8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, GazeteBilim’i katkılarıyla var eden Yayın Kurulu Üyesi, yazar, çevirmen ve gönüllü kadınların mesajlarına yer veriyoruz.
8 Mart bilimde, aydınlanmada ve özgürlük mücadelesinde kadınların yolunu açan bir çağrıdır
Prof. Dr. Semra Günay
Anadolu Üniversitesi
GazeteBilim Yazarı
Kadın, insanlığın varoluşundan bu yana doğayla iç içe, toprağı işleyen, suyu yönlendiren, coğrafyanın sunduklarını dönüştüren bir güç olmuştur. Coğrafya bilimi, yalnızca yer şekillerini değil, aynı zamanda toplumların kaderini belirleyen dinamikleri de anlamamıza yardımcı olur. Kadının toplumdaki yeri de tıpkı coğrafi unsurlar gibi değişken, bütünleyici ve dönüştürücü bir etkiye sahiptir.
Milli Mücadele, Anadolu coğrafyasının yalnızca fiziki sınırlarının değil, toplumsal yapısının da yeniden şekillendiği bir dönemdir. Cephede ve cephe gerisinde mücadele eden kadınlarımız, bağımsızlık meşalesinin taşıyıcıları olmuş, Anadolu’yu özgürlüğe taşımışlardır. Bugün, “İnönü’den Sakarya’ya Milli Mücadele Rotası”nı bilimsel bir yaklaşımla yeniden kurgularken, bu kahraman kadınlarımızın izlerini sürmek, onların fedakârlıklarını ve cesaretini gelecek nesillere aktarmak en büyük sorumluluklarımızdan biri oldu.
Bilimde, girişimcilikte ve akademide kadınların varlığı, toplumun kalkınması için hayati öneme sahiptir. Girişimcilik projeleriyle yeni ufuklar açan kadınlarımız, üreten, keşfeden ve dönüştüren bireyler olarak dünyayı yeniden şekillendirmektedir. Annelik, yalnızca biyolojik bir olgu değildir; bilgiyi, sevgiyi ve umudu geleceğe taşıyan her kadın, toplumun annesidir.
8 Mart, yalnızca bir anma günü değil, bilimde, aydınlanmada ve özgürlük mücadelesinde kadınların yolunu açan bir çağrıdır. Geçmişten aldığımız ilhamla, geleceği bilimle ve cesaretle inşa etmeye devam edeceğiz.
Haydi kadınlar, mücadele edin ve kazanın
Prof. Dr. Nurdan İnan
Jeolog
GazeteBilim Yazarı
“Bilimde kadın” deyince akla gelen ilk isim Hypatia. Doğayı mantık, matematik ve deneyle açıklamaya çalışan bir filozof ve astronom olan Hypatia (370–415) çağının tek bilim kadını. İskenderiye Kütüphanesi‘nde dersler vermiş, zekâsı, güzelliği ve yardımseverliğiyle de etkili olması, politik işlerde Vali’nin görüş aldığı bir kişi haline gelmesi nedeniyle de giderek İskenderiye’nin diğer önemli figürü olan piskoposun şimşeklerini çekmiş. Halk üzerindeki egemenliğini yitirmeye başladığını gören Piskopos Cyril; dinsiz, şeytan ve cadı olarak nitelendirdiği Hypatia’yı hedef göstererek İncil‘den yaptığı alıntılarla halkı kışkırtmış. Hypatia taşlanıp, yakılarak öldürülmüş.
Bilim tarihi, bu tarihten itibaren doğa bilimleri, matematik gibi alanlarda hızlı bir gerileme dönemi başladığını gösteriyor. Kadınlar açısından bakıldığındaysa, çok uzun yıllar bilim alanından uzak kalma sonucunu getirmiş. Oysa, Hypatia’nın aritmetik alanında yazdığı 13 ciltlik kitabının yüzyıllar sonra, bin yıllık gecikmeyle Johannes Kepler’in (1571-1630) “Gezegensel Hareket Yasaları” kitabında ortaya koyduğu hipotezlerine temel olduğu biliniyor.
Bin yıllık gecikmeyle sonuçlanan Hypatia’dan- günümüze bazı sayısal gerçekleri hatırlayarak gelelim. Günümüzde küresel olarak genç kadınlar lise sonrası eğitimde erkeklerden daha fazla sayıda. Ancak bilim, teknoloji, mühendislik ve matematikte (STEM) öğrencilerin %35’ini oluştururlarken, bu oran bilgi ve iletişim teknolojilerinde (BİT) yalnızca %3. Çalışma hayatındaysa kadınlar bilim ve mühendislik profesyonellerinin sadece %19.9’unu oluşturuyor.
Tüm dünyada bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik disiplinlerinin her seviyesinde yıllar boyunca cinsiyet farkı önemli oranda devam etti. Kadınlar yüksek öğretime katılımlarını artırma yönünde muazzam bir ilerleme katetmiş olsalar da bu yeterli değil. Son 10 yıllarda disiplinlere ve ülkelere bağlı olarak değişen başarılarla bazı ilerlemeler kaydedilmesine rağmen bilimde cinsiyet eşitliği halen de yakalanamadı. Sonuçta bu, sadece kadınları etkileyen bir sorun değil, bilimsel ilerlemeyi de sınırlandıran, ülkelerin gelişimini ve barışçıl toplumlar inşa etme çabalarını da engelleyen bir durum. Oysa bilimde toplumsal cinsiyet eşitliği, herkes için daha iyi bir gelecek inşa etmek açısından çok önemli.
Bilimdeki cinsiyet uçurumunu kapatmak, kalıpları yıkmayı, kız çocuklarına ilham verecek rol modelleri geliştirmeyi, hedefli programlar aracılığıyla kadınların ilerlemesini desteklemeyi, kapsayıcılığı, çeşitliliği yaratmayı ve eşitliği teşvik eden politikaları gerektiriyor. Çünkü, kadınlar bilimsel kariyer yaparlarken sistemsel engellerle ve önyargılarla karşılaşmaya halen de devam ediyor.
Haydi kadınlar, bilim insanı olma önündeki en büyük engel kendiniz olmayın, mücadele edin ve kazanın. Hepimiz ve dünya için…
Hemcinslerimin erkek evlatlarına davranışları…
Prof. Dr. Erksin Savaş
Antropolog
GazeteBilim Yayın Kurulu Üyesi
Her yıl 8 Mart günü mutluluk ve hüznü birlikte yaşarım. Bir kadın olarak atamızın bize gümüş tepside sunduğu, ama bizim maalesef çok kolay elde ettiğimiz için değerini algılayamadığımız hak ve özgürlükler aklıma gelir.
GazeteBilim’de zevkle okuduğum Nüket Örnek Büken’in “Akademide kadın olmak” yazısı, hayatını bir akademisyen kadın olarak geçirmiş bir birey olarak, aklıma idarecilik yaptığım sürelerde karşılaştığım olumsuzlukları getirdi. Bunların başında Rektör Yardımcılığı yaptığım Orta Anadolu’daki bir üniversitede, bir erkek memurun yüzüme söyleyemese de kulağıma gelen “ben kadından emir almam” ifadesi geldi. Eşitlikçi ve güler yüzlü bir idareci olmaya özen gösterdiğim halde, bu durumla karşılaşmamı toplumumuzdaki erkek egemen düşüncenin verdiği şımarıklığa yormuştum. Bir kişiyi kazanmak bile önemli diye düşündüğümden, ilgili kişiyle daha özenli iletişim kurarak, hiçbir sorun yaşamadan görevimi tamamlayıp ayrıldım, sanırım kadınlara bakışı bir miktar da olsa değişti.
Bu sorunun kaynağında hemcinslerimin erkek evlatlarına bilinçli ya da bilinçsiz daha ayrıcalıklı davranışlarının önemli bir yer tuttuğunu düşünüyorum. Son derece demokrat ve hatta kızlara biraz daha pozitif davranılan bir ailede yetiştiğim halde, annemin erkek kardeşlerime daha fazla önem verdiğini hissederdim. Bu psikolojiyle yetişen erkekler, toplumdaki kadınları değersizleştiren dinsel ve sosyolojik etkiler de ilave edildiğinde, karşı cinse reva gördükleri hak ve özgürlükler için hiç bonkör! değiller maalesef. Ancak bu arada iyi eğitim almış ve demokrat ailelerde yetişmiş birçok erkek meslektaşımın kadınlara ve kadın haklarına olan saygılarını da takdirle andığımın altını çizmeliyim.
Toplumda kadının yerinin Atamızın istediği noktaya ulaşabildiği bir ortamı yaşayabilmek dileğiyle 8 Mart kutlu olsun.
Kadının inovatif (yenilikçi) gücü
Karahantepe’de Dönüşüm Deneyimleme Projesi: Sanat terapisi ve Arkeoloji buluşması ile Disiplinlerarası Çalışma
Prof. Dr. Devran Tan
Sanat terapisti, Psikiyatrist, Psikoterapist
GazeteBilim Yazarı
BİR KADIN,
İnanıyorsa kendine
Güveniyorsa yaratıcılığına,
Kimsenin sesini duymasa da,
Adımlarını atmaktan vezgeçmez,
Üretmeye, Yazmaya,
Oluşturmaya başlar ve devam eder,
Bunu başaran sadece bir KADINDIR, dönüşmeye ve dönüştürmeye cesareti ile Yeniliğe adım atan..
Dönüşüm Deneyimleme Projesi, Kasım 2021’de Karahantepe ve arkeolojiyle tanışmamla hayatı kazımaya dair olan merakımın örtüşmesiyle başladı. İnsan zihnini ve duygularını sanat aracılığıyla Yaratıcılığa dönüştüren Sanat terapisi ile Karahantepe’deki arkeolojik hikayeyi birleştiren, Karahantepe’de ve Taş Tepeler’de Sanatsal faaliyetleri düzenleyen, tüm bu faaliyetlerin toplumsal etki gücünü ölçüp değerlendiren, Şanlıurfa ilinin ve bölgenin sosyo-kültürel kalkınmasına katkı sağlayan bu Projenin doğumu bir kadının başlattığı adımlara katılan cesur iki kadının, Doç. Dr. Emine Teker (Harran Üniversitesi Öğr. Üyesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölüm Başkanı, Ressam) ve Doç. Dr. Derya Evran (Harran Üniversitesi Öğr. Üyesi, Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölüm Başkanı, Ölçme ve Değerlendirme Uzmanı), katılımı ile oldu ve şimdi İnovatif-Yenilikçi bir Proje haline geldi.
Kadınlara seslenmek isterim ki, “korkmadan, kararlılık ile ilerleyip, çalışmaktan vazgeçmesinler. Dönüşümün kendisi inandıkları şeye sıkıca tutunmalarıyla, sınırları zorlansa da dayanıklılık güçlerini artırabilmeleriyle, en önemlisi de yeniliğe açık olmaları ve devam etme cesaretleri ile oluyor. İşte o zaman, kendi yaratıcılıklarıyla karşılaşacaklarını unutmasınlar!’’
Asla geri çekilmeyeceğiz
Arş. Gör. Dr. Sevim Coşkun
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
GazeteBilim Yazarı
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Annie Ernaux, Türkçe’ye “Olay” adıyla çevrilen kitabında şöyle diyor: “İlk defa kendimi nesillerin içinden geçtiği bir kadınlar zincirinin parçası hissettim.”
Her kadının hikayesi öznel ve biricik; ancak dertleri ortak, karşılaştığı engeller ortak ve mücadelesi ortak…
Bilindiği üzere 8 Mart, kadınların yıllardır süren eşitlik mücadelesinin sembolü ve dayanışmanın gücünü hatırlatan bir gün.
İnanıyorum ki;
Yılmadan haklarımızı savunmak için bir araya gelecek; sesimizi, geçmişin kazanımlarını korumak ve geleceği bu kazanımlar üzerine inşa etmek için yükselteceğiz.
Ne çok engelle karşılaşırsak karşılaşalım, asla geri çekilmeyeceğiz. Her krizde, her baskı dalgasında daha da çoğalacak ve daha güçlü bağlar kuracağız. Böylece birbirimizi duyacak ve destekleyeceğiz.
Şüphesiz ki dayanışma, en büyük gücümüz! Hedefimiz, toplumun tamamı için daha eşit, daha adil ve daha özgür bir dünya… En zor dönemlerde bile birlikte hareket ederek umudu ve direnci büyüteceğiz. Hepimiz yan yana durduğumuz ve el ele verdiğimiz sürece değişim mümkün olacak.
Bu 8 Mart’ta da yalnız olmadığımızı hatırlayalım. Unutmayalım ki; nerede olursak olalım, birbirimize destek olmak ve dayanışmayı büyütmek için her zaman yapabileceğimiz bir şey var.
Yaşasın kadınlar! Yine birlikte güçlenecek ve birlikte değiştireceğiz.
Akademideki kadınlar olarak mücadele mirasını sürdürüyoruz
Dr. Irmak Durgun
Nöroloji Asistanı
GazeteBilim Haber ve Çeviri Birimi
Bilimsel üretim, tarih boyunca kadınların belki de en belirgin olarak geri plana atıldığı üretim alanlarından birisi. Böyle olmasının çeşitli sebepleri var. Son yıllarda popülerleşen “enerji” akımları, erkeğin aklı; kadının ise kalbi temsil ettiği iki uçlu bir düzen tanımlıyor. Buna göre kadın yumuşaktır, duygularına yeniktir, net değildir, ruh hali dalgalıdır, kararlarına güven olmaz. Erkek ise sert, nettir. Bu sistemden yola çıkarsak bilim kolayca “erkeksi” olarak nitelendirilebilir. Nitekim Türkiye’deki akademik unvanlara göre cinsiyet dağılımına baktığımızda doktor öğretim üyelerinin %46’sı, doçentlerin %40’ı, profesörlerin ise yalnızca %33’ünün kadınlardan oluştuğu görülmektedir. Bilimin sokulduğu bu erkeksi kılıf, kadınların akademide kendilerine yer bulmalarına, bulsalar da ilerlemelerine engel oluyor. Bugün sosyal medyada allanıp pullanarak, zaman zaman komedi unsuru olarak karşımıza çıkan “eril-dişil enerji” zırvası işte bunu besliyor.
Cinsiyetlere bu şekilde özellikler atamak yeni değil; ataerkinin yüzyıllar boyu inşa ettiği, ilerici kadın mücadelesinin önemli ölçüde yıktığı bir yapı bu. Bugün akademide var olan kadınlar olarak bu mücadelenin mirasını sürdürüyoruz. Okuduklarımızla, yazdıklarımızla bu gerici yapıya balyoz vuruyoruz. Biz vurdukça, ataerkinin bugünkü temsilcileri yeniden, bu kez daha sağlamını inşaya çalışıyorlar. Günlük pratiğimizde yer alan, bizler için artık sıradanlaşan çoğu şey, işte bu savaşımın bir parçasıdır. Bunun farkına varmak sırtımıza bir sorumluluk yüklüyor, önemli bir sorumluluk, ama bir yük değil bu. Farkına varınca; yazdığımız her kod, attığımız her sütur, ürettiğimiz her koloni, yeni, parlak bir anlam kazanıyor. Kadınların aydınlanmasının birer öznesi olduğumuzu hissediyoruz, ki kadınların aydınlanması halkların aydınlanması anlamına gelir.
Umutla mücadele ettiğimizde yarınlarımız daha parlak olacak
Dr. Psikolog Çiğdem Kınık
GazeteBilim Yazarı
Tarih boyunca batı toplulukları dahil dünyanın pek çok yerinde kadınların eğitime erişimlerinin engellendiğini ve baskıya maruz kaldıklarını görüyoruz. Farklı sosyokültürel sebeplerle önyargılara maruz kalan kadınlar yüzyıllarca erkek egemen bilim dünyasından dışlanarak arka planda bırakılmıştır. Maalesef günümüzde de belirgin şekilde devam eden cinsiyetçi ve patriarşik bakış açısı, sadece bilim dünyasında değil toplumsal yapıda da ciddi bir eşitsizlik yaratmaktadır. Tüm bu zorluklara rağmen Marie Curie, Rosalind Franklin, Karen Horney, Mary Ainsworth ya da Safiye Ali, Behice Boran, Türkan Saylan, Feryal Özel gibi kadınların büyük bir çaba ve adanmışlık sonucu bilim dünyasında yer aldıklarını ve tarihe isimlerini kazıdıklarını görmek tüm nesiller için hayranlık veren bir ilham kaynağıdır.
Bir yanda hala aşmaya çalıştığımız cam tavanlar, diğer yanda ise keşfetme, öğrenme ve üretme çabasıyla sosyal eşitliğin sağlandığı bir toplum hayalimiz var. Biz kadınlar, karşılaştığımız zorluklar karşısında birbirimizin elini tutarak bilimin izinden gittiğimizde, destek ve umutla mücadele ettiğimizde yarınlarımız daha parlak olacak.
Kadınlar Günü’nde bir devrim çağrısı
Dr. Bahar Patlar
Evrimsel Biyolog
GazeteBilim Yazarı
Bugün, kadınların tarih boyunca mücadeleyle kazandığı eşitlik, özgürlük ve saygınlığı kutlarken, bir gerçeği yeniden hatırlamalıyız: Kadınların eş seçimleri, yalnızca bireysel kaderlerini değil, türümüzün evrimsel yönünü de şekillendirebilecek güçte olabilir. Darwin’in “eşeysel seçilim” teorisini ortaya attığı günden çok sonra, artan çalışmalar sayesinde henüz yeni fark ediyoruz ki dişilerin eş tercihleri, türlerin anatomisini, davranışlarını ve hatta toplumsal dinamikleri dönüştürebiliyor. Peki ya bugün, bunu bir güç olarak barışçıl bir dünya inşa etmek için kullansak? Burada size cevabını bilmediğim ama üzerinde düşünmeye değer bir yığın soru bırakacağım.
Tarih boyunca şiddet eğilimli, agresif erkeklerin toplumda öne çıktığı inkâr edilemez bir gerçek. Peki bunu şekillendirenin, güçlü ve kazanmaya yatkınları seçerek daha agresif toplumlar üreten dişi seçiminden kaynaklanmadığını söyleyebilir miyiz? Evrimsel tarihimizin bize dayattığı bazı hormonal tepkilerimizi yok sayabilir miyiz? Kadınlar “maço” erkek sever mi? (Hayır, sevmez ve hiç sevmedi diyebilir miyiz?) Kadınlar partner seçimlerinde şefkatli, işbirlikçi ve duygusal olgunluğa sahip erkekleri önceliklendirerek, yalnızca evrimsel süreçte genlerimizi değil, kültürümüzü de dönüştürebilir mi? Çocuklarımıza aktaracağımız “barışçıl DNA”, gelecek nesillerin çatışmaları diyalogla çözen, empati açısından güçlü bireyler olmasının temelini atar mı?
Bu fikir size ütopik görünebilir, ancak evrimsel süreç pek çok türde dişilerin seçiciliğiyle şekilleniyorken, çok da alakasız olduğunu söyleyebilir miyiz? En azından aksi ihtimalleri yok sayacak verimiz yok. Bugün, bir erkeği “iyi baba” olsun diye “uyumlu ve barışçıl insan” olma potansiyeline göre seçmek, savaş kültürüne karşı en sessiz ama en etkili direniş olabilir mi?
Kadınlar Günü’nde, içgüdülerimize güvenmenin ve dünyayı sevgiyle yeniden yaratma cesaretinin zamanı olduğunu hatırlatmak isterim. Çünkü seçimlerimiz yalnızca bugünü değil, yarını da inşa ediyor. Tavsiyem, kız çocuklarınıza en ufak bile olsa herhangi bir şiddet, merhametsizlik, sevgisizlik, empati yoksunluğu ve duyarsızlık gösteren erkeklerden kesinlikle uzak durmayı aşılamak olabilir.
Eşitli ve özgürlük yolculuğunda birbirimize destek olmak
Psikolog Dr. Esra Savaş
GazeteBilim Yazarı
Ben bir Türk kadını ve bir klinik psikolog olarak, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün sadece bir kutlama değil, kadınların toplumsal eşitlik, bilim ve aydınlanma mücadelesindeki yerini hatırlama ve yeniden değerlendirme günü olduğuna inanıyorum. Tarih boyunca kadınlar, bilimin gelişimine ve insanlığın ilerlemesine önemli katkılarda bulunmuş; Marie Curie’den Rosalind Franklin’e, Beatrice Mintz’den Türkan Saylan’a kadar pek çok isim bilimsel başarılarıyla insanlığa ışık olmuştur.
Türkiye’de kadın olmak, bireysel başarılarımızın ötesinde, zaman zaman görünmez engellerle yüzleşmeyi de beraberinde getiriyor. Bir yandan bilimde, sanatta ve toplumun her alanında var olma çabası verirken, bir yandan da toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle baş etmeye çalışıyoruz. Bu yolculukta karşılaştığımız en derin zorluklardan biri ise kişisel sınırlarımızı korumak ve istemediğimiz bir şeye “hayır” diyebilmek.
8 Mart’ı bir farkındalık günü olarak görüp kendimize nazikçe şu soruları sormak faydalı olabilir:
- Kime ve hangi durumlarda sınır koymakta zorlanıyorum?
- Ne oluyor da “hayır” demekte güçlük çekiyorum?
- Hayır dediğimde içimde beliren suçluluk duygusu bana ne anlatıyor?
Bu sorulara dürüstçe ve şefkatle yaklaşmak, iç dünyamızda küçük ama güçlü bir değişimin kapısını aralayabilir.
Kadınlar olarak bilimin ve aydınlanmanın içinde yer alırken, kendimize ve birbirimize nazik olmayı da hatırlamak kıymetli. Hem kendi sesimizi duyurmak hem de toplumsal hayatta daha adil ve eşit bir yer açmak, birlikte mümkün. Bazen hepimiz zorlanırız. Mühim olan zorlandığımızı fark edip, kabul edip, güvendiğimiz bir hemcinsimizden destek alabilmekte.
8 Mart, sadece haklarımızı hatırladığımız değil, bilimin, özgür düşüncenin ve kadın dayanışmasının içtenlikle paylaşıldığı bir gün olabilir. Çünkü bir toplumun ilerlemesi, kadınların bilgiye, bilime ve özgürlüğe erişimiyle güçlenir.
“Türk kadını olarak bilimin ışığında, sınırlarımızı koruyarak, eşitlik ve özgürlük yolculuğunda birbirimize destek olmaya devam edeceğiz.”
8 Mart ve bitmeyen bir hak mücadelesi
Dr. Elif Yılmaz Turalı
Hidrojeoloji Yük. Mühendisi
GazeteBilim Yayın Kurulu Üyesi
Kadın hakları mücadelesi ile birlikte, kadınların oy hakkı olmadığı, üretime katılamadığı, yönetme aşamalarında olmadığı zamanları geride bırakmış gibi görünüyoruz. Gibi diyorum çünkü kadına yönelik baskı ve şiddetin, mobingin, engellemelerin olduğu bir zamanda yaşadığımız gerçeği bu hakları çok öncesinde almış olsak da yokmuş gibi hissettiriyor. Toplumsal düşünce ve yönetim aşamalarında ataerkil kodların devam etmesi bu hakların kullanımını zorlaştırıyor.
Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından olan eğitimde cinsiyet ve fırsat eşitliği konusunda olumsuz çok sayıda uygulamayla yüz yüzeyiz. Bunların yanında bir de ekonomik ve toplumsal tedirginliklerle kız çocuklarını cinsiyetçi meslek seçimlerine yönlendiriyoruz. Değişen ekonomik kalıplar, üretim mekanizmaları, bilim ve teknolojik gelişmeler, yapay zekâ gibi konular kadının ve erkeğin üretim süreçlerindeki rollerini değiştiriyor. Bu hızlı değişen dünyada kadınların öncü roller alması dünyanın şekillenmesinde de oldukça kritik olacaktır. Bu amaçla, özellikle kız çocuklarımızı eğitimde dar kalıplara sıkıştırmamalıyız.
Geçmiş tüm sanat, bilim, tıp, siyaset, eğitim gibi her alanda öncü kadınlarımıza ve ardından gelen emekçi kadınlarımıza şükranlarımı sunuyorum. Ama biliyorum ki bunları hiç kolay yapmadılar. Çünkü erkek egemen dünyada kendilerini, erkekler tarafından verilmiş görevler dışında da var etmeye çalışmak kolay olmuyor…
Kadın hakları mücadelesi sadece yasal düzenlemelerle üstü kapanacak bir konu değil, toplumsal olarak da içselleştirip sindirmemiz gereken bir anlayıştır. Umarım bu aydınlık toplumu inşa edeceğiz. Mücadele ve dayanışma içinde olacağız. Dünya kadınlar günümüz kutlu olsun.
Hâlâ cinsiyet eşitsizliğiyle mücadele devam ediyor
Meral Akçay
İç Mekân Tasarımcısı / Sanat Yönetmeni
GazeteBilim Yayın Kurulu Üyesi
Bilim ve aydınlanma mücadelesinde kadının yeri, tarih boyunca hem büyük zorluklarla hem de olağanüstü katkılarla dolu bir konudur. Aydınlanma, insan aklının ve bilimsel yöntemin ön plana çıktığı bir dönem olarak, genellikle erkek egemen bir anlatıyla anılsa da, kadınlar bu süreçte önemli roller üstlenmiştir.
Türkiye’de bilim ve aydınlanma mücadelesinde kadınların yeri, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte daha görünür hale gelmiş, Atatürk’ün kadın haklarına verdiği önem, eğitimde fırsat eşitliği ve bilimsel düşüncenin teşvikiyle de Türk kadınlarının bu alandaki mücadelesini desteklemiştir. Örneğin, Remziye Hisar (1902-1992), Türkiye’nin ilk kadın kimyagerlerinden biri olarak Sorbonne’da eğitim almış ve kimya alanında öncü çalışmalara imza atmıştır. Onun gibi kadınlar hem bilimsel üretkenlikleriyle hem de genç nesillere rol model olarak aydınlanma mücadelesine katkıda bulunmuştur.
Bugün, kadınlar bilimde ve aydınlanmada daha fazla temsil edilse de, hâlâ cinsiyet eşitsizliğiyle mücadele devam etmektedir. Bilim, teknoloji, mühendislik, matematik alanlarında kadınların oranı artmakla birlikte, önyargılar ve yapısal engeller varlığını sürdürmektedir. Aydınlanma, özünde evrensel bir akıl ve eşitlik arayışıdır; bu nedenle, kadının bu mücadeledeki yeri, sadece bireysel başarılarla değil, toplumsal dönüşümle de ölçülmelidir.
Bilim ve aydınlanma mücadelesinde kadının yeri, cesaret, direnç ve yaratıcılıkla şekillenmiştir. Tarih boyunca engellere rağmen ortaya koydukları katkılar, insanlığın bilgi birikimini zenginleştirmiş ve aydınlanmanın kapsayıcı ruhunu güçlendirmiştir. Bu mücadele, kadınların eşit bir şekilde yer aldığı bir gelecekle temennisiyle tüm kadınların bu anlamlı ve özel gününü kutluyorum.
Eşitlik mücadelesinin temeli…
Demet İkinci
Öğretmen
GazeteBilim Yayın Kurulu Üyesi
Kadın emeğinin, gücünün ve direncinin daha görünür olduğu 8 Martlarda bir kez daha anımsarız ki kadınların iş gücüne katılımı, eşitlik mücadelesinin temelidir. Laik bir toplumda kadının özgürlüğü ve eşitliğinin, sadece kadınların değil, tüm toplumun daha güçlü ve adil bir şekilde var olabilmesinin garantisi olduğu bilinciyle tüm kadın kardeşlerimi selamlarım. Emekçi Kadınlar günümüz kutlu olsun.
Herkes bilecek…
Hatice İkinci
Arkeolog, Gazeteci
GazeteBilim Yayın Kurulu Üyesi
Yarını kuran tüm kız kardeşlerim,
Herkes bilecek yaşamı nasıl var ettiğimizi… Emekçi kadınlar günümüz kutlu olsun.
Yaşasın 8 Mart!
Eğer şu an ki hayatımı yaşamasaydım ne olmak isterdim?
Deniz Orhun
Master Şef & Ziraat Mühendisi
GazeteBilim Yayın Kurulu Üyesi
Bu soru bana yıllar önce bir röportaj sırasında geldi. “Eğer bir şef olmasaydınız, kariyeriniz ne olurdu?”
“Eğer bir şef, ziraat mühendisi, ziarat ekonomisti, yazar, iş kadını, televizyoncu olmasaydım “astronot” olmak isterdim.” Ancak editör, astronot cevabını beğenmediği için röportaj içinden ayıklamıştı.
Yaşayacağım ömrün yarısından fazlasını yaşadım. Neden bizler, toplum baskısıyla aynı meslekle hayatımızı geçirmek veya o meslekle ilgili ilerlemek zorundayız? Böyle bir kanun yok, ama görülmeyen bir toplumsal kural var. Laf söz, kaş göz işaret kuralları, alaycı söyleme kanunları. “Sen mühendissin ne alakası var şimdi aşçılıkla”, “Üç çocuk yetiştirdin, bu yaştan sonra okumak da neymiş!” , “Yaş 55, anneanne de oldum, bu yaştan sonra birşey öğrenmek istemiyorum.” , “Üniversitede profesör oldum, bundan sonra bir café açmak istediğimi eşime söyleyebilir miyim ki?”
Bu ön yargılardan kurtulmak kolay değil. Hangi ülkeye giderseniz gidin, düşünce kafanızda, sizinle beraber geziyor. Ayrıca, bir de üstüne kadınsanız, kendinizi kanıtlamak için normalden daha fazla çalışmanız gerekiyor. Tabi ki, yeteneklerinizi, bilginizi geliştirmek, kötü yemek alışkanlıklarınızı bırakmak, bu sayede düşünce şeklinizi değiştirmek elinizde.
Şimdi sorunun cevabını merak ediyorsunuz dimi?
Ben sadece edindiğim mesleklerle hayatımı tamamlamak istemedim, yeni yetenekler eklemek istedim kendime, şimdiye kadar edindiğim deneyim ve bilgilerimi daha çok yaymak, bu yeni kazandıklarımla birleştirerek farkındalıklar oluşturmak, gelecek nesillere ileri teknolojilerle aktarmak istedim. Yaptıklarımın yanında, ek olarak Havacılık ve Uzay Mühendisliği’nden Uzay Fiziği’ne yönelik dersler, Bilgisayar Mühendisliğinden Python eğitimleri aldım, alıyorum. “Afet ve Acil Durum Gıdaları”, “Gıda güvencesi ve gıda güvenliği” projelerinde gönüllü çalışmalar yapıyorum. Bu yaştan sonra “Astronot” olamam belki ama, bilgi ve deneyimlerimi en sevdiğim, çocukluk hayalimin çevresi Uzay ve Uzay Uçuş araştırmalarında kullanmama kimse bir şey demez sanırım.
Beni bırakın şimdi. Önünüze bir kalem bir kağıt alın ve yazmaya başlayın. Eğer şu an ki hayatımı yaşamasaydım ne olmak isterdim?
Haydi kolay gelsin.
Her kadın, bilgiye ulaşma ve üretme hakkını savunmalı
Sinem Serap
Sistem ve Kontrol Mühendisi
GazeteBilim Yayın Kurulu Üyesi
Kadınların bilimdeki varlığı, yalnızca bir “temsil” meselesi değil, bilgi üretiminin temel dinamiklerini dönüştüren bir gerekliliktir. Kadınların bilimsel süreçlere katılımı, bilginin nasıl üretildiği, sorgulandığı ve yeniden şekillendiği konusunda belirleyici bir rol oynar. Örneğin, tıp alanında kadın doktorların araştırmalarda yer alması, kalp hastalıklarında kadınlara özgü semptomların anlaşılmasını sağlayarak bilimsel pratiğin kapsayıcılığını artırmıştır.
Ne var ki toplumsal cinsiyet rolleri, kız çocuklarını erken yaşlardan itibaren “yumuşak bilimlerle” sınırlandırarak bu etkiyi zayıflatıyor. UNESCO’nun 2022 verileri, kız çocuklarının STEM’e (bilim, teknoloji, mühendislik, matematik) ilgisinin 8-12 yaş aralığında erkek çocuklarına kıyasla yalnızca %3 daha düşükken, bu farkın 18 yaşına gelindiğinde %14’e ulaştığını gösteriyor. Benzer bir çarpıklık, David Wade Chambers’in 1983’te yaptığı “Bir Bilim İnsanı Çiz” testinde de görülür: 5000 çizimden sadece 28’inde kadın bilim insanı tasvir edilmiştir. Kız çocukları büyüdükçe, toplumsal anlatılar onların cesaretini ve ısrarcılığını törpülerken, kadınların “ılımlı” ve edilgen olması gerektiği dayatmasını zihinlerine işliyor.
Oysa bilim tarihi, kadınların “yok sayılma” ile “direniş” arasındaki mücadelesinin izleriyle doludur. Hypatia, İskenderiye Kütüphanesi’nde matematik öğretirken, eril iktidarın dogmatizmine karşı aklın sesini yükseltti. Onun trajik sonu, kadınların bilimsel otoriteyle kurduğu gerilimin simgesidir. 17. yüzyılda Margaret Cavendish, bilimsel yöntemi eleştirerek erken feminist epistemolojinin temellerini attı; “doğanın dişil dilini” savundu. Bu örnekler, kadınların bilimsel hakikate ulaşma mücadelesinin aslında bir varoluş direnişine dönüştüğünü gösterir.
Her kadın, bilgiye ulaşma ve üretme hakkını savunmalı; cehaletin zincirlerini kırmak için mücadeleyi bırakmamalı. Aydınlanma ancak kadınların akademide, karar mekanizmalarında ve bilimsel üretimin her aşamasında eşit temsil edilmesiyle tamamlanacaktır. Unutulmamalıdır: Bilim, ancak tüm insanlığın deneyimlerini kucakladığında gerçek anlamda evrenselleşir.
Bilimin ilham veren, makus talihli kadınları
Mine Ataman
Tarım Yazarı – Fütürist
GazeteBilim Yazarı
“Zamanın başından beri buradayız. Hayatın her anını mayaladık, insanın yaşadığı her acıda, paylaştığı her sevinçte benim el izim, kurulan her sofrada bir parça ekmeğim” var. Tarih benimle başladı. Bilge kadının elinden bir avuç tohum ile hayata umut ektik uygarlık biçtik. Bir parça hamur ile insan medeniyetine can verdim. Bilge bir kadın Göbeklitepe’de bir avuç buğdayı toprakla buluşturduğu günden sonra mavi göğün altında sönmeyen bir ateş yandı, Cennet İlk Sofra kuruldu.
Kadınlar yeryüzünün ilk bilgeleriydi. Mevsimleri tanımak, akan ırmakları, yağan yağmurları, doğan bebekleri, büyüyen çiçekleri izlemek, doğanın tüm seslerini, duyulmayanları işitebilen kadınlar çoklu gözlem ve merak eğilimleriyle evrenin kodlarını çözmeye yola çıktılar. Kadın bilgeleştikçe hamuru da insanı da keyifle yoğurdu, bilimi mayaladı. Evrenin sırrı “kadim bilgilerdeydi.” Kadim bilgiler, doğanın gizemine âşık kadına bahşedilmişti. Elbette kadına verilen “yükte hafif pahada ağır” bilgiler sahibine ağır yükler ve sorumluluklar getirmişti. Kadınlar modern programlamanın temellerini attılar, DNA’nın yapısını ortaya çıkardılar, çalışmalara çevre hareketlerine yeni genlerin keşfine ilham oldu.
Kadın bilgeliği ile mayalanan bilim
Antik Yunan’ın büyüleyici astronomu Aglaonike ay tutulmalarını hesaplayabildiği için aşağılanıyordu. Mısır’ın ilk matematikçisi Hypatia’nın eserleri İskenderiye Kütüphanesi’nin yıkılmasıyla kaybolsa da modern zaman bilim insanlarına göre o, “etik cesareti, dürüstlüğü ve entelektüel becerileriyle” antik zamanların bilim büyücüsüydü. Baba onu erkek bir çocuk gibi yetiştirip bilim vaktiyle hiçbir kadının başına geçemediği İskenderiye’deki Nep-Platoncu bir okulun başkanı yaptı. Tüm çabalarına rağmen marjinal Hristiyan gruplar tarafından öldürüldüğünde su damıtma aparatını çoktan yapıp insanlığın kana kana uygarlık içmesinin önünü açmıştı. Gezegenin ilk kadın hekimi Mısırlı Merit Ptah MÖ 28. Yüzyılda Fravun’un sarayının başhekimiydi. MÖ 13.yüzyılda medeniyetin asma bahçelerinde meşk ettiği Babil’de Tapputi adlı bir parfümcü kadın alkolü arındırmak için imbiği icat etti ve dünyanın ilk kimyageri oldu. Karyalı Artemisa evrenin ilk botanik bilimcisiydi, pelin otu ile kadınlardaki düşüğü engelleyen ilaçlar geliştirdi. Modern zamanların bilim kadınlarından Tu Youyou pelin otunu kullandığı ilaçla sıtmanın tedavisini buldu ve Nobel aldı. Çağdaşı Antik Yunan’ın cesur hekimi Agnodike, erkeklere muayene olmak istemeyen kadınlar için erkek kılığına girdi. Kadınların kocaları onu kıskandıkları için yasa dışı tıp uygulamaları yapıyor iddiasıyla yargıladılar. Atinalı kadınların desteğiyle hem ölümden döndü hem de kadınların hekim olmasına izin veren yasanın çıkmasını sağladı.
Bilim “nesiller arası fedakârlık” ile geleceğe taşıyan bilim kadınlarına ilham olmaya, şefkat dolu uygarlık inşa etmeye devam ediyor. Bilimin geleceğinde bolca kadın eli, yaratıcılık ve coşku var. Uygarlığın en kıdemli taşıyıcısı kadınlar. Onlar bilimi de mayalıyor zamanın ötesi için.
Gerçek aydınlanma bilimle ve eşitlikle mümkündür
Seda Genç
Nöropazarlama Uzmanı
GazeteBilim Yazarı
Bilim, toplumları karanlıktan aydınlığa çıkaran en güçlü yol göstericidir. Kadınlar ise bu mücadelenin en önemli aktörlerindendir. Tarih boyunca kadın bilim insanları, tüm engellere rağmen bilginin izinden gitmiş, insanlığa ışık tutmuştur. Hypatia’dan Marie Curie’ye, Türkan Saylan’dan Feryal Özel’e kadar sayısız kadın, bilimin ışığını daha da parlak hale getirmiştir. Ancak bilimde kadınların varlığı, sadece bireysel başarılarla sınırlı değildir; onların mücadelesi, toplumların ilerleyişini de belirlemiştir.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni bilim ve akıl üzerine inşa ederken, kadınların eğitime ve bilime katılımını bir ulusun kalkınması için vazgeçilmez görmüştür. Bugün bizlere düşen, bu mirası daha da ileriye taşımak, bilimin her alanında kadınların eşit ve güçlü bir şekilde yer almasını sağlamaktır. Çünkü, gerçek aydınlanma ancak bilimle ve eşitlikle mümkündür ve 8 Mart bu mücadelenin önemini hatırlamak ve kadınların bilimdeki varlığını daha da güçlendirmek için bir fırsattır.
Zaferin çiçekli olmayan yolu
Emine Akcaoğlu
GazeteBilim Yazı İşleri Haber Editörü
Her sektörden kadınların, bizlerin içlerimizde büyük coşku, mücadele ruhu, varoluşumuzun gururunu hissettiğimiz yegâne gün olan 8 Mart’ı kutlamanın sevinci içindeyim. Bilim dünyasındaki kadınlardan biri olma çabamızda ve sürecimizde, bilim dünyasındaki kadınların aydınlanma mücadelesinde, neler yaşadıklarını ve nelerle mücadele ettiklerini öğrenmemizin büyük bir önemi olduğunu düşünüyorum. Özellikle Türk bilim kadınlarının erkek mahlaslarından kendi laboratuvarlarına sahip olma sürecinde, dünyadaki bütün kadın bilim insanlarının, kadınlara yüklenmiş “kadınlık rollerini” yıkma mücadelesinde ellerinden geleni artlarına koymadan, korkmadan bunları başardıklarının farkındayım. Doğa bilimcisinden sosyal bilimcisine bütün bilim kadınlarının, ataerkil düzenin bilimde var olmasına karşı mücadelesi yüzyıllardır sürmektedir ve sürecektir de. Biz onlardan devraldığımız bayrağı hiç indirmeden taşımaya devam edeceğiz. Bizler onların mirasçılarıyız. Emeğini savunmak her şeydir, potansiyelinin farkına varmak ve dayatmalara boyun eğmemek başarının ve zaferin pek de çiçekli olmayan tek yoludur. Bizler 8 Mart’ı her günde yaşarız. Gururla yolumuzda devam etmekten yorulmaz, kümülatif mücadelemizden dönmeyiz. 8 Mart’ı, Dünya Kadınlar Gününü kutlamaktan onur duyar bu demeci benden isteyen Gazete Bilim ekibime teşekkürlerimi sunarım.
8 Mart sadece kutlama değil dayanışma günü
Beyza Aydoğdu
GazeteBilim Yazı İşleri
Kadınlar, hayatın her alanında varlıklarıyla dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getiren, emekleri ve sevgileriyle toplumu şekillendiren en değerli bireylerdir. 8 Mart, yalnızca kadınlara çiçek vermek ya da onları bir günlüğüne hatırlamak için değil, onların haklarına, mücadelelerine ve eşitlik taleplerine dikkat çekmek için önemli bir gündür.
Tarih boyunca kadınlar, eğitimden siyasete, sanattan bilime kadar her alanda büyük başarılar elde etmiş ama çoğu zaman hak ettikleri değeri görememişlerdir. Kadın hakları mücadelesi, yalnızca kadınların değil, tüm toplumun gelişmesi için gereklidir çünkü kadınların güçlü olduğu, eşit haklara sahip olduğu bir toplum, daha adil, daha üretken ve daha mutlu olur.
Bugün hâlâ birçok kadın, eşit işe eşit ücret alamamakta, toplumsal baskılarla mücadele etmekte ve çeşitli zorluklarla karşılaşmaktadır. Bu yüzden 8 Mart, sadece kutlama değil, aynı zamanda farkındalık ve dayanışma günüdür. Kadınların haklarını savunmak, onların özgürlüklerini desteklemek hepimizin ortak sorumluluğudur.
Tüm kadınların özgür, güçlü ve eşit olduğu bir dünya dileğiyle…
Bilim, kadınların ışığıyla aydınlanır
Sedef Çakır
GazeteBilim Yazı İşleri
8 Mart Dünya Kadınlar Günü biz değerli kadınların günüdür. Yüzyıllardır kadınların eşitlik ve hak arayışlarının bir yansımasıdır. Her geçen gün bizlerin toplumdaki mücadelesi devam ediyor. Ne yazık ki, geçmişten günümüze bilimde, eğitimde, iş hayatında ve toplum içinde çeşitli konularda mücadele vermek durumunda bırakılıyoruz. Bu sebeple, bu günü sadece bir kutlama değil, aynı zamanda bir hatırlatma olarak da değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Tarih boyunca birçok kadın, bilim ve aydınlanma mücadelesinde önemli roller üstlenmiş ve bilime çok büyük ölçüde katkılar sağlamıştır. Bütün bu çabalarının ortak noktası ise bilgiye ulaşmak ve onu yaymak olmuştur. Çünkü biliyoruz ki, bilgi çok büyük bir hazinedir ve paylaştıkça çoğalır.
Aydınlanma mücadelesi sadece bilimi ilerletmek değil, aynı zamanda eleştirel düşünceyi yaymak ve düşünmeyi teşvik etmek demektir. Biz kadınlar, daima haklarını savunan, bilimin ışığında sorgulayan, okuyan ve üreten bireyler olmalıyız. Toplum içinde birbirimizi desteklemeli ve bir olarak bilime katkı sağlamaya devam etmeliyiz. Daha eşit ve aydınlık bir gelecek için kadınların bilimde, sanatta ve düşünmede daha fazla yer alması kaçınılmazdır. Unutulmamalıdır ki, her toplum gelişmek için kadına ihtiyaç duyar.
Biz kadınlar olarak her daim parlamaya, üretmeye ve birbirimizi desteklemeye devam edelim. Bilim ve aydınlanma mücadelesinde bizlerin rolü büyük. Bütün kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. Bilim, ancak kadınların da ışığıyla aydınlanır!
Kadınların duruşu cesaretlerinin dışavurumudur
Emine Öykü Güner
GazeteBilim Haber ve Çeviri Birimi
Kadının bilim ve aydınlanma sürecindeki öneminin ve katkılarının anlaşılması kolay olmamıştır. Çünkü kadının bu dünyaya girişi ve kabulü de bir o kadar zor olmuştur. Bu noktada 18. yy’ın sonu 19.yy’ın başlarına tanıklık etmiş psikanalist ve yazar Lou Andreas-Salomé’nin Feniçka isimli romanının satırlarına kulak vermemiz gerekir: “Bizim için daha yakın zamandan beri üniversiteye gitme şansına sahip olmuş biz kadınlar için, okumak ne çilecilik ne de hayatı çalışma masası başında geçirmek anlamına geliyor. Biz eğitim sayesinde özgürlüğümüz için haklarımız için mücadelenin içine, yaşamın içine daha yeni giriyoruz. Bir kadın üniversite eğitimine başladığında sadece bilgi edinmekle kalmıyor, yaşamdaki zihinsel devinimde de küçük bir pay sahibi oluyor.” 8 Mart Dünya Kadınlar gününde Lou Andreas-Salomé’nin bu satırları daha da anlam kazanıyor. Çünkü 8 Mart insan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesini ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasını temsil eden bir gündür. Ayrıca kadınların duruşu, attıkları cesaretli adımların da bir dışavurumudur. Psikolog Doğan Cüceloğlu Gerçek Özgürlük isimli kitabında bu dışavurumun kadınlar için mahiyetini ülkemiz perspektifinden başarılı bir şekilde somutluyor: “Bu ülkede kadınlar cesur adımlar atmalılar, atmak zorundalar. Bu toplumun çoğunlukla kadınlar elinde şekilleniyor. Bu da ancak bilim ışığında kendini geliştirerek ve kendi olarak, kimlik sahibi kadınlarla olur. Bilimden geçmeyen her yolun karanlık olacağını düşünüyorum.”
Kadın vazgeçmez
Elif İnceler
GazeteBilim Haber ve Çeviri Birimi
Kadın olmanın inanılmaz bir şey olduğunu savunabilirim size, kanıtlayabilirim de. Kadın olmak, sınırlarını bilmektir. Başkalarının sınırlarını görüp sayabilmektir, kendi sınırlarını bilip nerede aksiyon alacağını bilmektir. Nerede neyi aşacağını, nerede neyi durduracağını ve neyi nerede, nasıl yapması gerektiğini bilmektir. Bu yıllar içinde bize öğretilen “sınırları” çok iyi kullanabilmektir, çünkü kadın zekidir. Empatisini herkeste kullanabilse de, herkesin onun empatisini kazanması gerektiğini bilir. Kısacası kadın sadece duyularıyla bilmez bazı şeyleri, görmeden duymadan da bilir, çünkü zekâsı birdir. Kendini bildiği sürece bilmediği şey yoktur kadının. Peki kadın olmanın en güzel yanı nedir bilir misiniz? Kadın vazgeçmez, sınırlar onun için bir yoldur (iyi, kötü), kadın o kadar çok yönlüdür ki, her durumda savaşını kimseye tam olarak borçlu olmadan yürütür. Çünkü kadın kendini bildiği sürece yapamayacağı şey yoktur.
8 Mart Kadınlar Günümüz kutlu olsun.
Her zaman yılmadan…
Beyza Kaplan
GazeteBilim Yazı İşleri Haber Editörü
Vera Rubin zamanında kadın olduğu için Princeton Üniversitesinin lisansüstü astronomi programına giremedi ama bu onu hedeflerine ulaşmaktan alıkoymadı. Başka üniversitelere başvurup lisansüstü eğitimini, daha sonra da doktorasını tamamladı ve karanlık maddenin o güne kadarki en güçlü kanıtını buldu. Anlaşılan o ki tarih boyunca kadınların önüne birçok engel koyulmuştur ama bu, kadınları bilimden soğutma çabası kararlı ve azimli kadınların karşısında bir işe yaramadı. Vera Rubin gibi adını duymadığımız pek çok kadın bilim insanı nice zorluklarla da olsa bilim aydınlanmasına katkıda bulundular. Kadınların her alanda, her zaman yılmadan istediklerinin peşinde koşmaları ve bilimin ışığında ilerlemeleri dileğiyle, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.
Kadınlar bilimden vazgeçirilemez!
Sena Kaplan
GazeteBilim Yazı İşleri Haber Editörü
Keskin gözüyle yenidoğanların doğdukları 24 saat içerisinde göremedikleri medikal ilgisizliği fark edip Apgar Skoru adı verilen puanlama sistemiyle birçok bebeğin hayatını kurtaran Virginia Apgar, gerçek bilim insanının bilimden duyduğu hayranlık ve bilimin, bilim insanına verdiği neşeyle nükleer tepkimelerin doğasını açıklamada erkek iş arkadaşlarının veremediği cevapları kendisi gözüpeklilikle veren Lise Meitner, aşırı kullanılan böcek ilaçlarının doğaya verdiği dehşet verici gerçekliğe karşı çevre hareketini başlatan ve Sessiz Bahar kitabında açıklayarak milyon dolarlık kimya endüstrisini doğa için karşısına alan Rachel Carson, Einstein’in görelilik teorisinin matematiksel temellerini formüle etmek için toplanılan matematikçiler arasında yer alan ve kendi adını taşıyan modern fiziğin bütünüyle üzerinde temellendiği omurga olarak atfedilen Noether Teorisini ortaya çıkarmasıyla adını duyuran ama bulunduğu üniversitede sırf kadın kadro almakta sıkıntı yaşayan ve emekleri için gerekli maaşı alamayan Emmy Noether ve bilim tarihinde büyük ya da küçük gelişmelere imza atan nice kadın bilim insanı…
Bu kadınların gözüpekliliğinden anlaşılacak şey, kadınların tarih boyunca gerek aileleri gerek arkadaşları gerek de toplum tarafından bilimden vazgeçirilemediği ve ne olursa olsun vazgeçirilemeyeceğidir. Bilim tarihindeki gelişmelerin altında kadınların yaptıkları yadsınamaz ve kadının bilimdeki yeri, bilim tarihinin vazgeçilemez bir parçasıdır. Geçmişten bugüne bilime atılan, bilim için emek veren kadınların salt var olmasıyla daha da yanlışlanan kadınların bilim yapmamaları fikrini muğlaklaşırken hâlâ bilimdeki kadınların önüne taş koymaya çalışmak sadece gerçekliğe uymayan bir fikir olarak kalıyor. Bilim yolunda yıldırıcı lafları dinlemeyip, sırf kadın olduğu için kendisini durdurmaya çalışan eylemlerinden üstesinden gelmek kadın bir bilim insanın düsturu olmalıdır. Yılmayıp bilimle, bilim adına uğraş veren kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarım. Nice 8 Mart’lara!
Dayatılanın değil, gerçeğin peşinden koşacağız
İrem Karabayır
GazeteBilim Yazı İşleri
Biz kadınlar, tarihin çok uzak bir noktasından beri, bize biçilmiş rollere uyum sağlamaya, sistemin dayattığı “Kadın duygusaldır, evinin işini yapar, çocuğuna bakar’’ algısına alıştırılmaya çalışılmış insanlarız. Fakat 8 Mart’ın da önemine bakarsak görünen o ki bu dayatmalara alışmaya pek de niyetli değiliz, olmamalıyız da. Gerek geçmişte gerekse bugün toplum içine sokulmamaya çalışılan kadınlar mücadelelerini, bu ‘güçlü’ düzene karşı sürdürdülerse bugün bize düşen görev de onlardan devraldığımız bu mirası aynı biçimde korumak, belki geliştirmektir. Bilimde ve aydınlanmada yerimiz çok sağlam, çok gerekli. Birbirimize olan desteğimiz, mücadelemiz sayesinde bize dayatılanın değil gerçeğin peşinden koşacağız.
Kadın hakları mücadelesi bitmedi
Ezgi Kardaşlar
Türkiye Organ Nakli Vakfı Proje Koordinatörü
GazeteBilim Yazarı
Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir demiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Bu söz, kadın hakları özelinde çok daha anlamlı olmaktadır. Ülkemizde kadın hakları alanındaki mücadeleyi Atatürk ilkelerinden bağımsız bir şekilde düşünemeyiz. Kadın hakları alanında mücadele bitmedi, bitmeyecek de. İşte bu yüzden 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde Cumhuriyet Devrimini bir kez daha anarak, kadınların daha özgür ve eşit bir dünyada yaşaması için mücadeleye devam edeceğiz. Ve tabi ki Cumhuriyet kadını olduğumuzu her zaman aklımızda tutarak.
8 Mart’ta hatırlanan kadınların dünyadaki yeri
Begüm Parmaksız
GazeteBilim Sosyal Medya Birimi
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, bir asrı aşkın süredir kutlananan, belki de anlamı unutulmuş bir sembol haline gelmiş bulunmakta. Peki nasıl oldu da 8 Mart, kadınların günü oldu?
8 Mart 1857’de New york’ta tekstil işçisi kadınların yaptığı grevin ardından 1857’deki direnişi anmak üzere 8 Mart 1908’de New York’ta bulunan ‘Cotton’ Tekstil Fabrikası’ndaki kadın işçilerin daha iyi çalışma koşulları için greve çıkması ve fabrikaya kilitlenen 129 kadının hayatını kaybetmesiyle bu tarih, kadınların günü olmuştur.
Türkiye’de ise 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, ilk kez 1921 yılında kutlanmaya başladı.
Neden mor giyiliyor?
Dünya Kadınlar Günü internet sitesine göre 8 Mart’ın renkleri mor, yeşil ve beyaz. Web sitesinde, “Mor, adalet ve saygınlığı ifade ediyor. Yeşil umudu temsil ediyor. Beyaz ise, tartışmalı bir kavram olsa da saflık anlamına geliyor. Renkler 1908 yılında İngiltere’deki Kadınların Sosyal ve Politik Birliği (WSPU) tarafından belirlendi” ifadeleri yer alıyor.
Birleşmiş Milletler’in bu yıl için belirlediği tema “TÜM kadınlar ve kız çocukları için: Haklar, Eşitlik ve Güçlendirme”.
Dünya Kadınlar Günü’nün internet sitesinde ise “Acccelerate Action (Eylemi Hızlandır) teması seçildi.
Dünya Kadınlar Günü neden gerekli?
2024 yılı içerisinde yalnızca Türkiye’de kadın cinayetine kurban giden kişi sayısı 445. Her gün okulda, sokakta, yolda, işte uğradığı ayrımcılıkların yanında yalnızca cinsiyeti nedeniyle hayattan koparılan; din, aile, töre, ataerkil düzene kurban edilen binlerce kadını unutturmamak ve halen aramızda olup her gün cinsiyeti nedeniyle mağdur olan kadınların sesi olmak adına 8 Mart’ımıza sahip çıkmalıyız.
Kadınlar ne yaptı?
Günümüzdeki en yaygın cinsiyetçi ve ayrıştırıcı söylemlerden biri kadınların hayatta ne başardığını sorgularken erkek bilim insanlarının çalışmalarından nemalanmaktır.
Erkek egemen bakış açısı; erkeklerin buluşları ve bilimsel çalışmalarını büyük bir böbürlenişle üzerine almaktadır. Başka bir yönden, ağır fiziki işlerde çalışma konusu üzerinden kadınları ayrıştırmaktadır. Ancak istatistiklere bakıldığında dünyada azımsanmayacak bir nüfus çocuklar, özel gereksinimli bireyler, çeşitli hastalıklara sahip bireyler ve yaşlılardan oluşmaktadır. Kadınları aşağılamak amacıyla ağır işlerde çalışma ‘kozunu’ kullanmaya çalışan insanlar genellikle bahsi geçen işlerde hiç çalışmamıştır. Öte yandan, birçok bilimsel buluşun erkekler tarafından sağlandığı düşüncesinin arka planına bakılması gerekmektedir. Kadınların söz hakkı dahi olmadığı, şiirlerini takma isimlerle yazdığı, cadı kisvesi altında yakıldığı, diri diri gömüldüğü dünyada elbette kadınlar bilimsel çalışmalarda ataerki sebebiyle erkeklerden geride kalmıştır ancak bu kadınların bilimsel çalışma yapabilecek kapasiteye sahip olmadığını değil yalnızca ayrımcılığa uğradığını göstermektedir. Örneğin, Einstein’in ilk eşi Mileva Maric, izafiyet teorisi konusunda en az Einstein kadar söz hakkına sahip olabilecek kadar çalışmış bir fizikçidir ve ‘gölgede kalmış yetenek’ olarak anılır.
8 Mart tarihinin manasını kazanmasından dahi yüzyıllar önceden gelen kadın direnişi, günümüzde de devam etmektedir. Yaşanan bunca zorluğa rağmen, bu düzende halen hak, eşitlik, özgürlük çabası veren tüm kadınlara teşekkürlerimi sunuyorum ve bir sonraki 8 Mart tarihinde daha eşit bir dünyaya uyanmayı diliyorum.
Adından hiç söz edilmeyen kadınlarla dolu bir geçmişe sahibiz
Beyza Şentürk
Moleküler Biyolog
GazeteBilim Haber ve Çeviri Birimi
Kadınların tarih boyunca devam eden cinsiyet eşitliği mücadelesini Türkiye’de ve bilim dünyasında aynı mücadeleyi veren bir kadın olarak canıgönülden destekliyorum. Bilime ve topluma önemli katkılarda bulunan fakat adından neredeyse hiç söz edilmeyen kadınlarla dolu bir geçmişe sahibiz. Erkeklerin egemen olduğu dönemlerde bilime büyük katkılar sağlayan Dorothy Crowfoot Hodgkin, Rosalind Franklin, Margaret Hamilton, Lise Meitner, Nettie Stevens, Henrietta Lacks ve isimlerini sığdıramadığım, belki de adı tarihin tozlu sayfalarında kaybolmuş birçok kadının ismini yaşatmayı ve onurlandırmayı, bir bilim insanı ve GazeteBilim yazarı olarak kendime borç bilirim. Bilimde ve toplumda cinsiyetin değil, dürüstlüğün, azmin ve başarının hâkim olması dileğiyle…
Kolektif belleğin güçlü özneleriyiz
Esra Tokgöz
Öğretmen
GazeteBilim İstanbul Temsilcisi
Dünya’da başlayan kadın hareketi, Türkiye’de 1960-70 döneminin politik atmosferi içinde kendisine bir zemin bulmuş ve kadınlar cinsiyet rolleri, eşitlik, eğitim, kadın hakları konusunda birçok alanda mücadele vermiştir.
Şimdilerde karanlık günlerden geçiyor olsak da kadınlar meydanları doldurmaya devam ediyor ve kavgayı bırakmıyor. Hayatın her alanında, bilimde, sanatta ve düşüncede üretimin içinde olmaya ve emek vermeye devam ediyor.
Her sene olduğu gibi bu sene de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü coşkuyla kutluyoruz.
Bizler varlığımızı insanlık tarihinin görünmez özneleri olarak değil kolektif belleğin güçlü bir öznesi olarak görüyoruz.
Yazdıklarımızla, çizdiklerimizle, yaşama duyduğumuz merakla, tarihe olan katkı ve tanıklığımızla buradayız.
Alanlarımızı daraltanlara ve hayallerimizi yok etmeye çalışanlara inat öldürülen, susturulan, hor görülen kadınlar için buradayız!
Çalışmaya, üretmeye, aydınlanma yolunda ilerlemeye hep varız!
Yaşam, bizlerin elinde değişecek, dönüşecek ve özgürleşecek. Hep birlikte.
Günümüz kutlu olsun!