Bilim insanları, farelerin diş etlerine temas eden özel bir diş ipi kullanarak grip aşısı verdikleri yeni bir yöntem geliştirdi. Bu yöntemi önemli kılan husus ise klasik enjeksiyon yerine ağız içi mukozal bağışıklık sistemini hedef alması ve iğnesiz, ağrısız bir aşılama imkânı sunmasıdır.
Emre Çevik
Araştırmanın temeli
Çalışmada, diş ipi üzerine grip aşısı sürülerek farelerin junctional epithelium (bağlantı epiteli) denilen özel bir diş eti dokusuna uygulanması hedeflendi çünkü bu doku, diş ile diş eti birleşim noktasında yer alıyor ve normal mukozal yüzeylere göre daha geçirgen konumda. (Bu bölgede hücreler arasında “sıkı bağlar” daha azdır; çünkü bu alanın doğal görevi bağışıklık hücrelerini sürekli dış ortamla temas ettirerek tehditlere karşı hızlı yanıt sağlamaktır.) Bu nedenle aşının içindeki antijenlerin doğrudan bağışıklık hücrelerine ulaşması daha kolay olmaktadır.
Bu nedenle aşının içindeki antijenlerin doğrudan bağışıklık hücrelerine ulaşması daha kolay olmaktadır.
Ağız içi bağışıklık sistemi ve Junctional Epithelium’un rolü
Ağız, vücudun en yoğun mikrop giriş noktalarından biridir. Bu yüzden burada güçlü bir bağışıklık savunma ağı bulunması vücut için çok önemlidir. Bu yüzden burada son derece kompleks bir bağışıklık ağı bulunmaktadır:
- Tükürükteki IgA antikorları bakterilere ve virüslere yapışarak onların tutunmasını engeller ve patojenlerin geçişi bu yöntemle engellenir.
- Diş eti dokusu, T ve B lenfositleri ile makrofajlar gibi savunma hücreleriyle doludur.
- Junctional epithelium, hücreler arası bağları daha gevşek olduğu için antijenlerin daha kolay geçişine izin verir ve altındaki bağışıklık hücrelerini hızla uyarır.
Fare deneylerinin sonuçları
Deney boyunca fareleri gözlemleyen araştırmacıların elde ettiği notlara göre:
- Aşı verilen farelerin çoğu, grip virüsüne maruz bırakıldığında hayatta kaldı.
- Aşısız fareler ciddi şekilde hastalandı veya öldü.
Ağız, vücudun en yoğun mikrop giriş noktalarından biridir. Bu yüzden burada güçlü bir bağışıklık savunma ağı bulunması vücut için çok önemlidir.
Bu yöntemdeki önemli bir istatistik ise koruma düzeyi hakkında oldu; çünkü koruma düzeyinin burundan verilen aşılara yakın seviyede olması, bilim insanlarının burundan verilen aşılara göre daha sağlıklı bir yöntem olduğunu düşünmelerine sebep oldu. Burun aşılarının nadiren de olsa beyne ulaşma riski bulunmaktadır; fakat diş eti yöntemi bu riski ortadan kaldırabilmesi, bilim insanlarının daha güvenilir düşüncesinin temelini sağlamlaştırmış oldu.
Kullanılan aşı türleri
Aşılar da elbette kendi içinde çok boyutlu bir sistemdir; farklı aşı türleri, farklı yöntemler bulunmaktadır. Bu yüzden bilim insanları da fareler üzerinde yaptıkları deneylerde bu aşı tiplerini dikkate alarak çok boyutlu testler denediler. Bu denedikleri yöntemlere bakacak olursak:
- Peptit aşısı: Küçük protein parçaları içerir.
- Protein bazlı aşı: Tam protein formunda antijen verilmektedir.
- İnaktive virüs aşısı: Ölü virüs parçacıkları enjekte edilir.
- mRNA aşısı: Hücrelere antijen ürettiren bir mekanizması vardır.
Elbette her yeni sağlık gelişiminde olduğu gibi bu yöntemin de dezavantajları ve avantajları bulunmaktadır.
Tüm bu aşı yöntemleri sonucunda bilim insanları, canlıda hem lokal mukozal bağışıklık (IgA üretimi) hem de sistemik bağışıklık (IgG üretimi) oluşturduklarını tespit ettiler.
İnsanlarda ön test
Gerçek aşı yerine floresan boya kullanılarak gönüllüler üzerinde bir ön deneme yapıldı. Boya ile kaplanmış diş ipi, hedef bölgeye %60 başarı oranıyla ulaştı. Bu, yöntemin insanlar üzerinde uygulanabilir olabileceğini gösterdi; ancak uygulama tekniği ve doz standardizasyonu hâlâ geliştirilmek zorunda.
Yöntemin avantajları ve sınırları
Elbette her yeni sağlık gelişiminde olduğu gibi bu yöntemin de dezavantajları ve avantajları bulunmaktadır. Bilim insanlarının söylediklerine göre bu yöntemin avantajları şu şekilde sıralanmaktadır:
- İğnesiz ve ağrısız olması
- Kendi kendine uygulanabilme ihtimali
- Pandemi dönemlerinde hızlı dağıtım potansiyeli
- Mukozal bağışıklığı hedefleyerek virüsün girişte durdurulması
Tüm bu aşı yöntemleri sonucunda bilim insanları, canlıda hem lokal mukozal bağışıklık (IgA üretimi) hem de sistemik bağışıklık (IgG üretimi) oluşturduklarını tespit ettiler.
Bununla kalmayıp dezavantajları üzerine de söylemlerde bulunan bilim insanları, yöntemin eksilerini şu şekilde açıkladılar:
- Dişsiz bireylerde (bebekler, yaşlılar) uygulanamaması
- Diş eti hastalıklarında farklılık göstermesi muhtemel olması
- Dozun her uygulamada aynı miktarda verilmesinin zor olabileceği
Gelecek perspektifi
Bu yenilikçi yöntemin henüz erken araştırma aşamasında olduğunu unutmamak gerek. İnsan klinik deneyleri, uzun vadeli bağışıklık tepkileri ve güvenlik değerlendirmeleri tamamlandığında, grip aşılamasında iğnesiz ve etkili bir alternatif olarak pek tabii kullanılabilir. Ayrıca COVID-19 gibi diğer solunum yolu hastalıklarına karşı da uyarlanma potansiyelinin bulunması, gelecekte meydana gelebilecek yeni pandemilerde insanlık olarak elimizde güçlü bir mücadele yöntemi olabileceğini gösteriyor.
Kaynakça
https://www.sciencenews.org/article/floss-mouse-vaccine-influenza