Diego Armando Maradona, maçtan sonra “o benim elim değil, Tanrı’nın eliydi” demiş ve bu gölü ölümsüzleştirmişti. Peki, Maradona’nın bu sözünün perde arkasındaki yatan sosyo-politik travma neydi?
Dünya futbol tarihinin en kült, en sembol anlarından birisi…
Eminim bu sporla ilgilenmiyorsanız dahi, o ana aşinasınızdır.
Hangisinden mi bahsediyorum?
Tabii ki 1986 Dünya Kupası’nda, Maradona’nın, İngiltere’ye, eliyle attığı gol anından.
Hatırladınız, değil mi?
Diego Armando Maradona, maçtan sonra “o benim elim değil, Tanrı’nın eliydi” demiş ve bu gölü ölümsüzleştirmişti.
Peki, Maradona’nın bu sözünün perde arkasındaki yatan sosyo-politik travma neydi?
Bu aslında, iki devlet arasında uzun yıllardır süregelen anlaşmazlıkların da hikâyesi.
———————-
İngiltere ve Arjantin arasındaki anlaşmazlığın ilk olarak, 1982’de, Falkland Savaşı ile başladığı ifade edilir.
Ancak bu bilgi yanlıştır.
Bu husumetin esas başlangıcı, 1966 Dünya Kupasında oynanan İngiltere – Arjantin maçına dayanıyor.
Dolayısıyla hikâyemize buradan başlamamız gerekiyor.
Futbol için “bizim oyunumuz” diyen, bu oyunun kendi kültürlerinin bir parçası olduğunu her platformda belirten İngiltere, 1966’ya kadar hiçbir Dünya Kupası’nı kazanamamıştı.
Kendi evlerinde düzenlenecek turnuvada, kupanın Ada’da kalması gerekiyordu…
Tek hedefleri şampiyon olmaktı.
Ancak bu hedef için geçmeleri gereken çok güçlü bir rakipleri vardı.
Arjantin!
Bir anda saha karışmıştı. Arjantinli futbolcuların tamamı, hatta yedek kulübesinden koşup gelen antrenörler, hakemin üzerine yürüyordu.
23 Temmuz 1966’da, Londra’daki, Wembley Stadyumu’nda, 100 bine yakın taraftarının önünde İngiltere, Arjantin karşısında çeyrek final maçına çıktı.
İngiltere için Arjantin maçı, kupaya giden yolda en zor virajlardan biriydi. Bu maçı kazanmak zorundaydılar. Son derece gergin geçen müsabakanın Almanyalı hakemi Rudolf Kreitlein, maçın 36’ıncı dakikasında Arjantin kaptanı Antonio Rattín’e kırmızı kart göstermişti. Arjantinli oyuncunun kendisine küfür ettiğini iddia ediyordu.
İspanyolca bilmeyen hakemin, küfrü nasıl anladığı hiçbir zaman öğrenilemedi.
Bir anda saha karışmıştı. Arjantinli futbolcuların tamamı, hatta yedek kulübesinden koşup gelen antrenörler, hakemin üzerine yürüyordu.
İngilizler, Arjantinli futbolcuları aşağılamak için “Animals” yani “Hayvanlar” diye tezahürat yapmaya başladı.
Oyundan çıkmayı reddeden Rattin ise, bir süre direndikten sonra İngiltere polisi tarafından zorla sahadan çıkarılmıştı.
Londra savaş alanına dönmüş, İngiliz taraftarlar ellerinde ne varsa sahaya atmaya başlamışlardı.
Maçın geri kalanı bir meydan muharebesini andırıyordu sanki. Son derece kaotik geçen ve İngiltere’nin 1 – 0 galibiyetiyle sonuçlanan karşılaşmanın ardından tribünler, Arjantinli futbolcuları aşağılamak için “Animals” yani “Hayvanlar” diye tezahürat yapmaya başladı.
Arjantin kafilesi, canlarını zor kurtararak İngiltere’yi terk ettmişti. ‘66’daki olaylı maçın üzerinden tam 16 yıl sonra, yani 1982’de iki ülkenin kaderi bir kez daha kesişti.
Ancak bu seferki mücadele futbol sahasında değil, gerçek bir savaş alanındaydı.
Arjantin açıklarındaki, İngiltere ile coğrafi veya kültürel hiçbir bağı olmayan FALKLAND ADALARI, 1841 yılından beri Britanya Kolonisi ve Kraliyet mülküydü.
Arjantin ise adaların, coğrafi yakınlığından dolayı kendilerine ait olduğunu savunuyor ve Büyük Britanya’nın bu bölgeyi Arjantin’e bırakmasını istiyordu.
Ancak adada İngilizlerin yerleştirdiği Britanya asıllı insanlar yaşıyordu. Ada halkını Birleşik Krallık vatandaşlarının oluşturduğunu ve onların isteği olmadan adayı bırakmayacaklarını ilan ettiler.
Bu elbette yüzlerce yıllık bir sömürge imparatorluğunun, emperyalist politikalarından biriydi.
Diplomasi çaresiz kalınca, silahlar konuştu.
1982’de Arjantin adaya asker çıkarınca, iki ülke arasında büyük bir savaş patlak verdi.

Adaya asker çıkaran Arjantin hükümeti, İngilizler’in kendilerinden binlerce deniz mili uzaklıktaki bu küçük toprak parçası için savaş çıkarmayacağını düşünmüştü.
Ancak Büyük Britanya’nın emperyalist politikalarını hesaba katmamışlardı.
Üstelik bu savaş, Londra’daki muhafazakâr iktidar için bulunmaz bir fırsattı. İngiltere’deki işçi grevleri ve ekonomik sorunların üstünü örtmek için milliyetçi bir söylem gerekiyordu. Bu fırsatı da Arjantin’in Falkland Adaları’na asker çıkarması ile yakalamış oldular.
İngiliz uçak gemileri, küçük bir toprak parçası için Falkland’a kadar gitmişti. 6 hafta süren acımasız bombardıman ve çıkartma harekatlarının sonunda Arjantin teslim olmuştu.
Savaşta alınan mağlubiyet, Arjantin’de hükümetin düşmesine sebep oldu. Thathcer’ın önderliğindeki Muhafazakâr Parti ise seçimleri kazanmıştı.
Bu kadar kararlı bir düşmanla karşılaşmayı ummamışlardı. Güçlü İngiltere İmparatorluğu’nun silahları karşısında, Arjantin Ordusu’nun hiçbir şansı yoktu.
İngiltere, adanın kontrolünü tekrar sağlamıştı.
Savaşta alınan bu mağlubiyet, Arjantin’de hükümetin düşmesine sebep oldu. Thathcer’ın önderliğindeki Muhafazakâr Parti ise seçimleri kazanmıştı.
Demir Leydi, yeni bir zafer elde etmişti.
O artık bir Falkland fatihiydi.
Ancak bu zafer, İngiltere’de coşkuyla kutlanırken, Arjantin’de büyük nefret tohumlarını filizlendirdi.
Falkland’da uyguladığı strateji, Arjantin’e çok pahalıya mal olmuştu.
İngiltere bombardımanı sırasında hayatını kaybeden 1.100 asker kadar acı olansa, verdikleri on binlerce esir ve Arjantin ulusunun kırılan gururuydu.
Bu savaş asla unutulmayacaktı.
Savaştan 4 yıl sonra, iki düşman ülkenin yolu tekrar kesişti.
Meksika’da düzenlenen ‘86 Dünya Kupası’nda, yine bir çeyrek final maçında, İngiltere ve Arjantin karşı karşıya geldiler.
“Animals”ın ve Falkland Savaşı’nın intikam vakti gelmişti…
Bugün dahi hiçbir Arjantinlinin unutamadığı efsane kadroda, gelmiş geçmiş en yetenekli ve sansasyonel futbolculardan birisi, Diego Armando Maradona da vardı.
Maçın 51’inci dakikasında gelişen Arjantin atağında Maradona, İngiltere file bekçisi Peter Shilton’dan önce davranarak topu ağlara göndermeyi başardı.
Topu eliyle kaleye göndermiş, hakem de orta noktayı işaret ederek golü geçerli saymıştı. İngiltereli oyuncuların yoğun itirazı fayda etmemiş, Arjantin 1 – 0 üstünlüğü ele geçirmişti.
Eliyle attığı golden hemen 5 dakika sonra tekrar sahneye çıktı Maradona. Orta sahada aldığı topla tüm İngiltere savunmasını geride bırakan Diego, futbol tarihinin en etkileyici gollerinden birini atmıştı. Bu gol ona “El Barrilete Cosmico” yani “Kozmik Uçurtma” lakabının konulmasına da sebep oldu.
Maçın son dakikalarında İngiltere’nin bulduğu bir gol yeterli olmamış, maç Arjantin’in 2 -1 üstünlüğüyle sona ermişti.
Maç sonrası konuşan Maradona, tarihe geçen o ünlü sözünü söyledi:
“Hayır benim elim değildi. Tanrı’nın eliydi.”

Arjantin, İngiltere zaferinin ardından kalan maçlarını da kazandı ve 1986 Dünya Kupası’nın sahibi oldu.
Türkçeye de çevrilen, “El Diego” adlı otobiyografisinde Maradona, eliyle attığı o golü şöyle anlatıyor:
“Evet, bunu mecaz anlamda söylemedim. O el gerçekten benim değildi. Birileri futbolun sadece sahada kalması gerektiğini düşünüyor, ama gerçek öyle değil. Ben o adada çocukların nasıl öldürüldüğünü görmüştüm ve İngilizler’in bu konuda ne düşündüğü umrumda değil.”
‘86’daki efsane “Tanrı’nın Eli” maçından 12 yıl sonra, Fransa’da düzenlenen 1998 Dünya Kupası grup maçında karşı karşıya geldi iki ülke.
1998 Dünya Kupası, tarihinin en iyi kadrolarından biriyle turnuvaya katılan, ancak hayal kırıklığı yaratarak 2’inci turda evine dönmek zorunda kalan İngiltere’nin dramına sahne oldu. Bu dramın faturasıysa David ve Victoria Beckham çiftine kesilmişti.
David ve Victoria çifti, ‘90’ların sonunda sadece İngiltere’de değil, tüm dünyada ilham ve merak uyandıran bir ikiliydi.
Manchester United’ın altın çocuğu genç David Beckham ile Britanya tarihinin en başarılı müzik gruplarından biri olan Spice Girls’ün “havalısı” olarak bilinen Victoria arasında başlayan ilişki, o güne kadar bilinen tüm medyatik aşkları unutturarak, yepyeni bir fenomen yarattı.
Sir Alex Ferguson’ın sisteminde belki de en önemli yere sahipti David Beckham. Kırmızı Şeytanlar’ın ‘90’larda ambargo koyduğu kupa ve şampiyonluklarda, adından sıkça söz ettirmişti.
Diğer taraftan Victoria, 1994 yılında kurulan ve yaklaşık 90 milyon albüm ve single satışıyla tüm zamanların en başarılı kadın müzik grubu unvanını kazanan Spice Girls’ün dinamolarından biriydi.
‘98 Haziran’ında David’in yolu İngiliz Milli Takımı’yla birlikte dünya kupası için Fransa’ya düşerken, Victoria ise grubuyla birlikte ABD turnesine çıkıyordu.
İngiltere gruptan 2’inci çıkarak, 2’inci turda Arjantin’lle eşleşti.
Turnuvanın başından beri her gün saatlerce telefonda görüşen David ve Victoria çifti, tüm paparazzilerin takibindeydi. David’in konsantrasyon sorunları yaşadığını düşünen İngiltere teknik direktörü Glen Hoddle, antrenmanlarda sık sık yıldız oyuncuyu uyarıyordu.
Maç günü geldiğinde, Beckham ve İngiltere Milli Takımı favori olan taraftı. Arjantin’in maçın başında 1- 0 öne geçmesine rağmen, İngiltere geriden gelerek 2 – 1’lik üstünlüğü yakalamıştı.
Hatta Michael Owen’la öne geçtikleri golün pasını da Beckham vermişti. Arjantin’in 2 – 2’lik beraberliği yakalamasına rağmen, oyun üstünlüğü İngiltere’nin elindeydi. Ancak maçın 47’inci dakikasında yaşanan olay, David Beckham’ı, İngiltere’nin en nefret edilen ismi haline getirdi.

Arjantinli Diego Simeone’ye tekme atan Beckham, yaptığı hareket sonrası kırmızı kart görerek oyun dışı kalmıştı. Bu kırmızı kartın ardından İngiltere oyundan düşerek maçı penaltılarda 4 – 3 kaybetti.
O andan itibaren Avam Kamarası’ndan Lordlar Kamarası’na, Kuzey İrlanda kırsallarından İskoçya dağlarına kadar tüm Britanya’da inanılmaz bir Beckham düşmanlığı baş gösterdi.
Simeone, Beckham’ı tahrik etmişti, ama bu sorun değildi. Yıldız oyuncu tuzağa düşmüştü.
The Mirror Gazetesi manşetinde “10 kahraman, 1 aptal çocuk” ifadesini kullanarak Beckham’ı hedef aldı.
Ortaya atılan dedikodulardan bazıları Beckham’ın, Victoria yüzünden maça konsantre olamadığı. Bu dedikodu bugün dahi Britanya’da dillendirilmeye devam ediyor.
Tüm dedikoduların ve kesin olmayan söylentilerin ötesinde somut gerçeklik ise şu oldu:
İngiltere, 1986’nın ardından ikinci defa Arjantin’e yenildi. İngiltere’nin altın çocuğu Beckham, şöhretin yalnızca sevginin değil nefretin de merkezinde olduğu bir girdap olduğunu o süreçte anladı.
The Mirror Gazetesi manşetinde “10 kahraman, 1 aptal çocuk” ifadesini kullanarak Beckham’ı hedef aldı.
David haftalarca ölüm tehditleri almış, Victoria ise konserlerinde büyük protestolarla karşılaşmıştı.
Hikâye burada sona ermiyor. Zira tarih, Arjantin ve İngiltere’nin yeniden karşı karşıya geldiği bir Dünya Kupası maçını daha bizlere sundu.
2002’de Japonya ve Güney Kore’nin birlikte düzenlediği turnuvada İngiltere ve Arjantin aynı gruba düştü.
Beckham, 1998’deki kabusun ardından yeniden kaptanlık pazubandıyla sahadaydı.
David bu sefer hata yapmamıştı. 44’üncü dakikada kazanılan penaltıyı gole çeviren yıldız oyuncu, takımının maçı 1 – 0 kazanmasını sağladı.
Maçın ardından İngiltere’deki gazetelerinin manşetleri son derece manidardı:
“Tanrı’nın Ayağı”
2002’deki maç, iki ülkenin şimdilik son kapışması oldu.
1966’da “Hayvanlar” sloganı ile başlayan, 1982’de Falkland Adaları’nda gerçek bir savaşa dönüşen, 1986’da Tanrı’nın da işe karıştığı bir melodrama sahne olan, 1998’de David Beckham’ı darağacına gönderen, 2002’deyse son perdesine tanık olduğumuz büyük bir rekabet… Bir sonraki bölüme ne zaman tanıklık edeceğimiziyse tarih bize gösterecek.