Uzayda kalıcı yaşam ortamları kurmanın bir diğer (ancak daha zorlu) yolu bir gezegenin yüzeyine ve atmosferine müdahale ederek gezegeni yaşanabilir kılmak. Örneğin Mars ve Venüs için böyle yapılabilir uzak bir gelecekte.
Prof. Dr. Sıtkı Çağdaş İnam
Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi
Röportaj: Okan Nurettin Okur, Sena Kaplan
İnsanlık hiçbir zaman kıramayacağı bir Popilíus çemberi içinde yaşamaktadır ve konduğu yerde otlayacak, gezegenler arası uzaya hiçbir zaman gidemeyecektir! Oysa aslı yoktur bunun! Bugün Liverpool’dan New York’a gittiğimiz gibi, Ay’a da, öbür gezegenlere de, yıldızlara da kolayca, en hızlı ve emin araçlarla gidilecek, yakında Ay denizleri de, hava denizleri de rahatça aşılacaktır! Uzaklık görece bir laftır, günün birinde sıfıra inecektir.
Jules Verne – Aya Yolculuk
Jules Verne’in bu satırları yazmasının üzerinden bir asırdan fazla zaman geçti ve bu süreçte insanlık dünyaya ve uzaya dair pek çok yeni şey keşfetti. Evrendeki yerimizi, uzayın sonsuz karanlık boşluğunu, sayısız gezegeni sadece küçük teleskoplarımızdan gözetlemekle kalmadık. Ay’da insan için küçük, insanlık için büyük adımlar attık. İlk uydunun 1957’de Sovyetler tarafından fırlatılmasıyla başlayan ”Uzay Çağı” kimi ülkeler için savaş teknolojisine yönelik bir rekabet alanı kimi ülkeler için politik amaçlarla kurulan bir iktidar alanı kimileri içinse bilimsel, ticari bir alan olarak karşımıza çıktı. Tıpkı Coğrafi Keşifler döneminde sayısız denizcinin okyanus ötesini keşfetmek için hayatları pahasına çıktıkları yolculuk misali uzayın derinliklerinde, çok boyutlu amaçlarla rekabet alanının yaratıldığı uzay araştırmaları yapıldı. Günümüzde insanlık tarihinin en kompleks, en maliyetli ve en uluslarası çeşitliliğe sahip olan araştırmasından, Axiom-3 göreviyle Uluslararası Uzay İstasyonunda yapılan araştırma ve deneylerden söz ediyoruz. Uzunca bir süre gündemimizde olacak ve umuyoruz ki yakın bir dönemde yeni uzay görevleriyle heyecanımızı tazeleyecek yolculukların yapılmasını umut ediyoruz.
Gezeravcı ve ekibin diğer üyeleri görevlerini başarıyla tamamlayıp yeryüzüne iniş yaptı. İnsanın evren hakkındaki bilgisi, gece karanlığında yanan bir mum gibidir diyen Marie Curie acaba hâlâ haklı mı, yoksa evren hakkında keşfedeceğimiz yeni şeyler bize daha büyük bilinmezlerin kapısını aralayıp hayretimizi arttıracak mı?
SpaceX ve NASA iş birliği ile uzaya ticari uçuşlar yapan Axiom Space uzay keşifleri ve uzay istasyonu inşaat projeleri alanında öncü bir şirket. Axiom Space’in temel misyonu tam olarak nedir?
Axiom insanlı uzay görevlerini yürütmeyi, bu görevlerde yer alacak kişileri eğitmeyi ve bu görevlerin gerektirdiği altyapıyı geliştirmeyi hedefleyen bir özel şirket. Şimdilik Uluslararası Uzay İstasyonuna gidiş geliş görevlerini yürütse de şirketin bunun daha ötesini (Ay ve gezegenler arası seyahatler içeren insanlı uzay görevlerini) hedeflediği ve bu hedefe yönelik araştırma geliştirme faaliyetlerini sürdürdüğünü belirtmeliyim.
Axiom Mission 3 süresince diğer uzay araştırmalarındaki gibi Alçak Dünya yörüngesine yerleştirilen Uluslararası Uzay İstasyonunda (ISS) birtakım deneyler gerçekleştirildi. Uzay İstasyonlarının yerçekimsiz ortamda araştırmalar için uygun bir ortam sağladığı söyleniyor. Bu durum gelecekte uzay deneylerimiz ve araştırmalarımız için daha fazla imkana sahip olduğumuz anlamına mı geliyor?
Uluslararası Uzay İstasyonu, Dünya yüzeyinden yaklaşık 400 km yüksekte “alçak yörünge” olarak tabir ettiğimiz bir yörüngede Dünya etrafında dönüyor. Böyle bir uydunun içindeyken (uyduyla beraber Dünya etrafında dönerken) sanki serbest düşen bir cismin içindeymişsiniz gibi Dünya’dan kaynaklanan kütleçekim etkilerini neredeyse hiç hissetmezsiniz. Yani oradayken “mikro kütleçekim ortamında” kütleçekimin neredeyse hiç etkisinin olmadığı bir ortamda pek çok alanla ilgili (fizik, kimya, biyoloji, elektrik-elektronik mühendisliği vb.) deneyler yapabilirsiniz. Bu deneylerin bir kısmını Uluslararası Uzay İstasyonu’nun içinde yapabileceğiniz gibi bir kısmını da Uluslararası Uzay İstasyonu’nun gövdesinin dış yüzeyi üzerinde gerçekleştirmeniz mümkün. İçerideki deneyler genellikle mikro kütleçekim ortamının etkilerini anlamayı hedeflerken, dışarıdaki deneyler -Yer’den 400 km kadar yukarıda olduğumuzdan ötürü- hemen hemen atmosferin dışı olarak kabul edebileceğimiz bir ortamda -yani uzay boşluğunda- yapıldığı için uzay boşluğu ve mikro kütleçekiminin etkilerinin birlikte söz konusu olduğu bir deney ortamı sağlıyor. Bunların yanı sıra, yine atmosferin neredeyse tamamen dışında olduğu için, Uluslararası Uzay İstasyonu üzerinde normalde yeryüzünde gözleyemediğimiz gök cisimlerinden gelen X-ışınlarını gözlememiz mümkün. MAXI ve NICER X-ışını Teleskopları da Uluslararası Uzay İstasyonu’nun dışına yerleştirilmiş bu amaca hizmet etmek için.

İsveç’ten Marcus Wandt 2022’de Avrupa Uzay Ajansının Astronot Grubunda yedek olarak bulunurken Axiom Space sayesinde astronot olarak uzay araştırmalarına katıldı. Anlıyoruz ki özel uzay şirketleri uzaya daha fazla astronot göndermemizde etkili olabilir. Özel uzay araştırmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanıyorum uzay yarışının da ülkeler için bir prestij meselesi olarak algılandığı soğuk savaş dönemi bittikten sonra devletlerin uzay çalışmalarına bakışları değişmeye başladı. Özel şirketlerin sahaya girmesinin esas nedeni de bu. Ayrıca uzay çalışmaları gelecekte değerli madenlerin elde edilmesi gibi kâr odaklı işleri de içeriyor olacak. Bu nedenle şirketlerin uzaya ilgisinin gelecekte daha da artacağını öngörebiliriz.
Bu uzay görevinde farklı ülkelerden astronotlar bulunuyor. Bu da uzay çalışmalarının birkaç ülkeden ziyade dünyanın her yerinde ilgi görmesi ya da göreceği anlamına geliyor. Peki ileride uzay çalışmalarında uluslararası bir ilginin olması uzay araştırmalarını sizce nasıl etkileyecek?
İşin politik yönünü bir yana koysak, sadece maliyet odaklı düşünsek bile uzay çalışmalarının ülkelerce ortak olarak yürütülmesinin ne kadar mantıklı olduğunu görebiliriz. İleride de uluslararası işbirliklerinin birbirinin dişli rakipleri olarak değerlendirilen ülkeler de dahil olmak üzere artarak devam edeceğini düşünüyorum.
Sizi uzay araştırmalarına çeken ne oldu? Çocukluğunuzda uzaya karşı bir merakınız var mıydı?
Daha 5-6 yaşlarında gökyüzüne merakla baktığımı ve bu konuyla ilgili sorular sorduğumu hatırlıyorum. Daha sonrasında bilime ilgim daha genel anlamda sürmüştür. Hatta o dönemlerde genel anlamıyla fizik ve matematiğe (belki birazcık da bilgisayarlara ve kodlamaya) astronomiden daha fazla merak duymuşumdur. Esas olarak astronomi ve astrofiziğe yönelmemin başlangıcında ODTÜ Fizik Bölümünde ikinci sınıftan itibaren aldığım astronomi ve astrofizik derslerinin rolü büyüktür. Lisansın sonlarına doğru bölümdeki astrofizik grubuyla etkileşimim arttı ve hangi alanda çalışacağıma o zaman karar vermiş oldum. Oradaki hocalarımı, arkadaşlarımı ve o bölümün atmosferinin verdiği bilimsel ilhamı her zaman sevgi ve saygıyla anmaktayım.
Gezegenimizi yaşanmaz hale getirdik. Sanıyorum yakın bir gelecekte dünyada nefes almak dahi güç olacak. Bu noktada uzayda muhtemel yaşam alanları yaratmak gibi hedefler de var mı? Ekip tarafında ekstremofiller adında yüksek strese dayanan bitkiler yetiştirmek üzere bir araştırma yürütülüyor. Uzayda yaşama dair en umut verici olabilecek araştırmalardan biri sanırım bu. Zira yiyecek ve oksijen ihtiyacını temin ettiğimizde gerisi gelecektir. Peki yiyecek, su ve oksijeni hallettiğimizi varsayalım. Uzayda yaşam için başka ne tür ihtiyaçlarımız olabilir?
Elbette uzay çalışmalarının önemli motivasyonlarından biri de kalıcı olarak Dünya dışında yaşam alanları oluşturmak. Uluslararası Uzay İstasyonu, bu amaca giden yolda öncül bir deney ortamı. Oradaki astronotların tıbbi takibi bile başlı başına bu amaca ulaşmak için yapılan bir deney. Uzayda kalıcı yaşam ortamları oluşturmak isteniyorsa er ya da geç Dünya’dan bağımsız -kendi kendine yetebilen- sistemlerin tasarlanıp kurulması gerek. Böylece hem gezegenler üzerinde kalıcı yaşam ortamları oluşturulabilir hem de uzun yıllar seyahat ederek bizleri diğer gezegen ve hatta yıldız sistemlerine taşıyabilecek uzay araçları yapılabilir. Henüz bu konuda başarı sağlamaktan uzağız, umarım gelecekte tatmin edici başarılar elde edilebilir. Uzayda kalıcı yaşam ortamları kurmanın bir diğer (ancak daha zorlu) yolu bir gezegenin yüzeyine ve atmosferine müdahale ederek gezegeni yaşanabilir kılmak. Örneğin Mars ve Venüs için böyle yapılabilir uzak bir gelecekte. O zaman da yüksek strese dayanan bitkiler böyle bir “ultra mega” projenin olmazsa olmazları olacaktır.
Elbette uzay çalışmalarının önemli motivasyonlarından biri de kalıcı olarak Dünya dışında yaşam alanları oluşturmak.
Yeni yeni duymaya başladığımız bir terim var. ”Uzay Turizmi”. Bu yolculuğa çıkan insanların deneyim ve izlenimlerinden bahsedebilir misiniz? Gelecekte insanları neler bekliyor, uzay seyahati sıradan bir pazar gezisi haline gelebilir mi?
Uzay turizmi henüz daha emekleme aşamasında sayılır. Emekleme kelimesini seçmemin sebebi bu faaliyetlerin yeni başlaması değil, daha ziyade maliyetinden dolayı henüz yaygın ve düzenli hale gelememiş olması. On milyonlarca dolarlardan başlayan maliyetlerden bahsediyoruz. Bu aşamada standart bir turistik faaliyet olabilmesine daha epey zaman var, ama açıkçası ne kadar zaman olduğunu tahmin edebilmek zor.
Türkiye’nin uzayla buluşması Axiom-3 ile gerçekleşti. Uzay Geliştirme Ajansı (TUA) tarafından desteklenen bu projeye Alper Gezeravcı katıldı. Kendisiyle tanıştınız mı? Ekipteki görevleri hakkında bilgi verir misiniz?
Alper Gezeravcı’yla tanışıklığım yok. Ancak Alper Gezeravcı ve diğer astronot adayı Tuva Cihangir Atasever’in seçilme ve eğitim süreçleriyle ilgili haberlerin dikkatli takipçisi oldum. Bu ve bundan sonraki uzay görevlerinde bu astronotların temel görevinin bir yandan Uluslararası Uzay İstasyonu tecrübesi kazanmaya devam etmek, bir yandan da farklı konularda bilimsel deneyler yapmayı sürdürmek olduğunu söyleyebilirim.
Astronotların ISS’de yaşadığı en büyük problemler neler? ISS’de sürekli görev yapan astronotlar var mı yoksa nöbetleşe olarak dünyaya sürekli gidip geliyorlar mı?
Mikro kütleçekim ortamları insan vücudu için zorlayıcı ortamlar. Her ne kadar günlük egzersizlerini dikkatlice sürdürürlerse sürdürsünler, astronotların başta kas kaybı olmak üzere pek çok fizyolojik sorun yaşamaları söz konusu. Ayrıca uzay ortamındaki zararlı ışınlar, beslenme ile ilgili sınırlı imkanlar vb. zorluklar ve tehlikeler Uluslararası Uzay İstasyonu’nda kalıcı görev yapmayı mümkün kılmamaktadır. Astronotlar belli zaman aralıklarında oraya gidip dönmektedir.
Houston’da mürettebat yolculuk öncesi ne tür eğitimler aldı? Fiziksel sorunların yanında psikolojik olarak ne tür eğitimler verildi?
Her şeyden önce (yani eğitime başlamadan önce) astronot seçiminde fizyolojik ve psikolojik olarak bu zorlu sürecin hakkından başarıyla gelebilecek adaylar öne çıkar. 1960’lardan itibaren şekillenmeye başlayıp yıllar geçtikçe ve özellikle Uluslararası Uzay İstasyonu’na geliş gidişler rutine binmesiyle, astronot eğitiminin çok net kural ve protokolleri olduğunu söyleyebiliriz. Astronot eğitimi sırasında, Uluslararası Uzay İstasyonu’na geliş ve gidiş ve istasyonda bulunulan zaman aralığında gerekli tüm teknik bilgiler ve olası riskler ile ilgili bilgiler hem teorik hem de uygulamalı olarak veriliyor. Bu iş çok ciddi, hata kaldırmaz. Hata yapılsa da vakit kaybetmeden oluşacak sorun telafi edilmelidir. Eğitimin çok zorlu olması gerekir.
”Yerli ve milli olmak” artık eskimiş bir retorik. Bunun yerine dünya vatandaşlığının ve uluslararası çalışmaların, üretimlerin konuşulması gerek. Günümüzde laboratuvarda tek başına çalışan bir bilim insanı düşünmek pek olası değil. Dünyanın dört bir yanından insan aynı deneyde çalışabiliyor. Axiom-3 göreviyle Türkiye de geç de olsa uzayda yapılan bilimsel çalışmaların bir parçası oldu artık. 7 ülke 9 farklı milletle ISS tarihindeki en uluslararası topluluk oluşturuldu. Bu ve benzeri görevlerin devletleri ortak bir amaca yöneltip dünya barışına katkı sağlayacağını düşünüyor musunuz?
Uluslararası ortaklıklar olmazsa olmaz ama tabii böyle ortaklıkların içinde olabilmek için ülkenizin bilime ve teknolojiye katkı sağlaması, özgün bilimsel ve teknolojik çıktılar üretebilmesi gerek. Yani işin bir yanında “yerli ve milli olmak” hala var. Ancak çoğunlukla bu yerli ve milli olmak meselesi çok yanlış anlaşılıyor: Siz Dünya bilim ve teknolojisine katkınız ölçüsünde yerli ve milli olabilirsiniz. Kapılarınızı Dünyaya kapatıp işbirliklerinden uzak kalarak değil. Aslında bugün de “yerli ve milli” olarak adlandırılan işler uluslararası işbirlikleri ile yürütülüyor, açıkcası hem yerli ve milli kavramını savunanlar hem de öyle bir şey olmadığını bunun kandırmaca olduğunu söyleyerek eleştirenler farklı bağlamda da olsa yanılıyorlar. Konumuza dönersek, uzayla ilgili bu tür işbirliklerinin ülkeler arası ilişkilere olumlu yansıyacağını ve refahın daha adil dağıtılacağına ümidim olduğunu belirtmek isterim. Tabii bunu sağlamak tek başına uzayda işbirliği yaparak değil genel anlamda ülkeler arası ilişkileri daha adil ve insancıl esaslarla yürüterek mümkün olabilecektir.
2030 yılında ISS teknolojik altyapısının artık yetersiz kaldığı gerekçesiyle imha edilecek. Atmosfere sokulup okyanusa düşürülecek. Bunun yerine Axiom Space kendi uzay istasyonunu geliştirecek. Benim sormak istediğim esas soru şu: Bu imha sürecinde ve öncesinde uzayda biriken çok büyük miktarda çöp var. Bunlar başıboş olarak uzay boşluğunda dolaşıyorlar ve bazen bir mermiden bile hızlı hareket edebiliyorlar. Böylesine yüksek teknolojili ISS gibi yapıların ve ileride kurulması planlanan yaşam merkezleri için bu uzay atıkları bir tehdit oluşturuyor mu? Bunlar için herhangi bir önlem ya da çözüm arayışı var mı?
ISS kontrollü olarak düşürülecek. Uzaydaki yapay uydular ve bilhassa yakın yörüngedekiler için bu tür kontrollü düşürmeler yapılabiliyor. Ancak tüm uzay görevlerinde bu mümkün olamayabiliyor ve giderek Dünya çevresinde “uzay çöpü” olarak tabir edilen atıkların sayısı artıyor. Uzay çöpü büyük bir sorun gerçekten de. Gelecekte uzay çöplerinden kaynaklı riskler artacaktır ama eminim ki bunlara karşı önlemler de aynı şekilde geliştirilecektir. Gövdenin ve güneş panellerinin tamir edilmesi için alt yapıların tasarlanması ve daha dayanıklı malzemeler kullanılarak bir yandan uzay çöplerine bir yandan da zararlı ışınlara karşı daha dayanaklı uzay görevlerinin imal edilmesi gibi. Yine de alınacak önlemlere rağmen uzay çöplerine dair daha hassas olunması ve uzay çöplerinin artmasını önleyecek tedbirler alınması mutlaka gerekecektir.
Bu keyifli ve verimli söyleşi için çok teşekkür ediyoruz. Umarız insanlık olarak çok daha güzel günler görür, uzaydaki yerimizi anlamak adına nice keşiflere imza atarız.
Ben teşekkür ederim.
Sıtkı Çağdaş İnam, lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerini 1997, 1999 ve 2004 yılllarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde aldı. 2001-2002 yıllarında ABD’nin Alabama eyaletinin Huntsville şehrinde bulunan National Space Science and Technology Center’de bursiyer olarak bulundu. Dr. İnam, 2005 yılından beri Başkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde çalışmaktadır.
Dr. İnam, yüksek enerji astrofiziği alanında çalışmalar yapmaktadır. Dr. İnam’ın birincil araştırma konusu kütle aktarımı yapan atarcaların X-ışını gözlemlerinin analizi ve yorumlanması üzerinedir. Aynı zamanda, hesaplamalı bilim ve mühendislik ile ilgili çalışmalar içinde de yer almış, bunun yanı sıra bilim ile ilgili yazılar kaleme almak başta olmak üzere bilimin topluma yayılması ile ilgili çalışmalar yapmıştır.
İnam, GazeteBilim Yayın Kurulu Üyesi’dir.

