Resim, tarih öncesinden bu zamana kadar var olmuş yüzeye uygulanan renklerden, malzemelerden ve teknik değerlerden oluşan bir sanat formudur.
Stephan Tschudi-Madsen
Çeviren: Beyza Kaplan
Eski Kültürler
Eski Mısır gibi yüksek kültürlerde kireçli duvarlara ya da papirüslere yapılmış renkli kabartmalarda din veya tarihi olaylarla ilgili resimler bulunur. Mozaiklerdeki benzer figürler Sümerlilerin sanatlarından da bilinmektedir. Asur binalarında renkli alçak kabartmalar bulunmaktaydı ve Nebuchadnezzar’ın Babil’inden sırlı tuğla üzerindeki hayvan figürlü süslemeler korunmuştur.
Girit’te, insanlar vazoları kısmen soyut süslemelerle kısmen de denizdeki hayvan ve bitki yaşamının üreme motifleriyle süslemişlerdi. Aynı zamanda saraylarda MÖ 1500 civarında fresk tablolar sergileniyordu.
Yunanlıların resim sanatı yaklaşık MÖ 1000’li yıllarda birçok şeyin yanında basit geometri stilinde vazolarda yarışmakla başladı. Vazo boyamadaki siyah figür stili yaklaşık MÖ 500 yıllarında yerini kırmızı figür stiline bırakmış ve motifler pişmiş toprağın girintili yüzeylerinden oluşturulmuştu.
Büyük İskender zamanında ve Apelles’in ton ayarlayıcı bir ressam olduğu zamanda insanlar resmin konu alanını mitoloji ve tarihten tür resmine ve kısmi olarak natürmorte genişlettiler. Pompeii ve Herculaneum gibi yıkık şehirlerden anlaşılabileceği üzere, dekoratif duvar resmi özellikle de ilk Roma İmparatorluğu döneminde ilerleme kaydetti.
I. Konstantin Dönemi’nde Hıristiyanlık ulusal din olduktan sonra pahalı mozaik resimleri kilise odalarında çokça kullanılmaya başlandı ve bu da sembolik, kalıplaşmış ve anıtsal temsiliyle yeni dinin hayal dünyasını ifade ediyordu.
Orta Çağ
500 ve 600’lü yıllar arasındaki şaheserler Ravenna’da bulunuyor. Hristiyan sanatının ortaya çıktığı önemli yerlerden biri de İncil elyazmasının illüstrasyonundaydı. Bu resim sanatı Bizans sanatında hem bu alanda hem de mozaik süslemeleri alanında devam etti. Simgeler her bir aziz için sabit türlerde formüle edilirken sıkı stilizasyon ve altın rengi arkaplan kutsal olaylara itibar kazandırıyordu.
Batı Avrupa’da resim sanatı özgün ve son derece süslü İrlanda süslemeleri çoğunlukla kitap illüstrasyonuyla devam etti. Bununla birlikte Romanesk zamanında kilise duvarlarına yapılan duvar ressamlığı epey bir gelişme kaydetti. İnsanın plastik ve gerçekçi bir tasviri, ortaya çıkmakta olan gotik tarzını karakterize ediyordu.
Özellikle de dua kitaplarının takvim illüstrasyonları aracılığıyla canlı model ve peyzaj uygulamaları doğrudan doğadan oluşturuldu.
Anıtsal resimler, süslemede önemli bir rol oynarken gotik kiliselerin büyük pencereleri vitray sanatını etkili bir resim sanatı haline getirdi. Yaklaşık 1300’lü yıllarda Pietro Cavallini ve Giovanni Cimabue gibi İtalyan ressamlar vücut formlarına gerçekçi eğilimlerin devamı niteliğinde hacim eklediler. Giotto di Bondone’yle birlikte kişiye özel insan tasviri gelişti.
Floransa ve Siena arasındaki etkileşim resim sanatını ileri taşıdı ve Fransızları da etkiledi. 1300’lü yılların ortasından itibaren anıtsal, tablo ve minyatür resimde gitgide artacak şekilde bir gerçekçilik anlayışı gelişti. Bu gelişmeyle birlikte gerçekçi portreler ilerlemeye başladı.
Özellikle de dua kitaplarının takvim illüstrasyonları aracılığıyla canlı model ve peyzaj uygulamaları doğrudan doğadan oluşturuldu. Bunun başlıca nedeni ise ressamların Hollandalı veya komşu bölgelerden olmasıydı, Hubert ve Jan Van Eyck kardeşler, çağdaşları ve 15. yüzyıldaki ardılları insanların ve doğanın hem oda hem ışık hem de renk etkisi açısından doğru bir sunumunu geliştirdiler. Bunun için önemli bir yardımcı ise geliştirilmiş yağlı boya tekniğiydi.
Hubert ve Jan van Eyck kardeşler, uzun süre boyunca yağlı boya resimlerinin bulucuları olarak değerlendirildiler. Eski tempera boyaları yerine yağlı boya kullanmak daha parlak renklere, daha gelişmiş detaylandırmaya ve geçişlere sebep oldu. Buna örnek olarak 1434 tarihli “Arnolfini’nin Evlenmesi” adlı tabloyu gösterebiliriz.

Toscana’da 13. yüzyılın sonlarına doğru resim sanatında yeni bir üslup gelişti. Bu üslubun en büyük mucidi Giotto di Bondone’nin kendisiydi. Bondone; Assisi, San Francesco ve Podava, Santa Maria dell´Arena’daki fresk tabloları ile tanınır. Giotto di Bondone dramatik bir kompozisyon ile gerçekçi bir plastik stil geliştirdi ve Rönesans’a doğru olan gelişime neden oldu. Burada da Assisi, San francesco’daki bir üst kiliseden Aziz Franciscus’un cübbesini paylaşmasını gösteren bir fresk görüyoruz.
Rönesans
Almanya, Fransa ve Hollanda’daki resimler büyük ölçüde İtalyan resim sanatından etkilenmişti. İtalya’da resim zengin bir şekilde ilk olarak Floransa’da sonra da 1420’li yıllarda Masaccio’da Erken Rönesans olarak ortaya çıktı. Perspektifin netleşmesi, orantı ve yeni renk kuralları; geometrik açıdan doğru bir görsel alanı oluşturmayı mümkün kıldı.
Yapılan ilk resimler kilise ve saray süslemeleriyle alakalıyken Rönesans’da şövale resimleri anlayışı gelişti ve Leonardo da Vinci ile de Yüksek Rönesans’ın klasik resim sanatı şekillendi. Roma’da öncelikli olarak Rafael ve Michelangelo tarafından temsil edildi. Venedik’te, Giorgione ve Tizian çevrelerinde ise belirgin pitoresk bir eğilim vardı.
Rafael’in sonraki resimleri ve Michelangelo’nun kompozisyonları maniyerizm olarak adlandırılan akımın çıkış noktasıdır. Alplerin kuzeyindeki Rönesans temsilcilerinden biri ise Albrecht Dürer’di.
Michelangelo’nun 1508-1512 yılları arasındaki Sistina Şapeli’ndeki ustaca eserleri Rönesans sanatı içindeki en önemli çalışmalar olarak değerlendiriliyor.
Giorgione’nin yaklaşık 1508-1510 yılları arasında yaptığı “Uyuyan Venüs” adlı eseri, Rönesans’ın başlıca çalışmalarından biridir. Aşk tanrıçasının bu şekildeki temsili Venedik sanatında çok popüler bir hale gelmişti.

Albrecht Dürer, Almanya’nın en büyük Rönesans sanatçısıydı. Birçok kişi de dahil olmak üzere Leonardo da Vinci ve Rafael’den etkilendi.

Barok
Barokla birlikte resimsel değerler yüksek makamlara ulaştı. Işık ve gölge problemleri merkez haline geldi ve Caravaggio’nun da içinde olduğu birçok kişide güçlü bir realizm anlaşıyı oluştu. Temsilcileri Claudia Lorrain ve Nicolas Poussin olan lirik olarak vurgulanmış kahramanca peyzaj resimlerinin çıkış noktası Roma Baroku idi.
İtalya’nın dışında barok ulusal kimlikle detaylandırılmıştı. İspanyol bölgelerinde Jusepe de Ribera, Francisco de Zubaran ve Diego de Velazquez kendi dinsel ciddeyetlerini resimlerine yansıtmıştır.
Özellikle Rubensin, resimlerinde görülebileceği üzere, Flaman sanatı bereket ve çoşkuyla karakterize ediliyor.
Fransızlar, materyali kendi farklı “mantık” anlayışları çerçevesinde ve netleştirilmiş bir natüralizm duygusuyla işlediler. Örneğin Georges de la Tour, Charles le Brun ve akademiler eş zamanlı olarak anıtsal resimler organize ettiler
Hollanda geniş bir burjuvazi temel üzerinden alışılmadık derecede zengin resimler oluşturdu. Merkezi bir konumda Rembrandt’ın ışık kullanımı ve derin insan yorumlu tabloları vardı. Bu dönemin tipik özelliği bir çok şeyde uzmanlaşılmasıydı. Çoklu ve tek kişilik portreler, insanların yaşamının tasvirleri, iç mekanlar, sahil ve nehir resimleri, orman arazileri, deniz resimleri, şehir resimleri, natürmort resimler, çiçek resimleri, hayvan resimleri vb.
Mattehew’un Çağrılması (1599-1600) tablosunda Caravaggio’nun güçlü ışık-gölge tekniği tamamıyla gelişmiş durumdadır. Natüralizmin ve ışık ve gölge arasındaki güçlü kontrastın kombinasyonu Caravaggio’nun sanatının karakteristik özelliklerinden biridir.
Claude Lorrain, anıtsal manzara resimlerinin ustalarından biriydi.
Gerçekçi bir resim olan Breda’nın Teslim Oluşu (1634-1635) konsept ve renk açından tarih resimleri arasındaki üretilmiş en iyi tablolardan ve Diego Velazquez’in başlıca eserlerinden biridir.
Rubens’in sanatı yaşam dolu, genellikle dramatik ve özel bir beceriyle üretilmiş çıplak insan bedenlerinden oluşur.
Nicolas Poussin, klasik barok tarzının merkez figürlerinden biriydi ve klasik geleneğin temellerini atmasıyla Fransız resim sanatı içinde büyük bir önem kazandı.

Rokoko
Fransa’da rokoko resimleri Antoine Watteau, François Boucher ve Jean-Honore Fragonard ile başladı. Manzarayı ve figürleri kaynaştırma yeteneği ile tanınmış portreciler ise İngiliz Sir Joshua Reynolds ve Thomas Gainsborough’ydu.
Aşkın Ölçeği (1717-1719), saray ortamından bir tür resmi örneğidir. Bu resim saray halkının çekici insanlarla birlikte, güzel park benzeri bir alandaki yaşamış olduğu telaşsız hayatı gösteriyor.
François Boucher, elegant ve yüzeysel resimleriyle rokokonun en tipik temsilcilerinden biri. 1740 yılından bir yağlı boya tablosu.
Jean-Honore Fragonard cazibe, oyun ve tutkuyla dolu genellikle cüretkar resimler yaptı.

Thomas Gainsborough arka planın büyüklüğünü ve sevginin ana karasını hissettirecek şekilde yapılan İngiliz romantik geleneğiyle oluşturulan resimlerin temsilcilerinden biridir.
Klasisizm
Rokokoya karşı olan tepkiler klasisizm akımına yol açtı. Klasisizm resimlerinde Antik Çağ’a ve Rönesans’a olan ilgiden dolayı biçim, kompozisyon ve içeriğe önem verildi. Fakat ressamların en önemli araçlarından biri olan renk kullanımını büyük ölçüde kısıtladı. En bilindik temsilcileri Jacques Louis David ve Jean Ingres’dir.
Jean Ingres motifleri sıklıkla yunan-roman fikir dünyasından aldı. Ingres 19. yüzyılın en önemli ve klasisizmden realizme geçişi şekillendiren sanatçılardan biriydi.

Romantizm
Fransız Eguene Delacroix, Alman Caspar David Friedrich ve Philips Otto Runge, İngiliz John Constable ve William Turner ışık ve renkleri özgürce kullanarak romantizm akımını başlatmışlardı. 1824 yılında Paris’teki bir galeride Delacroix’in dikkatini Constable’ın atmosferik çalışmaları çekmesiyle tablodaki renk kurallarını incelemeye başladı, işte bu an resim sanatının gelişmesi için bir temel yaratacaktı.

Theodore Gericaults’un başlıca eserlerinden biri olan Medusa’nın Salı (1819) büyük ilgi çekti ve Fransız romantizminin liderlerinden biri haline geldi. Bir diğer önemli isim Philipp Otto Runge ressamlığa girişini romantizm ve natüralizm ikili konumlandırmasını kullanarak yaptı. William Turner ise bu dönemde Birleşik Krallığın en büyük ressamlarından biri olarak kabul edildi. Yağmur, Buhar ve Hız tablosu o zamanların yeni teknik harikası olan demir yolunun tanrılaştırılmasıydı. Öte yandan Eguene Delacroix romantizm akımının en büyük koloristiydi. Delacroix sıklıkla tamamlayıcı renkler olarak; maviye karşı sarı, kırmızıya karşı da yeşil renklerini kullandı.
John Constable’a göre ise resim ve duygu aynı şeyin iki farklı yüzüydü. Constable’ın doğaya karşı yoğun bir aidiyet duygusu vardı ve en yakınındakilerin resmini yaptı. Saman Arabası (1821-1824) Paris’te sergilenmeye başlayınca Constable tanınır hale geldi. 1865 yılına geldiğimizdeyse Edouard Manet’in başlıca eserlerinden biri olan Olympia sergilendi ve büyük ilgi uyandırdı. Yüzeysel yapısı, sabit kompozisyonu, kesin ve açık çizgileri ve içeriğindeki çarpıcı kontrast sayesinde bu resim modern sanatının gelişmesindeki ana çalışmalardan biri oldu.
Natüralizm ve izlenimcilik
1848 yalnızca güçlü gerçekçi bir sosyal politikanın başlangıç yılı değildi aynı zamanda resim sanatında natüralizm akımı için de bir başlangıç yılıydı. Fransa’da Barbizonskolen, Jean-François Millet, Honore Dumier ve daha bir çok kişi tarıfandan temsil edildi ancak natüralizmin en radikal uygulayıcısı Gustave Courbet’di.
Bu natüralizm akımı (çoğunlukla resimsel kalite, ışık ve renk efektlerine odaklanılmıştır) 1870’li yılların başında Fransa’yı izlenimcilik akımına sürükledi. Bu akım tablolarda anlık görsel izlenimi oluşturmak, renk kullanımını serbest bırakmak ve gerçekliğin doğru bir tavsirini yapmayı amaçlamıştı. Asıl öncüsü Edouard Manet olup diğer öncü kişiler ise Claude Monet, Auguste Renoir ve Alfred Sisley’di.
1880 yıllarında Paul Signac, Georges Seurat vb. ressamlarda görülen neo-izlenimcilik, izlenimcilik akımının tutarlı bir şekilde uygulanmasını ifade ediyordu. Örnek; noktacılık.

19. yüzyılın son çeyreğinde izlenimcilik, bu akımın en önemli isimlerinden biri olan Claude Monet ile ortaya çıktı. Işık ve atmosferin vurgulu tasviri, su ve deniz gibi motifleri kullanılması baskın bir rol oynadı. Jean-François Millet’in Başak Toplayan Kadınlar (1857) adlı tablosu Millet’in şeffaf gerçekliği yüzünden sergilendiği zaman şiddetli öfke ile karşılanan resimlerinden bir tanesi. Don Quijote ve Sancho Panza (1868) Honore Daumier’in en bilindik resimlerinden biridir.
Alfred Sisley izlenimciliğin en önde gelen peyzaj ressamlarından biriydi. Sisley’nin tabloları basit ve sabit bir kompozisyon ve merkezi bir perspektif üzerine kurulmuştu. Paul Signac ve Georges Seurat noktacılık akımının öncülerindendi. Signac renkleri birbirine karıştırmadan açık ve temiz bir şekilde kullandı. Gustave Courbet realizm akımının Fransa’daki en büyük ustalarından biriydi.

Bu dönemde bir diğer isim Auguste Renoir izlenimcilik akımının Fransız sanatındaki en önemli figür ressamı ve önde gelen kadın tasvircilerinden biriydi. Georges Seurat ise izlenimcilik akımından etkilenmiş, kabataslak spotanlığı ve hızı modern şehir hayatının daha yapılı ve anıtsal tasvirlerini yapmak için terk etmişti. Aynı zamanda Seurat renk teorisi çalışmış ve resimlerine bilimsel bir açıdan yaklaşmıştı. 1880’li yıllarda natüralizm akımın önde gelen ressamlarıdan bir diğeri ise Christian Krohg idi.
Sentetizm
Natüralizm ve izlenimciliğin biçim çözünürlüğüne karşı olarak 1880’li yıllarda sentetizm ortaya çıktı. Öne çıkan ressamı Paul Gauguin olan bu akımın amacı önemsiz detaylar olmaksızın gerçekliğin sentezini oluşturmak ve resmi insani içeriklere doldurmaktı.
Paul Gauguin renk sayısının sınırlı olduğu ve formun basitleştirilmesinin konturlarla vurgulandığı bir resim oluşturdu. Bu sayede siluet yeni ve artan bir anlam kazandı.
Dışavurumculuk, Fovizm ve Kübizm
Bütün farklılıklara rağmen 1900’lü yıllarda Vincent Van Gogh ve Edvard Munch tarafından dışavurumculuk akımı ortaya çıktı. Henri Matisse yaklaşık 1906 yılında fovizmin temellerini attı ve dekoratif karakterlerle uyumlu yüzey resimleri ortaya çıkardı. Kübizmin öncelikli amaçlarından biri resim yüzeyini düzenlemek ve resimde boşluk duygusu yaratmaktı. Bu akım Cezanne’dan yola çıkarak Afrikan sanatının etkisi altında 1906 yılında Georges Braque ve Pablo Picasso tarafından oluşturuldu.
Hem her manzaranın arkasında yatan ve portrelerinin yorumunu etkileyen kişisel deneyimleri hem de düşüncelerini ve hislerini eşsiz bir yoğunlukla ifade etmesiyle Van Gogh, dışavurumculuk akımının öncülerinden ve Avrupa sanatındaki yenilikçilerden biri haline geldi. Dışavurumculuğun öncülerinden biri olan Hollandalı ressam 20. yüzyılın başlarındaki en önemli ressamlardan biri olarak kabul edilmektedir.
Henri Matisse özellikle Fransız fovizm akımının öne çıkan isimlerinden biri olarak bilinir. Matisse’nin resimleri 20. yüzyılın ilk 10 yılındaki Avrupa modern soyut resimlerinin gelişmesinde önemli bir yeri vardır.
1906-1907 yılları arasında Georges Braque, Picasso ile birlikte çeşitli aşamalardan geçerek takip edeceği Kübizm’in temellerinin atılmasına yardımcı oldu.


Fütürizm, Sürrealizm ve Soyut Resim
Fütürizm, 1909 yılında Filippo Marinetti tarafından ortaya atıldı. Kübizmle paralel olarak ilerleyen fütürizm, bağımsız ve hareketten etkilenen kaleydoskobik bir özellik gösterdi. Soyut resim için önemli kişilerden biri de Vasilij Kandinskij’di. Kandinskij 1910 yılında renklerin ve şekillerin birbirleriyle uyum içinde olduğu bir sanat formu yorumladı. Bu akım müzikle benzer bir şekilde natüralizmden kurtulmuştu. Genellikle hareket hissini vermek için sabit olmayanın yapılandırması, geometrik ve soyut biçimler bir oyun havasını verecek tarzdaydı.
1919 yılında fütürizmin takipçileri bu akımı plastik sanatlara yönelmek için terk etti. Bu (özellikle Alman sanatında) yeni nesnellik akımının yaygınlaşmasına önemli bir destek verdi. Yeni nesnellik akımı ile birlikte sıradan insanların, günlük şeylerin sunumu ve klasik gelenekler yeniden ilgi odağı oldu. Fransa’da ise buna “Le retour au reel” dendi.
Sürrealizm fantastik sanatın bir devamı olarak dadaizm akımı aracılığıyla gelişmiştir. Bu akımın ilk manifestosu 1924 yılında Andre Breton tarafından yazılmıştır. Bilinçsiz hayal dünyasından mantık ve ahlakın ötesindeki kavramlar burada yeniden üretilmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasında hem Fransızlar’dan hem de başka ülkelerden gelen göçmenlerden oluşan deneysel bir ortama sahip ve o zamanların resim sanatı alanındaki lider ülkesi Fransa’da kendi tasvirlerini oluşturdu. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından Paris’te zengin bir soyut resim gelişmesi yaşandı ama bu sonradan Amerikan resim sanatının öne çıkmasıyla azaldı.
1960 ve 1970 yıllarında pop-art ve fotorealizm akımları aracılığıyla soyut eğilimler ve daha figüratif resimler rekabet içine girdi. 1980 yıllarında ise Batı Berlin, New York ve Milan yeni-dışavurumculuk akımının çıkış yerlerinden biri haline geldi. Değişik resimsel anlatımlar ve türler yan yana yaşadığı için tek bir merkezden ya da tek bir eğilimden bahsetmek zordur. Çeşitlilik ve farklı ifadelerin kabulü şu andaki resim sanatını ve bir bütün olarak sanatı etkileyen bir durumdur.
Yeni-nesnellik kesin gözlemler, net çizim şekli ve sabit kompozisyon aracılığıyla resim sanatını yeniden gerçekliğe yönlendirmeyi amaçladı.
Vasilij Kandinskij soyut resmin kurucularından biriydi. Kandinskij, sanatçının kendisini egemen somut gerçekliğin üstüne koyma hakkını savundu.
Asya sanatı
Çin
Çin sanatı Doğu Asya sanatında baskın bir yere sahiptir. İpeğe veya kağıda siyah mürekkep ve bazen de en fazla sadece birkaç renk olacak şekilde yapılan mürekkep sanatı, Çin sanatının dünya sanatına en önemli katkısıdır. Bu mürekkep sanatı en güzel anlatımını Çin’de herhangi bir yerden bağımsız olarak çıkan peyzaj resimlerinde buldu. Bu sanatın çıkış noktası diniydi ve o zamanlar doğayla birlikte olmanın doğruya, Tanrı’yla ve evrenle iletişimin yolu olduğuna dair düşünceye dayanıyordu. Şekiller düşündürücü ve karakterizasyon az sayıda ve canlı çizgilerle bazen de mürekkebin kağıda sıçratılmasıyla yapılan pomo tekniğiyle sadece birkaç lekeden oluşuyordu. Boşluk hissi renk tonlarıyla verilmiş ve merkezi perspektif kullanılmamıştı.
Qing Hanedanlığı zamanında (1644-1912) porselen sanatı gelişmeye başladı. Bununla birlikte bu zaman aralığında Çin sanatı 18. yüzyılın ortalarında rokoko zamanında ve 19.yüzyılın son yarısında Avrupa sanatında büyük bir rol oynadı.
Çin peyzaj resimlerinin altın çağı Song Hanedanlığı zamanıydı (960-1278). Motifler doğadaki etkileşimi öne çıkarıyor ve insanı doğayla birleşmiş doğanın küçük bir parçası olarak tasvir ediyor.
Japonya
Japon resmi muhtemelen 500’lü yıllarda Budizm’le başladı. 700’lü yıllarda ise Budist sahnelerden resimler içeren duvar fresk resimleri gelişim gösterdi ve sonraki Fujiwara Dönemi’nde, resim hem portre hem de illüstrasyon olarak, genellikle makimonos adı verilen uzun, yatay parşömenler üzerinde gelişti. 13. ve 12. yüzyıllara doğru lake sanatı gelişim gösterdi. 16. ve 17. yüzyıllarda Japon resimleri Çin’den etkilenerek aynı rafine biçim ve teknikle yapılmaya başlandı.
Hindistan
Hint resimlerinin izlerini MÖ 200 ve yaklaşık 650’de Budist manastır fresklerinde görebiliyoruz. En zengin malzeme, kitap resmi olarak korunan 16. yüzyıl Hindu minyatür resminden geliyor. 1526’da kurulan Babür imparatorluğunun zenginliği altında Hindistan’daki rajput okulları ile paraleliği olan Babür minyatür okulları gelişti. Özellikle guaj boya resimleri ilerme gösterdi ve Hint aşk şiir içeriğiyle birlikte duygusal figür tasvirleri çok kullanılmaktaydı.
Kaynakça:
https://snl.no/maleriets_historie (son erişim tarihi: 24.07.2024).