Bugün yapılması gereken, artık pratik değerini ve yararını yitirmiş olan bu gelenekten kurtulmak ve bilim ve teknoloji tarihi çalışmalarını, çağdaş eğilimlerin ve araştırmaların gösterdiği yönlerde yürütmektir.
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Felsefe Enstitüsü içinde Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı tarafından kurulan Bilim Tarihi Kürsüsü (1955), sonraki yıllarda açılacak bilim tarihi programlarına teorik ve pratik açıdan öncülük yapacaktı. Bilim Tarihi’nin kurumsallaşmasını sağlayan George Sarton’un öğrencisi olan Sayılı’nın bu yöndeki girişimlerinin ardında, birisi bilimsel, diğeri ise siyasal olmak koşuluyla iki temel niyet vardı:
Birincisi, Türkler’in ve dolaylı olarak Müslümanlar’ın Orta Çağ’da bilimin gelişimine yapmış oldukları katkıların belirlenmesi ve ikincisi ise, açıkça dile getirilmese bile, 1930’lu yıllarda somutlaşan “Türk Tarih Tezi”ne bilim tarihi alanından destek sağlanması idi.
1980 sonrasında yeni bir gelişme yaşandı: Giderek yaygınlaşan yeni resmî ideoloji, “Türk-İslam Sentezi”, Beşerî Bilimler’i ve bu arada tarih çalışmalarını da derinden etkilemeye ve yönlendirmeye başladı. 1984’de İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü içinde Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu tarafından kurulan Bilim Tarihi Anabilim Dalı da bu amaç çerçevesinde örgütlendi ve mevcut araştırmaları özellikle “Osmanlı Bilim Tarihi” bağlamında daha da genişletti.
Bu hedefler, elbette meşruydu; çünkü Soğuk Savaş Dönemi’nde İslâm Âlemi’ni teşkil eden ülkeler “gelişmekte olan veya geri kalmış ülkeler” statüsündeydi ve bu statüden kurtulmak ve Dünya Siyaset Sahnesi’nde daha aktif hale gelebilmek ve belki de söz sahibi olabilmek için her şeyden önce moral bir desteğe ihtiyaçları vardı; şayet uygarlıkları büyük ölçüde değiştiren ve geliştiren bilimin yerel tarihi aydınlatır ve “atalarımız”ın geçmişte yapmış oldukları katkılar doğru bir biçimde belirlenirse, bir yere kadar bu destek sağlanmış olacaktı.
Ama bu arada Dünya çoktan değişmiş ve yurtdışındaki bilim tarihi araştırmaları, çok farklı bir misyon edinmişti ki bunu kısaca, toplumsal gelişmede bilim ve teknolojinin rolünün belirlenmesi ve buradan yararlanarak sosyal refahın sağlanmasına hizmet edecek “bilim ve teknoloji politikası”nın oluşturulması olarak ifade edebiliriz.
Türkiye’de bilim tarihçileri, maalesef uzun bir süre boyunca bu gelişmelerden habersiz kaldı ve bu yöndeki ulusal ve uluslararası araştırmalara herhangi bir katkıda bulunmadı veya bulunamadı. Bu yönelimde kısmî de olsa geleneksel bilim tarihi yazıcılığının “bilim için bilim” olarak özetlenebilecek anlayışının da büyük etkisi oldu; çünkü bu anlayış, bilim ile teknolojinin arasını çok açıyor ve bilime daha fazla değer atfediyordu.
Nihayet Devlet Bakanı M. Nimet Özdaş’ın başkanlığında hazırlanan ve 1983 Ekim’inde Başbakan Bülend Ulusu’ya sunulan Türk Bilim Politikası (1983-2003) adlı raporun da kanıtladığı üzere, bilim tarihi ile bilim politikası arasındaki ilişkinin farkına varılmış ve bu nedenle söz konusu Rapor’un İkinci Bölümü, Sayılı’nın “Bilim, Kültür ve Uygarlık Açısından Tarihimiz” başlıklı makalesine tahsis edilmişti.
Önsöz’de İkinci Bölüm’ün içeriği tanıtılırken, gerekçe şöyle ifade edilmişti:
“Bu bölümün Türkiye Bilim Politikası belgesinin kapsamına alınmasındaki temel amaç, Türklerin dünya bilim birikimine büyük katkılar sağlamış önemli bilimsel kurumları başlatmış bir ulus olduğunu, uluslararası alanda benimsenmiş belgelere dayanarak kanıtlamak, diğer taraftan da tarihten alınacak derslerden yararlanmayı sağlamaktır.”[1]
Bunu, İhsanoğlu’nun 25 Ekim 2003 yılında düzenlediği “Cumhuriyet ve Bilim Paneli”nde sunmuş olduğu bildiri izledi. Türkiye’nin Bilim ve Teknoloji Politikaları, Cumhuriyetin 80. Yılında Toplu Bakış adlı bildiriler kitabında yayımlanan “Geçmişten Geleceğe Türkiye’de Bilim ve Teknoloji Politikaları” başlıklı bu bildiri, “Cumhuriyet Dönemi Öncesinde Osmanlı Türkiyesi’nde Yenileşme Hareketlerine Kısa Bir Bakış” ve “Cumhuriyet Dönemi: Planlı Dönemde Türkiye Bilim ve Teknoloji Politikalarının Gelişim Süreci” adlı iki kısımdan oluşmuştu ve konumuzu alakadar eden ikinci kısımda, esasen Kalkınma Planları ile Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararları tartışıldıktan sonra, şu sonuca ulaşılmıştı:
“Günümüzde kabul gören uluslararası kriterlere göre gelişmekte olan ülkeler arasında ileri bir safta yer alan ve “Yeni Sanayileşmiş Ülkeler” arasında sayılan Türkiye, imalat sanayiinin birçok dalında teknolojik dışa bağımlılığını azaltmış, ihracatının büyük kısmını imalat sanayii ürünlerinde yoğunlaştırmış olmakla beraber, diğer birçok gelişmekte olan ülke gibi bilimi ve teknolojiyi henüz topluma mal etmemiş ve bunları ekonomik ve sosyal sektörlerin ayrılmaz birer parçası haline getirmemiştir. Bilime olan ilgiyi toplum içinde yaygınlaştırmaya henüz sıra gelmedi diyebiliriz. Gerçi Türkiye, son yıllardaki bilim ve teknoloji istatistik verilerine göre dünya içindeki sıralamalarda ilerleme göstermiştir, ama gerçekte günümüz sanayileşmiş bilgi toplumlarının oldukça gerisinde bulunmaktadır, hatta ekonomik büyüme ve gelişme seviyesi bakımından kendisiyle aynı grupta veya daha gerilerde bulunan başka bazı yeni sanayileşmiş ülkelere ve gelişmekte olan ülkelere göre, bilim ve teknolojinin bazı yönleri bakımından daha geri sıralardadır.”[2]
Ancak bütün bu öncü çalışmalara rağmen, öyle anlaşılıyor ki bilim tarihçileri henüz, bu yöndeki girişimlere aktif olarak katkıda bulunabilecek bir niyete ve birikime sahip değillerdi.
Diğer taraftan, günümüze kadar uzanan süreçte yapılan yayınlar incelendiğinde görülmekteydi ki yukardaki nedenlerin yönlendirmesi altında umumiyetle bilimin tarihiyle ilgilenilmişti. Sayılı’nın öğrencilerinden Prof. Dr. Sevim Tekeli, Takiyüddin’in rasat âletlerini inceleyerek ve Tycho Brahe’nin aletleriyle karşılaştırarak ve yine Takiyüddin’in saatler üzerine yazmış olduğu eserin edisyon kritiğini ve çevirisini yaparak bu gelenekte önemli bir değişime imza attı; ancak yine de genel ilginin bilim tarihi üzerinde yoğunlaşmış olması, Bilimsel Devrim’den sonraki sürecin doğru bir şekilde anlaşılmasını ve güncel gelişmelerle bağlantılarının kurulmasını güçleştirmişti.
Cumhuriyet Dönemi Bilim Tarihi yazımının çok cılız kalması da bu gelişmeleri besledi; Atatürk Devrimleri, bilim ve teknolojiye verilen devlet desteği sayesinde önemli bir kırılmanın gerçekleşmesine yol açmıştı; yani Türk Bilim Hayatı’nda [ve hatta kanaatime göre İslâm Bilim Hayatı’nda] bir devrim öncesi ve bir de devrim sonrası vardı; ancak önce tarihsel koşulların tam olgunlaşmamış olması ve sonra da ideolojik bağnazlık yüzünden bu hakikat tam olarak idrak edilemedi ve bu dönem bilim ve teknoloji tarihinin konusu haline getirilemedi.
Şimdi çok daha iyi anlıyoruz ki bu gelişmeler, Türk Bilim Tarihçiliği’ni Dünya’daki tarihyazıcılığı gelişmelerinden kopardı ve kısır bir alana hapsetti!
Bugün yapılması gereken, artık pratik değerini ve yararını yitirmiş olan bu gelenekten kurtulmak ve bilim ve teknoloji tarihi çalışmalarını, çağdaş eğilimlerin ve araştırmaların gösterdiği yönlerde yürütmektir.
Bunun için eskiden ihmal edilen iki konuya ağırlık vermek gerekecektir:
Bugün yapılması gereken, artık pratik değerini ve yararını yitirmiş olan bu gelenekten kurtulmak ve bilim ve teknoloji tarihi çalışmalarını, çağdaş eğilimlerin ve araştırmaların gösterdiği yönlerde yürütmektir.
Bunlardan birincisi, yüzüncü yaşını idrak eden Cumhuriyetimizin bilim ve teknoloji alanlarındaki başarılarına [ve elbette başarısızlıklarına] odaklanmak ve ikincisi ise buradan sağlanacak verilere istinaden, “Bilim ve Teknoloji Politikaları” hazırlamakla ve uygulamakla yükümlü olan resmî ve gayr-ı resmî kurumlara danışmanlık hizmeti vermektir.
2015 yılında Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde kurmuş olduğumuz Bilim ve Toplum Çalışmaları adlı “Tezsiz Yüksek Lisans Programı”nın temel hedeflerinden birisi de bu yönde bir şuurun oluşmasına katkıda bulunmaktır.
Bu “Yeni Yön”, bilim ve teknoloji tarihi çalışmalarını çağdaşlaştıracak ve toplumsal yaygınlığını sağlayacaktır.
[1] Aydın Sayılı, “Bilim, Kültür ve Uygarlık Açısından Tarihimiz”, Türk Bilim Politikası 1983-2003, Ankara 1983, s. VIII.
[2] Ekmeleddin İhsanoğlu, “Geçmişten Geleceğe Türkiye’de Bilim ve Teknoloji Politikaları”, Türkiye’nin Bilim ve Teknoloji Politikaları, Cumhuriyetin 80. Yılında Toplu Bakış, Editör: Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul 2005, s. 23.

