Teknolojinin hızla geliştiği günümüzde, yapay zekâ (YZ) sistemleri hayatımızın her alanına nüfuz ediyor. Ancak bu gelişmeler, beraberinde birçok etik ve toplumsal sorunu da getiriyor.
Yazar: Osman Akın
Avrupa Birliği, bu bağlamda önemli bir adım atarak “kabul edilemez risk” taşıyan yapay zekâ sistemlerini yasaklayan düzenlemeleri yürürlüğe sokma kararı aldı. 2 Şubat 2025 itibarıyla geçerli olacak bu yasaklar, bireylerin temel haklarını koruma amacını güdüyor ve toplumun güvenliğini sağlamayı hedefliyor.
Yasaklanan uygulamalar: Bireylerin hakları üzerindeki tehditler
Avrupa Birliği’nin yasakladığı uygulamalar arasında en dikkat çekeni sosyal puanlama sistemleri. Bu tür sistemler, bireylerin davranışlarını ve kişisel özelliklerini analiz ederek derecelendirme yapıyor. Bireylerin sosyal medya paylaşımları veya alışveriş tercihleri üzerinden oluşturulan puanlar, o bireyin toplum içindeki yerini belirleyebiliyor. Bu durum, ayrımcılığa yol açabilir ve bireylerin yaşamlarını olumsuz yönde etkileyebilir. Özellikle ırk, din veya cinsiyet gibi hassas verilerin kullanılması, bireylerin mahremiyetini tehdit eden bir durum haline geliyor. Bu tür uygulamalar, bireyleri belirli kalıplara sokarak toplumsal yapıyı zayıflatma potansiyeline sahip.
Bu tür uygulamalar, bireyleri belirli kalıplara sokarak toplumsal yapıyı zayıflatma potansiyeline sahip.
Biyometrik veri işleme de yasaklanan diğer bir alan olarak öne çıkıyor. Gerçek zamanlı yüz tanıma sistemleri, özellikle kamu alanlarında kullanıldığında, bireylerin izlenmesine ve denetlenmesine yol açabilir. Bu durum, özgürlük ve güvenlik arasında ince bir denge kurmayı zorlaştırıyor. Avrupa Birliği, bu tür sistemlerin yalnızca mahkeme kararı ile kullanılmasına izin vererek, bireylerin haklarını koruma adına önemli bir adım atıyor. Ancak bu düzenlemelerin uygulanması sırasında karşılaşılacak zorluklar da göz ardı edilmemeli.
Manipülatif teknolojilere gelince, bu alandaki yasaklar da son derece kritik. Savunmasız grupları hedef alan uygulamalar, toplumsal normları tehdit eden bir etki yaratabilir. Özellikle çocukları tehlikeli eylemlere yönlendiren sistemler, geleceğimizin teminatı olan genç nesilleri riske atıyor. Bu tür uygulamaların önlenmesi, sadece bireylerin değil, toplumun genel sağlığı açısından da büyük önem taşıyor.
Yaptırımlar ve denetim mekanizmaları: Adaletin teminatı
Avrupa Birliği’nin bu düzenlemeleri yalnızca yasaklarla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda ihlal durumunda ciddi yaptırımlar da öngörülüyor. İhlal eden şirketler için 30 milyon Euro’ya kadar para cezası veya küresel cironun %6’sı gibi önemli yaptırımlar söz konusu olacak. Bu durum, şirketleri daha dikkatli olmaya ve etik kurallara uymaya zorlayacaktır.
Denetim mekanizmaları da düzenlemelerin etkinliği açısından kritik bir rol oynuyor. Ulusal denetim otoriteleri ve Avrupa Yapay Zekâ Kurulu’nun denetim yetkisi sayesinde, yüksek riskli sistemler için ön değerlendirme ve sürekli izleme zorunluluğu getiriliyor. Bu sayede, yapay zekâ sistemlerinin potansiyel zararları önceden tespit edilip gerekli önlemler alınabilecek.
İstisnai durumlar: Güvenlik mi? Özgürlük mü?
Elbette ki bu yasakların bazı istisnai durumları da bulunuyor. Terör ve ciddi suç soruşturmalarında biyometrik tanımlama gibi uygulamalar mahkeme kararı ile sınırlı olarak kullanılabilecek. Ancak bu istisnaların kötüye kullanılmaması için sıkı denetim mekanizmalarının devreye girmesi gerekiyor.
Ancak bu istisnaların kötüye kullanılmaması için sıkı denetim mekanizmalarının devreye girmesi gerekiyor.
Bu noktada, güvenlik ile özgürlük arasındaki çatışma daha görünür hale geliyor. Toplumun güvenliği adına atılan adımların bireylerin haklarını ihlal etmemesi için dikkatli olunması şarttır. Aksi takdirde, güvenlik adına yapılan her müdahale, özgürlükleri kısıtlayacak yeni bir baskı aracı haline gelebilir.
Sonuç: Daha Adil Bir Gelecek İçin Mücadele
Sonuç olarak, Avrupa Birliği’nin yapay zekâya yönelik düzenlemeleri, teknolojinin etik kullanımını teşvik eden bir yaklaşım olarak öne çıkıyor. Bu yasaklar yalnızca riskleri azaltmakla kalmayacak; aynı zamanda yapay zekâ geliştiren şirketlerin sorumluluklarını artıracak ve daha güvenli teknolojilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır.
Gelecekte yapay zekânın nasıl şekilleneceğini belirleyecek olan bu tür düzenlemeler, toplumların daha adil ve eşitlikçi bir yapıya kavuşmasına katkıda bulunabilir. Teknolojinin sunduğu fırsatları değerlendirirken bireylerin haklarını ve toplumun güvenliğini göz ardı etmemek gerektiği gerçeği her zamankinden daha önemli hale geliyor.
Yapay zekânın geleceği hem fırsatlar hem de tehditlerle dolu; ancak doğru düzenlemelerle bu tehditlerin üstesinden gelmek mümkün olacaktır.
Avrupa Birliği’nin attığı bu cesur adım sadece kendi sınırları içinde değil; dünya genelinde de yankı bulacak bir örnek teşkil edebilir. Diğer ülkeler de benzer düzenlemelerle yapay zekânın etik kullanımını sağlamak adına harekete geçebilirler. Yapay zekânın geleceği hem fırsatlar hem de tehditlerle dolu; ancak doğru düzenlemelerle bu tehditlerin üstesinden gelmek mümkün olacaktır.
Bu bağlamda, toplumsal adaletin sağlanması için mücadele etmek hepimizin sorumluluğudur. Yapay zekânın potansiyelinden yararlanırken insanlığın ortak değerlerini korumak adına atılacak her adım, daha adil bir dünya için önemli bir katkı sağlayacaktır.