Ebeveynlik yolculuğunun merkezinde, ebeveynin kendi ruhsal durumu yer alır. Bir çocuğun sağlıklı gelişimi, yalnızca ona ne sunulduğu değil, bunu ona sunanın nasıl bir iç dünyaya sahip olduğu ile de doğrudan ilgilidir.
Uzm. Dr. Cemre Yaşöz – Uzm. Dr. Çiğdem Çelik Yaşar
Ebeveynlik, bir çocuğu büyütürken aslında kendini de yeniden inşa etmek, her sabaha yeni bir umutla başlayıp, her günün bitiminde yeni bir soruyla baş başa kalmaktır. Hele ki günümüz dünyasında… İş, eş, sosyal çevre ve içsel hesaplaşmalar arasında yönünü bulmaya çalışan anne ve babalar için bu yolculuk hem çok yorucu hem de bir o kadar kıymetli ve öğreticidir.
Düşe kalka ebeveynliği konuşacağımız, mükemmeli değil de Donald Winnicott’tan bize miras kalan “yeterince iyi”yi arayacağımız yazı dizimizin ilk konusu; ebeveyn ruh sağlığı. Ebeveynlik yolculuğunun merkezinde, ebeveynin kendi ruhsal durumu yer alır. Bir çocuğun sağlıklı gelişimi, yalnızca ona ne sunulduğu değil, bunu ona sunanın nasıl bir iç dünyaya sahip olduğu ile de doğrudan ilgilidir. Yalnız ebeveyn ruh sağlığı ile ilgilenmeden önce “insanın iyilik hali” ve “ebeveynlik” kavramlarını ele almak önemli olacaktır.
Ruhsal iyilik hali: Görünmeyen temel
İyilik hali, geçici bir mutluluk ya da basitçe haz duygusundan ibaret değildir. Freud, ruh sağlığını “çalışabilme ve sevebilme kapasitesi” olarak tanımlamıştı. Bu tanım, bireyin hem üretken ve yaratıcı olabilmesine hem de başkalarıyla derin ve anlamlı ilişkiler kurabilmesine atıfta bulunmaktadır. Bu tanımdan yola çıkarak ruhsal iyilik halinin içsel çatışmaların farkında olmak, onlarla baş edebilmek, derin ve başkalarıyla doyurucu ilişkiler kurabilmek ve gerçeklik karşısında esnek kalabilmekle ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Bu, zaman zaman rahatsız edici duygular yaşamayı da gerektirir çünkü gelişime ve dönüşüme giden yol, zorlayıcı içsel deneyimlerle doludur. Tıpkı “yeterince iyi annelik” gibi ruhsal sağlık da kusursuzlukta değil, sınırlılıkları tanıyıp onlarla barışabilmekte saklıdır.
Ebeveynlik bir ilişkidir
Ebeveynlik, yalnızca bir görev ya da sorumluluk değil, bir ilişki biçimidir. Çocuğun sadece fiziksel ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlı değildir; duygusal, zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişiminin desteklendiği bir süreçtir. Bu bağlamda ebeveynlik; çocuğun zihinsel gerçekliğini merak edebilmeyi, onun zaman zaman taşkın olabilen duygularına “duygusal bir kap” olabilmeyi, kendi çocukluk deneyimlerinin yansımalarının farkında olarak bu döngüleri dönüştürebilmeyi, sevgiyle sınır koymayı, bağımlılıktan özerkliğe geçişi desteklemeyi içerir.

Çoğu zaman ebeveynliğin temeli, daha çocuklukta atılır. Oyuncak bebekleriyle oynayan bir çocuk, gelecekteki annelik ya da babalık deneyiminin ilk provasını yapar. Zamanla bu hayal şekillenir; kültürle, deneyimle, ilişkilerle büyür.
Ortak ebeveynlik: Birlikte taşınan yük
Günümüzde pek çok araştırma çocukların sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi için ortak ebeveynliğin (co-parenting), yani her iki ebeveynin çocuk için birlikte uyum içinde çalışmasının, çocuğun ihtiyaçlarını önceliklendirmesinin önemine vurgu yapmaktadır. Bu nedenle önceki dönemlerde çoğunlukla annenin sorumluluğunda olduğu düşünülen görevlerin hem aile sisteminin işleyişini hem de çocuğun ruhsal, fiziksel ve bilişsel gelişimini daha sağlıklı kılmak için her iki ebeveyn tarafından paylaşılması, ebeveynlik ittifakının sağlanması gerekmektedir.
Ebeveyn Öz-Yeterliliği (Parental Self-Efficacy): “Ben yapabilirim” inancı
Ebeveynlikte öz-yeterlilik, ebeveynin çocuğunu etkili biçimde yetiştirme, yönlendirme ve onun ihtiyaçlarına cevap verebilme kapasitesine dair kendine duyduğu inanç, “iyi bir ebeveyn olabileceğine” dair kendine duyduğu güven düzeyidir (Bandura,1997). Yüksek ebeveyn öz-yeterliliği, daha olumlu ebeveynlik davranışlarıyla (sabır, tutarlılık, destekleyicilik, daha iyi problem çözme becerisi, çocukla daha iyi iletişim) ilişkilendirilirken, düşük öz-yeterliliğe sahip ebeveynlerde daha fazla stres, kaygı, cezalandırıcı disiplin yöntemleri ve ebeveyn tükenmişliği gözlemlenebilir (Albanese ve ark.,2019, Jones&Prinz,2005). Ancak unutulmamalıdır ki ebeveyn öz-yeterliliği, yalnızca bireysel özelliklerden değil; sosyal destek, ebeveynlik deneyimi (özellikle ilk ebeveynlik deneyiminde destekleyici sosyal çevre koruyucudur), çocuğun mizacı ve içinde bulunulan kültürel bağlam gibi çevresel faktörlerden de etkilenir (Coleman&Karraker,1997).
Ebeveynlik stilleri: Duygulara biçim veren yaklaşımlar
Ebeveynin çocukla kurduğu ilişki tarzı, çocukların benlik algısını, duygusal dayanıklılığını, duygusal ve zihinsel gelişimini doğrudan etkiler. Ebeveynler arasındaki ebeveynlik tarzlarındaki tutarsızlıklar çocuklarda ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir (Ding ve ark.,2022). Şimdi psikoloji literatüründe en çok kabul gören stillere bir göz atalım (Baumrind,1966; Maccoby&Martin,1983):
Ebeveynler arasındaki ebeveynlik tarzlarındaki tutarsızlıklar çocuklarda ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir
Otoriter ebeveynlik: Çocukların itaat etmesini isteyen, kuralcı ve katı bir ebeveynlik stilidir. Sevgi ve açıklama az, disiplin ve beklenti yüksektir; çocuğun görüşlerine pek önem verilmez, duyguları ve ihtiyaçları ikinci plandadır, sorgulama kabul edilmez (Baumrind,1966; Grusec&Goodnow,1994).
Çocuk üzerindeki etkileri: Sosyal çekingenlik, kaygı bozuklukları, düşük özgüven, dış kontrol odaklılık (başkalarının beklentilerine göre hareket etme).
Demokratik/otoritatif ebeveynlik: Çocukla açık iletişim kuran, net kurallar, sınırlar koyarken nedenlerini açıklayan, çocuğun bireyselliğine saygı gösteren, karar alma süreçlerinde çocuğa söz hakkı tanıyan, sevginin ve desteğin yoğun olduğu, rehberlik edici tutumdur (Baumrind,1991; Steinberg,2001).
Çocuk üzerindeki etkileri: En sağlıklı gelişim bu tarzla bağlantılıdır. Yüksek özgüven, özdenetim ve sosyal beceri gelişimi, akademik başarı, psikolojik sağlamlık.
İzin verici ebeveynlik: Sınırlamaların olmadığı, ebeveynlerin çocuğun her isteğini karşıladıkları, disiplinin az olduğu ebeveynlik stilidir (Maccoby&Martin, 1983).
Çocuk üzerindeki etkileri: Zayıf dürtü kontrolü, sorumluluk alma konusunda yetersizlik.
İlgisiz/ihmal edici ebeveynlik: Ebeveynler çocuğun ihtiyaçlarına duyarsızdır; ne sevgi ne kontrol sunarlar, fiziksel olarak var olabilirler ama duygusal olarak uzak ve ilgisizdirler. (Steinberg ve ark.,1992; Maccoby&Martin,1983; Lamborn ve ark.,1991).
Çocuk üzerindeki etkileri: Düşük özsaygı, akademik zorluklar, sosyal sorunlar, bağlanma problemleri, madde kullanımı, antisosyal davranışlar.
Aşırı koruyucu tutum: Çocuğun kendi başına bir şey yapmasına, risk almasına, hata yapmasına izin vermeyen, onu sürekli yönlendiren, kontrol eden ebeveynlik stilidir (Schiffrin ve ark.,2014; Parker,1983).
Çocuk üzerindeki etkileri: Düşük özerklik, yetersiz problem çözme becerisi, kaygı bozuklukları ve bağımlı kişilik özellikleri
Ebeveynlik tutumlarını böyle alt alta yazıp okuduğumuzda makul olanı bulmak oldukça kolay görünüyor olabilir, tabi eğer bu yalnızca doğru olanı seçeceğimiz bir test sorusu olsaydı. Oysaki her gün her an yeniden yapmaya çalıştığımız bir seçim, bir hayat biçimi. Ve bunu o anki kararlarımızdan ziyade ruhsal iyilik halimiz, hayatla o güne kadarki ilişkimiz, deneyimlerimiz belirliyor. Pek çok kişi ne yapması gerektiğini bilebilir ama market kasasında istediği tüm çikolataları alabilmek için yerlerde ağlayan bir çocuğa “en uygun ebeveynlik tutumu” ile yaklaşmak için sadece bilmek yetmese gerek. Ne dersiniz?
Kültürün ebeveynliğe etkisi
Ebeveynlik uygulamaları yalnızca kişisel tercihlere değil, aynı zamanda içinde bulunulan kültürel normlara, değer sistemlerine ve sosyal yapılara göre de şekillenir (Bornstein, 2013; Kağıtçıbaşı,1996). Örneğin Batı toplumlarında bireysellik ve özerklik ön plandayken, Doğu toplumlarında itaat, aileye bağlılık ve uyum, çocuk yetiştirme pratiklerini şekillendirir. Bu fark ebeveynlerin çocuklarına koyduğu sınırlar, sağladıkları özgürlükler ve disiplin anlayışı gibi unsurlarda belirgin biçimde görülür. Son yıllarda yapılan araştırmalar, “iyi ebeveynlik” tanımının evrensel değil, kültürel olarak göreceli olduğunu ortaya koymaktadır.

Ebeveyn ruh sağlığının çocuk üzerindeki etkileri
Ebeveynin ruhsal durumu, çocuğun gelişiminin her katmanını etkiler:
Duygusal ve davranışsal sonuçlar: Ruhsal olarak zorlanan bir ebeveyn, çocuğunun duygularını düzenlemesine yeterli destek veremeyebilir. Bu da çocuklarda güvensiz bağlanma, düşük özsaygı ve artmış kaygı düzeyine yol açabilir. Duygusal desteğin az olduğu ortamlarda büyüyen çocuklarda öz-düzenleme(self-regulation) ve stresle başa çıkma becerileri zayıflayabilir (Michals&Reeder,2023; Pierce ve ark.,2019). Depresif annelerin çocuklarında duygusal regülasyon sorunlarının ve ileride depresyona yatkınlığın arttığı gösterilmiştir (Goodman&Gotlib,1999).
Bilişsel gelişim: Ebeveynlerin ruhsal sağlığı, çocukla kurulan etkileşimin kalitesini etkileyerek bilişsel gelişimi şekillendirir (McMahon ve ark.,2023). Duygusal olarak tükenmiş, çocuklarıyla yeterince ilgilenemeyen ebeveynler, çocuklarının dil gelişimi, akademik başarı, dikkat süresi ve problem çözme becerilerini destekleyecek çevresel uyaranları yeterince sunamayabilir (Murray ve ark.,1996).
Fiziksel sağlık: Ruhsal açıdan zorluk yaşayan bir ebeveyn, çocuğunun düzenli beslenmesi, uykusu ve sağlık kontrolleri gibi temel bakım süreçlerini aksatabilir. Bu durum, büyüme geriliği, uyku bozuklukları ya da bağışıklık sorunları gibi fiziksel gelişim sorunlarına neden olabilir. Çeşitli çalışmalarda ebeveynlerinde ruhsal bozuk olan çocuklarda uyku bozuklukları, kazalara yatkınlık ve astım gibi fiziksel sağlık sorunlarının riskinin arttığı gösterilmiştir (Pierce ve ark.,2019). Geniş kapsamlı bir meta-analizde depresif ebeveynlerin çocuklarında davranışsal problemlerin ve fiziksel gelişim sorunlarının daha yaygın olduğu ortaya konulmuştur (Lovejoy ve ark.,2000).
Sonuç: Birlikte iyileşen kuşaklar
Ebeveyn ruh sağlığı sadece bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal refahı doğrudan etkileyen bir kamusal sağlık konusudur. Sağlıklı bir ebeveyn, sadece sağlıklı bir çocuk değil, sağlıklı bir toplum yetiştirir. Ruhsal açıdan zorlanan ebeveynler, çocuklarına sağlıklı bir gelişim ortamı sunmakta zorlanabilir; bu da kuşaklar arası travma, akademik başarısızlık ve ruhsal sorunların aktarımı gibi uzun vadeli toplumsal sonuçlar doğurabilir (NSCDC,2009).
Özellikle ebeveynlerdeki depresyon, erken çocukluk döneminde çocukların dil, duygusal regülasyon ve sosyal becerilerinde belirgin gecikmelere yol açabilmekte ve bu durum ilerleyen yaşlarda eğitim sistemi, sağlık hizmetleri ve sosyal yardım mekanizmaları üzerinde ek yükler oluşturabilmektedir (WHO, 2013).
Toplumsal destek sistemlerinin (kreşler, ebeveyn eğitim programları, ruh sağlığı hizmetlerine erişim vb.) eksikliği, ebeveynlerin yalnızlaşmasına ve ruhsal sorunların kronikleşmesine neden olabilir. Bu nedenle ebeveyn ruh sağlığı, sadece bireyin değil, toplumun bütününün sağlığını ve üretkenliğini etkileyen bir faktördür. Ebeveyn odaklı müdahaleler hem ebeveyn hem de çocuk ruh sağlığını iyileştirebilir ve toplumsal refah için önemlidir (Michals&Reeder,2023; Giannakopoulos ve ark.,2020).
Şimdi eğer bu satırlarda buluştuysak, ‘yeterince iyi ebeveynlik’ için ortak bir emek veriyoruz demektir.
Derin bir nefes al ve kendine sor:
“Ben bu iyilik halinin neresindeyim?”
“Daha iyi hissedebilmek için nelere ihtiyacım var?”
“Beni kimler, hangi sistemler destekliyor?”
Ve belki… Bugün başka bir ebeveynin “daha iyi” hissetmesine katkı sunmak istersin.
Bir telefon, kısa bir yürüyüş, çayını soğutmadan içebilmesini ya da acelesiz bir banyo yapabilmesini sağlayacak bir ziyaret — bazen küçük destekler, büyük farklar oluşturur.
Bu yazı dizisinde düşe kalka, adım adım birlikte ilerleyeceğiz. Yolumuz uzun ve engebeli ama yürümek mümkün. Kendini tanıyan, duygularına yer açan ve “yeterince iyi” olmayı seçen ebeveynler mümkün.