Pestisitler, herkesin hakkında fikir sahibi olduğu ancak çok az kişinin gerçekten bilgi sahibi olduğu konuların başında gelir. Pestisit kelimesinin geçtiği her mecrada sürekli fırtınalar kopar; fırtınanın yarattığı karmaşa ile pestisitler hakkında birçok yanlış bilgi ve çarpıtma etrafa saçılır. İnsanlar hevesini alıp ortam sakinleştikten sonra her şey normale döner. Ta ki yeni bir kısır döngü başlayana dek… Her kısır döngü, insanların endişelerinden beslenen korku tüccarlarını semirtmekten başka bir işe yaramaz. İnsanları korkutup yanlış yönlendiren bu kısır döngünün baştan sona bilim dışı ve zararlı olduğu ifşa edilmelidir.
Dr. Sencer Yılmaz, Doç. Dr. Seçkin Eroğlu
ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü
Bir konu hakkında insan algılarıyla oynamanın ilk adımı, kelimelerin anlamlarını çarpıtıp onlara yeni anlamlar yüklemektir. Pestisitler söz konusu olduğunda bu yeni anlam yükleme sürecinde farklı bir yol izlenir. Latince pestis (zararlı/haşere) ve -sit (öldürmek) sözcüklerinden türetilen “pestisit” kelimesi, “haşere öldüren” anlamına gelir. Haşere öldürmek, insanlar için yeterince korkutucu olmadığından, pestisit yerine “zehir” ve “tarım zehri” gibi ifadeler ortaya atılır. Böylece, “Sizi, gıdanızı ve hatta tarımı zehirliyorlar” algısı yaratılmak istenir. Bu, basit bir kelime oyunu gibi görünebilir ancak yarattığı hasar çok katmanlıdır.
İlk katmanda, Paracelsus zamanından beri bilinen “Zehri yapan dozdur. Belirli bir doz aşıldıktan sonra her şey zehirdir.” bilgisi görmezden gelinir. İkinci katmanda, doğal-yapay ikilemi üzerinden pestisitlerin yapay ve bu yüzden de tehlikeli olduğu iddia edilir. Üçüncü katmanda ise pestisitlerin tarımın doğasının bir parçası olmadığı algısı yaratılır. Şimdi bunları sırasıyla inceleyelim.
Pestisitler, yapıları gereği zehirlidir ve zehirli olmak zorundadır. Çünkü aksi halde “haşere öldürme” işlevinin yerine getirilmesi mümkün olmaz. Burada önemli olan husus, pestisit dozlarının haşereleri ve diğer zararlı etmenleri zehirleyecek ancak insanlar için güvenli olacak şekilde ayarlanmış olmasıdır.
İlaç zehir ayrımı
Pestisitler, yapıları gereği zehirlidir ve zehirli olmak zorundadır. Çünkü aksi halde “haşere öldürme” işlevinin yerine getirilmesi mümkün olmaz. Burada önemli olan husus, pestisit dozlarının haşereleri ve diğer zararlı etmenleri zehirleyecek ancak insanlar için güvenli olacak şekilde ayarlanmış olmasıdır. Tablo 1, zararlılara göre özel olarak geliştirilmiş farklı pestisit sınıflarını göstermektedir. Bunlar arasında akarlara, mantarlara, yabancı otlara, böceklere ve solucanlara karşı etkili pestisitler bulunur. Yani pestisitler, insan-zararlı ayrımını yapabilmenin ötesine geçerek, zararlıların kendi içinde bile farklı türlerine özelleşmiş şekilde üretilmektedir (Tablo 1).
Tablo 1. Pestisit sınıfları ve hedef organizmalar
| PESTİSİT SINIFLARI | HEDEF ZARARLI | |
| Akarisit | Kırmızı örümcekler | |
| Fungisit | Mantarlar | |
| Herbisit | Yabancı Otlar | |
| İnsektisit | Böcekler | |
| Mollusisit | Salyangozlar, sümüklü böcekler | |
| Nematisit | Nematotlar | |
Zararlıya karşı özelleşen pestisitler, Avrupa Birliği gibi kurumların sürekli yükselen standartlarını yakalayabilmek için her geçen gün daha da güvenli olacak şekilde geliştirilmektedir. Şimdi bu standartlardan ve ne anlama geldiklerinden bahsedeceğiz.
Pestisitler, piyasaya sürülmeden önce sıkı bir toksikolojik değerlendirme sürecinden geçer. Toksikoloji çalışmaları öncelikle deney hayvanları üzerinde yapılarak, hayvanlarda sağlık açısından hiçbir olumsuzluk gözlenmeyen en yüksek doz belirlenir: NOAEL (No Observed Adverse Effect Level). Ancak NOAEL’de belirlenen doz doğrudan kullanılmaz; çünkü deney hayvanları ile insanlar farklı biyolojik yapılara sahip olduğundan, tedbiren NOAEL dozu belirli bir güvenlik faktörüne (100 veya 1000) bölünerek ADI (Acceptable Daily Intake) ve ARfD (Acute Reference Dose) adı verilen standartlar oluşturulur.
- ADI (Acceptable Daily Intake), bir insanın sağlığında olumsuz bir etki görülmeden, hayatı boyunca her gün tüketebileceği dozu gösterir.
- ARfD (Acute Reference Dose), tek bir öğünde tüketilebilecek maksimum dozu ifade eder (Şekil 1).
Bunlara ek olarak, sadece yasal bir değer olan Maksimum Kalıntı Limiti (MRL) düzeyi bulunmaktadır (Şekil 2). Şekil 2’de görüldüğü üzere MRL, toksikoloji çalışmalarıyla belirlenen bir değer değildir. MRL, ülke içi veya ülkeler arası gıda ticaretinde pestisitlerin uygun şekilde kullanılıp kullanılmadığını tespit etmek amacıyla belirlenir. Eğer MRL değerinin aşıldığı tespit edilirse, ilgili etken maddenin ruhsat durumu da değerlendirilerek ürünler imha edilir, iade edilir veya toplatılır.
Yapılan bilimsel çalışmalarda, gıda yoluyla maruz kalınan kalıntı miktarının ADI veya ARfD dozlarının %2’sinin üzerine çıkmadığı ortaya konmuştu.
Haberlerde ve sosyal medyada sıkça gündeme gelen ve “zehirleniyoruz” çarpıtmasına uğrayan süreç, aslında MRL değerinin aşıldığının tespit edilmesidir. Ancak çarpıtmaların aksine, MRL aşılması, bırakın zehirlenmeyi, tüketicinin sağlığını olumsuz etkileyecek bir durumun ortaya çıkacağını dahi göstermez. Yapılan bilimsel çalışmalarda, gıda yoluyla maruz kalınan kalıntı miktarının ADI veya ARfD dozlarının %2’sinin üzerine çıkmadığı ortaya konmuştur (Winter ve Katz, 2011; Larsson vd., 2018).
Gerçek verilere dayalı olarak örnek hesaplamalar yapalım. Örneğin, bu haber kaynağına göre, kırmızı biberlerde Formetanate adlı etken madde 1,096 mg/kg düzeyinde tespit edilmiş ve 0,01 olarak belirlenen MRL değerinden 109,6 kat fazla çıkmıştır. Toksikoloji çalışmalarında Formetanate etken maddesi için belirlenen ADI dozu, yani ömür boyunca her gün alınmasının güvenli olduğu doz, 0,004 mg/kg’dır (Kaynak).

Senaryo 1: Haber Diline Uygun Gerçek Dışı Tüketim
- Kalıntı, yıkama ve pişirme gibi yöntemlerle giderilemiyor.
- Yetişkin bir erkek, ortalama 70 kg olarak kabul ediliyor.
- Kişi, kalıntı tespit edilen 1 kg biberi bir oturuşta tüketiyor.
Formentanate ADI değeri hesaplaması:
- 70 kg yetişkin erkek için: 70 x 0,004 = 0,28 mg/kg
- Yetişkin erkek maruziyet hesabı: 1,096 mg / 0,28 mg = 3,91
Bu senaryoda, maruz kalınan doz belirlenen ADI değerini 4 kat aşmıştır. Şekil 2’de belirtilen Üçüncü Düzey, bu senaryoyu tanımlamaktadır. Gerçek dışı bir durumda dahi kişiye net bir zarar geldiğine dair kesin bir sonuca ulaşılamamaktadır. Ancak uzun vadede, bu düzeylerde maruziyet sonucunda olumsuz etkilerin görülebileceği söylenebilir.
Senaryo 2: Gerçekçi Tüketim
- Kalıntı, yıkama ve pişirme gibi yöntemlerle giderilemiyor (Kötü senaryo).
- Ortalama 70 kg ağırlığındaki yetişkin bir erkek, kalıntı tespit edilen biberlerden 250 g (0,25 kg) tüketiyor (Gerçekçi tüketim miktarı).
Maruziyet hesaplaması:
- Kalıntı miktarı: 0,25 kg (biber) x 1,096 mg/kg = 0,274 mg (Maruz kalınan miktar).
- Yetişkin erkek maruziyet hesabı: 0,274 mg / 0,28 mg = 0,98
Gerçekçi senaryoda, maruz kalınan doz ADI değerine oldukça yakındır. Şekil 2’de belirtilen İkinci Düzey, bu senaryoyu ifade etmektedir. Ancak bu hesaplama, kalıntıların yıkama ve pişirme ile giderilemediği en kötü senaryoya göre yapılmıştır. Gerçek şartlarda, yıkama, kabuğun soyulması ve pişirme ile kalıntı miktarları önemli ölçüde azalacağı için gerçek maruziyet miktarları çok daha düşük olacaktır. Örnek bir hesaplamaya göre, üzerinde en yüksek kalıntı tespit edilen elmalardan bir gün içerisinde bir çocuk 340 adet, bir genç 680 adet, bir kadın 850 adet, bir erkek ise 1190 adet tüketse bile herhangi bir olumsuz etki görülmesi beklenen dozlara ulaşamamaktadır.
Özetle, “zehirleniyoruz, zehir yiyoruz” iddiaları asılsız ve çarpıtmadır. Ancak, bu tür çarpıtmaların etkisiyle sebze ve meyve tüketiminden korkarak kaçınmanın, sağlığa faydadan çok zarar vereceğini belirtmek gerekir. Yapılan çalışmalar, yeterli miktarda meyve ve sebze tüketiminin kalp hastalıkları ve kanser riskini azalttığını göstermektedir (Aune vd., 2017).
Pestisit kalıntılarından endişe duyuyorsanız, ürünleri tüketmeden önce bol suyla yıkayıp durulamanız veya kabuklarını soyarak tüketmeniz yeterlidir.
Bazı çevrelerde sıkça karşılaşılan “Pestisitler kimyasaldır, doğal değildir. Güvenli doz diye bir şey yoktur.” ya da“Doğal (kimyasal değil)= İyi, Yapay (kimyasal)= Kötü” şeklindeki görüşler, bilimsel açıdan geçersizdir ve doğallık safsatası (naturalistic fallacy) olarak adlandırılmaktadır.
Doğal pestisit kimyası
Pestisitler ve dozları hakkında yeterince açıklama yaptık ve endişelenecek bir durum olmadığını gösterdik. Peki, pestisitler doğal değil mi? Ve eğer doğal değillerse, onlardan korkmamız gerekir mi?
Bazı çevrelerde sıkça karşılaşılan “Pestisitler kimyasaldır, doğal değildir. Güvenli doz diye bir şey yoktur.” ya da“Doğal (kimyasal değil)= İyi, Yapay (kimyasal)= Kötü” şeklindeki görüşler, bilimsel açıdan geçersizdir ve doğallık safsatası (naturalistic fallacy) olarak adlandırılmaktadır. Kimyasal kelimesi bir kavramı değil, yalnızca bakış açısını ifade eder. Kimyacı gözüyle bakıldığında; insanlar, kullandığımız bilgisayar ve telefonlar, tükettiğimiz gıdalar, soluduğumuz hava gibi bütün somut maddeler kimyasaldır. Hepsi istisnasız kimyasaldır ve kimyasal maddelerden oluşur. Kimyasal olmayan bir şey yoktur ve kimyasal olmayan bir madde, doğa kanunlarına aykırıdır (Şekil 3).

Pestisitler de doğa kanunları gereği kimyasal maddelerdir. İnsanlar tarafından bitkileri zararlılardan korumak için sentezlenen yapay pestisitler olduğu gibi bitkiler tarafından kendilerini korumak için sentezledikleri doğal pestisitler de bulunur. Tütün bitkisi tarafından üretilen “nikotin”, yeşermiş patates yumrularında bulunan “solanin”, elma çekirdeklerinde bulunan “amigdalin”, biberlere acılık veren “kapsaisin”, kahve çekirdeklerindeki “kafein” gibi birçok kimyasal doğal pestisitlere örnektir. Dikkat ederseniz bu kimyasal maddelerden bazıları insanlar için zehirli maddelerdir ve yapay pestisit kalıntılarından önce insanların maruz kaldığı pestisitleri bu kimyasallar oluşturur. Yapılan bir araştırmada gıda kaynaklı maruz kalınan pestisitlerin %99’undan fazlasının bitkiler tarafından sentezlenen doğal pestisitler olduğu tespit edilmiştir (Ames vd., 1990). Yapay olanlarının aksine, bu doğal pestisitler bitkiler tarafından sentezlenirken dozu kontrol eden bir mekanizma bulunmaz. Bitki kendini tehdit altında hissettiği anda bu kimyasalları salgılamaya başlar ve stresin şiddetine göre doz yükselir. Ayrıca yapay pestisitlerden bitkiye tek bir çeşit uygulanırken pek çok doğal pestisit aynı anda bitki bünyesinde birikebilir. Örneğin, lahana yediğinizde 49 farklı doğal pestisit tüketebilirsiniz. Yediğimiz bir meyve ile alacağımız doğal ve yapay pestisit tüketimini, ilaç kalıntısı içeren armut örneği üzerinden inceleyelim. Bir armut, ortalama olarak 200 gr kabul edilirse içeriğinde, doğal bir pestisit olan formaldehit miktarının 8-12 mg aralığında olduğu görülür. (Kaynak). Bu miktarı, haberlerde gördüğümüz kadarıyla, armutta tespit edilen (Kaynak) ve MRL (0,01 mg/kg) sınırının yaklaşık 4 katı miktardaki (0,037 mg/kg) Diflubenzuron etken maddeli yapay pestisit kalıntısı ile karşılaştıralım.
0,037 mg/kg x 0,2 kg = 0,0074 mg
Hesapladığımız bu değer, üzerinde Diflubenzuron kalıntısı bulunan tek bir armuttan kaynaklı maruziyet miktarıdır (Yıkama, kabuk soyma ile kalıntı miktarının değişmediği senaryo).
Yapay pestisitlerin tehlikeli ve zararlı olduğunu iddia etmek, bu örnekte 0,0074 mg Diflubenzuron kalıntısının, 8 mg formaldehitten daha tehlikeli olduğunu iddia etmektir; oysa bilimsel verilere göre, her iki maddenin de bu dozlarda insan sağlığı açısından tehlikeli olmadığı açıktır. Ancak korku tüccarları bilimsel gerçeklere dayanan mantığı yok sayarak, hedef şaşırtarak özelde tarıma, daha genelde de aslında modernite ve ileri teknolojiyi kötüleme yoluna gitmektedirler.
Pestisitlerin tarihi
Pestisitlerin, modern tarımla birlikte hayatımıza girdiğini iddia eden alternatif tarih anlatısına göre kadim zamanlarda tarım doğal yollarla yapılıyordu, pestisitler gibi zararlı maddeleri kullanmadan zehirsiz ürünler yetiştiriliyordu.
Oysa pestisit kullanımı, tarımla birlikte başlamıştır. İnsanlar, bitkilerin kendilerini savunmak ve hayatta kalmak için çeşitli kimyasallar sentezlemek gibi bir yetenekleri olduğunu keşfetmelerinden çok uzun süre önce, tarımsal üretime geçtiklerinde, ürünlerini korumak için doğada buldukları, bitki zararlılarına karşı işe yaradıklarını gözledikleri her şeyi pestisit olarak kullanmışlardır. Eski Sümer’de yaklaşık olarak 4500 yıl önce kükürtün, Çin’de 3200 yıl önce civa ve arsenikli kimyasalların pestisit olarak kullanıldığına dair tarihi kayıtlar vardır (Kaynak, Kaynak). Danakıran (Hellebore) gibi zehirli bitkiler, bitkilerden elde edilen Rotenon ve Nikotin gibi zehirli kimyasallar insektisit (böcek ilacı) olarak kullanılmıştır. 17. ve 18. yy.’dan itibaren Paris Yeşili, Bordo Bulamacı, Piretrin Sabunu gibi kimyasal olarak sentezlenen pestisitler rodentisit (fare ilacı), fungisit (mantar ilacı) olarak kullanılmıştır. Bunlar doğal kaynaklardan elde edilen pestisitlerdir.
Pestisit kullanımı, tarımla birlikte başlamıştır.
İlk çiftçiler her şeyi bilmemelerine rağmen mahsullerini korumaları gerektiğini çok iyi bilmekteydiler. Çünkü tarlalar veya ürünler doğanın insafına bırakıldığında ortaya çıkan ürün kaybının kıtlığa ve açlığa dönüşmesi kaçınılmaz olmaktadır. Tarlalara musallat olan çekirge sürülerinin yaptıkları, kutsal kitaplarda dahi bahsi geçen felaketlerdir.
Tarihte yaşanan en korkunç kıtlık olaylarından birinin sebebi, patates yanıklığı (Phytophthora infestans) olarak bilinen bir mantar hastalığıydı. İrlanda’da 1845 -1852 yılları arasında yaşanan kıtlık sonucunda 1 milyon insan hayatını kaybetmiş, 1 milyon insan göç etmek zorunda kalmıştı.
İnsanların, doğal kaynaklar haricinde, laboratuvar ortamında yapay pestisitleri sentezlemesi kimya biliminin gelişmesiyle 20 yy. başlarında mümkün olmuştur. Modern tarımda, patateslerde bu hastalık belirtileri görüldüğü anda, mantar ilaçlarıyla (fungisit) sorun çözülmektedir. Ancak ürün kaybı tehdidi ortadan kalkmış değildir. Pestisitler kullanılmadığında tarladaki kayıp meyvelerde %78, sebzelerde %54 ve tahıllarda %32 civarında gözlenmiştir (Tudi vd., 2021).
Pestisitlere “tarım zehri” demek hastalandığımızda kullandığımız, mikropları öldüren ilaçlara “tıp zehri” demekle aynı şeydir.
Pestisitlerin, Tarım İlacı veya Bitki Koruma Ürünü olarak adlandırılmalarının altında yatan sebepler bunlardır. Pestisitler, tarım tarihi boyunca karşılaşılan sorunlara ilaç olması adına kullanılmışlardır. Pestisitlere “tarım zehri” demek hastalandığımızda kullandığımız, mikropları öldüren ilaçlara “tıp zehri” demekle aynı şeydir. Bilimle uzaktan yakından alakası olmayan kişilerin, örgütlerin[1] peşine takılıp gıdaları kirli/zehirli ilan etmek tüketici sağlığı açısından kötü sonuçlara yol açacağı gibi üretici emeğine hakarettir.
Pestisitlerle ilgili ruhsatsız ürün satışı, merdiven altı üretim, kaçak yollarla ülkeye giren ürünlerin kullanılması, uygulama hataları ve kalıntı analiz sonuçlarının yetkili kurumlar tarafından paylaşılmaması gibi sorunlar hepimizin malumudur. Ancak, mevcut bilimsel veriler ışığında değerlendirildiğinde, doğru kullanım ve etkin denetim mekanizmaları sayesinde pestisit kalıntılarının, belirlenen sınırlar dahilinde, insan sağlığı üzerinde ciddi bir tehdit oluşturmadığı açıktır.
Sonuç olarak, pestisit kalıntılarının oluşturduğu tehlike, yaygın kaygıların ötesinde, gerçekte düşündüğünüz kadar da büyük değildir.
Sağlığınız için bol bol sebze ve meyve tüketmeyi ihmal etmeyin.
[1] Environmental Working Group (EWG) adlı sivil çevreci örgüt ABD’de her yıl Dirty Dozen (Kirli/Zehirli Ürünler) adı altında pestisit kalıntısı tespit edilen ürün raporları yayınlar. Hazırlanan raporların bilimsel geçerliliği yoktur.
KAYNAKLAR
- Ames, B. N., Profet, M., & Gold, L. S. (1990). Dietary pesticides (99.99% all natural). Proceedings of the National Academy of Sciences, 87(19), 7777–7781. doi:10.1073/pnas.87.19.7777
- Aune, D., Giovannucci, E., Boffetta, P., Fadnes, L. T., Keum, N., Norat, T., … Tonstad, S. (2017). Fruit and vegetable intake and the risk of cardiovascular disease, total cancer and all-cause mortality—a systematic review and dose-response meta-analysis of prospective studies. International Journal of Epidemiology, 46(3), 1029–1056. doi:10.1093/ije/dyw319
- Larsson, M. O., Sloth Nielsen, V., Bjerre, N., Laporte, F., & Cedergreen, N. (2018). Refined assessment and perspectives on the cumulative risk resulting from the dietary exposure to pesticide residues in the Danish population. Food and Chemical Toxicology, 111, 207–267. doi:10.1016/j.fct.2017.11.020
- Tudi, M.; Daniel Ruan, H.; Wang, L.; Lyu, J.; Sadler, R.; Connell, D.; Chu, C.; Phung, D.T. Agriculture Development, Pesticide Application and Its Impact on the Environment. Int. J. Environ. Res. Public Health 2021, 18, 1112. https://doi.org/10.3390/ijerph18031112
- Winter CK, Katz JM. Dietary exposure to pesticide residues from commodities alleged to contain the highest contamination levels. J Toxicol. 2011;2011:589674. doi: 10.1155/2011/589674. Epub 2011 May 15. PMID: 21776262; PMCID: PMC3135239.

