar ve bu onlarda ikinci bir doğa yerine geçer. Kant’a göre bu ikinci doğadan kişi olarak kurtulmak oldukça zordur.

İnanca yer açmak, ödev ahlâkının gerçekleşmesinin bir koşulu olarak aklın Tanrı, ruh ve özgürlük konularındaki antinomilerden de kurtulması, ahlâkın bir metafizik ile tamamlanması anlamına da geliyor.

Kant, nasıl ki Eleştiri’de hükümetlere seslendiyse, Aydınlanma Nedir? yazısında da yöneticilere seslenir. Bilimlerde ve sanatlarda özgürlüğe öncelik tanıyan bir devlet başkanının düşünme biçiminin daha ileriye bir yayılım göstereceğini ve böyle bir devlet başkanının, “kendi yasası açısından bile vatandaşlarının kendi akıllarını serbestçe ve herkese açık olarak kullanmasına izin vermesinde hiçbir tehlikenin bulunmadığını” bileceğini düşünür. Hatta böyle bir devlet başkanı, “herkesin önünde daha iyi bir yasanın yapılması için onların düşüncelerini alır; bu durum yürürlükteki yasanın doğru, içten ve açık bir eleştirisini getirse bile”. (Aydınlanma Nedir?) Kant, Büyük Friedrich’in buna örnek olduğunu söyler. Aydınlanma için, kendisi aydınlanmış ve aydınlanmadan korkmayan yöneticilerin varlığına olan ihtiyaç, bütün toplumlar için geçerlidir. Yoksa toplumun aydınlanmasının önünde en büyük engelin yöneticilerin olduğu durumlarda Aydınlanma, sürekli bir biçimde engellerle karşılaşacaktır. Aklın kamuoyu önünde özgürce kullanılması, Aydınlanmanın temel koşuludur. Bu koşula uygun davranmak, insan onuruna da yakışan bir davranış biçimidir.

Kaynaklar
Kant, Arı Usun Eleştirisi, çev., Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınları, 1993.
Kant, “Aydınlanma Nedir?”, çev., Nejat Bozkurt, Seçilmiş Yazılar, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1993 içinde.

Etiketler: akıl, aydınlanma, dogma, eleştiri, hume, inanç, insan, kant, kuşku, metafizik
GazeteBilim 1 Nisan 2024
Bu Yazıyı Paylaş
Facebook Twitter Whatsapp Whatsapp E-Posta Linki Kopyala Yazdır
Önceki Yazı kant Kant’ta Sensus Communis kavramı üzerine bir deneme
Sonraki Yazı kant Immanuel Kant’ın toplumumuz için söyledikleri

Popüler Yazılarımız

krematoryum fırını

Türkiye’de ölü yakma (kremasyon): Hukuken var, fiilen yok

BilimEtik
23 Kasım 2023
cehalet
Felsefe

“Cehalet mutluluktur” inancı üzerine

Eşitleştiren, özgürleştiren, mutlu kılan, bilgi midir yoksa cehalet mi? Mutlu kılan, cehalet mutluluktur sözünde ifade edildiği gibi, bilgisizlik ve cehalet…

12 Ağustos 2023
deontolojik etik
Felsefe

Deontolojik etik nedir?

Bir deontolog için hırsızlık her zaman kötü olabilir nitekim çalma eyleminin özünde bu eylemi (daima) kötü yapan bir şey vardır.

15 Ağustos 2024
kurt, köpek
Acaba Öyle midir?Zooloji

İddia: “Kurt evcilleşmeyen tek hayvandır!”

Tabii ki bu cümle baştan aşağı yanlıştır. Öncelikle kurt ilk ve en mükemmel evcilleşen hayvandır. İnsanın en yakın dostu köpek…

2 Şubat 2024

ÖNERİLEN YAZILAR

Kant ve deprem

1 Kasım 1755'te zamanının en zengin ve kalabalık Avrupa şehirlerinden biri olan Lizbon depremle sarsıldı. Lizbon'un bir liman şehri olmasıdan…

Felsefe
11 Mayıs 2025

İtiraza ve eleştiriye kapalı demokrasi

Günümüzde demokrasi, iktidarda kalmak arzusuna sahip liderlerin yüzünden tahrip edilmiş bulunmakta. Bunu engellemek için, yeni bir demokrasi anlayışımıza ihtiyaç var.

Sosyoloji
24 Nisan 2025

İnsan amaca araç edilirse ne olur?

Yenidoğan çetesi mi? Nasıl olur? “Yenidoğan” ve “çete” kelimeleri nasıl yan yana gelebilir? İlk gördüğüm andan beri soruyorum kendime, hala…

Etik
1 Kasım 2024

Aydınlanma ve bilim bağlamında Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri[1]

Atatürk, “Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir” diyerek Cumhuriyet’in ilanından sonra,…

Bilim Tarihi
28 Ekim 2024
  • Biz Kimiz
  • Künye
  • Yayın Kurulu
  • Yürütme Kurulu
  • Gizlilik Politikası
  • Kullanım İzinleri
  • İletişim
  • Reklam İçin İletişim

Takip Edin: 

GazeteBilim

E-Posta: gazetebilim@gmail.com

Copyright © 2023 GazeteBilim | Tasarım: ClickBrisk

  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk

Removed from reading list

Undo
Welcome Back!

Sign in to your account

Lost your password?