Emre Çevik
Paleontoloji alanındaki gelişmeleri haftalık aktardığımız “Paleookur” köşemiz bu hafta da önemli haberlerle karşınızda!
Meksika’nın yeni ördek gagalı dinozoru
Meksika’da bulunan kısmi kafatasından yola çıkılarak Geç Kretase’de yaşamış Hadrosaurid bir dinozor tanımlandı: Coahuilasaurus lipani.
Keşfedilen bu dinozorun uzunluğunun yaklaşık 8 metre olduğu düşünülüyor. Yaklaşık 72,5 milyon yıl önce Kampaniyen Çağ’ın sonunda gezegenimizde yaşadığı tarihlendiriliyor. Bu dinozor ördek gagalı dinozorların (Hadrosauridae) özel bir kladı olan Kritosaurini’ye ait bir canlıdır.
Dinozor hakkında Bath Üniversitesi’nden Dr. Nicholas Longrich ve meslektaşları, “Kritosaurinler, Kretase döneminden çok sayıda türle temsil edilen, Kuzey Amerika’daki hadrosaurların en çeşitli soylarından biridir” dediler.

Ayrıca kafatası kemiği özelinde Dr. Longrich, “Çene morfolojisindeki çarpıcı çeşitlilik, farklı ekolojik nişler ve yiyecekler için uzmanlaşmayı düşündürüyor.” açıklamasında bulundu. Yine Kritosaurinler üzerine konuşan Dr. Longrich, “Kritosaurini’deki kafatası tepesi morfolojisindeki çeşitlilik, aynı zamanda cinsel seçilimin, tepeli Lambeosaurinler ve Ceratopsidlerde olduğu gibi, kritosaurinlerin evrimini yönlendirdiğini de gösteriyor.” şeklinde konuştu.
Kritosaurinler özelinde belirli açıklamalarına devam eden Dr. Longrich sözlerine şu şekilde devam etti; “Kritosaurinlerin kemiksi çıkıntıları o kadar ayrıntılı olmasa da ayrıntılı yumuşak doku yapılarına sahip olabilir.” Kemiksi çıkıntıların işlevinin henüz bilinmediğini de söylemek lazım.
Kemiksi çıkıntı üzerine yine de konuşan Dr. Longrich; “Göze çarpıyordu bu nedenle muhtemelen gösteriş amaçlıydı; modern kuşlarda, kafatası süsleri ara sıra tür içi mücadelede de kullanılır, örneğin boynuzgagalarda ve nispeten sağlam tepelik muhtemelen benzer bir işlevi yerine getirmiş olabilir.” şeklinde tahminlerde bulundu. Daha sonra Dr. Longrich; “Lambosaurus’ta öne sürüldüğü gibi, ayrıntılı burun odası seslendirmede de rol oynamış olabilir.” vurgusunda bulundu.
Meksika’da bulunduğu bölge üzerine (Cerro del Pueblo Formasyonu, Coahuila, Meksika) araştırmacılar şu açıklamalarda bulundu; “Cerro del Pueblo Oluşumu’nda Teropodlar ve Ornithomimids da dahil olmak üzere çeşitli dinozor türleri yaşıyor. Teropodlar arasında tyrannosauridler, deinocheirid Paraxenisaurus normalensis, Ornitomimidler, Caenagnathidler, Dromaeosauridler ve Troodontidler bulunur. Ayrıca Kuş Kalçalılarda Ankilozorları, Ceratopsidleri, Thescelosauridleri ve Hadrosauridleri içerir.” sözleriyle bölgenin biyoçeşitliliği üzerine çarpıcı açıklamalarda bulundular.
Paleontologlar üç yeni keseli kurt fosili belirledi!
Yeni Güney Galler Üniversitesi’nden paleontologlar, Avustralya’nın kuzeybatı Queensland’indeki Riversleigh Dünya Mirası Alanı’nın Üst Oligosen tortularında, Badjcinus, Nimbacinus ve Ngamalacinus cinsi üç yeni türün fosilleşmiş kalıntılarını ortaya çıkardılar. Badjcinus timfaulkneri, Nimbacinus peterbridgei ve Ngamalacinus nigelmarveni olarak adlandırılan bu yeni türler, şimdiye kadar bilinen en eski keseli kurtlar arasında yer alıyor ve daha önce anlaşılandan daha erken bir keseli kurt ailesi Thylacinidae’nin çeşitlendiğini gösteriyor.
Yapılan araştırmacılar sonucunda üç yeni keseli kurt türünün 25 ila 23 milyon yıl önce Geç Oligosen döneminde yaşadıkları belirtildi.
Yeni Güney Galler Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan baş yazar Tim Churchill, “Tazmanya canavarları gibi, Badjcinus timfaulkneri’nin çene kemiği de avının kemiklerini ve dişlerini kolayca kırabilir” dedi ve sözlerine devam etti “Ancak şu ana kadar, yaklaşık 2,7 kg ağırlığında olan çok daha küçük Badjcinus turnbulli, Geç Oligosen’e ait bilinen tek diğer keseli kurttu.”
Bulunduğu bölge olan (Riversleigh’deki Hiatus Bölgesi) üzerine de konuşan Churchill, Badjcinus timfaulkneri’nin bilinen en eski keseli kurt olduğu vurgusunu yaptı.
İkinci tür olan Nimbacinus peterbridgei, yaklaşık 3,7 kg ağırlığındaydı. Ayrıca tür tam bir çene kemiği ile tanımlandığını da söylemek lazım.
Tür hakkında Yeni Güney Galler Üniversitesi Profesörü Mike Archer, “Nimbacinus peterbridgei, muhtemelen Riversleigh’in antik ormanlarında yaşayan küçük memelilere ve diğer av türlerine odaklanan daha genel bir avcıydı” dedi.
Tür üzerine önemli bir noktaya değinen Profesör Archer: “Bunun, Riversleigh’deki 15 milyon yıllık tortularda bulunan daha büyük Nimbacinus dicksoni (5 ila 7 kg) adlı Nimbacinus’un tek diğer türüyle doğrudan bağlantılı olabileceğini düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Burada tanımlanan diğer iki yeni tür, keseli kurtların giderek karmaşıklaşan aile ağacında belirgin yan dalları temsil ediyor gibi görünüyor. Bu, Nimbacinus peterbridgei‘nin muhtemelen Tazmanya kaplanının bilinen en eski doğrudan atası olduğu anlamına geliyor.”
Üçüncü yeni tür olan Ngamalacinus nigelmarveni, yaklaşık 5.1 kg ağırlığındaydı ve diğer keseli kurtlar gibi Riversleigh bölgesinde bulundu.
Tür üzerine Yeni Güney Galler Üniversitesi’nden Dr. Sue Hand, “Bu son derece etçil bir keseli kurttu” ifadelerini kullandı ve devamında dişlerini atıfta bulunan Dr. Hand, dişlerinin son derece keskin olduğunu vurguladı.
Ayrıca Ekip bizlere Geç Oligosen döneminde üç farkl keseli kurt soyunun varlığının, bu keseli hayvan grubunun fosil kayıtlarında ilk kez ortaya çıktıktan sonra ne kadar hızlı çeşitlendiğini gösterdiğini belirtmesiyle önemli bir paleontolojik keşif olduğunu gösterdi.
Konu üzerine Churchill, “Bu yeni türler çok farklı dişsel adaptasyonlar sergiliyor ve bu da o dönemde birkaç benzersiz etçil orman nişinin mevcut olduğunu gösteriyor” dedi.
Churchill ayrıca önemli bir konu üzerine de değinerek “Bu dönemde Riversleigh’deki memeli etoburların çeşitliliği, Güney Amerika’da gelişen büyük memeli etobur yayılımı da dahil olmak üzere diğer ekosistemlerde görülenlerle rekabet edecek düzeydedir” sözleriyle açıklamasını bitirdi.
Avustralya’nın milyonluk ayak izleri!
Avustralya’nın Melbourne kentinin güneyindeki Wonthaggi Formasyonu’nda Erken Kretase dönemine ait dinozor ayak izleri keşfedildi!
Bunlar arasında orta ila büyük teropodların (0.8-1.9 m kalça yükseklikleri) oluşturduğu 18 iz ve küçük ornitopod dinozorların (40-48 cm kalça yükseklikleri) oluşturduğu dört iz bulunmaktadır.
Ayrıca Wonthaggi Formasyonu’ndaki teropod ayak izlerinin uzunluğu 18 ila 47 cm arasında değişmektedir. Ornitopod ayak izlerinin boyutu ise 10 ila 18 cm arasında değişmektedir. Bu izlerdeki karışıklık çeşitli yaşlardaki dinozorların bir karışımı olduğu düşünülmektedir.
Yaş konusunda konuşan Emory Üniversitesi’nden Profesör Martin, “Bu durum, dinozorların kutup ortamında yuva yapmış ve yavrularını burada büyütmüş olabileceklerini gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Ayrıca bulunan izler üzerine Kutuplarda yaşayan dinozorlar hakkında çok çarpıcı ifadelerde de bulunan Profesör Martin: “Çok sayıdaki iz, eski kutup ortamlarının büyük etoburları desteklediğine dair şimdiye kadarki en iyi kanıttır” dedi ve eklemelerde bulundu: “Büyük teropodlar muhtemelen daha küçük dinozorlar, balıklar ve kaplumbağalar gibi avlarla beslenmiş olmalı.”
Teropod üzerine konuşan Profesör Martin: “Bu teropodun kalça yüksekliği, uzun boylu, modern bir insanın tam boyuyla hemen hemen aynıydı.”
Bulunduğu bölge ve Antarktika üzerine çarpıcı açıklamalarda bulunan Profesör Martin: “Avustralya’nın Victoria Eyaletinin kayalık kıyı katmanları, yaklaşık 100 milyon yıl önce Avustralya’yı Antarktika’dan ayıran antik süper kıta Gondwana’nın parçalanmaya başladığı yeri işaret ediyor. O dönemde kutup ortamı, nehirlerin örgülü olduğu bir yarık vadisiydi. Kretase döneminde yıllık ortalama hava sıcaklığı bugünkünden daha yüksek olmasına rağmen, kutup kışları sırasında ekosistemler derin dondurucu soğuklar ve aylarca süren karanlıklar yaşadı.”
Bölgeyi öven açıklamalara da yer veren Profesör Martin: “Wonthaggi Formasyonu, Güney Yarımküredeki en iyi kutup dinozor gövdesi fosillerinden birini ortaya çıkardı ancak bu kalıntıların çoğu küçük kemik ve diş parçalarından oluşuyor.” Bu kemikler üzerinde de konuşan Profesör: “Bu parçalar, gömüldükleri yere bahar aylarındaki şiddetli sellerle taşınmış olabilir. Ancak, bu kadar çok teropod izine rastlamamız, kemiklerinin bulunduğu yerde çeşitli dinozorların gerçekten yaşadığını ve yürüdüğünü doğruluyor.” ifadeleriyle sözlerini bitirdi.
Yine Avustralya ama bu sefer Devoniyen dönemine gidiyoruz!
Avustralya’da Devoniyen Coelacanth (Sölekant) fosili bulundu!
Yaşayan Sölekant Latimeria, omurgalıların en muhafazakar gruplarından birinin içinde ikonik bir “Yaşayan Fosil”dir. Bu hafta ise paleontologlar Batı Avustralya’daki Geç Devoniyen Gogo Formasyonu’nda bulunan bir fosilden yeni bir ilkel Sölekant türü tanımladılar: Ngamugawi wirngarri adlı 375 milyon yıllık fosil balık, sölekant eşitsizliğinde ve evriminde kritik bir geçiş aşamasını dolduruyor.
Sölekantlar üzerine konuşmak gerekirse ilk kez 419 milyon yıl önce Erken Devoniyen döneminde görülen, evrimsel olarak benzersiz lob yüzgeçli balıklardır. Ayrıca sölekantların fosil kayıtlarına baktığımızda Mezozoik dönemde önemli ölçüde çeşitlendiklerini ve bazı türler alışılmadık vücut şekilleri geliştirdiklerini biliyoruz. Ancak Kretase döneminin sonunda fosil kayıtlarından esrarengiz bir şekilde yok oldular. Bunun üzerine araştırmacılar Mezozoik Dönemin sonunda gerçekleşen göktaşı felaketine kurban olduklarını düşündüler.

Gizemli konuya gelecek olursak 1938 yılında Güney Afrika’da tesadüfen Latimeria chalumnae adlı canlı türünün ilk örneği yakalandı. Ayrıca bilinen ikinci canlı türü olan Latimeria menadoensis, Endonezya’nın Sulawesi açıklarında bulunmuştu.
Konu üzerine Quebec Üniversitesi Omurgalı Paleontoloğu Profesör Richard Cloutier, “Çalışmamız, hayatta kalan Sölekantların en eski ‘Yaşayan Fosiller’ olduğu fikrine meydan okuyor.” ifadelerinde bulundu.
Sölekantlar hakkında da açıklamalarda bulunan Profesör Cloutier: “Sölekantlar, ilk olarak jeolojik kayıtlarda 410 milyon yıldan daha önce ortaya çıktılar. Çin ve Avustralya gibi yerlerde parçalı fosiller olduğu biliniyor. Ancak erken formların çoğu yeterince bilinmiyor ve bu da Ngamugawi wirngarri’yi en iyi bilinen Devoniyen Sölekantı yapıyor.”
Anti-Evrimci topluluğun Sölekantlar üzerinden evrimin olmadığını savunanlar özelinde de açıklamalarda bulunan Profesör Cloutier: “Boşlukları yavaş yavaş doldurdukça, yaygın olarak ‘yaşayan fosiller’ olarak kabul edilen Latimeria’nın yaşayan sölekant türlerinin aslında nasıl evrimleşmeye devam ettiğini ve böylesine gizemli bir unvanı hak etmeyebileceğini anlamaya başlayabiliriz.”
Flinders Üniversitesi’nden Profesör John Long, “Ngamugawi wirngarri, bize sonunda insanlara yol açan bu soyun erken anatomisi hakkında harika bilgiler sağlıyor” dedi.
Ayrıca Profesör Long bulunduğu bölge, Gogo Formasyonu, konusunda çok çarpıcı ifadelerde bulundu: “35 yıldan uzun bir süredir Gogo bölgelerinde, mineralize yumuşak dokular ve omurgalılarda karmaşık eşeyli üreme kökenleri de dahil olmak üzere pek çok önemli keşfe imza atan, mükemmel şekilde korunmuş birkaç 3 boyutlu balık fosili bulduk.” dedi ve ekledi. “Bu yeni türe ilişkin çalışmamız bizi bilinen tüm Sölekantların evrimsel geçmişini analiz etmeye yöneltti.”
Sözlerini de çarpıcı ifadelerde noktalayan Profesör Long: “410 milyon yıllık tarihleri boyunca evrim oranlarını hesapladık. Bu, Sölekant evriminin dinozorların zamanından bu yana önemli ölçüde yavaşladığını, ancak birkaç ilgi çekici istisnanın olduğunu ortaya koydu.” cümlesiyle açıklamasını bitirdi.
Trilobitler ve gizemli başları!
Yeni Fosil Bulguları Trilobitlerin Beş Çift Baş Uzantısı Olduğunu Gösteriyor!
Trilobitler üzerine konuşacak olursak. Bu canlılar, Paleozoik Çağ’da okyanus faunasına hakim olan soyu tükenmiş eklembacaklılardır. Dinozorlardan çok daha uzun süren Dünya üzerindeki yaşamları boyunca, iki büyük kitlesel yok oluştan sağ kurtulmuşlardır ve okyanus tabanı ekosistemlerine egemen olmuşlardır. Trilobitler, yaklaşık 540 milyon yıl önce, Erken Kambriyen döneminde, antik okyanuslarda ortaya çıktılar ve yaklaşık 252 milyon yıl önce, Permiyen döneminin sonundaki kitlesel yok oluş ile birlikte ortadan kayboldular. Yaklaşık 20.000 türe sahip son derece çeşitli canlılardı ve dış iskelet fosillerine dünyanın her yerinde rastlanabiliyordu. Diğer eklembacaklılar gibi, trilobitlerin de vücutları çok sayıda segmentten oluşur. Bu segmentler, algılamadan, beslenmeye ve harekete kadar çeşitli işlevleri olan uzantılarla ilişkilendirilmiştir. Habere dönecek olursak;
Paleontologlar, iki trilobit türüne ait iyi korunmuş yumuşak gövdeli örneklere uygulanan çoklu analitik tekniklere dayanarak, Geç Ordovisyen türü Triarthrus eatonive Orta Kambriyen türü Olenoides serratus’a dayanarak, antenlerin hemen arkasında ek bir çift baş uzantının bulunduğunu ve bunun trilobitlerin beş çift başlık uzantıya ve altı segmente sahip olduğunu gösterdiğini ileri sürüyorlar.
Trilobit kafasındaki segmentler iki farklı şekilde sayılabilir: trilobit fosilinin sert dış iskeletinin üst tarafındaki oluklara bakarak veya fosilin alt tarafındaki korunmuş anten ve bacak çiftlerini sayarak. Bununla birlikte, trilobitlerin yumuşak uzantıları nadiren korunur ve trilobit kafasındaki segmentlere bakıldığında, araştırmacılar düzenli olarak bu iki yöntem arasında bir uyumsuzluk bulurlar.
Yapılan yeni çalışmada Dr. Hopkins ve Nanjing Üniversitesi’nden Dr. Jin-Bo Hou, Triarthrus eatoni‘nin yeni örneklerini inceledi.
Araştırmacılar ise konu üzerine British Columbia’daki Burgess Shale’de bulunan ve istisnai bir şekilde korunmuş olan Olenoides serratusadlı başka bir trilobit türüyle karşılaştırmalar yaparak, dış iskeletteki oluklarla ilişkili olarak uzantıların başa nasıl tutturulduğuna dair bir model öneriyor.
Araştırmacılar: “Bu model görünürdeki uyumsuzluğu gideriyor ve trilobit kafasının altı segment içerdiğini gösteriyor: gözlerin gelişimsel kökeni ile ilişkili bir ön segment ve sırasıyla bir çift anten ve dört çift yürüme bacağı ile ilişkili beş ek segment” şeklinde açıklamaları ile konuya bir nokta getirmiş oldular.
Sıra ülkemizde, Çankırı’da fillerin atalarına ait fosiller bulundu!
Çankırı-Yapraklı kara yolunda “Çorakyerler Omurgalı Fosil Bölgesi”nde kazı çalışmaları 27 yıldır sürüyor. Anadolu faunasına ışık tutan bu çalışmalara son olarak 9 milyon yıllık fil fosilleri eklendi.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayla Sevim Erol başkanlığında yapılan kazı çalışmalarında bugüne kadar atların atalarına ait dört tür, fillerin atalarına ait iki tür, zürafaların atalarına ait dört tür, kılıç dişli kedigiller, su samurları, oklu kirpiler, ayılar, domuzgiller gibi 43 farklı türe ait 4 bin 320 numaralı fosil (bütüne yakın) bulunurken, bir o kadar da numarasız fosil bulunduğunu söyledi.
Bu yıl ise temmuz ayının ilk haftasında başlayan çalışmalar kapsamında fillerin atalarına ait yaklaşık 9 milyon yıllık kemikler bulundu ayrıca birçok kalıntıya ulaşıldı.
Prof. Dr. Sevim Erol yaptığı açıklamayla, Çorakyerler’in bir omurgalı fosil yatağı olduğunu, küçük ve büyük omurgalılara ait birçok iskelet bölümlerinin bulunduğunu söyledi.
Şimdiye kadar yaptıkları çalışmalar kapsamında bölgede 43 farklı türe ait fosiller bulduklarını hatırlatan Profesör Sevim Erol, “Şu anda kazılan alanda bir filin üst kol kemikleri ile ayak kemikleri çıkarılıyor. Daha doğrusu üst kol kemiği çıkarıldı. Bu sene çok sayıda fil iskeletleri bulduk. Çorakyerler’de fillerin atalarına ait iki farklı tür var. Bir tanesi daha iri ‘konobelodon’ cinsinin bir türü, daha ufak olan diğeri ise ‘choerolophodon’ cinsine ait ikinci bir tür. Şu anda çıkarılan iri fil türüne ait üst kol kemiği.” ifadelerini kullandı.
Kazı sezonunun sonuna doğru yaklaştıklarını belirten Profesör Sevim Erol ifadelerine şu şekilde devam etti: “Bu alanın tarihi önce 8 milyon olarak yayınlanmıştı ancak her geçen gün çıkan yeni türlerin bazı pirimitif (az gelişmiş) özelliklerine bakarak yani son yıllarda çıkardığımız fosillerin özelliklerine bakarak 9 milyona kadar giden örneklerimizin olduğunu anlamış bulunuyoruz. Çorakyerler’de daha önceki yıllarda uzmanlarımız tarafından mikro ve makro omurgalıların karşılaştırmalı analizleriyle tarihlendirmesi yapıldı.” sözlerine ek olarak gelecek yıl İspanya’dan bir Türk tarihlendirme uzmanının bölgede uranyum-potasyum tarihlendirmesi yapacağını, bu çalışmayla Çorakyerler’in daha detaylı tarihlendirmesinin yapılmış olacağını ifade etti.
Kaynak
Longrich, N. Velasco, A.A.R. Kirkland, J. Torres, J.A.E.B. Serrano-Brañas, C.I. “Coahuilasaurus lipani, a New Kritosaurin Hadrosaurid from the Upper Campanian Cerro Del Pueblo Formation, Northern Mexico” Diversity 16 (9): 531. September 1, 2024. doi: 10.3390/d16090531.
Churchill, T.J. Archer, M. Hand, S.J. “Three new thylacinids (Marsupialia, Thylacinidae) from late Oligocene deposits of the Riversleigh World Heritage Area, northwestern Queensland” Journal of Vertebrate Paleontology. September 6, 2024; doi: 10.1080/02724634.2024.2384595.
Martin, A. Lowery, M. Hall, M. Rich, T.H. Seegets-Villiers, D. Swinkels, P. Broomfield, J. Rich, P.V. “Polar dinosaur tracks of the Wonthaggi Formation (Lower Cretaceous), Victoria, Australia and their palaeontological significance” Alcheringa, an Australasian Journal of Palaeontology. September 8, 2024; doi: 10.1080/03115518.2024.2392498.
Clement, A.M. Cloutier, R. Lee, M.S.Y. King, B. Vanhaesebroucke, O. Bradshaw, C.J.A. Dutel, H. Trinajstic, K. Long, J.A. “A Late Devonian coelacanth reconfigures actinistian phylogeny, disparity, and evolutionary dynamics”. Nature Communications. September 2024; doi: 10.1038/s41467-024-51238-4.
Hou, J-B. Hopkin, M.J. “New evidence for five cephalic appendages in trilobites and implications for segmentation of the trilobite head.” Palaeontology 67 (5): e12723. September 2024; doi: 10.1111/pala.12723.
Muhammed Kaygın, “Çankırı’da fillerin atalarına ait yaklaşık 9 milyon yıllık kemikler bulundu”, Anadolu Ajansı (10 Eylül 2024).