And Dağları’nda yaşayan halkın epigenetik imzası, tamamen farklı ve benzersiz bir stratejiyi işaret ediyor.
Çeviri: Emre Çevik
GazeteBilim Yazı İşleri
İnsan vücudunun en zorlu ortamlardan biri olan yüksek irtifaya nasıl adapte olduğu, uzun süredir biyologların ve antropologların merak konusu oldu. Yeni bir araştırma, bu adaptasyonun sırrının sadece genlerimizde değil, genlerimizin nasıl çalıştığını yöneten epigenetik mekanizmalarda saklı olduğunu ortaya çıkardı.
Emory Üniversitesinden bilim insanlarının liderliğinde yürütülen ve Phys.org‘da yer verilen bu çığır açıcı çalışma, And Dağları’nın yüksek yaylalarında binlerce yıldır yaşayan yerli Kichwa popülasyonuna odaklandı.
Oksijensizliğe karşı kimyasal “noktalama işaretleri”
Çalışmanın ana bulgusu, yüksek irtifada yaşayan yerli halk ile alçak irtifada yaşayan akrabaları arasında DNA’nın üzerindeki metilasyon seviyelerinde (epigenetik etiketler) çarpıcı farklılıklar bulunmasıydı. DNA metilasyonu, DNA dizisini değiştirmeden genleri “açıp kapatan” bir tür kimyasal anahtar görevi görüyor.
Araştırmacılar, bu metilasyon değişikliklerinin özellikle iki kritik fizyolojik süreçle ilişkili genlerde yoğunlaştığını keşfetti:
- Vasküler (Damar) Sistem Düzenlemesi: Yüksek irtifada yaşayan Kichwa bireylerinde, damarların kasılmasını ve kanın yoğunluğunu (viskozitesini) etkileyen genlerde önemli epigenetik değişiklikler gözlemlendi. Bu durum, bu popülasyonun oksijenin daha verimli dağıtımını sağlayan, ancak aynı zamanda benzersiz riskler taşıyan özel bir adaptasyon geliştirdiğini gösteriyor.
- UV Radyasyondan Korunma: Oksijen azlığının yanı sıra yüksek rakımda yoğun olan ultraviyole (UV) ışınlarına karşı bir savunma mekanizması olarak, cilt pigmentasyonuyla ilgili 39 farklı gende de güçlü metilasyon farklılıkları tespit edildi.
Tibetlilerden farklı, riskli bir strateji
Daha önce yapılan araştırmalar, Tibet yaylalarında yaşayan halkın adaptasyonunun kan akışını artıran ve damar genişlemesini destekleyen mekanizmalar içerdiğini göstermişti. Ancak And Dağları’nda yaşayan halkın epigenetik imzası, tamamen farklı ve benzersiz bir stratejiyi işaret ediyor:
Proje yürütücüsünün ifadesine göre “And adaptasyonu, daha dar damarlar ve daha kalın kanla karakterize edilmiş olabilir. Bu, oksijen transferini bir yönden optimize etse de, maalesef And yüksek yayla halkında daha yaygın görülen pulmoner hipertansiyon (akciğer tansiyonu) riskini de beraberinde getirebilir.”
Bu bulgu, epigenetik mekanizmaların, farklı coğrafyalardaki popülasyonların aynı çevresel zorluğa (oksijen azlığına) farklı yollarla adapte olabildiğini gösteren güçlü bir kanıt sunuyor.
Bilim için önemi: Hızlı adaptasyonun sırrı
Bu çalışma, epigenetiğin yalnızca kısa süreli bir tepki değil, aynı zamanda nesiller boyunca kalıcı hale gelebilen ve bir popülasyonun zorlu koşullara hızlıca adapte olmasına olanak tanıyan bir mekanizma olduğunu gösteriyor.
Genetik adaptasyon (DNA dizisindeki değişim) binlerce yıl alabilirken, epigenetik ayarlamalar nispeten daha kısa sürelerde popülasyon düzeyinde sabitlenebilir. Bu keşif, sadece yüksek irtifa biyolojisini değil, aynı zamanda insanlığın iklim değişikliği gibi çevresel baskılara gelecekte nasıl tepki verebileceğini anlama yolunda da kritik ipuçları barındırıyor.
Kaynakça
Phys.org. (2025, Aralık 2). Epigenetics linked to high-altitude adaptation in the Andes. https://phys.org/news/2025-12-epigenetics-linked-high-altitude-andes.html

