Yüzyıllar boyunca insanlar geceyi iki ayrı uyku dönemine bölerek geçiriyordu. Gün batımından birkaç saat sonra başlayan ilk uyku, kısa bir gece yarısı uyanıklığı ve ardından sabaha kadar süren ikinci uyku.
Beyza Aydoğdu
GazeteBilim Yazı İşleri
İki parçalı uyku
Modern insan için sekiz saat kesintisiz uyku, neredeyse biyolojik bir gereklilikmiş gibi anlatılır. Oysa tarihe ve antropolojiye baktığımızda bunun oldukça yeni bir fikir olduğu ortaya çıkıyor. Yüzyıllar boyunca insanlar geceyi iki ayrı uyku dönemine bölerek geçiriyordu. Gün batımından birkaç saat sonra başlayan ilk uyku, kısa bir gece yarısı uyanıklığı ve ardından sabaha kadar süren ikinci uyku. Bu düzen yalnızca bir bölgeye özgü değildi. Avrupa kayıtlarında da Asya ve Afrika toplumlarında da aristokrat günlüklerinde de aynı uyku biçiminden bahsedilir. Yani iki parçalı uyku, insanlığın uzun bir dönem boyunca normuydu. Bu gece yarısı uyanıklığı boş bir zaman dilimi değildi. İnsanlar bu sessiz saatlerde odunları düzenler, ateşi kontrol eder, ev hayvanlarına bakar, dua eder, bazen rüyaları üzerine düşünür, bazen de içsel bir dinginlik içinde loş ışıkta otururlardı. Kimi kaynaklar, bu zamanın yaratıcılık ve iç görü için özel bir dönem olduğunu bile söyler. Antropologlar, insanların bu uyanıklığı tamamen doğal bir biyolojik ritmin parçası olarak yaşadığını düşünüyor. Çünkü uyku döngülerimiz, özellikle karanlık ve loş ışıkta, kendi kendine iki parçaya ayrılmaya yatkın.
Uyku alışkanlığı neden unutuldu?
Peki bu kadar evrensel görünen bir alışkanlık nasıl oldu da tarihten tamamen silindi? Bunun cevabı büyük ölçüde yapay ışığın yükselişi. 1800’lerin sonlarından itibaren önce gaz lambaları, ardından elektrik aydınlatması şehirleri geceleri de gündüz kadar aktif hale getirdi. İnsanlar artık gün batımında yatmak zorunda değildi; ışık altında daha geç saatlere kadar sohbet ediyor, çalışıyor, okuyor ve eğleniyordu. Bu durum, uykuya ayrılan toplam zamanın gecenin iyice sonlarına itilmesine yol açtı. Gece daha geç başlayan uyku doğal olarak bölünmedi ve ilk uyku-ikinci uyku düzeni yavaş yavaş kayboldu. Sanayi Devrimi’nin getirdiği çalışma biçimleri de bu dönüşümü hızlandırdı. Fabrika saatlerine uyum sağlamak için “tek parça, verimli uyku” fikri yaygınlaştı. Toplum modernleştikçe, iki parçalı uyku değil, tek seferde derin uyku ideal sayılmaya başlandı. 20. yüzyılın başlarında uyku uzmanları bile kesintisiz uykuyu norm olarak tanımlayınca, eski düzen neredeyse tamamen unutuldu.
Uykunun biyolojisi
Fakat işin biyolojik kısmı hâlâ şaşırtıcı. Yapılan deneylerde insanlar tamamen karanlık, sessiz ve yapay zaman işaretlerinin olmadığı ortamlara bırakıldığında, birkaç gün içinde kendiliğinden iki parçalı uyku düzenine geri dönüyor. Önce uzun bir ilk uyku, sonra bir saatlik sakin bir uyanıklık, ardından ikinci bir uyku. Beynin melatonin salgılama ritmi yani biyolojik geceyi yöneten hormon döngüsü bu şekli tercih ediyor gibi görünüyor. Öte yandan ışık, özellikle mavi dalga boyları, bu ritmi güçlü şekilde bastırarak uykunun zamanlamasını geciktiriyor ve iki uyku evresini aynı bloğa sıkıştırıyor. Bu düzenin yaşayan örnekleri hâlâ var. 2017’de yapılan bir saha araştırması, Madagaskar’da elektrik erişiminin düşük olduğu bir köyde insanların modern toplumlara göre çok daha fazla gece uyanıklığı yaşadığını gösterdi. Uyku yine iki faza bölünüyor, fakat toplum bunu uykusuzluk olarak görmüyor, sıradan bir alışkanlık olarak yaşıyor.
Loş ışık ve uyku
İşin bir diğer boyutu ise zaman algısı. Kış aylarında günlerin kısalması, sabah mavisi dediğimiz ışığın gecikmesi ve uzun karanlık periyotlar vücut saatini daha da esnetiyor. Kapalı, izole ve karanlık ortamlarda yaşayan insanların gün saymayı şaşırdığı, zamanın daha yavaş veya daha hızlı aktığını hissettiği biliniyor. Uyku araştırmacılarına göre bu durum, iki parçalı uykunun ortaya çıktığı eski çağlarda karanlığın geceyi daha uzun ve daha esnek algılatmasının biyolojik bir sonucu olabilir. Bugün ise birçok insan geceleri birkaç kez uyanıyor ve bunu uyku bozukluğu olarak yorumluyor. Oysa uzmanlar, kısa uyanmaların neredeyse herkesin REM döngü geçişlerinde yaşadığı doğal bir süreç olduğunu söylüyor. Gece ortasında uzun süre uyanık kalanlara ise modern öneri şu: Yatakta dönüp durmak yerine loş ışıkta sakin bir şeyler yapmak, sonra yeniden uykuya geçmek. İlginç bir şekilde bu tavsiye, atalarımızın gece yarısı ritüelleriyle neredeyse aynı davranışı işaret ediyor.
Binlerce yıllık uyku alışkanlığı
Sonuç olarak, iki parçalı uyku artık hayatımızın normu olmasa da insan biyolojisinin derinliklerinde hâlâ yerini koruyor gibi görünüyor. Yapay ışık ve modern yaşam bizi kesintisiz uykuya yöneltmiş olabilir, fakat gece yarısı gözlerimizi açtığımız o anlar belki de bir eksiklik değil, binlerce yıllık bir alışkanlığın sessiz yankısıdır.
Kaynak
- https://www.sciencealert.com/humans-used-to-sleep-twice-every-night-heres-why-it-vanished
- (2017 madagaskar yazısı) https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28181718/

