Bu yıl(2024) verilen Nobel Fizik ve Kimya ödüllerine Yapay Zekâ damgasını vurdu ve şu soru gündeme geldi: Ödülleri alan çalışmalar Yapay Zekâ alanına mı verildi yoksa ilgili alanlara mı? Bu sorunun peşine düşerek Prof. Dr. Cem Say ve Prof. Dr. Altan Çakır’ın görüşlerine başvurduk.
Haber: Emrah Maraşo
GazeteBilim Genel Yayın Yönetmeni
“Yapay Zekâ’nın kapsamadığı bir alan kalmayacak”
Prof. Dr. Cem Say
Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü
Bu yıl Fizik ve Kimya alanında verilen Nobel ödülleri, aslında Yapay Zekâ çalışmalarına mı verildi?
Evet. Kimya ödülünün yarısını alan (sıfırdan protein tasarlayan) Baker’ın yaptığına Yapay Zekâ çalışması diyemeyiz herhalde ama o da ürettiği tasarım yazılımında son yılların gözde sinir ağı düzeneği olan “transformer” yapısını kullanıyor. Fizik Ödülünü alanlar zaten bilgisayara bellek ve “tanıma” yeteneği kazandırma üzerine çalışmalar; Kimya’nın diğer yarısı da dünyanın en ünlü Yapay Zekâ şirketinde yapılan bir kimya uygulaması…

Yapay Zekânın etkisi daha hangi alanları kapsayacak?
Elektrik gibi; kapsamadığı bir alan kalmayacak. Zekâ her işe, herkese lazım.
Yapay Zekâ olmadan artık bilim yapmak mümkün değil mi?
Önceki sorunun cevabındaki gibi; bilimsel süreçte yaptığımız kimi işleri (hesapları, vs.) eskisinden çok daha iyi, hızlı vs. şekilde yapmamıza el veren araçlar haline geldiğinde tabii ki bu araçları kullanmamakta ısrar etmenin bir anlamı yok.
“Yapay Zekâ uygulamaları ‘kırılma çağı’nın başlangıcında olduğumuzu gösteriyor”
Prof. Dr. Altan Çakır
İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümü / Veri Bilimi ve Analitiği Bölümü
Son iki haftadır Nobel ödüllerinin açıklanması ile gündem, az da olsa, bilim ve araştırma başlıklarını haber yapmaya başladı. Bir akademisyen olarak, hem bunlara ihtiyacımız olduğunu düşünmekte hem de hevesle takip etmekteyim. Uzun yıllardır yaptığı çalışmalar neticesinde sadece ülkemize değil dünya ekonomisine ve toplumuna olan katkılarından dolayı Sayın Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nu gönülden tebrik ederim. Hepimize bir umut ve mutluluk kaynağı oldu.
Konuyu detaylandırmadan önce Nobel Ödüllerini kısaca anlamak gereklidir. Nobel Ödülleri, 19. yüzyılın ikinci yarısında önemli icatlara imza atmış İsveçli kimyager, mühendis, mucit ve iş adamı Alfred Nobel’in (1833-1896) vasiyetinden gelmektedir. Nobel’in vasiyetine dayanarak, 1901’den itibaren Fizik, Kimya, Tıp ve Fizyoloji, Edebiyat, Barış ve 1968’den bu yana da ekonomi (vasiyetinde yazmamasına rağmen) alanlarında verilmektedir.
Ben bu yazıda, kendi içinde tutarlı ama bir o kadar da tartışmalı olan 2024 Fizik Nobel Ödülü’nü ele almak istiyorum. Bilindiği üzere, ilk ödül 1901 yılında Wilhelm Röntgen’e X-ışınlarının keşfi nedeniyle verilmiş ve bugün hayatımızın her aşamasında kullandığımız bir teknolojinin ilk habercisi olmuştur. Birinci ve ikinci dünya savaşları nedeniyle aralıklar olmasına rağmen, 119 yıl boyunca 122 başlıkta 221 bilim insanına verilen Nobel Ödülleri, günümüzün en önemli, saygın ve itibarlı ödülleri arasına girmiş ve bilim dünyasının merakla takip ettiği bir etkinlik haline gelmiştir. Bu bağlamda 2024 yılının Nobel Fizik Ödülü’ne bakmak yanlış olmayacaktır. 2024 Nobel Fizik Ödülü, Princeton Üniversitesi’nden (ABD) Prof. Dr. John J. Hopfield ve Toronto Üniversitesi’nden (Kanada) ayrıca Yapay Zekâ alanında önemli bir enstitü olan Vector Enstitüsü’nün kurucusu Prof. Dr. Geoffrey E. Hinton arasında paylaşıldı. Ödül, yapay sinir ağları üzerindeki öncü çalışmaları ve makine öğrenimine yönelik temel keşifleri nedeniyle verildi. Prof. Hopfield, eksik ya da bozuk verileri yeniden oluşturabilme yeteneğine sahip yapay sinir ağları için “Hopfield ağı” adı verilen bir bellek sistemi geliştirmiştir. Prof. Hinton ise bu çalışmayı temel alarak, verilerdeki desenleri tanıyabilen ve sınıflandırabilen “Boltzmann makinesi” adı verilen bir ağ modeli icat etti. Bu keşifler, Yapay Zekânın temelini oluşturan makine öğrenimi tekniklerinin gelişmesine olanak sağlamış ve Yapay Zekâ teknolojisinin, başka bir ifadeyle uygulamalı Yapay Zekâ süreçlerinin, fiziksel süreçlerden nasıl ilham aldığını ve bu süreçleri nasıl geliştirdiğini göstermesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Bu iki bilim insanının 1980’lerden itibaren yaptığı çalışmalar, günümüz Yapay Zekâ ve makine öğrenimi devrimine önemli katkılar sağlamış, günümüz uygulamalarında oldukça önem arz eden yüz tanıma, dil işleme ve öneri sistemleri gibi teknolojilerin temelleri bu keşiflerle atılmıştır. Peki, bu geliştirme süreçleri nasıl oldu da Fizik Nobel Ödülü’ne yansıdı?
Dünya ve uygulamalı Yapay Zekâ büyük bir değişim içerisinde ve tüm araştırma alanlarını önemli ölçüde etkilemektedir. Temel bilim dallarında önemli keşiflere imza atan Yapay Zekâ uygulamaları, önemli bir “kırılma” çağının başlangıcında olduğumuzu göstermektedir. Durum böyle olunca, bilimsel keşifler başta olmak üzere, akademik uygulamalar ve birçok alanda değişim kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dünya ve uygulamalı Yapay Zekâ büyük bir değişim içerisinde ve tüm araştırma alanlarını önemli ölçüde etkilemektedir.
Her ne kadar pozitif bilimler kendi içinde tutarlı bir keşif ve bilimsel bakış açısını barındırsa da, Yapay Zekâ uygulamaları, başta fizik ve fizik biliminin dili olan matematik olmak üzere, tüm araştırma alanlarını 2023 yılından itibaren etkin bir şekilde değiştirmekte, bilim algımızı ve uygulama yöntemlerimizi dönüştürmektedir. Dönüşüm süreçleri sancılı olsa da, yenilikçi ve bir o kadar da gerekli olması ile birlikte, başta temel bilimler olmak üzere tüm ana bilim dallarını etkilemektedir. Röntgen’e verilen Nobel Ödülünü ele alarak insanlığın farkında olmadan maruz kaldığı değişimi ön gören, bilim ve ilim yönlendirmesi ile ele alınan bu ödüllerin Yapay Zekâ tabanlı uygulamalı temel bilim dallarına verilmesinin oldukça önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum. Bilim dünyası araştırma süreçlerinin değişiminin habercisi olan bu yıl, belki de bir kırılma ile alışılmış iş yapma ve araştırma süreçlerimizi etkileyerek bizi bekleyen bambaşka bir gelişimin temsilcileri yapacaktır.