Medya ve yeni medya (sosyal medya, podcastler…) işlevsel açıdan yalnızca bir iletişim aracı olarak kalmaz, insan davranışı üzerinde hayli etkilidir.
Şiddet pornografisi
Günümüzde sosyal medya kullanımının da yaygınlaşmasıyla tüm kitle iletişim araçlarında travma, intihar, cinayet, çocuk istismarı ve tüm şiddet haberlerinin ne yazık ki farkındalık oluşturma ya da yararlılık ilkesi gözetmeksizin, herhangi bir çözüm önermeyen ve toplum yararına hizmet etmeyen bir biçimde servis edildiğini görüyoruz. Hem profesyonel haberciler hem de sosyal medya kullanıcıları tarafından, ilgi çekmek, rating ve etkileşim yakalamak uğruna; etik, yasal ve vicdani kurallar göz ardı edilerek, olayların bütün ayrıntılarıyla paylaşıldığına, adeta bir şiddet pornografisi yaratıldığına tanık oluyoruz. Bazen iyi niyetli olarak, daha fazla dikkat çekebilmek, farkındalık ve kamuoyu oluşturabilmek için paylaşılan bu detaylar tam aksine duyarsızlık ve inkâr davranışını beraberinde getirirken, kimi zaman insanları gerçeklikten, insani duygulardan ve değerlerden uzaklaştırmaya neden oluyor.
İlgi çekmek, rating ve etkileşim yakalamak uğruna; etik, yasal ve vicdani kurallar göz ardı edilerek, olayların bütün ayrıntılarıyla paylaşıldığına, adeta bir şiddet pornografisi yaratıldığına tanık oluyoruz.
Medyanın davranışlara etkisi
Medya ve yeni medya (sosyal medya, podcastler…) işlevsel açıdan yalnızca bir iletişim aracı olarak kalmaz, insan davranışı üzerinde hayli etkilidir. Yayımlanan her şey toplumdaki tutum ve davranışları etkileyebilme ve bunları olumlu ya da olumsuz yönde değiştirebilme gücüne sahiptir. Medya, bireysel ve toplumsal değer yargılarını, tutumları, görüş ve eğilimleri şekillendirir ve yönlendirir, kültürü yeniden üretir ve yaygınlaştırır. Medya ve sosyal medyadaki içerikler belli davranışların ketlemesini önleme/sağlama, duyarsızlaştırma, taklit etme, saldırganlığı uyarma ve risk almayı teşvik etme yolu ile kişilerin ve toplulukların eylemlerini belirleyebilir. Psikiyatri ve psikiyatrik bozukluklar üzerindeki etkileri de önemli ve yönlendiricidir. Medyadaki paylaşımlar ruhsal ve toplumsal sağlığımızı, doğrudan ya da dolaylı olarak, olumu ya da olumsuz yönde etkileyebilir.

İntihar vakaları ve medya
Örneğin medyada intihar vakalarının tüm detaylarıyla, dramatize edilerek, görsel öğeler eşliğinde sunulmasının, intihara eğilimli bireyler üzerinde olumsuz etkiler yarattığı yıllardır bilinmektedir. İntihar haberlerinin veriliş biçimine dikkat edilmediğinde intihar girişimlerinin arttığını gösteren dünya genelinde çok sayıda örnek vardır. Goethe’nin “Genç Werther’in Acıları” adlı romanının yayınlanmasının ardından Avrupa’nın pek çok farklı yerinde gençlerin romandakine benzer şekilde intihar girişiminde bulunmasının ardından bu “kopya intihar” olguları araştırmalara konu olmuş, benzer intihar davranışlarına “Werther Etkisi” adı verilmiştir. Örneğin 1970’lerde, Britanya’da, bir kendini yakarak intihar etme eyleminin uluslararası medyada oldukça fazla yer bulmasını izleyen 12 ay içerisinde Britanya’da kendini yakarak intihar etme eyleminin, beklenenden 60 kişi daha fazla olduğu saptanmıştır. Avustralya’da yapılan bir başka araştırmada, ülkenin iki ulusal gazetesinde intihar haberlerinin yer almasından sonra Avustralyalı erkeklerde intihar oranının yükseldiği görülmüştür. ABD’de genç yaş intiharlarını önlemeye yönelik hazırlanan filmlerin gösteriminden sonra intihar girişiminde bulunan gençlerin sayısında artış görülmüştür.

Ülkemizde Boğaziçi Köprüsü’ndeki intihar girişimi haberlerinin verilmesinin durdurulmasının, Avusturya’da intihar haberlerinin kısıtlanmasının ardından intihar olgularının azalması, intiharın medyada yer alış biçimi ile gerçekleşmesi arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Özellikle ayrıntılı resim ve görüntülerle verilen haberlerden sonra benzer yöntemin kullanıldığı intihar girişimlerinin arttığı, aynı zamanda tehlikeli davranışlarda bulunma ve depresyon riskini de artırdığı gözlenmiştir. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü intihar haberlerinin medyada nasıl yer alması gerektiğiyle ilgili ilkeler belirlemiştir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi’nde “İntihar olayları hakkında haber çerçevesini aşan ve okuyucu veya izleyiciyi etki altında bırakacak nitelikte ve genişlikte yayın yapılmamalıdır” denilmektedir. Ancak paylaşımlara baktığımızda ne yazık ki bu ilkelere uyulmadığını görüyoruz.
Yalnızca fiziksel ya da cinsel şiddet eylemlerine ya da görüntülerle tepki uyandırılabilen olaylara vurgu yapmak, sistematik bir biçimde hepimizi etkisi altına alan diğer travma/şiddet türlerinin hafife alınması ve kanıksanmasına neden oluyor.
Dili dönüştürmek
İntihar haberlerine benzer şekilde birtakım ilke ve etik kurallara uyulmadan yayımlanan şiddet konulu haberlerin veriliş biçiminin de özendirici olması yanı sıra pek çok toplumsal soruna yol açtığı biliniyor. Öteden beri travma, afet, şiddet ve intihar haberlerinin özensiz, gelişigüzel bir üslup, dil ve görseller kullanılarak paylaşıldığını, “üçüncü sayfa haberciliğin” magazinleştirilerek gündemde tutulduğunu görüyoruz. Ne var ki yalnızca fiziksel ya da cinsel şiddet eylemlerine ya da görüntülerle tepki uyandırılabilen olaylara vurgu yapmak, sistematik bir biçimde hepimizi etkisi altına alan diğer travma/şiddet türlerinin hafife alınması ve kanıksanmasına neden oluyor. Ne yazık ki duyarlılık eşiği gitgide yükseliyor, korku filmlerini andıran şiddet görüntü ya da senaryoları olmadıkça toplumsal duyarlılık oluşmuyor. Bu furya, şiddet olaylarını olağanlaştırmaya, sıradanlaştırmaya ve failleri özendirmeye, güçlendirmeye, şiddete maruz kalanların kendilerini çaresiz hissetmelerine ve kurban rolüne sıkıştırılarak güçsüzleştirilmelerine, şiddetin yeniden üretilmesine hizmet etmekten öteye gitmiyor. Medya ve sosyal medyada kullanılan dil ve paylaşımların içeriği, habercilik biçimi başlı başına bir araştırma alanı olmayı hak ediyor.

Dil, bir iletişim aracı olmakla kalmaz aynı zamanda birbirimizle olan ilişkilerimizi, toplumu ve toplumsal cinsiyet rollerini, tüm bunlar da dili şekillendirir. Örneğin, cinsiyet ayrımına dayalı dil kullanımı kadının ikincil, edilgin ve bağımlı rolünü ilan eder; “Bilim adamı”, “siyaset adamı”, “iş adamı”, “erkek sözü”, “adam gibi adam” “erkeğine hizmet etmek”, “karı gibi”, “elinin hamuruyla erkek işine karışmak”, “kadınlar çiçektir”, “kadınlar bize emanettir” gibi cinsiyetçi ifadeler eşitsizliğe hizmet eder. Egemen dil, aile, okul, hukuk sistemi vb. oluşumlar ve kitle iletişim araçları, cinsiyete dayalı iş bölümü, bazı dinsel, edebi ve sanatsal eserler, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve şiddetin üretilmesinde, meşrulaştırılmasında, pekiştirilmesinde ve sürdürülmesinde rol oynar. Dilimizi dönüştürmek; toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve şiddet ile mücadele etmedeki en önemli adımlardan bir tanesidir.
Faili kahramanlaştırıp mağduru suçlamak
Günümüzde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve şiddetin en güçlü biçimde üretildiği ve yaygınlaştırıldığı mecralardan belki de en önemlisi medya ve “yeni medya”dır. Kimi program, dizi, reklam ve paylaşımlarda şiddetin olağanlaştırıldığını, faillerin kahramanlaştırdığını, şiddet davranışının haklı gerekçelerinin oluşturulmaya çalışıldığını, şiddete maruz kalanın suçlu ilan edildiğini, kişilerin özel yaşamlarının ve kişisel bilgilerinin gizliliğinin ihlal edildiğini görüyoruz. Ne yazık ki bu iletişim ve sunuş biçiminin bizzat kendisi şiddeti yeniden üreten, meşrulaştıran, teşvik eden ve yaygınlaştıran en önemli araçlardan bir tanesidir. Faili aklamaya dönük, faili kahramanlaştıran, şiddeti meşrulaştıran söylemler, şiddetin bir sorun çözme yöntemi olarak benimsenmesine neden olur. Failin ya da şiddete uğrayanın kimlik özelliklerine ya da davranışlarına vurgu yapılarak verilen haberlere dikkat edilmesi gerekir. Örneğin bir failin “mülteci, psikolojik sorunları olan, aldatılmış, iflas etmiş, ‘erkekliğine dil uzatılmış’, cinnet geçirmiş, kara sevdalı, ‘eski karısının çocuğuyla görüştürmediği’, bunalımda, karısı tarafından aldatılmış, işten atılmış, ‘cinnet geçirmiş’” olması faili haklı göstermeye hatta adli süreçlerde haksız tahrik indirimlerinin uygulanmasına hizmet eder. Haberlerde ve paylaşımlarda benzer biçimde; şiddete uğrayanın mini etek giymesi, trans olması, aşırı makyajlı olması, geç saatte dışarıda olması, alkollü olması, eşini aldatması gibi detaylara yer verilmesi şiddet davranışına gerekçe üretme çabasıdır. Şiddete maruz kalandan “masum, melek, ana, namusuyla parasını kazanan” vb. ifadelerle bahseden haber ve paylaşımlar, bazı şiddet eylemlerinin korkunç, bazılarınınsa meşru olduğu varsayımını barındırır, şiddeti yeniden üretir. Dil hafife alınmamalı, paylaşımlarda şiddetin gerekçesi olabilirmiş gibi ifadelere yer verilmemeli, olayı romantikleştirmeden haberleştirilmesi üzerinde önemle durulmalıdır (Bu konuda Türkiye Gazeteciler cemiyeti tarafından hazırlanan “Etik Gazetecilik İçin Cinsiyet Eşitliği Rehberi”nden yararlanılabilir.)
Şiddet görsellerinin özendiriciliği
Sadece kullanılan dil değil aynı zamanda medyada ve haberlerde sergilenen görsellerin de önemli etkisi vardır. Şiddet içeren olaylar, sahneler ve görüntüler ne denli sık ve ne kadar uzun süre ekrana gelirse etkileri o oranda artar. Şiddet içeren sahnelerin dehşet içeren ayrıntıları dillendirildikçe, görüntüler tekrar tekrar paylaşıldıkça, felaketleştirici yorumlarla pekiştirildikçe etkinin boyutları daha da tehlikeli bir hal alır. Bu, etkiye tepki olarak şiddetin artan dozlarda günlük yaşamın sıradan parçasıymış gibi kanıksanmasına neden olur. Şiddet ve istismar konulu haberlerde ve kamu spotlarında maruz kalanların travmatize olmuş görüntüleri, darp edilmiş şekilde makyajlanmış/çaresiz, edilgen konuma sıkıştırılmış görüntülerinin de şiddeti yeniden ürettiği ve maruz kalanlar açısından ikincil örselenme yaratan bir tetikleyici olacağı akılda tutulmalıdır. Bunlar yerine şiddet görüntüleri içermeyen, maruz kalanları güçlendirecek, cesaretlendirecek görseller seçilmelidir.

Şiddetin şiddeti beslediğini bilerek, yazılı ve görsel medyada her türden şiddet ve ölüm haberlerinin yer alma şekline özen gösterilmesi gerekir. İntihar haberleri dikkat çekici olmayan bir biçimde yapılmalı, ayrıntılı kimlik bilgileri, intihar yeri ve yöntemine dair detaylar, fotoğraf ve görüntüler verilmemeli ve haber romantik ya da estetik bir şekilde sunulmamalıdır. Travma/şiddet haberlerinin medyada yer alış biçiminde de benzer hassasiyetler ve etik ilkeler gözetilmelidir. Habere konu olan kişi ve yakınlarının özel yaşamlarının gizliliği ve kişilik haklarının göreceği zarar hesaba katılmalıdır. Olaylar aktarılırken kişilerin ayrıntılı kimlik bilgileri açıklanmamalı, olayın nasıl olduğuyla ilgili ayrıntılar, fotoğraf ve görüntüler haberde yer almamalıdır. Kişiler tamamen irade ve kontrolleri dışında, görülmesini ya da karşılaşmayı hiç istemedikleri bir şekilde defalarca görüntülenerek tekrar tekrar şiddete maruz bırakılmaktadırlar. Dijital ortamlarda görüntülerin hiçbir zaman ortadan kaldırılamayacak olması, şiddete uğrayan kişi ve yakınlarının, ya da katledilen kişilerin yakınlarının ve bu görüntüleri izleyen kişilerin her seferinde yeniden travmatize olmasına neden olmaktadır.
İntihar cesur bir davranış değil
Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından yayımlanan çeşitli basın açıklamalarında vurgulandığı üzere “İntihar sebebiyle ölenlerin haberleştirilmesinde ölme kararında rol oynayan psikososyal nedenler aydınlatılmalı, intihara yol açan depresyon, madde bağımlılığı gibi hastalıkların tedavisinin olduğu vurgulanmalı ve nasıl yardım alınacağı konusunda bilgi verilmelidir. Kişilerarası ilişki güçlükleri ve çatışmalarda çözüm yollarını örneklerle belirten yol gösterici haberler şeklinde verilmelidir.
İntihar girişiminde bulunan kişiye intihar davranışıyla bir ün kazandırılmamalı, intiharın ün kazanmak için bir yol olduğu mesajı verilmemelidir.
İntihar, haberlerde cesur bir davranış olarak sunulmamalı. Haber ilk sayfalarda “ana haber” olarak verilmemeli, resimli, renkli olmamalı, intihar yönteminin ayrıntıları verilmemelidir. İntihar etmiş kişinin ya da intihar edilen yöntemin fotoğrafı kullanılmamalı, olay romantik ve gizemli bir davranış olarak yüceltilmemelidir. Çeşitli başka etkili çözüm yolları olduğu, bunlara ulaşamama durumunda bu sonucun ortaya çıktığı belirtilmelidir. İntihar girişiminde bulunan kişiye bazı özenilebilecek nitelikler, dikkat çeken özellikler ve bir özel statü kazandıracak sunumlardan kaçınılmalıdır. İntihar girişiminde bulunan kişiye intihar davranışıyla bir ün kazandırılmamalı, intiharın ün kazanmak için bir yol olduğu mesajı verilmemelidir.”
Birbirimizi dönüştürmek
Kitle iletişim araçları sayesinde dünyanın öbür ucundaki pek çok birey ile karşılıklı deneyimlerimizi paylaşma, dayanışma, birbirimizi zenginleştirme ve güçlendirme fırsatı bulabiliyoruz. Medya ve sosyal medyanın olumlu ve yararlı etkileri sayesinde, bir konuda bilinçlenme, toplumsal duyarlılık ve kamuoyu oluşturma, hızla bir araya gelip ortak hareket etme, destek sistemi hatta adli mercilerce salıverilen zanlının sosyal medyada oluşan tepkileri sonucu tutuklanması bile gerçekleşebiliyor. Böylesi güçlü bir mekanizmanın birey ve toplum yararına kullanılması için dilimizi ve paylaşım biçimimizi, birbirimizi dönüştürmek hepimizin sorumluluğu.
Şiddeti ve intihar davranışlarını olağanlaştırmaya, yeniden üretmeye, alışılmasına, izleyenlerin ikincil olarak örselenmesine, güçsüzlük, çaresizlik, çözümsüzlük hissedilmesine neden olmamak için; şiddete uğrayan/intihar sebebiyle ölenlerin ve yakınlarının kişilik haklarının zarar görmemesi ve daha fazla örselenmemeleri için medya çalışanları, sosyal medya içerik üreticileri ve kullanıcıları olarak hepimiz paylaştığımız içeriğe dikkat etmeliyiz. Tüm medya çalışanları ve içerik üreticilerinin yasalarda tanımlı biçimde yayıncılık yapmaya teşvik edilmeleri, hak temelli habercilik ve habercilik etiği konularında ileri eğitim ve atölyelere katılmaları, medya organları ve kuruluşların ruh sağlığı alanında çalışan dernekler ile bu konuda işbirliği sağlamaları, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, intihar ve şiddet ile mücadele için vazgeçilmezdir.
Kaynak
Kendimle Karşılaşmalar