Bu yazı, Aydınlanmanın eğitimle ilişkisini zengin bir tarihsel geçmişe sahip olan Almanca Bildung kavramını açıklayarak kurgulama ve eğitimin günümüzdeki durumuna bu yorumla bakma amacıyla kaleme alınmıştır. Çalışmada, Bildung’un düşünce tarihindeki birçok farklı yansımasından bir tanesi olan halk aydınlanması ile ilişkisi ele alınacaktır. Bu bakışla, eğitimde ilerlemenin Bildung sayesinde nasıl gerçekleşebileceğine dair bir tartışma ortaya konacaktır.
Yazar: Özgün Şerif Sağdıç*
Bildung kavramı
Bildung, İngilizceye cultur, education, formation ifadeleri ile aktarılan, ancak hem anlam derinliğinden hem de tarihsel birikiminden dolayı diğer dillerde net bir karşılığı olmayan bir kavramdır. Alman kültürünün tarihsel birikimiyle elde edilmiş, kendine özgü toplumsal deneyimlerle bağlantılı olarak ortaya çıkarılmış bir kavram olması onun doğrudan ve tam anlamıyla çevrilememesinin nedenleri arasındadır. Eğitim araştırmacısı Rebekka Horlacher, kavramın eğitimle ilgili olan training, upbringing, instruction gibi onun kültürel yüzünü görmezden gelen ifadelerle karşılanmasındaki yanılgıya dikkat çeker. Bildung, doğrudan çevrilmekten öte açıklanarak anlaşılabilir ve eğitim düşüncesine yön vererek düşünümsel etkide bulunabilir. İlk bakışta, insanın öz gelişimi, entelektüel dönüşümü, kültürlenmesi, bilginin aktarımını aşarak bütüncül olarak yapılan öğretim eylemlerini kapsayan eğitim olarak tanımlanabilir. Bireyin evrensel bir boyuta ulaşmasıyla da ilişkilendirilmektedir. Bildung ile evrensele ulaşmak ne demektir? Bildung’un eski dönemlerde yapılan çevirilerinde olduğu şekilde cultivation (kültürlenme) ifadesinin taşıdığı manadan öte ne gibi bir yönelime karşılık gelir ve eğitimsel çıkarımları nelerdir? Tüm bunları anlamak için onun tarihsel arka planına bir bakış yapmak yararlı olacaktır.
Bildung’un tarihsel gelişimi
Bildung, Orta Çağ’da içsel ve dışsal biçimlendirmeyle bireyin en iyiye ulaşması gibi estetik içeriğe sahip klasik bir anlam taşımaktaydı. Aydınlanma döneminde (eğitim filozofu Friedrich Paulsen’in 1885 yılında nitelendirdiği şekilde) “neo-hümanizm” anlayışı çerçevesinde hem insanlık idealiyle birlikte tanımlanmış hem de bireyin sosyal, kültürel gelişmesine karşılık gelerek insan olmanın eğitimi gibi daha geniş yelpazede ele alınabilecek şekilde evrilmiştir. Neo-hümanist Bildung’un kökenleri, Jean-Jacques Rousseau’nun (1712-1788) Émile (1762) eserinde aranmaktadır. Émile’de dışsal bir amaç tayin etmek yerine çocuğun iç doğasının özgürce gelişimini amaçlayarak eğitilmesini Almanca alan yazındaki Bildung ile benzeştiren çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmaların dayanak noktasını göstereceğiz. Şimdilik, Rousseau’nun özgürlük, kardeşlik ve eşitliğe odaklanan doğal, katışıksız insanın Bildung’unu mesleki eğitiminden ayrı tutmasının neo-hümanist görüş için dinamik güç oluşturduğunu belirtmiş olalım.

Johann Gottfried Herder’in (1744-1803) Bildung’u yeni bir insan oluşturma idealiyle birlikte anar olması, onun evrensel yönüne işaret etmiştir. Hans-Georg Gadamer (1900-2002) bu kavramı dilbilimsel açıdan incelemiş; neden yalın bir formation (biçimlendirme) kavramından öte anlamlar kazandığını ve insanın bütüncül halde ele alınmasında rol oynadığını açıklamıştır. Bu kavrama Gadamer’in ilgisi, onun dildeki çok yönlülüğü veya beraberinde getirdiği anlam yükünden kaynaklı değildir; devinim halinde sürekli kendisini şekillendirerek yenileyen evrensel insana yaptığı sıkı bir vurgudur. Bildung’un süreklilik içinde kendini yenileyen bu yönü Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in (1770-1831) yüklediği anlamla daha açık halde izlenebilmektedir. Hegel, Bildung’u evrensele yükselişle karakterize etmektedir. İnsanın kendisini tikelliğe teslim edecek şekilde eğitimsiz (Almanca ungebildet) olma durumundan kendisini evrensel bir entelektüel olarak kurmayı, yani insani Bildung’un evrensel doğasını gündeme getirmiştir. Diğer bir değişle bilincin kendisini evrenselliğe yükseltmesi ve böylece nesneyi şekillendirirken kendisini de şekillendirmesi Bildung sayesinde olmaktadır. Öyleyse Bildung hiçbir zaman son bulmayan devinimsel bir sürece işaret eder. Birey evrensel boyutta entelektüel kurulumunu gerçekleştirirken son bulmayan bir süreç içinde devinim halindedir. Bir bakıma evrensellik de çağın ve koşulların değişmesiyle, insan hakları, insan onuru ve insanlık gibi evrensel değerler aynı kalmakla birlikte sürekli kendini yenileyen bir idealdir. Bildung, bu nedenle kendisi dışında bir amaç taşımaz. Gadamer, Bildung kavramını bu açıdan doğa ile eşleştirmiştir.
Wilhelm von Humboldt (1767-1835)
Wilhelm von Humboldt, aristokrat bir ailenin çocuğu olarak 1767 yılında dünyaya gelmiş ve dönemin birçok aristokratı gibi formel eğitimden geçmeyerek daha sonra ünlü bir kaşif olacak kardeşi Alexander von Humboldt (1769-1859) ile birlikte aydınlanmacı Joachim Heinrich Campe tarafından yetiştirilmiştir. Campe, Humboldt için bir ev öğretmeni olmanın ötesinde önemli, öncü bir isimdir; çünkü 1789 yılında Humboldt, onunla birlikte Fransız Devrimi’nin ilk günlerinde yaşananları gözlemlemek üzere ilk seyahatine çıkacaktır. Birlikte Bastille Baskını (La prise de la Bastille) gibi devrimin sembolü olan olaylara şahitlik edeceklerdir.
1789 yılında Humboldt, onunla birlikte Fransız Devrimi’nin ilk günlerinde yaşananları gözlemlemek üzere ilk seyahatine çıkacaktır.
Humboldt, yüzyılımıza kadar çoğunlukla bir eğitim kuramcısı olarak anılan bir isim olmasına karşın modern çalışmalar onun etnografik araştırmacı yönünü ve eğitim kuramını antropolojik gözlemleriyle zenginleştirdiğini ortaya koymaktadır. Örnek olarak, Andreas Flitner’in Humboldt’un 250. ölüm yıl dönümü anısına ZEIT gazetesi için hazırladığı yazısı verilebilir. Bu yazıda, Humboldt’un Bask ülkesine ve Roma’ya seyahatlerindeki gözlemlerinin onun eğitim düşüncesine kaynaklık eden bir kültür kuramının çıkış noktası olduğu öne sürülmüştür. Bu çerçevede 1801 yılında 2 ay süreyle gerçekleştirdiği Bask seyahati bu gözlemler için öncü olarak görülmektedir. Kardeşi Alexander kadar popüler olmasa da onu toplumsal oluşumları inceleyen ve eğitimin toplumsal ve kültürel yönüne işaret eden bir araştırmacı olarak görebiliriz.
Rousseau-Humboldt ve halk aydınlanması
Neo-hümanist Bildung düşüncesine dayanak olduğu düşünülen Rousseau’nun Émile eserine dönerek bu dayanağın nedenini araştıralım. Rousseau, neo-hümanist Bildung görüşüne esin verdiği düşünülen eserinde uzak, ticaretin ve ulaşımın az olduğu, insanların yaşam alanlarını ve mesleklerini daha az değiştirdiği bölgelere seyahat etmesini ve böylece eserinin kahramanı Émile’in ahlaki olarak gelişimine örnek olabilecek kırsal yaşamı deneyimlemesini istiyordu. Çünkü Rousseau’ya göre halk karakteri bu yerlerde daha fazla korunmuş halde bulunacaktı. Humboldt, Bask ülkesine yaptığı seyahatte Rousseau’nun bu düşüncesini takip etmiştir. Humboldt’un seyahat ettiği Bask ülkesi Émile için önerilen seyahat etmeye değer bir halk imajıyla örtüşüyordu: Ulusal karakterlerini, geleneklerini ve dillerini kökenindeki haliyle yüzyıllarca korumuş insanların ülkesi. Bask ülkesinde Humboldt, yabancılarla az etkileşim kuran, kendi geleneklerini değiştirmemiş bir halk aramıştı. Rousseau’nun kültür eleştirisinin kökeninde bulunan, daha önce işaret ettiğimiz doğal ve katışıksız insan modeli Humboldt’un arayışlarına temel oluşturmuştu. Çünkü Humboldt, halk karakterinin kendine özgülüğünü ve bu karakterde aydınlanma-Bildung bağlantısını görmek istiyordu. Bu işaretlerden dahi Humboldt’un neo-hümanist Bildung görüşünün temsilcisi olarak Rousseau’yu izlediğini düşünebiliriz.
Bildung’un ancak kültür ve aydınlanma bağlamında ele alınması insanın kültürlenmesinden öte aydınlanmasında da itici güç olduğunu ve kültürü aydınlanmayla bağdaştırdığını göstermektedir. Humboldt’un halk kültürü ile eğitilmiş sınıf arasındaki derin uçurumu göz önüne alarak yaptığı çalışmaları onu halkın aydınlanması ile eğitimli toplumun birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olan bir eğitim düşüncesine götürmüştür. Artık halk kültürü ve entelektüel eğitim olarak anılan eğitilmiş bir sınıfa özgü Bildung anlayışının ayrımının kapanması halk ile eğitilmiş sınıf ayrımının yapılmamasını beraberinde getirmekteydi. Bu ayrımın olmadığı bir toplum, Humboldt’a göre yukarıda belirttiğimiz şekliyle ancak toplumsal karakterini, geleneklerini ve dillerini korumuş bir toplumda mümkün olabilirdi. Humboldt, o dönemdeki Fransa, Almanya, İspanya gibi Avrupa uluslarını bu yüzden eleştirerek birbirlerine benzedikleri için kendine özgü karakterleri yitirdiklerine dikkat çekmiştir. Basklar ise kendi kök karakterlerini yitirmeden, aydınlanmanın yeni fikirlerine yaklaşmaya başlamışlardı. Öyle ki Humboldt, kendi dillerinde henüz bir edebiyat eseri dahi vermemiş, çağdaşlarının “kültürsüz” olarak nitelendirdiği bu toplumdan, insani Bildung hakkında geniş teorik bir bakış edinerek bu bakışı o dönemde “kültür toplumu” olarak görülen Almanya’ya aktarabilmişti.
Halk aydınlanmasını aydınlanma sürecine dahil etmesi, Humboldt’un aydınlanmanın sosyolojik yönüne ağırlık vererek sürekli devinim halinde olan yönünü toplumsal bir dönüşümde görmesinden kaynaklanmaktaydı. Aydınlanma, bu bakış açısıyla ona göre belirli bir sınıfın değil halkın da yararına olmalıydı. Halk aydınlanmasının sağlanması Bildung’a biçilen roller arasında yer almaktaydı. Bildung o halde akılcı eğitimle halk kültürünü bütünleştirici bir öge olarak aydınlanmanın halkın yararına ilerlemesini sağlayacak bir dinamik güç haline gelmekteydi. Bu noktada Humboldt’un aydınlanmanın kavramsal çözümlemesini yapan ve Bildung’u aydınlanma ve kültür kollarına ayırarak inceleyen çağdaşı olan düşünür Moses Mendelssohn (1729-1786) ile benzeştirebiliriz. Bildung, neo-hümanist bakış açısıyla, özgür eylemlerin sorumlusu olan insanın aydınlanmanın akılcılığıyla ergin olmama durumundan kurtuluşunun çıkış noktası olmaktadır.
Bildung’un günümüzdeki dönüşümü
Bildung buraya kadar ifade edildiği kadar halk kültürüyle iç içe geçmiş, özerk ve evrensele ulaşan bütüncül kişilikle birlikte anılmıştır. Ancak eğitimdeki standartların değişmesi onun da geçtiğimiz yüzyılda araçsal olarak ele alınmasına yol açmıştır. Eğitimin liberal kapitalizm ile geçirdiği dönüşümün onu faydacı bir anlayışa yöneltmesi, eğitimin sosyal ve politik bir araç olmasını teşvik etmiştir. Bildung, piyasa değeri değişen bir metaya evrilmiş, eğitimin sınıfsal ayrımları derinleştirmekteki rolünü desteklemiştir. Sosyal statüyü yükseltmek için bir araca dönüşerek Bildung kendi başına bir amaç olması yerine tam da Rousseau’nun yadsıdığı şekilde, dışsal bir amacı gerçekleştirmek uğruna bir kazanım olarak görülmeye başlanmıştır. Uluslararası sınav ölçümleri, sınıfsal ve bireysel farklılıkları ortaya koymaya dönük araçlar olmuşlardır. Bu noktada yalnızca dar tanımıyla eğitimin değil çözümlemesini yaptığımız zengin tanımlı Bildung’un da eleştiriye uğradığını görmemiz ilgi çekicidir. Günümüz eğitim kuramcısı Heinz-Joachim Heydorn’un eleştirisi bu noktada önemlidir: Bireylerin “dışsal standartlara tabi tutulması” ile bireyleri mevcut düzenin realitesi içinde değerlendirmek, Bildung’un “metalaşması” ve Bildung’u kendine özgü değerini yitirilmesiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Hegel’e dönerek neo-hümanist Bildung görüşünün oluşmaya başladığı dönemde Nürnberg’de lise öğretmeni ve okul müdürü olduğu yıllarda verdiği demeçleri anımsatabiliriz: Sınavlar, öğretmenlerin “öznel değerlendirmesi” olarak çocukların yaşam belirlenimleri ve toplumsal yerleriyle ilgili belirleyici değildir. Bunlar çocukların başarıları kriterleri değil öğretmenlerin önyargıları olarak görülmelidir. Hegel’in bu eleştirisi, sınavların, ölçme değerlendirme göstergesi olması ve eğitimin nereye geldiğinin ölçütü olarak anlaşılamayacağı olarak yorumlanabilir. Bildung kavramının geniş karşılıklarından da anlaşıldığı üzere, eğitimin, branş birikimi veya bunun pratikteki becerileri ve kazanımlarının çok ötesinde bireyin kültürel, ahlaki ve sosyal bakımıyla topluma ve çevresine kazandırılmasını da içeren bir çatı kavram olarak görülmesi gerekmektedir. Herhangi bir sınavın veya ölçme değerlendirme aracının işlevi bu tanımdaki içeriklerin ne ölçüde geliştiklerini gözlemlemek için yeterli olamaz; ayrıca böyle bir görevi de bulunmamaktadır. Toplumla ve çevresiyle barışık bireyin bilinç düzeyi ancak evrensel değerler yoluyla değerlendirilebilir.
Aydınlanma-Bildung ilişkisi yoluyla öneriler
Aydınlanma, Humboldt’un toplumsal dönüşüm yönüyle son bulmayan bir süreç olduğuna göre eğitimde sürekli kendini yenileyen, nesneyi şekillendirirken kendini de şekillendiren sürekli devinim halinde bir süreç olan Bildung ile bu yönden benzeşmektedir. Aydınlanma, insanın aklını başkalarının kılavuzluğuna gerek duymadan kullanmasına, aklın rasyonalitesinden ileri gelen ve sürekli kendini yenilerken daha fazla eğitimli ve aydın bir bakış açısı kazanmasına ve ilerlemesine işaret eder. Buradaki kılavuzluk, teknik eğitimden ileri gelen ve uzmanlaşmayı esas alan bir uzmanın rehberliği olarak yorumlanmamalıdır. Bildung kavramında olduğu gibi bütüncül bir bakış açısıyla aklın özgürleşmesidir. Bu süreç tıpkı aydınlanmanın hiçbir zaman son bulmaması ve tarihsel koşulları aşan bir aklın egemenliğine vurgu yapması gibi devinim içerisinde ve asla askıya alınmayacak bir süreçtir.
Aydınlanma ve kültürün bileşenlerini oluşturduğu eğitim anlayışı, sınavların yapılmaması ve bilişsel kazanımların ölçülmemesi değildir. Yalnızca sınavla ölçümün, birey ve toplum karakterinin dönüşümünde ve aydınlanma sürecinde dinamiklerin dışında kalması ve bu kategoride bir ölçüt olamayacağıdır. Bu sınavlar öğrencilerin öğrenme birikimlerini ölçebilir. Onların rasyonel aklın özgürce kullanımı ve kendine özgü düşünce geliştirme yetilerinin ölçülmesi için gözlemci bir metoda gerek duyulmalıdır: Güncel yaşam ve çevrelerinden edindikleri izlenimlerin sosyal platformlarda tartışırken eğitim süreçlerinin devinim içerisinde olması, öğrendikleri bitmemiş bilgiyi yeniden kollektif olarak üretmeleri yoluyla olabilir. Öğrencilerle kurulacak tartışma platformları, onların güncel dünya problemlerini bağımsız düşünerek fikir yürütebilmeleri ve toplumsal bilinç oluşturma sürecine katkılarıyla anlam bulur. Bu noktada bir parantez açarak Humboldt’un yükseköğretim düzeyinde yapılmasını önerdiği araştırma ve öğrenmenin birlikteliğinin alt sınıflarda da hayata geçirilebileceğini gündeme getirebiliriz. Bu birlikteliğe göre bilimsel bilgi bir sürecin son bulmuş versiyonu değildir; ders içeriklerinin aktarımından öte akademisyenlerin araştırmalarının öğrencilerin katılımıyla yeniden ele alınması, ilerletilmesi ve yorumlanmasıdır. Bilimsel bilginin gelişimi de bu kolektif araştırma faaliyetinin öğrenme ve öğretme süreçleriyle birlikteliği, bilginin inşasının bu birlikteliğe dayandırılmasına işaret etmektedir. Bu bakış açısıyla formel eğitimin diğer basamaklarında da tartışma platformları kurulabilir. Hegel’in bu noktada Nürnberg konuşmalarında başkalarınca üretilen mevcut bilginin değil, bilgiden yeni bilgi üretmeye çalışan eğitilenin devinim içindeki durumundan söz etmesi, bu tartışma platformlarındaki eğitilen modeline uygun düşmektedir. Buradaki hazır bilgiyi, öğrencilerin düşünerek elde ettikleri değil, aktarılan ve tartışılmayan bir bilgi kümesi olarak ele alabiliriz. Öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmeden bilgiyi üretme sürecine katılmadıkları bir öğrenme sürecine işaret etmektedir.
Öğrencilerin toplumla barışık olmaları, güncel yaşama dokunmaları, dünya sorunlarıyla meşgul olmaları ve tinsel kişilik gelişimlerinin onların öğrenme motivasyonlarına olumlu etki yapacağı gözden kaçırılan bir nokta olmuştur. Dilsel, kültürel, sportif veya sanatsal eğilimleri ve etkinlikleri, öğrencilerin bütüncül kişilik gelişimlerine katkılardan bazılarıdır. Kültürel farklılıkları dikkate almadan yalnızca yeterlikler üzerine ölçüm yaptığı için PISA gibi uluslararası sınavlar eleştirilmiştir. Uluslararası sınavlardaki başarısızlığın çözüm yolları olarak öğrencilerin öğrenme motivasyonlarının olmadığı bilişsel yetilerle yeniden donatılmaya çalışmaları bir başarısızlığı, onun sebebi olan başka bir başarısızlıkla çözüme kavuşturma yoluna gidilmesidir.
Neo-hümanist Bildung görüşüne dayanan bir programda herhangi bir ders konusunun araçsallaştırılması mümkün değildir; eleştirel ve özgürleştiren bir programla ortaya çıkabilir. Bu programla yetiştirilecek öğrenciler, aydınlanmış ve eleştirel bakışa sahip rasyonel akıllarını gerçek yaşam durumlarına nasıl uygulayacaklarını bilen ve evrensel boyutta düşünce geliştirebilen bireyler olacaklardır. Çünkü aydınlanmanın tüm halk kitlelerinin yararına halk kültürünün ve dilinin kendine özgülüğünü koruyarak eğitilmiş sınıfla halk arasındaki ayrımın kapanması, böylelikle gerçek bir halk aydınlanmasına ulaşılması sağlanabilecektir. Bu anlayışla yetişen bireyler kendi kültürü ve dilini gerçek anlamıyla benimsedikleri gibi başka kültür ve dillerle de diyalog kurmakta zorlanmayacaklardır. Eğitimin, bu yönelimle, hoşgörü ve kültürlerarası diyaloga önemli kazanımları olacaktır. Halk kültürüyle aydınlanmanın bütünleşmesi ve bir halk aydınlanmasına dönüşmesi eğitim yoluyla gerçekleşecektir. Humboldt yorumunda belirttiğimiz Bildung’un bu süreçte oynadığı rol, bu halde güncelliğini koruyacaktır.
Kaynaklar
Flitner, A. (1985, 5 Nisan). Aufklärer gegen elitären Dünkel. ZEIT. Erişim adresi: https://www.zeit.de/1985/15/aufklaerer-gegen-elitaeren-duenkel/komplettansicht
Gadamer, H. G. (2008). Hakikat ve Yöntem. (H. Arslan & İ. Yavuzcan, Çev.). İstanbul: Paradigma Yayınları. (1960).
Horlacher, R. (2015). The educated subject and the German concept of Bildung: A comparative cultural history. New York: Routledge.
Kula, O. B. (2020). Aydınlanma, Eğitim Felsefesi. Eğitim ve Bilimin Sefaleti. İstanbul: Tekin Yayınevi.
Mendelssohn, M. (1974). Über die Frage: Was heißt aufklären? E. Bahr (Edt.), Was ist Aufklärung Thesen und Definitioneniçinde (ss. 3-8). Stuttgart: Philipp Reclam jun. GmbH & Co.
Ruhloff, J. (2004). Humanismus, humanistische Bildung. D. Benner & J. Oelkers (Ed.), Historisches Wörterbuch der Pädagogik içinde (ss. 443-454). Weinheim und Basel: Beltz Verlag.
Tenorth, H. E. (2013, 9 Eylül). Bildung – zwischen Ideal und Wirklichkeit. Bundeszentrale für politische Bildung. Erişim adresi: https://www.bpb.de/themen/bildung/dossier-bildung/146201/bildung-zwischen-ideal-und-wirklichkeit/
Yazar Hakkında*
Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eğitim Felsefesi yüksek lisans programından 2019 yılında “Johann Friedrich Herbart’ın Eğitim Felsefesi” teziyle mezun oldu. Şu sıralar Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eğitimin Felsefi, Sosyal ve Tarihi Temelleri programında doktora çalışmalarını yürütmektedir. Wilhelm von Humboldt’un Bildung kavramı üzerine doktora tezi yazmaktadır. Çalışma alanları eğitim felsefesi, 19. yüzyıl kıta felsefesi, insan hakları ve demokratik vatandaşlık eğitimidir.
İletişim: sagdic@ankara.edu.tr
Linkedin Profil: www.linkedin.com/in/özgün-ş-03b861182

