Okan Nurettin Okur
Tohumun çimlenmesinden ateşin yanmasına kadar bütün süreçlerde karşımıza çıkan nedensellik ilkesiyle ilgili en temel problemlerden birini ele alan Jacques Lucien Monod (1910-1976) şu soruyu sorar: Canlılar; hücresel, sistemsel ve organizma olarak birtakım biyolojik faaliyetleri gerçekleştirirken bir amaca mı yönelirler, belirli bir gayeleri var mıdır? Elbette burada insan merkezci bir bakışla dilsel bir hataya düşme tehlikesi vardır. Hatta Monod animizmin çıkış noktasını, insanın kendi sinir sisteminin yoğun teleonomik işleyiş biçiminden anladığı şeyi, cansızların dünyasına yansıtması olarak görür (Monod, 2012: 37).
Örneğin bir kaplumbağanın karaya çıkıp yumurtalarını bırakması içgüdüsel bir davranışın ötesinde bilinçli, belirli bir amaca mı hizmet etmektedir? Bir insanın markete alışverişe gitmesindeki bilinçlilik ile ava giden bir aslan arasındaki içgüdüsel yönelimi iyi ayırt etmek gerekir.
Bir ardıç kuşu, kötü hava koşullarından ve kuzey iklimindeki yiyecek kıtlığından kaçmak için mi sonbaharda göç etmektedir yoksa göç ettiği için mi hayatta kalmaktadır? Apaçık bir amacın olduğu ilk cümlede nihai hedef belliyken ikinci cümle amaçtan yoksun belirsiz bir durumu ifade eder. Peki bu örneklerde bakış açımız nasıl olmalıdır? İnsan doğasında nesneleri, organizmaları sürekli teleolojik olarak görme eğilimi vardır. Peki gerçeklik bu olgusal durumlarda sezgisel olarak algıladığımız teleolojik ilişkiyle ne kadar örtüşür?
1. Leylekler havalar soğumaya başlayınca daha sıcak bir iklimde yaşamak için Afrika’ya göç ederler.
2. Leylekler havalar soğumaya başlayınca daha sıcak bir iklimi olan Afrika’ya göç ettikleri için hayatta kalırlar.
İlk cümleye baktığımızda Aristotelesçi bir nihai nedensellik ve teleolojik bağ görülür. Son derece insan merkezli bir bakış açısının ürünü olan bu dilsel ifadeden ikincisine geldiğimizde aradaki nedensellik bağı yerini olanaksal bir duruma bırakır. Daha açık, biyolojik bir ifadeyle organizma düzeyinde teleonomik bir yakınsak nedensellikten, amaçsallıktan bahsetmek mümkündür. Canlılık süreçlerinde şöyle bir ayrım yapmak doğru olacaktır. Bireysel olarak, bir çam tohumu içerdiği potansiyel (DNA) sebebiyle teleonomik bir sürece ve nihai nedenselliğe kapı aralayabilirken, genel evrimsel süreçlerin yakın ya da uzak amaç ya da nedensellikten, dolayısıyla teleolojik bir ilişkiden bahsetmek mümkün değildir.
Monod ”Rastlantı ve Zorunluluk” adlı eserinde Nobel ödüllü çalışması olan, bir bakteri hücresinin, bir reaksiyonu gerçekleştirip gerçekleştirmemeyi nasıl seçtiğini anlatır. Bakteri, besini gördüğünde ortama enzimlerini bırakacak ya da bırakmayacaktır. Bunun seçimini nasıl yapar? Bütün olarak bakıldığında bakterinin rasyonel bir seçim yaptığını kabul eder. Yani bir amaçsallık vardır.
Monod canlılardaki bu doğma, büyüme, gelişme, ölme sürecindeki bütün faaliyetleri teleonomi ilkesiyle açıklar. Aristoteles’in teleoloji olarak ifade ettiği ereksellik, gayecilik düşüncesini çağrıştıran hatta bazı biyolog ve felsefeciler tarafından aynı görüş olduğu iddia edilen teleonomi Monod’a göre yeni bir ilkedir.
Haldane’in bu konuda çok çarpıcı bir ifadesi vardır. ‘Teleoloji bir biyoloğun metresi gibidir: onsuz yaşayamaz ama toplum içinde onunla birlikte görünmek istemez.’ (Mayr, 1974). Natüralist bir anlayışı benimsemiş biyolog ve filozoflar retorik olarak sürekli bu hataya düşerler. Özellikle biyolojik evrimin teleolojik bağlamda anlaşılması endişesiyle Mayr ve Pittendrigh tarafından teleonomi kavramı geliştirilmiştir. Thompson’a göre teleonomi terimi (hedefe yönelik süreçlerin incelenmesi) teleolojik açıklamanın yükünden kurtulmak için icat edilmiştir (Thompson, 1987: 259). Ancak bugünkü kullanımına bakıldığında teleonominin teleolojinin bıraktığı yerden görevi devraldığı görülür. Mayr bu konuda bir ayrım yapar ve teleonominin sadece organizmalarda olduğu, evrim sürecinin teleonomik olmadığını kabul eder. Corning’e göre Mayr, yakın ve nihai nedensellik arasında kesin bir ayrım yapar. Nedenselliğin yakın biçimlerinin nihai nedenler (doğal seçilim ve evrimsel değişim) üzerinde etkisi olmadığını savunur. Nihai hedefe yönelik olan süreci kastettiği için teleoloji yerine daha yakın amaçları içeren teleonomi tercih edilir. Evrimsel değişim sürecinin amaçsız, kör bir süreç olduğu kabul edilse de ortaya çıkan yapılar teleonomik bir organizasyona sahiptir. Teleonomi ise sadece yakın nedensellikle ilgilidir; yani seçilimin bir ürünüdür, nedeni değil. Corning ise yakın nedenlerin (teleonomik) bütün evrimsel sürece derinlemesine etki ettiğini belirterek Mayr’ın görüşünü çürütmeye çalışır (Corning, 2019: 913-914). Böylece formül tersine çevrilmiş olur. Teleonomi doğal seçilimin pasif ürünü değil nedenidir. Mayr teleonomiyi yakın nedensellik olarak kabul edip, bunun evrimsel değişim üzerinde bir etkisi olmadığını savunurken; Corning ise bu nedenlerin evrimsel sürece derinlemesine etki ettiğini savunur.
Monod’un teleonomi anlayışı temel olarak, canlı sistemlerin yönlendirilmiş (oriented), tutarlı (coherent) ve yapıcı (constructive) faaliyetlerini içerir (Monod, 2012: 49). Yani teleonomi istisnasız tüm canlılarda ortak olan varoluşsal ilke, amaç, projedir. Bu sistem çevresel faktörlerden ziyade içsel bir morfogenetik yapılanma sürecine tabi olur. Monod’da morfogenez terimi ise canlının dışsal etkiler sonucu değil, içsel etkileşimler sonucu değişimine karşılık gelir. Yani Paley’in saati gibi harici bir kuvvet tarafından tasarlanma değil, içsel olarak mevcut olan bir tasarlanma söz konusudur. Teleonomideki tasarım; zeka veya bilinç gerektirmez, evrimsel süreçler tarafından şekillendirilir, doğal seçilim yoluyla ortaya çıkar.
Örneğin Monod, doğal bir organ olan gözün bir tasarının ürünü olabileceği yadsınırken, bir fotoğraf makinesinin tasarlandığının kabul edilmesini son derece keyfi bir görüş olarak kabul eder. Bazı biyologların yaptığı gibi böylesi tutarsız bir ikilemde bulunmak yerine canlı varlıkların diğer bütün yapılardan ayrıldığı telenomi ilkesini kullanır. Yine Monod’a göre canlılar en özelden en genele kadar çevresel faktörlerden etkilenmezler, kendi içlerinden kaynaklanan morfogenetik etkileşimler sonucu şekillenirler. Dolayısıyla dış etkilerden tamamen bağımsız özerk, belirlenimci bir sisteme sahiptirler.
Görüleceği gibi sistem her türden “diyalektik” betimlemeye terstir; zira DNA ile protein, organizma ile ortamı arasındaki ilişkiler hep tek-yönlüdür: Yani sonuna kadar kartezyendir, Hegelci değil, hücre tam anlamıyla bir makinedir (Monod, 2012: 106-107). Makine metaforunun yanı sıra burada tek-yönlülüğe yapılan vurgu aynı zamanda sistemin termodinamiğin yasalarıyla da uyumlu olduğunun bir göstergesidir. Bu anlamıyla Monod’un nedensellik kavrayışı istatistiksel ile mekanik olanın, rastlantı ile zorunluluğun özgün bir bileşimini öneren moleküler biyolojinin sağladığı yeni olanaklar etrafında şekillenmiştir.
Jacques Monod’un örneğine tekrar dönelim. Bir glikoz kaynağına doğru yüzen bir bakteri düşünün. Bu bakteri yiyecek elde etmek için hareket ediyor diyebilir miyiz? Monod, bu organizmanın yönelme davranışına ilişkin büyük bir yanlış anlama olduğunu iddia etti. Ona göre bakteri hücresi, evrimleşmiş bir moleküler makineden başka bir şey değildir. Tıpkı Descartes’ın hayvanları makine olarak görmesi hatta acı çektiklerinde dahi mekanik taklitler yaptıklarını savunması gibi. İnsan tabiatının olaylar arasında ilişkisellik kurmak, neden-sonuç yasaları ortaya çıkarmak arzu ettiğinden olay ve olgulara objektif bakamadığını savunur. Bu yüzden canlılardaki yönelimin teleolojik kabulüne karşı çıkmak için yalnızca mekanik bir temeli olan teleonomi kavramını ortaya atmış, fizikle son derece tutarlı bir açıklama sunmuştur. Yani Newton’un kafasına düşen elma ne kadar bilinçli bir yönelime sahipse ve hangi yasalara tabi oluyorsa örnekteki bakteri hücresi de aynıdır.
Bu konuda Monod canlı varlıkların kimyasal makineler olduğunu, tüm organizmaların büyümesi ve çoğalması için binlerce kimyasal tepkimenin tamamlanmış olmasını gerektiğini, böylece hücrelerin temel yapı maddeleri oluşabileceğini söyler (Monod, 2012: 49). Ayrıca canlıların temel özellikleri olarak homeostasis ve kendini-örgütlemeyi işaret eden Monod’a göre homeostatik nitelik teleonomiyle, yani koşullara uyum sağlama kapasitesiyle yakından bağlantılıdır (Mayr, 1974: 360). Fakat burada esas dikkat edilmesi gereken nokta bir organizmanın davranışının muhakkak nedensellik bağlamında gerçekleştiği değil, biyolojik yapısı gereği olabileceğinin de gözden kaçırılmamasıdır. Örneğin Monod’un proteinlerin teleonomik davranışları olarak uzun uzun anlattığı özellik nihayetinde Karaman’ın da açıkladığı gibi stereospesifik etkileşimlerden kaynaklanmaktadır. Yani moleküler yapılar şekilleri sayesinde birbirlerini tanırlar ve kimyasal düzeyde birleşirler. Bu durum ise Monod gibi bazı bilim insanlarına göre ilerleme veya tasarım olarak anlaşılabilir. Halbuki tamamen biyokimyasal bir süreç söz konudur (Karaman, 2015: 204).
Sonuç olarak Monod’un teleonomisi canlı yapı ve davranışlarını analiz etmek için teleolojik bir yol benimser, yani organizmaların amaçları veya hedefleri olduğunu kabul eder. Ancak, Monod’un teleonomisi, bu amaçların kökeni olarak tasarımı değil, organizmaların evrimsel geçmişleri ve çevresel koşullar altında kazandıkları özelliklerin sonucu olduğunu öne sürer.
Kaynakça:
Monod, J. (2012). Rastlantı ve Zorunluluk. Élodie Eda Moreau (Çev.), Alfa Yayınları.
Mayr, E. (1974). Teleological and Teleonomic, a New Analysis. In: Cohen, R.S., Wartofsky, M.W. (eds) A Portrait of Twenty-five Years. Boston 80 Studies in the Philosophy of Science. Springer, Dordrecht.
Thompson N. (1987). The Misappropriation of Teleonomy. In: Bateson PG, Klopfer PH, Editors. Perspectives on Psychology. Plenum Press, 259–274.
Corning PA. (2019). Teleonomy and the proximate–ultimate distinction revisited. Biol J Linn Soc.;127:912–916. doi: 10.1093/biolinnean/blz087.
Karaman, Y. (2015). Rastlantı ve Zorunluluk-Modern Biyolojinin Doğa Felsefesi. Dört Öge, (8), 201-205.