Felsefe hayatın içindedir. Şu ya da bu filozof şunu ya da bunu söylemiş, sözler kendi başlarına bir şey ifade etmezler. Filozofun işlediği sorunun senin de sorunun olduğunu bir kez anlarsan, başkalarına anlatmadan edemezsin.
Yazar: Uluğ Nutku
Prof. Dr.
Filozofun mirası söylediklerindeki anlamı bulan bütün dilleredir. Anlam bulan, iletilen düşünceyi işleyecektir, çünkü sadece okumakla anlam bulamaz. Elbette bunu önce kendi dilinde yapar, ama felsefenin çağrısı tüm dillere olduğundan, kendi dilini felsefenin diliyle buluşturacaktır. Başka deyişle: Filozofun düşüncesi kendi dilinin tarihselliğiyle yoğrulur, diğer dillere doğru genleşir. Bu olanak olmasaydı, başka dillerde söylenenleri anlayamazdık, anlam birliği kuramazdık.
Yeni bir yol açan bir düşüncenin daha çok sonraki kuşaklara hitap etmesinin nedenleri tümüyle, sonuna kadar bilinemez, ama anlam yoğurmalarda buluşmalar önemli bir neden olarak öne sürülebilir.
Anlam ortaklığının belirginleşmesi uzun zaman alabilir, hatta zaman zaman bulanıklaşabilir, ama eğer söylenen de geleceği şimdide aydınlatan bir ışık varsa, o yönde yürünecektir.
Kant öleli 200 yıl oldu. Onun insanlığa armağanlarını pek az kimsenin bilmesi yadırganacak bir durum değil. Diller arası geçişlerde zorunlu bağlar yoktur. Bu zorunsuzluk felsefede kendini açıkça gösterir ve çoğu toplum felsefesiz yaşayabilir. Felsefeyle yaşarsa bir karşıt kültür yaratacaktır ve dilinin sınırlarının ötesine geçecek, diliyle kanıksadığı dünya ve insan görüşünün karşısına başka terimlerle çıkacaktır. Dünya görüşleri bir toplum için uyum sağlar, felsefe ise uyumsuzluk. Ama dünya görüşleri zamanın çürütmesine direnemezler.
Toplumumuzun dünya görüşünden 700 yıldan beri karşıt kültür çıkmadığından, kanaatlerin dayanaklarını irdeleyecek, sağlamı çürükten ayırt edebilecek ölçütleri de olmamıştır. Olabilseydi, en azından son 200 yıldır dünyayı dolaşan bazı düşünceleri, geç de olsa içselleştirebilirdi. Birkaç örnek vereceğim.
“İnsanlığın kendisi bir haysiyettir, çünkü insan başka hiçbir insan tarafından (ne başkası ne de kendisi tarafından) yalnızca araç olarak kullanılamaz, daima arnaç olarak görülmelidir ve haysiyeti tam da budur (kişilik).” Ahlak Metafiziği, & 38. Bu tarz bir düşünce zihinlere mâlolmadıkça laikliğin, eğitim birliğinin, bilimselliğin hiçbir anlamı olamaz, çünkü bunların hayata geçirilmesi için, kanıksanmış dünya görüşüyle hesaplaşmış olmak şarttır. İnsan haysiyetinin tanınmasının hiçbir inanç/din geleneğine, hiçbir dış koşula bağlı olmadığı bilinci, özgür kişiliği oluşturur. Bu bilince ulaşmak korkuları aşmayı gerektirir. Aşan kimse kendisine ve onunla birlikte yaşayanlara şunu söyleyecektir: “Kendi aklını kullanmaya cesaret et.” Aydınlanma Nedir Sorusuna Cevap. Bireysel aydınlanmanın bu savsözünün açılımları şunlardır: Kanıksanagelen her şeyi sorgula, ayıkla, değerlendir. Bunu yapamazsan, düşünce geleneklerini tazeleyemezsin. Hiçbir düşünceyi “bu kutsaldır, eleştirilmez” diyerek donuklaştırma. Sorumluluklarını hiçbir kavramın sırtına yükleme, kavramını kendi aklınla oluştur ki kendini yönlendirebilesin. Toplumsallığını ancak böyle geliştirebilirsin. Toplumsallığını geliştiremezsen, demokrasi, insan hakları gibi kavramların da içi boş kalır, hatta bunlar hile kılıfı olurlar.
“İnsanlığın kendisi bir haysiyettir, çünkü insan başka hiçbir insan tarafından (ne başkası ne de kendisi tarafından) yalnızca araç olarak kullanılamaz, daima arnaç olarak görülmelidir ve haysiyeti tam da budur (kişilik).”
Korku toplumu olmaktan kurtulmak nasıl başarılacaktır? Her şeyden önce, yapılacak işin, kurulacak ilişkilerin gereği ne ise, anlamak. Buna nesnel düşünme denir. Nedenlerle etkiler arasındaki bağları doğru, yani oldukları gibi kurabilmek, nesnel düşünmekle olanaklıdır. Tavır olarak kendini, tarihini, kültürünü mutlaklaştırmamak, merkeze koymamak, kendini varolanlar arasında bir varolan olarak görmek, etkilerin doğru nedenlerini buldurur. Aksi halde el yordamıyla, geviş getirircesine tekrarlayıp durduğun deneyimlerle ezbere yaşarsın. Bu durum dünyaya yatay yaşamaktır. Oysa insan dünyaya dikeydir ve ilkeler alanına ancak dünyaya dikey duruşla bakabilir. Çok deneyimli olabilirsin, ama deneyim biriktirmek, deneyimi doğru ilkelere dayandırmak için yetmez. Çünkü:
“Deneyim bize bir şeyin öyle olduğunu ya da öyle yapılmış olduğunu öğretir, fakat o şeyin başka türlü olamayacağını öğretmez.” Salt Aklın Kritiği, Giriş II. Nesnelerin bağıntısında, süreçlerin ardışıklığında ilkeler arayan bilimsel aklın rehberi budur. Toplumsallığa uygulandığında anlamı genişler: Alışkanlıklar, töreler bize birlikte yaşayışımızın öğelerini gösterir, ama ilkelerini göstermez. Toplumumuz, tarihsel-geçici kanaatleri mutlak hakikatler sanarak bilime açılan yolları kendisi tıkadı.

Evrenin oluşumuna, insanın evrimden çıkagelişine açıkgözle, bilime saygı duyarak bakan kaç kişimiz var? Çoğumuz Kepler’in insanlığa armağanını bilmeyiz, çünkü astronomumuz Takiyüddin ile onun gözlemevini bir fetvayla yıktıran Şeyhülislam Ahmed Şemseddin arasındaki farkın henüz bilincinde değiliz. Darwin’in hizmetini anlama yerine tarikat ağalarının maneviyat masallarını dinlemek istiyoruz.
Çoğumuz Kepler’in insanlığa armağanını bilmeyiz, çünkü astronomumuz Takiyüddin ile onun gözlemevini bir fetvayla yıktıran Şeyhülislam Ahmed Şemseddin arasındaki farkın henüz bilincinde değiliz.
Felsefe hayatın içindedir. Şu ya da bu filozof şunu ya da bunu söylemiş, sözler kendi başlarına bir şey ifade etmezler. Filozofun işlediği sorunun senin de sorunun olduğunu bir kez anlarsan, başkalarına anlatmadan edemezsin. O zaman şöyle konuşacaksın:
“Eğer günün birinde sen, içinde bulunduğun bu ilkellikten büyük bir becerikliliğe (dünyada olabileceği kadar), bir düşünme yetkinliğine ve bu sayede de mutluluğa kavuşursan, bu uğurdaki çaban yalnız sana ait olsun, senin borcun yalnız kendine olsun.” Dünya Yurttaşlığı Amacına Yönelik Genel Bir Tarih Düşüncesi.
Kant’ın toplumumuz için söylediklerinden bazıları bunlardır.
*Bu yazı “Özne Felsefe Sanat Seçkisi”nden alınmıştır. Özne dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Doç. Dr. Mustafa Günay’a değerli önerisi ve katkısı için çok teşekkür ederiz.