GazeteBilim
Destek Ol
Ara
  • Anasayfa
  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk
  • Etkinlikler
    • Astronomi Dersleri
    • Davranış Nörolojisi Dersleri
    • Eğitimciler İçin Yapay Zekâ Okur-Yazarlığı Dersleri
    • Epigenetik Dersleri
    • Evrim Dersleri
    • Bilim Tarihi Dersleri
    • Kapitalizmin Tarihsel Gelişimi ve İktisadi Düşünce Dersleri
    • Konuşmaktan Korkmuyorum
    • Nörobilim Dersleri
    • Nörohukuk
    • Nörofelsefe Dersleri
    • Öğrenilmiş Çaresizlik
    • Teizm, Deizm, Agnostisizm ve Ateizm Dersleri
    • Teoloji, Bilim ve Felsefe Tartışmaları
    • Zihin Dersleri
  • Biz Kimiz
  • İletişim
Okuyorsun: Mikrop kuramı ve Akşemseddin
Paylaş
Aa
GazeteBilimGazeteBilim
Ara
  • Anasayfa
  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk
  • Etkinlikler
    • Astronomi Dersleri
    • Davranış Nörolojisi Dersleri
    • Eğitimciler İçin Yapay Zekâ Okur-Yazarlığı Dersleri
    • Epigenetik Dersleri
    • Evrim Dersleri
    • Bilim Tarihi Dersleri
    • Kapitalizmin Tarihsel Gelişimi ve İktisadi Düşünce Dersleri
    • Konuşmaktan Korkmuyorum
    • Nörobilim Dersleri
    • Nörohukuk
    • Nörofelsefe Dersleri
    • Öğrenilmiş Çaresizlik
    • Teizm, Deizm, Agnostisizm ve Ateizm Dersleri
    • Teoloji, Bilim ve Felsefe Tartışmaları
    • Zihin Dersleri
  • Biz Kimiz
  • İletişim
  • Destek Ol
Bizi Takip Edin
  • Biz Kimiz
  • Künye
  • Yayın Kurulu
  • Yürütme Kurulu
Copyright © 2023 Gazete Bilim - Bütün Hakları Saklıdır
GazeteBilim > Blog > Tarih > Bilim Tarihi > Mikrop kuramı ve Akşemseddin
Bilim Tarihi

Mikrop kuramı ve Akşemseddin

Yazar: Yavuz Unat Yayın Tarihi: 15 Eylül 2024 20 Dakikalık Okuma
Paylaş
mikrop kuramı
mikrobun keşfedilmesi süreci mikroskopa bağlıdır ve mikroorganizmalara ilişkin deneysel ve gözlemsel keşif kendi yaptığı basit mikroskoplarla Antonie van Leeuwenhoek’a aittir. Dolayısıyla Akşemseddin’in böyle bir keşfi yapması imkânsızdır. (Görsel: Pinterest)

Akşemseddin’in mikrobu keşfetmesi imkânsızdır!

İçindekiler
Mikrobun keşfinden önce mikroorganizmalar düşüncesinin gelişimiMikroorganizmaların keşfiOsmanlılarda mikroskop

Yaygın bir kanıya göre 15. yüzyıl doktorlarından Akşemseddin mikrobu bulan ilk kişidir. Ancak mikrobun keşfedilmesi süreci mikroskopa bağlıdır ve mikroorganizmalara ilişkin deneysel ve gözlemsel keşif kendi yaptığı basit mikroskoplarla Antonie van Leeuwenhoek’a aittir. Dolayısıyla Akşemseddin’in böyle bir keşfi yapması imkânsızdır. Buna karşın Akşemseddin ünlü eseri Madde el-Hayât’ta mikrop imasında bulunmuştur. Böyle bir imada bulunmakla keşfetmek arasında fark vardır. Aslında bu türde imalar tarih boyunca çeşitli doktorlar tarafından yapılmış, ancak mikrobun tam olarak keşfine kadar spekülasyon olarak kalmıştır.

Fatih’in şeyhi olan Akşemseddîn (ölümü 1459) Dımaşklıdır (Şam). Yedi yaşında babası ile birlikte Anadolu’ya gelmiş ve Amasya’ya yerleşmiş ve bir süre Amasya’da kalmıştır. Fatih’le beraber İstanbul’un fethine katılmış ve Fatih Medresesi inşa edilene kadar Zeyrek Camii’nde dersler vermiştir. Tıbba ilişkin çeşitli eserleri vardır. En önemli eseri, Madde el-Hayât’tır. Bütün hastalıkların bitki ve hayvanlarda olduğu gibi, gözle görünmeyen tohumları olduğunu ileri sürmüş, yani henüz mikroskopun bulunmadığı bir zamanda mikrop fikrini ima etmiştir. Kimilerine göre mikrobu bulmuştur.

madde el hayat akşemseddin
Akşemseddin’in Madde el-Hayat adlı eserinin ilk sayfası (TSMK, Hazine, nr. 552, vr. 1 b)

Diyanet Vakfının “Akşemseddin” maddesinde şunlar yazar: “Kaynaklarda aynı zamanda ‘tabib-i ebdan’ olduğu, devrinin iyi bir hekimi sıfatıyla da şöhret kazandığı ve tıbba dair eserleri bulunduğu belirtilen Akşemseddin’in, tıp tarihinde ilk defa mikrop meselesini ortaya atmak ve hastalıkların bu yolla bulaştığı fikrini öne sürmekle, bu alanda kesin bilgiler veren Fracastor adlı İtalyan hekimden en az 100 yıl önce bu konuya ilk temas eden tabip olduğu kabul edilmektedir. Adnan Adıvar gibi bazı müellifler, ilk önce Dr. Osman Şevki Uludağ’ın işaret ettiği bu konuda biraz tereddütlü davranırlarsa da Bedi N. Şehsuvaroğlu bunun gerçekliğini inandırıcı bir şekilde ve açıklıkla ortaya koymuştur.”

Vikipedi’de ise şu satırlar yer alır: “Akşemseddin, Antonie van Leeuwenhoek’in yaklaşık iki asır sonra deneyle keşfettiği mikrobu, Maddetü’l-Hayat (Risâletü’n-Fi’t-Tıp, Nuruosmaniye Kütüphanesi, No: 3489) adlı eserinde yıllar öncesinde dile getirdi.”  Buna kanıt olarak Akşemseddin’in şu cümlesi verilir:  “Hastalıkların insanlarda teker teker ortaya çıktığını sanmak hatadır. Hastalık, insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma, gözle görülmeyecek kadar küçük, fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur.”  Kanıt olarak da iki atıf yer alır: Taşköprülüzâde, Şakayık-ı Nûmâniye  (c. 1, s. 48) ve Osman Şevki Uludağ, Beş Buçuk Asırlık Türk Tabâbet Tarihi (İstanbul 1969, s. 35-36).

Bu kaynaklara ilaveten Bedi N. Şehsuvaroğlu Türk Tıp Tarihi adlı eserinde konuyu kesin olarak kanıtlamıştır. Ancak Bedi N. Şehsuvaroğlu’nun böyle bir iddiası yoktur. Şehsuvaroğlu bu eserinin 47. sayfasında şunları yazar: “Maidet-ül Hayat’ın ellinci sahifesinde geçen şu satırlar mikrop ve bulaşma fikrine öncülük etmesi bakımından önemlidir: ‘Cümle marazların (hastalıkların) suret-i neviyesi (çeşidi) itibariyle, nebat ve hayvanlarda olduğu gibi, tohumları ve asılları vardır.’ ”

Taşköprülüzâde’nin (ölümü 1561) eserinde ise böyle bir ifadeye ben rastlamadım. Akşemseddin maddesinde onun ruhların olduğu gibi, bedenlerin de tabibi olduğu hastalıklar için bizzat tecrübe ettiği faydalı ilaçlarla ilişkin bir eser kaleme aldığı yazılıdır. Doğal olarak mikrobun keşfedilmediği bir dönemde Taşköprülüzâde’nin bu fikri değerlendirmesi de zaten imkânsızdır.

Onun sadece “tohum” ifadesinden mikrop düşüncesi hele hele mikrobu keşfetti biçiminde bir varsayım kurmak büyük bir hatadır. Olsa olsa mikrop düşüncesinin gelişiminde iması ve katkısı olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik “tohum” düşüncesi yeni bir kavram değildir ve Antik Yunan’a kadar giden bir kavramdır. Anaksagoras (M.Ö. 6. yüzyıl) ve Aristoteles’te (M.Ö. 384-322) tohum düşüncesi yer almaktadır.

Muhittin Nalbantoğlu, Akşemseddin’e ilişkin yazmış olduğu bir makalede, İsmail Hami Danişmend’in (ölümü 1967) Tarihi Hakikatler kitabına atıf yaparak onun şu sözünü nakleder: “Akşemseddin’in mikroplar hakkındaki izahatı nazariye değil, tecrübeye dayanan bir keşif mahiyetindedir.” Mikroplar gözle görülemeyeceğine göre, onun bu düşüncesi, sadece tecrübeye değil gözleme de dayanmak durumundadır ve Akşemseddin’in bu oluşumları mikroskop kullanmadan gördüğünü söylemek zordur.

Akşemseddin’in buna dair sözleri şöyledir: “…cümle marazın suret-i neviyesi hasebiyle nebat ve hayvanlarda olduğu gibi asılları ve tohumları vardır, ot tohumu ve ot kökü gibi… ve babadan anadan irs ile intikal eden marazlardan bazı ki nikris ve cüzam ve bunlar gâhice yedi yıldan sonra yine zuhur eder. Mekûl ve meşruptan hâsıl olan marazların tohumu tez bitüp büyür.” Ne var ki mikroskopun olmadığı bir dönemde bu imanın mikrop olduğunu söylemek de olanaksızdır.

Adıvar bu sözlerin Paracelsus’a ait olduğunu ve yanlışlıkla Akşemseddin’e mal edildiğini söyler. Şöyle devam eder: “Türk Tababet Tarihinde (Osman Şevki) Fatih zamanının meşhur şeyhlerinden Muhammed bin Hamza Akşemseddin’in Kitab-ı Tıb adlı eserinden bahsedildiği sırada, bu eserde yazarın ‘cümle marazın suret-i nev’iyesi hasebiyle nebat ve hayvanlarda olduğu gibi asılları ve tohumları vardır, ot tohumu ve ot kökü gibi… ve babadan anadan irs ile intikal eden marazlardan bazı ki nikris ve cüzam ve bunlar gâhice yedi yıldan sonra yine zuhur eder. Me’kûl ve meşruptan hâsıl olan marazların tohumu tez bitüp büyür’ dediğinin yazıldığını ve İslam Ansiklopedisinin Akşemseddin maddesinde de aynı cümlelerin maddet-ül-hayat isminde bir kitap gibi gösterildiğini görüyoruz. Hâlbuki Akşemseddin rüyada kendine keşfolunan Mâ-i kibrit-i şerif i tarif eden bir risale yazmış ve bu mâ-i şerife ‘Maddet-ül-hayat’ adını vermiştir. Aynı mecmua içinde başka bir risale vardır ki, o da XVIII. yüzyılda Türkiye’de moda hükmüne giren Paracelsus (1493-1541) tıbbından, çeşitli adlarla yapılan çevirilerden biridir. Anlaşılan bu çeviri Akşemseddin’in Mâ-i kibrit-i şerif risalesiyle birlikte Kitab-ı tıb adı altında bir mecmua halinde olduğu için, ikinci risalede bulunan bu sözler dikkatsizlikle Akşemseddin’in sanılmıştır. (Paracelsus’a ait olan bu sözleri görmek için bkz. Tercüme-i Paracelsus, Gevrek-zade Haşan Efendi, Üniversite Kütüphanesi, Yıldız, tp, 234, varak 23).” (sayfa 50-51).

Adıvar’ın da değindiği üzere Osman Şevki, Türk Tabâbet Tarihi adlı eserinde (İlter Uzel’in sadeleştirmesiyle) Akşemseddin’in şu sözünü verir: “Büyük hastalıkların çeşitlerine göre tohumları ve kökü vardır. Ot tohumu gibi, ot kökü gibi. Zira babadan, anadan irsiyet yolu ile geçen hastalıklardan bazısı, sar’a, nikris ve cüzzam gibi olanalar, bazen hastalık görüldükte yedi sene sonra tekrar çıkar. Yiyecek ve içeceklerden hâsıl olan hastalıkların tohumu çabuk çıkar ve büyür.” (s. 48). Osman Şevki, bu sözleri hastalıkların tohumlardan oluştuğuna ilişkin bir ispat olarak verir. Ne var ki bu düşünce Akşemseddin’den öncesine kadar uzanmaktadır ve tohum denildiğinde neyin kastedildiği açık değildir. Zira modern mikrop kuramında mikroplar ayrı birer canlıdırlar; ot ya da bitki kökünün tohumlarına benzemezler. 

Öyleyse Akşemseddin mikrop düşüncesini ima etmesi açısından ve hastalıkların tohumlarla yayılması düşüncesi açısından (deneysel ve gözlemsel değil) tıp tarihinde önemli bir konuma sahiptir. Bilindiği gibi, Avrupa’da 13. ve özellikle 14. yüzyıllarda büyük salgınlar görülmüş ve bunların sonucunda kitle halinde ölümler olmuştur. Çoğunlukla da bu hastalıklar Tanrının bir cezası olarak görülmüştür. 16. yüzyılda Fracastora bulaşıcı hastalıkların ‘seminalar’ vasıtasıyla fertten ferde, hayvandan hayvana, bitkiden bitkiye ve bitkiden ve hayvandan in­sana geçtiğini söylerken bile, bu tip hastalıkların ilahi bir ceza olduğu gö­rüşünden vazgeçmemiştir. Fracastora, De Contagione et Contagione Morbis (Bulaşıcı Hastalıklar ve Öldürücü Salgınlar Hakkında) adlı eserinde, Tanrının cezalandırması so­nucu frengiye tutulan bir çobanın öyküsünü anlatmakta ve frengiyi gayet iyi tanımlayan bilim insanı, bu hastalığı meydana getirenin ‘to­humlar’ olduğunu da vurgulamaktadır. Akşemseddin’in verdiği bilgi ile mukayese edilecek olursa, Fracastora’dan yaklaşık yüzyıl önce, bu görüşü kendi kitabında açıklamıştır. Ancak tohum düşüncesi ne ölçüde mikropla eşdeğerdir?  

tohum mikrop
Fracastora, De Contagione et Contagione Morbis (Bulaşıcı Hastalıklar ve Öldürücü Salgınlar Hakkında) adlı eserinde, Tanrının cezalandırması so­nucu frengiye tutulan bir çobanın öyküsünü anlatmakta ve frengiyi gayet iyi tanımlayan bilim insanı, bu hastalığı meydana getirenin ‘to­humlar’ olduğunu da vurgulamaktadır.

Mikrobun keşfinden önce mikroorganizmalar düşüncesinin gelişimi

Prehistorik dönemlerde, hastalıkların ruhlar tarafından meydana getirildiğine, yabancı bir gücün veya ruhun bedeni kontrol altına al­dığına, iyi ve kötü ruhların savaşması sonucunda ortaya çıktığına, tabuya karşı gelindiği için meydana geldiğine veya ceza olarak vücudun hastalandığına inanılırdı. Tedavi için ise tabiatın gizli güçleri harekete geçirilir ve büyüsel işlemlerle hasta tedavi edilmeye çalışılırdı.

M.Ö. 5. yüzyılda Hindistan’da Jainizm mensupları nigodas denilen küçük organizmaların varlığına işaret etmiştir. Bunlar bitkilerin, hayvanların ve insanların bedenleri de dâhil olmak üzere her yerde yaşıyorlardı. Pek çok modern Jainizm mensubu Jainizm lideri Mahavira’nın öğretilerinin modern bilimin keşfettiği gibi mikroorganizmaların varlığını öne sürdüğünü ileri sürmektedir.

Hastalığın mikroorganizmalarla oluşabileceği düşüncesi Romalı bilim insanı Marcus Terentus Varro’nun (M.Ö. 1. yüzyıl) Tarım Üzerine adlı eserinde yer alır. Varro burada şöyle söyler: “… gözle görülemeyen, havada yüzen ve ağız ve burun yoluyla vücuda giren ve ciddi hastalıklara yol açan çok hızlı hareket eden tehlikeli yaratıklar vardır.”

Ortaçağ’ın en önemli hekimlerinden İbn Sina’nın El-Kanun fi el-Tıp adlı eserinde de buna ilişkin bilgiler vardır. İbn Sina bu eserinde vücut salgılarının enfekte olmadan önce vücut dışından kirli organizmalar tarafından kirletildiğini ifade etmiş, bazı bulaşıcı hastalıkların (tüberküloz gibi) yayılmasını engellemek için karantina tatbikatı yapmıştır.

Mikroorganizmaların keşfi

Hastalıkların kirli veya bozuk havadan kaynaklandığı düşüncesi Antik Yunanlı bilimsel tıbbın kurucusu olan Hippokrates (M.Ö. 460-377) döneminden itibaren öne sürülmüş ve Hippokrates tedavilerinde temiz ve açık havayı önermiştir. Ortaçağ’da yaygın olan üç önemli hastalık olan cüzzam, veba ve frenginin doğrudan dokunma, su veya hava yoluyla geçtiği de anlaşılmıştır. Ancak hastalıkların sebebinin mikroorganizmalar ya da mikroplar olduğunun kanıtlanması için öncelikle kendiliğinden üreme kuramının yanlışlanması, ardından da mikroskop altında mikropların keşfedilmesini ve bu süreçte de Louis Pasteur’ü (1822-1895) beklemek gerekir.

17. yüzyılın ortalarında Francesco Redi (1626-1698) Esperienze Intorno alla Generazione degli Insetti (Böceklerin Oluşumlarıyla İlgili Deneyler) adlı eserinde çürümekte olan maddeler üzerinde ortaya çıkan kurtçukların bir sebeple dışarıdan geldiğini ve bunların yumurtadan oluş­tuğunu gösterdi. Leeuwenhoek (1632-1723) ve Spallanzani’nin (1729-1799) mikroskopla yaptığı sistematik gözlemlerle ve Spallanzani’nin yolundan gi­derek dikkatini hava üzerine yoğunlaştıran Louis Pasteur’ün havadaki mantarları ve mikropları tespit etmesiyle bu kuramın yanlış olduğu anlaşıldı.Bu tartışmalar, deneysel metotların gelişmesine, tekniklerin hassaslaşmasına ve bakteriyoloji gibi yeni bilim dallarının doğmasına zemin hazırladı.

redi
17. yüzyılın ortalarında Francesco Redi (1626-1698) Esperienze Intorno alla Generazione degli Insetti (Böceklerin Oluşumlarıyla İlgili Deneyler) adlı eserinde çürümekte olan maddeler üzerinde ortaya çıkan kurtçukların bir sebeple dışarıdan geldiğini ve bunların yumurtadan oluş­tuğunu gösterdi.

17. yüzyıl, tüm bilimlerde olduğu gibi, biyolojide de önemli gelişmelerin olduğu bir dönemdir. 1600’lü yılların başında ortaya çıkan mikroskop, biyoloji biliminin kökten değişmesini ve yeni kuramların geliştirilmesini sağlamıştır. Bilinen en eski mikroskop mikroskopistler olarak anılan bir grup bilim adamı tarafından geliştirilmiştir. Bilimsel gözlem aracı olarak mikroskopun yaygın kullanımı 1665’li yıllara uzanır. Mikroskop yardımıyla ilk kez Robert Hook (1635-1703) bitkilerin hücrelerden oluştuğunu bulmuştur.  

Hook, mikroskopla yaptığı gözlemleri Micrographia adlı yapıtında verir. Hook ayrıca bu eserinde “hücre” sözcüğünü kullandı ve hücreyi içi boş odacıklar olarak tanımladı. Hücre çalışmaları mikroskopların gelişmesiyle 19. yüzyılda ilerledi ve Hücre Kuramı kuruldu. Bu konularda Marcello Malpighi (1628-1694), Antonio van Leeuwenhoek ve Jan Swammerdam (1637-1680) araştırmalar yapmıştır. Antonio van Leeuwenhoek’un yaptığı mikroskoplar o dönemin en iyi mikroskoplarıdır. 1674 yılında, sarı renkli çamurlu bir su damlasını incelemiş ve tek hücreli canlıları bulmuş ve bakteri dünyasını keşfetmiştir.

Pasteur, hekim olmamasına rağmen, hastalıklara mikroorganizmaların (mikrop) sebep olduğunu kanıtlayarak kuduz, şarbon ve tavuk kolerası aşılarını bulup uy­gulamayı başardı. Pasteur, 1879’da Paris Tıp Akademisi’nde lohusa hastalığına ilişkin bir tartışmada, yaygın kanıya göre hastalığın hava zehirlenmesi nedeniyle değil de hastalığın mikrobik olduğunu ve yayılmasında da doktor ve ebelerin aracılık ettiğini söyleyerek mikrobun resmini tahtaya çizdi. Laboratuvar çalışmalarıyla bu düşüncesini kanıtladı. Ardından Almanya’da Robert Koch (1843-1910), hastalık yapan mikroorganizmalarla ilgili çalışmalarıyla mikrobiyoloji bilim dalının gelişmesinde büyük katkıda bulundu. Basit bir belediye ve köy hekimi olan Koch, çalışmaları sonucunda şarbon hastalı­ğının etkenini kesin olarak ortaya koyarak tıp dünyasında meşhur oldu. Bu başarısından sonra, bakterilerin izolasyonu, boyanması, üremesi yolunda önem­li çalışmalar yaptı, tüberküloz mikrobu ile kolera vibriyonunu, ruam, tifo gibi pek çok hastalığın etkenlerini belirlemeyi başardı.

Leeuwenhoek
Leeuwenhoek’un mikroskobu ve belirlediği bakteri dünyası…

Genel olarak biyoloji tarihi incelendiğinde mikrobun keşfinin mikroskopla yapılan sistematik gözlemler ve deneyler sonucunda gerçekleştiği ve bu sayede mikroorganizmaların gözlendiği ve kanıtlandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mikroskop bulunmadan önce hastalıkların canlı varlıklar veya tohumlarla bulaştığı düşüncesi sistematik gözlemlere ve deneylere dayanmakta mıdır? Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu düşünce eski Hint’te, Antik Yunan’da ve İslâm dünyasında da yer almaktadır. Bu durumda zaten bu görüşün ilk defa Akşemseddin’de ortaya çıktığını savunamayız. Ancak bu düşüncelerdeki en büyük eksiklik kanıtın olmayışıdır. Yani bu düşünceler deneye veya gözleme dayanmazlar, dolayısıyla da bilimsel değil daha çok metafizik kökenlidir. Söz konusu canlılar veya tohumlar ne türden canlılardır veya gözlemlenebilmiş midir? Mikroskopun olmadığı bir dönemde bunun olamayacağı açıktır.

mikroskop
Hook’un Mikroskobu

Akşemseddin’in mikrobu bulduğu yönündeki yazılar dört kaynağa dayanır: Bedi N. Şehsuvaroğlu, Adnan Adıvar, Osman Şevki Uludağ ve Taşköprülüzâde. Bunlardan Taşköprülüzâde’nin eserinde tohum düşüncesine ilişkin bir iddia yoktur. Şehsuvaroğlu’nda ise yukarıda da belirtildiği kesin bir iddia yoktur. Osman Şevki Uludağ adı geçen eserinde en kesin iddiayı savunan kişidir. Ancak konunun incelenmeye muhtaç olduğunu da dile getirir. Dolayısıyla kaynaklar bu görüşe ihtiyatlı yaklaşmışladır. Tüm bu kaynaklarda böylesine kesin bir iddia yer almaz ve konu mütevazı bir şekilde ele alınarak, gayet bilimsel bir düşünce ile mikrop imasından söz edilir. Bu kaynakların referans gösterilip doğrudan Akşemseddin’in mikrobu bulduğunun kanıtlandığı iddiası bilimin tarihsel gelişimi ve yöntemi açısından da bir hatadır.

pasteur
Pasteur’ün mikroskobu…

Osmanlılarda mikroskop

Lale Devri’nin önemli bilim insanlarından Yanyalı Mehmed Esad Efendi (ölümü 1731), Aristoteles’in Fizika‘sının ilk üç bölümünü Karaferyeli loannis Kuttinius’un açıklamalarından da faydalanarak el-Talim el-Salis adıyla Arapçaya çevirmiştir. Eserde muhtemelen Osmanlılarda ilk defa teleskop ve mikroskop gibi aletlerden bahsedilmektedir. Ancak Esad Efendi Aristotelesçi çizgiye vurgu yapar.

hook mikroskop
Robert Hook, Micrographia, 1665.

Tophane müşiri Fethi Paşa, bir aralık Paris’te Mekteb-i Osmaniye adı altında bir tür üniversite açmak ve talebe göndermek için teşebbüslerde bulunmuş ancak destek görememişti. Buraya gönderilen talebeler arasında Şakir Paşa da bulunmaktadır. Şakir Paşa 1871-1875 yılları arasında Claude Bernard (1813-1878) ile çalışmış ve İstanbul’a döndüğünde Tıp Fakültesi’ne fizyoloji hocası olarak atanmıştır. Şakir Paşa’nın Vekâye-i Tıbbiye adlı mecmuada neşredilmiş bazı makaleleri vardır. Bunlardan biri “Mecelle-i Hurdebîn”dir. Burada ise, mikroskop kullanırken dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında bilgiler verir.

1827’de Tıbhâne-i Âmire’nin açılısından itibaren gerek askeri gerek sivil bütün tıp okullarında botanik dersi de okutulmuştur. Mehmed Ali Paşa (1834-1916) Avrupa’dan ve başka yerlerden getirttiği bitkilerle yardımcısı Esad Şerefeddin (1864-1943) ile birlikte Askeri Tıbbiye’nin Demirkapı’daki bahçesine bir botanik bahçesi kurdurmuştur. Eczacı ve dişçi mektepler botanik muallimi Şerefeddin Tevfik (1879-1957) de Kadırga’daki Eczacı Mektebi’nin arkasında bir tıbbî bitkiler bahçesi ve bir botanik laboratuvarı kurmuş ve Avrupa’dan getirilen ders malzemesi ve on kadar mikroskop buraya yerleştirilmiştir. 1915’te İstanbul’da basılan Mehmed Niyazi’nin Fenn-i Hurdebîn, Usûl-i Ameliye ve Tatbikatı (Mikroskop Tekniği, Kullanma Yöntemi ve Uygulaması)adlı kitabı bilim tarihi açısından oldukça önem taşımaktadır. Kitapta ayrıntılı biçimde mikroskop ve mikroskop tekniği konusunda bilgi verilmektedir.

19. yüzyılda Osmanlılarda birçok hastane kuruldu. Bunlardan bir kısmı sivil hastanelerdi. Bunlardan biri de 1845 yılında kurulan Vakıf Gureba Hastanesi’dir. 1899’da burada ilk olarak asepsi, antisepsi kuralları uygulandı ve 1909 yılında da bir laboratuvar kurularak ilk mikroskop da konuldu.

Kaynaklar

Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitabevi, 4. Baskı İstanbul 1982, 50-51.

Ali Haydar Bayat, Tıp Tarihi, Merkez Efendi Geleneksel Tıp Derneği, Geliştirilmiş 3. Baskı, İstanbul 2016.

Bedi N. Şehsuvaroğlu, Türk Tıp Tarihi, Bursa 1984,

Ekmeleddin İhsanoğlu, R. Şeşen, M. Bekar, G. Gündüz ve V. Bulut, Osmanlı Tabii ve Tatbiki Bilimler Literatürü Tarihi, IRCICA, Cilt I, İstanbul 2006, s. 9-10.

Ekmeleddin İhsanoğlu, R. Şeşen, M. Bekar, G. Gündüz ve V. Bulut, Osmanlı Tıbbi Bilimler Literatürü Tarihi, IRCICA, Cilt I, İstanbul 2008, s. 53-56.

Esin Kâhya ve Ayşegül D. Erdemir, Bilimin Işığında Osmanlıda Cumhuriyete Tıp ve Sağlık Kurumları, TDV Yayınları, Ankara 2000.

Esin Kâhya ve Murat Öner, Modern Biyolojinin Doğuşu, Nobel, Ankara 2012.

Hüseyin Gazi Topdemir ve Yavuz Unat, Bilim Tarihi, Dokuzuncu Baskı, Pegem A Yayınevi, Ankara 2018.

İbrahim Syed, “Islamic Medicine: 1000 Years Ahead of its Times”, Journal of the Islamic Medical Association, 2, 2002, s. 2-9.

İhsan Fazlıoğlu, “İlm-i Menâzır”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt 22, İstanbul 2000, s. 131-132.

Jeffery D. Long, Jainism: An Introduction, I.B. Tauris, 2013.

Muhittin Nalbantoğlu, “Akşemseddin’in Hayatı ve Eserleri”, Akşemseddin Sempozyumu Bildirileri, Akşemseddin Hazretleri Vakfı, Ankara (tarihsiz), s. 17-20.

Orhan F. Köprülü ve Mustafa Uzun, Akşemseddin, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt 2, İstanbul 1989, s. 299-302.

Orhan Küçüker, Biyoloji Tarihi, Nobel, İstanbul 2014.Osman Şevki Uludağ̆, Beşbuçuk Asırlık Türk Tabâbeti Tarihi, Sadeleştiren: İlter Uzel, Kültür Bakanlığı, Ankara 1991.

Taşköprülüzâde, Osmanlı Bilginleri, Eş-Şakâiku’n-Nu’mâniyye fî Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye, İz Yayıncılık, Çeviren: Muharrem Tan, İstanbul 2007.

Varro, On Agriculture, 1, XII,http://penelope.uchicago.edu/Thayer/E/Roman/Texts/Varro/de_Re_Rustica/1*.html (son erişim; 22.11.2018).

Yavuz Unat, “Osmanlı Teknolojisine Genel Bir Bakış” Osmanlı, Cilt 8, Yeni Türkiye Yayınları, Editör: Güler Eren, Ankara 1999, s. 627–654.

Etiketler: adıvar, akşemseddin, fatih, fatih sultan mehmed, leeuwenhoek, madde el hayat, mikrop, mikroskop, nalbantoğlu, osmanlı, taşköprülüzade
Yavuz Unat 15 Eylül 2024
Bu Yazıyı Paylaş
Facebook Twitter Whatsapp Whatsapp E-Posta Linki Kopyala Yazdır
Yazar: Yavuz Unat
Prof. Dr., Bilim Tarihçisi, Kastamonu Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi
Önceki Yazı yanılsama Bilim bir yanılsama değildir
Sonraki Yazı saldırı Çağrı cihazı saldırısı: Olayın öncelikli boyutu teknoloji değil casusluk

Popüler Yazılarımız

krematoryum fırını

Türkiye’de ölü yakma (kremasyon): Hukuken var, fiilen yok

BilimEtik
23 Kasım 2023
cehalet
Felsefe

“Cehalet mutluluktur” inancı üzerine

Eşitleştiren, özgürleştiren, mutlu kılan, bilgi midir yoksa cehalet mi? Mutlu kılan, cehalet mutluluktur sözünde ifade edildiği gibi, bilgisizlik ve cehalet…

12 Ağustos 2023
deontolojik etik
Felsefe

Deontolojik etik nedir?

Bir deontolog için hırsızlık her zaman kötü olabilir nitekim çalma eyleminin özünde bu eylemi (daima) kötü yapan bir şey vardır.

15 Ağustos 2024
kurt, köpek
Acaba Öyle midir?Zooloji

İddia: “Kurt evcilleşmeyen tek hayvandır!”

Tabii ki bu cümle baştan aşağı yanlıştır. Öncelikle kurt ilk ve en mükemmel evcilleşen hayvandır. İnsanın en yakın dostu köpek…

2 Şubat 2024

ÖNERİLEN YAZILAR

Bilim ve sansür

Egemen güçler ve bazen de erkek egemen toplumlar ciddi şekilde bilimsel düşünceye sansür uygulamaktadır.

Bilim Tarihi
30 Eylül 2025

Annenin mikropları: Beynimizin ilk mimarları

Anneden gelen mikroplar, yalnızca ilk günlerde değil, uzun vadede de beynin mimarisinde belirleyici rol oynuyor.

HaberSinirbilim
16 Eylül 2025

Altıncı his bağırsaktaki mikropları anlık olarak beyne bağlıyor!

Bağırsak ve beynin iletişim kurma şeklini yeniden şekillendiren bir araştırmada, araştırmacılar "nörobiyotik his" adını verdikleri yeni bir sistem keşfettiler.

Biyoloji
4 Ağustos 2025

Mikroskop altındaki mucize: Dr. Robert Berdan ve Fotomikrografi

Dr. Robert Berdan'ın mikroskop altında incelediği ve fotoğraf koleksiyonu haline getirdiği canlılar, doğadaki eçeşitliliğe parmak basıyor.

BilimBiyoloji
1 Ağustos 2025
  • Biz Kimiz
  • Künye
  • Yayın Kurulu
  • Yürütme Kurulu
  • Gizlilik Politikası
  • Kullanım İzinleri
  • İletişim
  • Reklam İçin İletişim

Takip Edin: 

GazeteBilim

E-Posta: gazetebilim@gmail.com

Copyright © 2023 GazeteBilim | Tasarım: ClickBrisk

  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk

Removed from reading list

Undo
Welcome Back!

Sign in to your account

Lost your password?