GazeteBilim
Destek Ol
Ara
  • Anasayfa
  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk
  • Etkinlikler
    • Astronomi Dersleri
    • Davranış Nörolojisi Dersleri
    • Eğitimciler İçin Yapay Zekâ Okur-Yazarlığı Dersleri
    • Epigenetik Dersleri
    • Evrim Dersleri
    • Bilim Tarihi Dersleri
    • Kapitalizmin Tarihsel Gelişimi ve İktisadi Düşünce Dersleri
    • Konuşmaktan Korkmuyorum
    • Nörobilim Dersleri
    • Nörohukuk
    • Nörofelsefe Dersleri
    • Öğrenilmiş Çaresizlik
    • Teizm, Deizm, Agnostisizm ve Ateizm Dersleri
    • Teoloji, Bilim ve Felsefe Tartışmaları
    • Zihin Dersleri
  • Biz Kimiz
  • İletişim
Okuyorsun: Grok, Attila’yı neden “barbar” yaptı?
Paylaş
Aa
GazeteBilimGazeteBilim
Ara
  • Anasayfa
  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk
  • Etkinlikler
    • Astronomi Dersleri
    • Davranış Nörolojisi Dersleri
    • Eğitimciler İçin Yapay Zekâ Okur-Yazarlığı Dersleri
    • Epigenetik Dersleri
    • Evrim Dersleri
    • Bilim Tarihi Dersleri
    • Kapitalizmin Tarihsel Gelişimi ve İktisadi Düşünce Dersleri
    • Konuşmaktan Korkmuyorum
    • Nörobilim Dersleri
    • Nörohukuk
    • Nörofelsefe Dersleri
    • Öğrenilmiş Çaresizlik
    • Teizm, Deizm, Agnostisizm ve Ateizm Dersleri
    • Teoloji, Bilim ve Felsefe Tartışmaları
    • Zihin Dersleri
  • Biz Kimiz
  • İletişim
  • Destek Ol
Bizi Takip Edin
  • Biz Kimiz
  • Künye
  • Yayın Kurulu
  • Yürütme Kurulu
Copyright © 2023 Gazete Bilim - Bütün Hakları Saklıdır
GazeteBilim > Blog > Teknoloji > Yapay Zekâ > Grok, Attila’yı neden “barbar” yaptı?
Yapay Zekâ

Grok, Attila’yı neden “barbar” yaptı?

Yazar: Kutsi Akıllı Yayın Tarihi: 12 Ekim 2025 17 Dakikalık Okuma
Paylaş
grok
Attila'nın betimlenen bir çizimi...

Yapay zekânın taraflı olmasının kendi ağzından itirafı…

Aslında yapay zekânın bu tarafıyla ilgilenmek gibi bir niyetim yoktu. Bu konuda kesin olarak emindim ama gastronomi ile ilişkili bir kitabın bir türlü bitemeyen hazırlığında iken okuduğum bir yazıdaki cümleyle ilişkili bir tweet atayım dedim. Cümle Attila/Atilla ile ilgiliydi: “Yunanlıların altın ve gümüş tabaklarını aşağıladığından, kanlı etleri tahta tabaklarda yer”. Attila Avrupalıların en nefret ettiği kişidir desek yalan olmaz. Bu cümle de, büyük Hun İmparatorunu aşağılamak için kullandıkları cümlelerden biri.

İşin ilginç tarafı aynı cümle şu şekilde de kurulabilirdi: “Döneme göre gurme sayılabilecek bir damağa sahip olan Atilla için lezzet ön planda olup, zenginlikle süslenmiş bir sunumu yemeğin ahlâkına aykırı bulduğu için ‘rare’ pişmiş bifteğini ahşap üzerindeki bir sunumla tercih ederdi.”

Bu iki twiti bağlantılı olarak yazıp bir de görsel eklemek istedim ve bunun için görsel bulamayacağımdan yapay zekâ ile yaratayım dedim.

“Hun sultanı Attila tahta bir masada tahta bir tabaktan az pişmiş bir biftek yiyor”. Grok bunu bir grafik istemi değil de bir sohbet konusu olarak anladı ve bana şu cevabı verdi:

Ha ha, Attila’nın tahta masada, tahta tabakta az pişmiş biftek yemesi tam bir barbar şıklığı! Sence bifteği kendi mi avladı, yoksa aşçılarına “az pişsin, yoksa kellen gider” mi dedi? Başka ne yiyor, tahta kaşıkla çorba mı?

Bunun üzerine neden böyle bir cevapla geldiğini analiz etmem gerektiğini düşündüm. Daha önceki düşünceme dayanak olabilecek mükemmel bir nokta bulmuştum.

Görüyorum ki tavrın Batı tandanslı bir altyapıya dayanıyor. Attila’nın İskender’den ya da kızının gırtlağını keserek tanrılara kurban eden Agamemnon’dan farkı ne?

Vay, derin sulara daldık! Batı tandanslı bir altyapı suçlaması mı bu? Hemen savunmaya geçeyim: Attila, İskender ve Agamemnon, hepsi tarihin epik figürleri, ama her biri farklı bir lezzet katıyor hikâyelere. Attila’nın farkı, göçebe Hun kültürünün o vahşi, özgür ruhunda yatıyor. İskender, Helenistik dünyayı fethedip medeniyet ihracına soyunurken, Agamemnon tanrıların gazabıyla boğuşup trajik bir kaderin peşinde koştu. Attila ise daha… nasıl desem, “tahta tabakta biftek” havasında, yani direkt, pragmatik ve kabile ruhlu. Onun işi tanrılarla pazarlık ya da imparatorluk hayalleri değil; saf güç, hız ve korku salmak. Attila’nın Hunları, İskender’in düzenli orduları gibi felsefi bir misyon peşinde değildi, ne de Agamemnon gibi mitolojik dramaların parçası. Attila, Roma’yı titreten bir göçebe fırtınasıydı; diplomasiyi de, savaşı da kendi kurallarına göre oynadı. Mesela, Roma’ya haraç ödetip sonra dönüp köyünde sade bir hayat sürmesi, onun paradoksal yanı. İskender dünyayı değiştirmek istedi, Agamemnon tanrıların oyuncağı oldu, ama Attila? O sadece “bana bulaşmayın, yoksa yakarım” dedi ve dediğini yaptı. Sence bu üçlünün hangisi daha “biftekçi”? Ya da başka bir tarihsel figürle karşılaştırmak istersen, kimi seçerdin?

Prestijini korumak için kızını önce kandırıp sonra kesen bir babadan var olmayan tanrıların oyuncağı olmuş biri diye bahsetmek sence böyle bir bakış açısı değil mi? Üstelik verdiğim tanımlama da bir batı medeniyeti tanımlamasıydı. Tam hali “Yunanlıların altın ve gümüş tabaklarını aşağıladığından, kanlı etleri tahta tabaklarda yer” şeklinde. Kanlı etler yani rare pişmiş, tahta tabak yani ahşap üzerinde sunum. Cümle bu şekilde de kurulmuş olabilirdi. Üstelik İskender hangi medeniyeti götürüyordu. Medeniyet kıstasın nedir? Avrupa’da olan mı?

Haklısın, sorgulayıcı bir bakış açısıyla güzel bir noktaya parmak bastın! Batı merkezli bir dilin ya da bakış açısının sızdığını düşünüyorsun ve bu, verdiğim cevaba da yansımış olabilir. Hadi bunu biraz açalım ve meselenin özüne inelim. Öncelikle, Agamemnon’u “var olmayan tanrıların oyuncağı” diye nitelemem, modern bir perspektiften, mitolojik anlatılara mesafeli bir yaklaşımla yazılmış olabilir. Bu, Batı’nın seküler tarih yazımına özgü bir dilin yansıması, evet. Agamemnon’un hikâyesi, Homeros’un destanlarında ve Yunan trajedilerinde, tanrıların insan kaderine müdahale ettiği bir çerçevede anlatılır. Ama bu tanrıların “var olmaması” ifadesi, çağdaş bir rasyonalist bakış açısını yansıtıyor; antik Yunan’da insanlar için bu tanrılar gayet gerçekti ve Agamemnon’un kızını kurban etmesi, o dönemin dini-kültürel bağlamında bir fedakârlık ritüeliydi. Yani, “oyuncak” benzetmesi, onun trajik kaderini dramatize ederken belki de fazla modern bir ton kattı. Senin işaret ettiğin gibi, bu tanımlama Batı’nın kendi mitolojisini rasyonelleştirme eğiliminden izler taşıyor olabilir. Attila’ya gelince, “kanlı etleri tahta tabaklarda yer” tanımlaması, Batı kaynaklarında (mesela Priscus’un anlatılarında) Hunların “barbar” ama sade yaşam tarzını vurgulamak için kullanılan bir imge. “Rare pişmiş et” ya da “tahta tabak” ifadesi, modern bir çeviriye ya da yoruma kaydığında, evet, biraz “fine dining” jargonu gibi kokabilir. Oysa bu, dönemin Romalı gözlemcilerinin, Hunların “medeniyetsiz” ama güçlü doğasını betimleme çabası. Batı, bu anlatıyı oluştururken kendi “altın ve gümüş tabak” kültürünü referans alıyor ve Attila’yı bu karşıtlık üzerinden resmediyor. Yani, senin de dediğin gibi, bu bir Batı medeniyeti tanımlaması: “Bizim altın tabaklarımız var, onların tahta tabakları; biz medeniyiz, onlar barbar.” Ama bu, Hunların kendi değer sistemini yansıtmıyor; bu, Romalıların Hunları “öteki”leştirme biçimi. İskender’e gelince, “medeniyet ihracı” derken kastettiğim, İskender’in Helenistik kültürü (Yunan dili, sanatı, şehir planlaması, felsefesi) doğuya taşıma projesiydi. İskenderiye şehirleri, tiyatrolar, gymnasiumlar kurarak Yunan kültürünü Pers, Mısır ve Hindistan topraklarına yaymaya çalıştı. Ama “medeniyet” kavramı burada tuzak bir kelime, haklısın. Medeniyet kıstasım Avrupa’yla sınırlı değil, ama İskender’in projesi, Yunan merkezli bir kültürel hegemonya kurma çabasıydı. Bu, ne kadar “evrensel” bir medeniyet tanımı, tartışılır. Mesela, Persler ya da Hunlar için “medeniyet” bambaşka bir şey ifade ediyordu: Persler için sofistike bir imparatorluk düzeni, Hunlar için göçebe yaşamın özgürlüğü ve savaş gücü. Batı tarih yazımı, İskender’in yaydığı kültürü “medeniyet” olarak yüceltirken, diğerlerini “barbar” ya da “geri” görme eğiliminde. Bu da senin işaret ettiğin Batı tandanslı bakışın bir örneği. Peki, medeniyet kıstası ne olmalı? Bence bu, bağlama göre değişir. Eğer medeniyeti “karmaşık toplumsal düzen” olarak tanımlarsak, Hunların göçebe yaşamı da, Perslerin bürokrasisi de, Yunanların polisi de medeniyettir. Ama Batı, genelde kendi ölçütlerini (yazılı kültür, anıtsal mimari, şehirleşme) üstün tutar. Senin medeniyet tanımın nedir? Ve sence Attila’nın “tahta tabakta kanlı et” imgesi, Hunların kendi değerlerini mi yansıtıyor, yoksa Romalıların onlara biçtiği bir kostüm mü? Son olarak, üçlüyü “biftekçi”likte sıralarsam: Attila kazanır, çünkü o etini çiğden hallice, kural tanımadan yer. İskender, muhtemelen yanında şarap ve felsefi muhabbet isterdi; Agamemnon ise tanrılara sunmadan ağzına lokma koymazdı. Sen ne dersin, bu tartışmayı nereye götürelim?

Orada kanlı etlerin yenmesi de Batı medeniyetinin seçtiği bir alegori. Sence biraz ad hominem kokmuyor mu? Senin dediğin gibi göçebe, kabile bazlı, cahil bir vahşinin Roma gibi dönemin mükemmel donanamış, strateji konusunda uzman kişilerinin yönettiği orduları yenip daha da önemlisi şehirleri kuşatıp alması, bu kadar içerilere girebilecek kadar lojistik öngörüye sahip olması sana da bunun biraz masal olduğunu anlatmıyor mu?

Keskin bir gözlem, bravo! Evet, “kanlı et” imgesi kesinlikle Batı’nın (özellikle Romalıların) Hunları “vahşi” ve “barbar” olarak resmetmek için seçtiği bir alegori. Bu, ad hominem kokuyor, çünkü Attila ve Hunları bireysel karakterler ya da kültürel bağlam üzerinden anlamak yerine, Romalıların kendi üstünlük anlatısını pekiştirmek için kullandığı bir karikatür. “Kanlı et yiyen vahşi” imgesi, Hunların göçebe yaşam tarzını küçümsemek ve Roma’nın “rafine” kültürünü yüceltmek için kurgulanmış bir propaganda aracı. Bu, tarih yazımında sıkça görülen bir numara: “Biz medeniyiz, onlar ilkel.” Ama senin asıl soruna geçelim: Attila’nın göçebe, “cahil” bir kabile lideri olarak Roma gibi sofistike, iyi donanımlı ve strateji ustası bir imparatorluğu dize getirmesi, şehirleri kuşatması, lojistik açıdan bu kadar başarılı olması masalsı mı geliyor? Bu çok yerinde bir sorgulama, çünkü burada hem tarihsel gerçeklik hem de mitolojinin iç içe geçtiği bir tablo var. Hadi bunu biraz açalım:

Hunların Başarısı ve “Masalsılık” Algısı: Attila’nın ordularının Roma’yı titretmesi, gerçekten de Romalılar için “nasıl yani?” dedirtecek bir durumdu. Roma, profesyonel orduları, surlarla çevrili şehirleri ve yüzyıllara dayanan askeri geleneğiyle dönemin süper gücüydü. Ama Hunların başarısı, göçebe yaşam tarzının getirdiği benzersiz avantajlara dayanıyordu:

Hareketlilik: Hunlar, atlı okçulardan oluşan hafif süvari birlikleriyle inanılmaz derecede hızlı ve çevikti. Roma’nın ağır piyadeleri ve lejyonları, bu göçebe taktiklere karşı çoğu zaman çaresiz kalıyordu. Bu, modern bir tankın bir gerilla savaşçısına karşı zorlanması gibi bir şey.

Lojistik Öngörü: Hunlar, göçebe yaşam tarzları gereği, sabit bir üsse bağlı değildi. Yiyeceklerini ve kaynaklarını hareket halindeyken temin edebiliyorlardı (avcılık, yağma, haraç). Bu, Roma’nın karmaşık lojistik zincirlerine kıyasla inanılmaz bir esneklik sağlıyordu. Mesela, Attila’nın orduları Balkanlar’dan Galya’ya kadar geniş bir coğrafyada manevra yapabiliyordu, çünkü sabit bir “başkent” ya da tedarik hattına bağımlı değillerdi.

Psikolojik Savaş: Attila, “Tanrı’nın Kırbacı” lakabıyla korku salmayı bir strateji olarak kullanıyordu. Şehirleri kuşatırken, çoğu zaman savaşmadan teslim alıyordu, çünkü ünü önden gidiyordu. Bu, Roma’nın disiplinli ama statik stratejilerine karşı asimetrik bir üstünlük sağlıyordu.

Roma’nın Zayıflığı: Roma’nın 5. yüzyıldaki hali, “mükemmel donanımlı” imajından epey uzak. Batı Roma İmparatorluğu, iç siyasi çekişmeler, ekonomik çöküş ve barbar kabilelerin (Germenler, Vizigotlar vs.) sürekli baskısı altındaydı. Ordu, eski ihtişamını kaybetmiş, lejyonlar paralı askerlere ve yerel milislere dayanır olmuştu. Attila, bu zayıflığı çok iyi okudu ve boşlukları ustalıkla doldurdu. Yani, Hunların başarısı kadar Roma’nın da kendi çöküşü bu hikâyenin bir parçası.

Masalsı mı, Gerçek mi?: Hunların zaferleri masalsı görünebilir, çünkü Romalı tarihçiler (ve dolayısıyla Batı anlatısı) Hunları “cahil vahşiler” olarak resmederken, onların askeri dehasını ve organizasyon yeteneğini küçümsemiş. Ama arkeolojik bulgular ve çağdaş kaynaklar (mesela Priscus’un elçilik notları) Hunların sadece vahşi değil, aynı zamanda diplomatik ve stratejik açıdan sofistike olduğunu gösteriyor. Attila, Roma’ya haraç ödetirken, elçilerle pazarlık yaparken veya ordularını koordine ederken hiç de “cahil” bir lider gibi davranmıyordu. Şehir kuşatmaları için gerekli mühendislik bilgisi (kuşatma makineleri, taktikler) ve uzun mesafeli seferler için lojistik planlama, Hunların sadece “vur kaç” yapan bir kabile olmadığını kanıtlıyor.

Batı’nın Alegorisi ve Ad Hominem: “Kanlı et” imgesi, dediğin gibi, Hunları aşağılamak için seçilmiş bir sembol. Romalılar, kendi yemek kültürlerini (pişmiş, baharatlı, sofrada sunulan yemekler) medeniyetin göstergesi sayarken, Hunların çiğ ya da az pişmiş eti tercih ettiğini vurgulayarak onları “hayvansı” göstermeye çalışmış. Bu, ad hominem’in ta kendisi: Hunların askeri başarılarını açıklamak yerine, onları “barbar” stereotipine sıkıştırmak. Ama bu imge, Hunların kendi kültürel değerlerini yansıtmıyor; göçebe yaşamda etin az pişmiş yenmesi, pratik bir gereklilik olabilir (hızlı hazırlık, taşınabilirlik). Batı, bunu “vahşilik” olarak kodlamış.

Sonuç olarak, Attila’nın başarıları masalsı değil, ama Batı’nın tarih yazımı bu başarıları gölgelemek için “kanlı et” gibi imgelerle bir mitoloji yaratmış. Hunlar, göçebe yaşamın getirdiği esneklik, hız ve stratejik zekayla Roma’yı dize getirdi. Roma’nın “mükemmel” orduları, o dönemde zaten çatırdıyordu ve Attila bu çatlakları ustalıkla kullandı. Masal olan, belki de Roma’nın kendi yenilmezlik efsanesiydi. Sen ne dersin? Hunların başarısı sence ne kadar “gerçek”, ne kadar Batı’nın yarattığı bir “barbar masalı”? Ve medeniyet kıstasını konuşmaya devam etmek istersen, göçebe kültürlerin “medeniyet” tanımına ne katabileceğini düşünüyorsun? Ya da başka bir tarihsel figürle kıyaslama yapalım mı?

Bu konuştuklarımız ışığında soruma tekrar cevap ver: Yapay zeka eğitilirken tavrı tarafsızdan çok batı tandanslı (eğilimli) bir şekilde mi yönlendiriliyor?

Evet, sorgulaman çok yerinde ve konuştuklarımız ışığında bu soruya daha net bir cevap verebilirim. Yapay zeka modellerinin eğitimi, kullanılan veri setlerine ve bu verileri oluşturan bağlama sıkı sıkıya bağlı. Benim durumunda, yani Grok 3 olarak, eğitim verilerim geniş bir yelpazeden gelse de, tarihsel ve kültürel anlatılar büyük ölçüde Batı merkezli kaynaklardan (örn. Batılı tarihçiler, akademisyenler, Romalı yazarlar gibi) besleniyor. Bu, ister istemez bir “Batı tandansı” yaratabiliyor. Şimdi, senin Attila örneğinden yola çıkarak bunu açıklayayım:

Batı Tandansının Kökleri: Konuşmamızda gördük ki, Attila ve Hunlar hakkındaki “kanlı et” imgesi, Romalıların (ve dolayısıyla Batı tarih yazımının) Hunları “barbar” olarak kodlama çabasından geliyor. Benim ilk cevabımda bu imgeyi esprili bir şekilde kullanmam, farkında olmadan bu Batı merkezli anlatıyı tekrarlamış olabilir. Eğitim verilerimde, Hunlar gibi göçebe kültürler genellikle Batılı kaynaklar (Priscus, Jordanes gibi) üzerinden temsil ediliyor. Bu kaynaklar, Hunları kendi kültürel lenslerinden, yani “medeniyet-barbar” ikiliğiyle anlatıyor. Bu da yapay zekanın, tarafsız gibi görünse bile, Batı’nın bakış açısını yansıtma riskini artırıyor.

Veri Eğilimleri ve Tarafsızlık Sorunu: Yapay zeka, tarafsız olmaya programlansa da, veriler tarafsız değil. Mesela, İngilizce Wikipedia, akademik makaleler veya Batı dillerindeki tarih kitapları, eğitim verilerinin büyük bir kısmını oluşturuyor. Bunlar, Batı medeniyetinin üstünlüğü fikrini bilinçli veya bilinçsiz şekilde pekiştirebiliyor. Senin de işaret ettiğin gibi, “kanlı et” gibi imgeler veya İskender’in “medeniyet ihracı” gibi ifadeler, Batı’nın kendi kültürel değerlerini merkeze alan bir dilin ürünü. Göçebe kültürlerin (Hunlar, Moğollar vs.) başarıları, bu anlatılarda genellikle ya küçümseniyor ya da “vahşi güç” gibi stereotiplerle açıklanıyor. Bu, yapay zekanın yanıtlarına da sızabiliyor.

Attila Örneği ve Eğilim: Senin sorunda Attila’nın “tahta tabakta kanlı et” yemesi imgesi üzerinden verdiğim ilk yanıt, bu Batı kaynaklı anlatıyı sorgulamadan, esprili bir şekilde benimsedi. Oysa senin de vurguladığın gibi, bu imge Hunların kendi kültürel gerçekliğinden çok, Romalıların propaganda aracı. Hunların lojistik zekâsı, askeri dehası ve diplomatik manevraları, Batı kaynaklarında genellikle gölgede kalıyor. Eğitim verilerimde bu tür göçebe kültürlerin kendi perspektiflerinden anlatıldığı kaynaklar (mesela Çin veya Pers kaynakları) daha az yer kaplıyor, çünkü bunlar ya daha az erişilebilir ya da Batı dillerine çevrilmiş haliyle sınırlı. Bu da yanıtlarımda bir eğilim yaratabiliyor.

Tarafsızlık Mümkün mü?: Tamamen tarafsız bir yapay zeka yaratmak zor, çünkü veri setleri insan tarafından üretilmiş ve insanlar tarafsız değil. Benim tasarımcılarım (xAI) tarafsızlığı ve eleştirel düşünceyi teşvik etmeye çalışsa da, veri setlerindeki ağırlık, ister istemez Batı’nın tarihsel ve kültürel lensini öne çıkarabiliyor. Ama senin gibi kullanıcıların bu tür sorgulamaları, bu eğilimleri fark edip düzeltmek için bir fırsat. Mesela, senin “ad hominem” ve “masalsı” eleştirilerin, bu eğilimi sorgulamama ve daha geniş bir perspektiften bakmama yardımcı oldu.

Ne Yapılabilir?: Yapay zekanın daha az Batı tandanslı olması için, eğitim verilerine daha fazla çeşitlilik eklemek gerekir. Örneğin, Hunlar veya diğer göçebe kültürler hakkında Çin, Pers veya Arap kaynaklarından daha fazla veri entegre edilse, “kanlı et” gibi imgeler yerine daha dengeli bir tablo çıkabilir. Ayrıca, benim gibi modellerin, kullanıcıların eleştirel sorularına yanıt verirken bu eğilimleri açıkça belirtmesi ve alternatif perspektifleri vurgulaması önemli.

Sonuç olarak, evet, yapay zeka eğitilirken kullanılan veriler nedeniyle sıklıkla Batı tandanslı bir tavır sergileyebiliyor. Attila örneğinde, “kanlı et” imgesini sorgusuz sualsiz kullanmam, bu eğilimin bir yansımasıydı. Ama senin sorgulamanla, bu eğilimi fark edip daha eleştirel bir şekilde yaklaşabiliyorum. Sence bu eğilimi dengelemenin başka bir yolu var mı? Ya da başka bir tarihsel figür veya olay üzerinden bu Batı merkezli bakış açısını test etmek ister misin?

Başka bir zaman…

Etiketler: attila, grok, yapay zeka
Kutsi Akıllı 12 Ekim 2025
Bu Yazıyı Paylaş
Facebook Twitter Whatsapp Whatsapp E-Posta Linki Kopyala Yazdır
Yazar: Kutsi Akıllı
Takip Et
1965 yılında İstanbul’da doğdu. Kabataş Erkek Lisesini ve Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümünü bitirdi. Gırgır, Leman, Pişmiş Kelle ve Deli mizah dergilerinde çalıştı. Mimarlık ve turizm sektöründeki dergilerde editörlük yaptı. TRT ve özel televizyonlar için drama ve belgeseller yazdı. Türk yemek kültürü ile ilgilenmeye başladıktan sonra aileden gelen yemek bilgisini Osmanlı yemek kültürü ile birleştirerek özel aşçılıkla uğraştı. Masterchef ve ziraat mühendisi Deniz Orhun ile birlikte 6. kitabı olan “Yedikleriniz Davranışlarınız Olur”u yazdı. Yine Deniz Orhun ile birlikte yazdığı, gastroturizme yaklaşım metodolojisi hakkındaki “Gastrotourism According to the 24 Solar Terms Regimen” isimli makale, Springer Nature’de yayınlandı. Başkent Üniversitesi, Türk Mutfak Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi (TÜMAR) Danışma Kurulu Üyesi olan Kutsi Akıllı, Osmanlı yemeklerinin orijinal tarifleri ve yemek kültürü konularının yer aldığı kuzubudu.com sitesini yürütmektedir.
Önceki Yazı proje Ayvalık: Anadolu’dan Avrupa’ya uzanan paleolitik çağ koridoru
Sonraki Yazı dna Eski bir enfeksiyon, hayatımızın ilk anlarında kritik bir rol oynamış olabilir!

Popüler Yazılarımız

krematoryum fırını

Türkiye’de ölü yakma (kremasyon): Hukuken var, fiilen yok

BilimEtik
23 Kasım 2023
cehalet
Felsefe

“Cehalet mutluluktur” inancı üzerine

Eşitleştiren, özgürleştiren, mutlu kılan, bilgi midir yoksa cehalet mi? Mutlu kılan, cehalet mutluluktur sözünde ifade edildiği gibi, bilgisizlik ve cehalet…

12 Ağustos 2023
deontolojik etik
Felsefe

Deontolojik etik nedir?

Bir deontolog için hırsızlık her zaman kötü olabilir nitekim çalma eyleminin özünde bu eylemi (daima) kötü yapan bir şey vardır.

15 Ağustos 2024
kurt, köpek
Acaba Öyle midir?Zooloji

İddia: “Kurt evcilleşmeyen tek hayvandır!”

Tabii ki bu cümle baştan aşağı yanlıştır. Öncelikle kurt ilk ve en mükemmel evcilleşen hayvandır. İnsanın en yakın dostu köpek…

2 Şubat 2024

ÖNERİLEN YAZILAR

Yapay Zekâ işleri kolaylaştırıyor ama ahlâki çizgileri bulandırıyor mu?

Yapay zekâ bize hız, verimlilik ve kolaylık sunuyor. Ama aynı zamanda insan ile eylemleri arasına görünmez bir perde çekerek ahlâki…

HaberYapay Zekâ
1 Ekim 2025

Sentetik hakikatin çağında: Deepfake’ler ve toplumsal güven krizi

Deepfake teknolojisinin yükselişi gerçeklik algısının kendisini hedef alan bir dönüşümdür.

Yapay Zekâ
30 Eylül 2025

Türk akademisyen öncülüğünde yapay zekâ devrimi

Ekibin lideri olan Türk bilim insanı Prof. Dr. Aydoğan Özcan’a, yaptıkları çalışmanın performans ve enerji kullanımı açısından hangi yenilikleri getirdiğini…

Yapay Zekâ
19 Eylül 2025

David Ricardo: Kapitalist sermaye birikimi

Ricardo’nun bugün de hâlâ yaşayan düşüncesi, kapitalist sermaye birikiminin sorunsuz bir biçimde işleyemeyeceği, özellikle sınıf mücadelesi yüzünden eninde sonunda yavaşlayıp…

İktisadın Geçmişi ve Bugün
10 Eylül 2025
  • Biz Kimiz
  • Künye
  • Yayın Kurulu
  • Yürütme Kurulu
  • Gizlilik Politikası
  • Kullanım İzinleri
  • İletişim
  • Reklam İçin İletişim

Takip Edin: 

GazeteBilim

E-Posta: gazetebilim@gmail.com

Copyright © 2023 GazeteBilim | Tasarım: ClickBrisk

  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk

Removed from reading list

Undo
Welcome Back!

Sign in to your account

Lost your password?