Konumuz Dubai çikolatası ama bu yazı, Dubai çikolatasının lezzetli bir ürün olup olmadığından çok aidiyetinin, malzemesinin, ortaya konuş ve pazarlanma biçiminin analizi hakkında. Çünkü yarattığı etkinin irdelenmesi, günümüzün portresini çizerken gerekli olacak donelerden biri.
Lezzet, kişiden kişiye değişen bir kavramdır. Kültürden tamamen ayrı bir nedenden ötürü; fiziksel potansiyel sebebiyle değişir. Sizin lezzetleri algılama yetiniz, dilinizdeki tat tomurcuklarının sayısına bağlıdır. Sayının yüksekliği, tat alma duyunuzun gelişkinliğini gösterir. Bilimsel araştırmalar sonucu, lezzetin algılanması konusunda, üç temel tip insan olduğu bulunmuş:
%25 “Non – taster” yani lezzeti doğru dürüst alamayanlar. “Önemli olan kaloriyi, vitamini almak, yaşamak için gerekli olan malzemeleri sağlamak. Keşke bir hap olsa da içsem, olsa bitse” diyenlerin oluşturduğu grup,
%50 “medium tasters” yani ortalama lezzet algısına sahip olanlar.
Ve kalan %25, “süper tasters” diye adlandırılan, lezzeti en iyi şekilde alabilen kişiler.
Lezzeti almak kadar tarifleyebilmek, yansıtabilmek de önemli. Yani lezzet meselesinde, fiziksel etki dışında, bir de psikolojik etki var. Kimi kendisi için lezzetli ve lezzetsiz olanı tanımlayabilecek kadar cesurdur, kimi ise başkasının kelimeleri ile başkasının övdüğü lezzetlerin arkasına sığınır, tanımlamalarını da, onun cümleleri ile temellendirir.
Konumuz Dubai çikolatası ama bu yazı, Dubai çikolatasının lezzetli bir ürün olup olmadığından çok aidiyetinin, malzemesinin, ortaya konuş ve pazarlanma biçiminin analizi hakkında. Çünkü yarattığı etkinin irdelenmesi, günümüzün portresini çizerken gerekli olacak donelerden biri.
Dubai çikolatası ya da bazılarının andığı gibi “Dubayi çukulatası”, çikolata dünyasına yeni bir “soluk” getirmiş durumda. Öyle ki, uyarlamayı pek seven halkımız, hemen içi fındık ezmesi dolu bir “Trabzon Çikolatası” çıkardı. Umarım tutar ve ben kendimi bildim bileli kanayan fındık yarasına merhem olur. Dünyanın en büyük fındık üreticisi olarak piyasayı kontrol edebilecekken, beceriksiz tarım politikaları yüzünden her geçen yıl üretimdeki pasta dilimimiz küçülüyor. Yakında, büyük ihtimal fındık, baba evine dönecek ve doğduğu yer olan Çin, Türkiye’yi geçerek, en büyük fındık ihracatçısı haline gelecek.
Bu arada, uyarlama işi fındıklı içle sınırlı kalmadı ve sosyal medyada ünlü olmak isteyen birileri de, herkesin tahmin ettiği şeyi yapıp, “Hamsili çikolata” videosu çekti.
Konumuza dönersek, Tik Tok’taki 2.2 milyon takipçili yemek fenomeni Maria Vehera (mariavehera257) vasıtasıyla popüler olan bu çikolata, dünya çapında bir rüzgar yarattı. “Fix” markalı çikolatanın videosu şu anda 94 milyondan fazla seyredilmiş durumda.
Mısır kökenli bir İngiliz olan Sarah Hamodua’nın 2021 yılında kurduğu firması ile Birleşik Arap Emirliklerinde (BAE) ürettiği çikolatadan bahsediyoruz. Peki o zaman adı neden Dubai çikolatası? Çünkü BEA Abu Dabi, Dubai, Acman, Füceyre, Resü’l-Hayme, Şârika ve Ümmü’l-Kayveyn’den oluşuyor. Yani Dubai, BAE içindeki emirliklerden biri.
Sarah röportajında konuyu şöyle açıklıyor; “Hamileyken çikolataya aş ermiştim. Aradığım tadı hiçbir çikolatada bulamadım. Türk baklavasından esinlenerek kendi çikolatamı yaptım. Bu kadar popüler olacağını ben de düşünmedim.”
Evet, şu anda uğruna memleketimizde de kuyruklara girilen çikolatanın başlangıç noktası. Bununla beraber Sarah’ın bahsettiği çikolata, baklavalı olan çikolata. Knafeh’li olan değil. Bizim ilgilendiğimiz ise, Fix’in amiral gemisi olan ve yurdumuzda da infiallere sebep olan “Knafeh”li çikolata.
Öncelikle şunu net ortaya koymak lazım: Sayın Vedat Ozan’ın twitter’da belirttiği gibi “Bu çikolata değildir. İçindeki malzeme dolgu tabir edilebilecek miktarın dahi ötesine geçtiği için doğru isim “çikolata kaplamalı şekerleme” olmalıdır. Çok şansınız varsa kaplamadaki “çikolata” mümkün mertebe fazla kakao katı kütlesi içeriyordur.”
Gelelim “Knafeh”li çikolataya. “Fix”in bu ürünü, belki de dünyada en fazla ses getiren füzyon mutfağı ürünü olabilir.
Teorik olarak künefe, Arap mutfağıyla ilgili bir ürün olarak konuşuluyor ama eskilerin dediği gibi “Kazın ayağı pek öyle değil.” Kadayıf, gastronomi konusunda yeterli bilgi sahibi olmayanlarca, Arap mutfağına ait bir ürün olarak düşünülmüştür. Oysa Arap mutfağına ait olan kadayıf, yassı kadayıftır. Hani şu önce kızartılıp sonra da şerbetlenen ve yurdumuzda “Taş ekmeği” de denilen yassı kadayıf.
Bir yiyeceğin hangi mutfağa ait olduğuna dair takip edilebilecek en önemli unsur, malzemedir. Her ne kadar mutfakların milletleri değil, coğrafyaları olsa da (en azından eskiden böyle imiş), özellikle işlenen yiyeceğin tekrar işlenmesi ile hayata gelen yemeklerde, mutfağın kültürü ve gelişime açıklığının büyük önemi vardır. Künefe için “Ortadoğu’da paylaşılamıyor, Lübnan mı, Filistin mi, Suriye mi karar verilemiyor” gibi rabarbaları bir kenara bırakıp, esas soruyu sorarsak, cevaba daha kolay gidebiliriz:
“Tel kadayıfı kim icat etti?”
“Künefe, Ortaçağ Arap mutfağında ince bir yufka iken, Osmanlı döneminde geliştirilen tel kadayıfı anlamını kazanmıştır. Tel kadayıf, sulu kadayıf hamuru delikli bir kaptan, alttan ısıtılan büyük bakır bir tepsiye akıtılarak yapılır. En eski tarifi 1430’lara ait olup Türkçedir”
Bu cümleler sanırım bahsettiğimiz ürün hakkında Türk mutfağını da potaya sokmak için yeterli. Zaten Fix’in çikolata kaplı ürünü de “Knafeh” değil pek, çünkü peynir içermiyor.
Dubai çikolatası olayı bize, çok farklı bir noktayı da anlatıyor. 21. yüzyılda iletişim şekli, buna bağlı olarak reklam ve tanıtım da, çok değişti. Gazete, televizyon, dergiler, fuarlar vs. ürünün müşteriyle buluşmasının 20. yüzyıla ait yolları. Görücü usulü ile evlenmek gibi.
Siz şu anda yeni bir şey yapıp, doğru toplum etkileyicilerle (influencer) çalışır, ürünü, sosyal medyada müşteriye yönlendirirseniz, kolayca bir rüzgar yaratabiliyorsunuz. Sosyal medyadaki akıllıca planlamaların etkisini daha önce Salt Bae’de de görmüştük.
Ürünün çok iyi ya da ortalama hatta ortalamanın biraz altında bile olması çok önemli değil. Özellikle de edinilmesi ciddi bir maliyet gerektirmeyen yiyecekler söz konusu olduğunda. Yazı başlangıcında, ikinci paragrafta bahsettiğim “ortalama lezzet algısına sahip olanlar” yaklaşık 4,1 milyar. Bunların içinde, başkalarının övdüğü lezzetleri överek sınıf atlayıp, küçük bir çevrede de olsa süper taster olarak anılmaya niyetli dev bir kitle var. Mesele bu kadar basit.
Rahmetli anneannemin pek sevdiği bir söz vardı; “Adam Eminönü Meydanını mesken tutup, ekşi ayran satmış, bir içen bir daha içmemiş ama o kırk yıl satmış”. Siz içmeyebilirsiniz ama sosyal medya sayesinde havuz o kadar büyüdü ve kanmaya hazır o kadar büyük bir kitle var ki, bu kitlenin sosyal medya ile ilişkili algı merkezleri nasırlaşana dek “böyle gelip, böyle gidecek”.