Bir özgürlük bilimi olarak felsefenin bilimselleşmesi projesi yalnızca felsefenin kuramsal sistematik yapısıyla ilgili değildir. Felsefenin bilimselleşmesi aynı zamanda felsefeyi insanların pratik dertlerine deva olabilen bir teorik bilimsel bir uğraşa da dönüştürmeyi amaçlar.
Prometheus, felsefi takvimdeki en asil aziz ve şehit olandır.
Karl Marx
GazeteBilim Felsefe Editörlüğü olarak yeni bir dosya ile karşınızdayız. Tahmin ettiğimizden çok daha fazla, alışılmışın dışında dar akademik çevrenin dışında geniş ilgi gören Kant dosyamızdan[1] sonra bir Marx dosyası ile sizlerleyiz. Birçok yetkin hocalarımızın yanında genç akdemisyenlerin ve “halktan” insanların da yazılarına yer verdiğimiz dosyamızın ilgiyle okunacağını umuyoruz.
Dosya konumuzu belirlerken Marx’ın 1844 Elyazmaları’nı kaleme alışının 180. yıldönümünü vesile olarak aldık. Herhangi bir filozofu dosya konusu yapmak için özel bir neden gerekmiyor elbette. Hele Marx gibi insanlık tarihini derinden etkilemiş, düşünceleri insanlık tarihinde “dönüm” diyebileceğimiz dönüşüme yol açmış bir filozofu dosya konusu yapmak için gerekçeye gerek olabilir mi? Felsefe hep günceldir, Marx hep gündemdedir.
Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz, ülkemizin yetiştirdiği ve saygıyla andığımız Afşar Timuçin, Karl Marx’ın düşünce ve felsefe tarihindeki yerine ve rolüne işaret ederken, onun için: “Marx’da felsefe bilimsel kesinlikle yükümlendi ve uygulama alanına götürüldü” der. Afşar hoca, Marx’ın uygulama alanına götürdüğü felsefenin bağlamı için de şöyle söyler: “Marx hiçbir şey yapmadıysa yeni yabancılaşmış insanın tanımını” yapmıştır. Marx’ın büyük sorunu, insanlık tarihinin de en büyük sorunu olan yabancılaşma sorunudur. Çağımızda insanı topluma, kendisine, doğaya, diğer canlılara, emeğine, ürününe yabancılaştıran nedir? Kendi tarihselliği içinde modern toplum bağlamında bu soruya doyurucu bir yanıt verebilmek için kavramlarımızı teorik olarak sınadığımız ve genelleştirip temellendirdiğimiz felsefenin kendisinin her şeyden önce bu gereksinime uygun bir forma kavuşturulması gerekmektedir. Afşar hoca bir çalışmasında buna şöyle işaret eder: “Marx’çı felsefe metafiziğin alanını doğrulanmaz olan ve zaten herhangi bir varlık alanını karşılamayan boş düşüncelerin alanı sayar.” Afşar Timuçin’in haklı olarak işaret ettiği Marx’ın metafizik eleştirisi, metafiziksel düşüncenin bir bütün olarak yok sayılması anlamına gelmemektedir. Zira diğer taraftan Marx bilimlerin gerekliliğini öz ve görünüm arasındaki çelişkili ilişkiye, eş deyişle görünümün öz ile örtüşmemesine bağlar –ki onun bilimler kataloğuna felsefe de dâhildir. Marx’ın felsefeye olan özel katkısının tarihsel anlamını yerli yerine oturtabilmek için, Hegel’in başlattığı metafiziği diyalektik felsefe konsepti çerçevesinde kapsayıp aşma projesini nasıl sürdürdüğünü incelemek gerekmektedir.

Bu proje modern felsefenin başlamasıyla başlar ve modern felsefe çerçevesinde Hegel’de doruk noktasına ulaşır. Hegel, Tinin Fenomenolojisi’nde projeyi felsefenin bilimselleşmesi olarak duyurur. Marx ve eserinin ortak yaratıcısı Engels ile bu mirası sürdürür. Bir özgürlük bilimi olarak felsefenin bilimselleşmesi projesi yalnızca felsefenin kuramsal sistematik yapısıyla ilgili değildir. Felsefenin bilimselleşmesi aynı zamanda felsefeyi insanların pratik dertlerine deva olabilen bir teorik bilimsel bir uğraşa da dönüştürmeyi amaçlar. Marx’ın geliştirdiği felsefi konseptin “Ekonomi Politik’in eleştirisine uyarlanması felsefeyi bilimselleştirme çabasında büyük bir adımdır. Hâlihazırda klasik Alman filozoflarının talep ettiği felsefede ortaya çıkan bu yeni yönelim, felsefeyi halkların pratik hayatıyla ve özgürlük mücadeleleriyle buluşturdu. Bu nedenle Marx hakkında yazmak en zor teorik uğraşlardan birisi haline gelmiştir, çünkü Marx’ın düşüncelerinin, eş deyişle bilimselleştirilmeye başlanan felsefenin bir teorik bir de pratik tarihi vardır. Marx hakkında yazmak, onun düşüncelerinin birbirini besleyen bu iki tarihini sentezlemeyi şart koşar.
Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz, ülkemizin yetiştirdiği ve saygıyla andığımız Afşar Timuçin, Karl Marx’ın düşünce ve felsefe tarihindeki yerine ve rolüne işaret ederken, onun için: “Marx’da felsefe bilimsel kesinlikle yükümlendi ve uygulama alanına götürüldü” der.
Marx’ın Ekonomi Politik’in eleştirisine uygulamasıyla başlattığı girişim, felsefenin bilimselleştirilmesi bakımından henüz işin başındadır. Girişimin bilimlerin tüm alanlarında sürdürülmesi gerekir. Diğer taraftan Marx’ın düşünceleri tarihin yorumlanması ve yapılmasıyla iç içe geçmiştir. Peter Singer’in Marx kitabında dikkat çektiği gibi, 20. yüzyılda insanlığın yüzde 40’ı Marx’ın adıyla ilişkilendirilen yönetimlerle yönetiliyordu. Dünyanın her tarafında onun adıyla ilişkilendirilen doğrudan siyasi olan veya olmayan örgütlenmeler oluşmuştur. Bu doğal olarak Marx’ın düşüncelerini ve onun düşünceleriyle ilişkilendirilen hareketi yenilgilerin ve zaferlerin konusu da yapar. Ama eğer mücadele, gerçek bir özgürlük mücadelesi ise, ne alınan bir zafer ile ne de maruz kalınan bir (ne kadar büyük olursa olsun) yenilgi ile son bulur. Tarihin sonu söylemi, boş bir liberal arzudan ibarettir.

‘Marx öldü’ retoriği, onun ismiyle ilişkilendirilen hareket az çok ciddiye alınır tarihsel bir güce eriştiğinden beri onun tarihine eşlik ediyor.[2] Rosa Luxemburg, bu retorik ile 20. yüzyılın başlarında karşılaştığında, iddiayı tersine çevirip pratik deneyimimizin ve teorik bilincimizin Marx’ın düşüncelerinin potansiyellerini görmeye ve kavramaya henüz yetmediği konusunda uyarmıştı. Haklı olarak; çünkü 20. yüzyılın sonlarında alınan büyük tarihsel yenilgilerin üzerinden daha 10 yıl geçmeden söz konusu retoriğin herhangi bir tutanağının olmadığı anlaşılmaya başlanmıştı. Jonathan Wolff’un henüz savunmacı bir psikoloji ile yazılan Marx Bugün Neden Okunmalı? kitabının başlığı ilgili retorikteki geçersizliğinin hissedilmesine işaret ediyor. Buna karşın Terry Eagleton’ın Marx Neden Haklıydı? adlı kitabı hem ilgili retorik ile hem de alınan tarihsel yenilgi ile ciddi bir hesaplaşmayı amaçlar. Peter Singer, 1980 yılında kaleme aldığı Marx: Çok Kısa Bir Başlangıç adlı kitabını, alınan tarihsel yenilgiden sonra gözden geçirip yeniden yayınladı. Düşüncelerine katılalım veya katılmayalım bu konuda yapılmış her ciddi çalışma dikkate değerdir.
Mücadele, gerçek bir özgürlük mücadelesi ise, ne alınan bir zafer ile ne de maruz kalınan bir (ne kadar büyük olursa olsun) yenilgi ile son bulur. Tarihin sonu söylemi, boş bir liberal arzudan ibarettir.
Sunduğumuz bu Marx dosyamıza birçok hocamız, genç akademisyen arkadaşlarımız, akademinin dışından ilgili kişiler katkı sundu. Bir yazıyla katkıda bulunmak isteyen birçok hocamız değişik nedenlerle katkılarını yayınlayacağımız başka bir Marx dosyamız bırakmak zorunda kaldı. Yine de oldukça kapsamlı bir Marx dosyası ortaya çıktı. Katkıları için tüm yazarlarımıza çok teşekkür ediyoruz. Okurlarımıza iyi okumalar diliyoruz.
[1] Bakınız: https://gazetebilim.com.tr/kategori/dosya/kant-300-yasinda/.
[2] Bakınız: https://dogangocmen.wordpress.com/wp-content/uploads/2009/08/cogulcu-marksizm-uzerine4.pdf.