GazeteBilim
Destek Ol
Ara
  • Anasayfa
  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk
  • Etkinlikler
    • Astronomi Dersleri
    • Çağdaş Epistemoloji Dersleri
    • Davranış Nörolojisi Dersleri
    • Eğitimciler İçin Yapay Zekâ Okur-Yazarlığı Dersleri
    • Epigenetik Dersleri
    • Evrim Dersleri
    • Bilim Tarihi Dersleri
    • Hegel Dersleri
    • Kapitalizmin Tarihsel Gelişimi ve İktisadi Düşünce Dersleri
    • Konuşmaktan Korkmuyorum
    • Nörobilim Dersleri
    • Nörohukuk
    • Nörofelsefe Dersleri
    • Öğrenilmiş Çaresizlik
    • Teizm, Deizm, Agnostisizm ve Ateizm Dersleri
    • Teoloji, Bilim ve Felsefe Tartışmaları
    • Zihin Dersleri
  • Biz Kimiz
  • İletişim
Okuyorsun: Cumhuriyetin 100. yılında çağdaş fizik ve fizikçilerimiz: Başlangıcından YÖK Yasasına kadar (1900-1985)
Paylaş
Aa
GazeteBilimGazeteBilim
Ara
  • Anasayfa
  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk
  • Etkinlikler
    • Astronomi Dersleri
    • Çağdaş Epistemoloji Dersleri
    • Davranış Nörolojisi Dersleri
    • Eğitimciler İçin Yapay Zekâ Okur-Yazarlığı Dersleri
    • Epigenetik Dersleri
    • Evrim Dersleri
    • Bilim Tarihi Dersleri
    • Hegel Dersleri
    • Kapitalizmin Tarihsel Gelişimi ve İktisadi Düşünce Dersleri
    • Konuşmaktan Korkmuyorum
    • Nörobilim Dersleri
    • Nörohukuk
    • Nörofelsefe Dersleri
    • Öğrenilmiş Çaresizlik
    • Teizm, Deizm, Agnostisizm ve Ateizm Dersleri
    • Teoloji, Bilim ve Felsefe Tartışmaları
    • Zihin Dersleri
  • Biz Kimiz
  • İletişim
  • Destek Ol
Bizi Takip Edin
  • Biz Kimiz
  • Künye
  • Yayın Kurulu
  • Yürütme Kurulu
Copyright © 2023 Gazete Bilim - Bütün Hakları Saklıdır
GazeteBilim > Blog > Tarih > Bilim Tarihi > Cumhuriyetin 100. yılında çağdaş fizik ve fizikçilerimiz: Başlangıcından YÖK Yasasına kadar (1900-1985)
Bilim TarihiCumhuriyet 100 Yaşında

Cumhuriyetin 100. yılında çağdaş fizik ve fizikçilerimiz: Başlangıcından YÖK Yasasına kadar (1900-1985)

Yazar: Tekin Dereli Yayın Tarihi: 25 Ekim 2023 20 Dakikalık Okuma
Paylaş
Büyük fizikçilerimizden Feza Gürsey.

1930’larda sorunumuz yokluktandı. 2010’dan bu yana ise sorunumuz çokluktandır.

Fizik, Türkiye’de bir bilimsel disiplin olarak ancak 20. yüzyılın başlarından bu yana maddi yokluklar ve yetişmiş insan gücünün yetersizlikleri içinde yoktan var edilmeğe çalışılmıştır. 1900’de kapılarını açan İstanbul Darülfünun’unda Fen Medresesi bünyesinde bir Fizik Şubesi bulunmaktaydı. Burada uzun yıllar fizik dersleri giriş düzeyinde yapıldı. Gerçi Avrupa’dan bazı deney aletleri getirilip derslere paralel laboratuvarlarının yapılması büyük yenilikti. Ancak bu deneyler herhangi bir özgünlük içermemekteydi. O dönemden iyi hatırlanan iki isim bulunmaktadır. Matematikçi yönüyle öne çıkan Salih Zeki Bey, Paris’te Telgrafçılık Yüksek Okulu’nda Elektrik Mühendisliği tahsil edip İstanbul’a döndükten sonra o dönemin en güncel temel fizik konularında dersler vermiş. Ders notlarını risaleler halinde bastırtmış. Bu eserlerinin yeni yazıyla transkriptleri bulunmadığı için çok etkili oldukları söylenemez. Refik Fenmen ise İstanbul’un en iyi okullarını bitirdikten sonra gittiği İsviçre’de Lausanne ETH’den matematik-fizik lisansı almış. Sonrasında bir yıl daha Avrupa’da kalarak Belçika’da Liege’de yüksek elektrik mühendisi derecesini de almış. 1906’da İstanbul’a döndükten sonra Yüksek Mühendis Mektebi’nde (yani İTÜ’de) ve Darülfünun’da idarecilik ve hocalık yapmıştır. 1910’larda verdiği elektromanyetizma derslerinde Maxwell denklemlerini ve elektromanyetik dalgaları ayrıntılarıyla işlemiş. Devamında özel ve genel relativite teorilerini de biraz anlatmış. Hazırladığı kapsamlı ders notları ne yazık ki kayıptır. Refik Fenmen, Einstein’ın relativite teorilerini popüler düzeyde anlattığı Aynştayn Nazariyesi: Mekan Zaman ve Kütle Mefhumlarının Tebeddülü başlıklı bir kitabını 1922’de yayınlatmış. Yılllar sonra 1940’da yayınlattığı bir diğer popüler kitabı ise Yeni Kuanta Fiziği ve Felsefi Ehemmiyeti başlığını taşıyor. Yine Einstein’ın relativite teorileriyle ilgili çok ilginç başka bir popüler yazı, ünlü matematikçilerimizden Kerim Erim’e ait. 1919’da Almanya’da Erlangen Üniversitesi’nden matematik doktorası alan Kerim Erim, 1933 Üniversite Reformu’ndan sonra İstanbul Üniversitesi kadrosunda devam etmiş birkaç profesörden birisidir. Önemli akademik görevler yapmıştır. 1932 yaz aylarında, İsveç’te toplanan bir matematik kongresine katıldıktan sonra dönerken zamanın Berlin Büyükelçisi, Kurtuluş Savaşı kumandanlarından Kemalettin Sami Paşa’yla beraber Albert Einstein’ı Potsdam yakınlarındaki hafta sonu evinde ziyaret etmişler. Kerim Erim, İstanbul’a dönüşünde Einstein’la konuştuklarını ve gözlemlerini, ayrıntılarıyla yazarak yayınlamış.

Berlin Büyükelçisi, Kurtuluş Savaşı kumandanlarından Kemalettin Sami Paşa’yla beraber Albert Einstein’ı Potsdam yakınlarındaki hafta sonu evinde ziyaret etmişler. Kerim Erim, İstanbul’a dönüşünde Einstein’la konuştuklarını ve gözlemlerini, ayrıntılarıyla yazarak yayınlamış.

1933’te Üniversite Reformu ile İstanbul Darülfünunu kapatılarak yerine hemen ertesi gün, 1 Ağustos 1933’te yeni kadrosuyla İstanbul Üniversitesi açıldı. Bu tarih, Türkiye’de sadece fizik disiplininin değil, tüm çağdaş bilim disiplinlerinin yerleşmesini sağlayan ve hızla gelişimlerini başlatan önemli bir dönüm noktasıdır. Üniversite Reformu’nun öncesinde en az on yıllık bir hazırlık dönemi bulunuyor. Eğitimin Birliği Yasası’nın çıkarılması (1924), Latin alfabesinin kabulü (1928), uluslararası ölçü ve birim sistemlerine geçilmesi (1931) ve nihayet Türk dilinin rasyonelleştirilmesi hareketi (1932) kapsamlı bir bilimsel atılımın temelinin kurgulanması diye yorumlanmalıdır. Ayrıca, bu adımlara paralel olarak Milli Eğitim Bakanlığı 1925’den başlayarak her yıl lise mezunları için Avrupa sınavları açmış; en iyilerini seçerek kontrollü bir program dâhilinde Avrupa’nın en seçkin üniversitelerine yerleştirmiştir. 1930’ların sonuna dek Avrupa’ya giden fizik öğrencileri önceleri Fransa’daki, daha sonra Almanya’daki üniversitelerde okumuşlardır. Başarılı gençler mezun olup geri gelmeğe başladıklarında, liselere fen ve matematik öğretmenleri olarak atandılar. Aralarında en başarılılarıysa yeni kurulan üniversitede öğretim üyelerinin yardımcıları olarak görevlendirildiler. Yıllar içinde doktora ve doçentlik derecelerini tamamlayarak kendileri de öğretim üyeliğine yükseldiler. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ndeki fizik, eğitim ve araştırma etkinlikleri yeni kurulan Genel Fizik ve Denel Fizik enstitülerinde yürütülmüştür. Genel Fizikte bulunan Fransız profesör Marcel Fouche, Darülfünun’dan devam etmekteydi. Birkaç yıl sonra Denel Fizik bölümüne gelen Alman profesör Kurt Zuber ise dönemin en güncel konularına daha yatkındı. Bu profesörler standart fizik derlerinin ileri düzeyde verilmesini yanlarındaki Türk doçentlerinin yardımıyla yönettiler. Ayrıca mezunlardan asistanlar alarak, onların doktora tezlerine gidecek ilk özgün bilimsel çalışmaların yapılabilmesi amacıyla fizik araştırma laboratuvarları kurdular. Sosyal ve ekonomik yönder zorluklarla geçen savaş yıllarından sonra 1946’da İstanbul Teknik Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi kuruldu. İleri yıllarda bu üç üniversite, pek çok yeni kurulan üniversite için bilgi birikimi ve insan kaynağı sağlamıştır. Savaş sonrası, aynı yıllarda tüm fizik dünyasında köklü değişiklikler yaşanmaktaydı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, relativite ve kuantum teorilerinin ardından gelen bilimsel devrimlerin başını çekmiş olan, çoğunluğu Alman uyruklu bilim insanları rejim değişince 1933’ten itibaren ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardı. Türkiye bu büyük alt üst oluştan en çok yararlanabilmiş ülkedir. Üniversite Reformu’ndan hemen sonra ülkemize davet edilen ve rahat çalışabilecekleri bir ortam kendilerine sağlanan, her konudan toplam 100 kadar öncü akademisyen, Türkiye’nin bilimsel ve kültürel gelişimine kısa zamanda fakat kalıcı olan katkılar yaptılar. Çoğu 1940’larda sözleşmeleri bitince Türkiye’den ayrıldılar. Bir kaçı kalarak çalışmalarını yetiştirdikleri Türk bilim insanlarıyla beraber devam ettirdi.

1933’te Üniversite Reformu ile İstanbul Darülfünunu kapatılarak yerine hemen ertesi gün, 1 Ağustos 1933’te yeni kadrosuyla İstanbul Üniversitesi açıldı. Bu tarih, Türkiye’de sadece fizik disiplininin değil, tüm çağdaş bilim disiplinlerinin yerleşmesini sağlayan ve hızla gelişimlerini başlatan önemli bir dönüm noktasıdır.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra girilen yeni dönemde, fizik dünyasının ağırlık merkezi artık Orta Avrupa’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne kaymıştı. Bilim diline giderek İngilizce hâkim olmaktaydı. Öne çıkan araştırma konuları atom ve çekirdek fiziği ile bunlara yeni uygulamalar bulunması üzerineydi. Türkiye’nin genç fizik camiası, bu hızlı değişime aynı çabuklukta ayak uyduramadı. Bunun başat nedenlerinden birisi şudur: Her ne kadar laboratuvar çalışmaları ve uygulamalı fizik konuları hızla ilerlemekteyse de atom ve çekirdek fiziğinin temelinde bulunan kuantum mekaniği ile özel relativite teorilerinde uzmanlaşmış fizikçilerimiz yoktu. Bu temel dersler verilemiyordu. İkinci bir neden ise, bu yeni konulardaki bilimsel yayınların dili giderek daha fazla İngilizce’ye dönmekteydi. Bu dili iyi bilen fizikçilerimiz yoktu. 1949’da ünlü Alman fizikçileri, kuantum mekaniğini keşfedenlerden Werner Heisenberg ile çekirdek bozunumunu ilk kez gözleyen Otto Hahn ülkemize davet edildiler. İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde büyük kalabalıklarca ilgiyle izlenen konferanslar verdiler. Bu konferansların yeni fizik konularının kamuoyunda tanınması bakımından etkisi büyük oldu. Kısa bir zaman sonra, 1953’te İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi bünyesinde Atom ve Çekirdek Fiziği Enstitüsü ile Teorik Fizik Enstitüsü açıldı. Bu sırada fakülteye bir Cockcroft-Walton yüklü tanecik hızlandırıcısı alınarak yeni bir laboratuvar kuruldu. Ancak bu laboratuvarda kayda değer deneyler yapılamadı.

1950’lerin sonlarında fizik dünyamızın gelişimini derinden etkilemiş bazı dönüm noktaları daha bulunuyor. 1955’te Amerika Birleşik Devletleri, yeni başlattıkları Barış için Atom programına Türkiye’nin de katılmasını önerdi. Bu teklif geri çevrilmedi ve ülkemizin avantajına olan ikinci bir fırsat yaratılmış oldu. Dışişleri Bakanlığı ve o yıllarda yeni kurulan Türkiye Atom Enerjisi Komisyonu’nun beraber planladıkları bir program dahilinde belirlenen fizikçiler, kimyacılar ve matematikçilerimiz uzun sürelerle Amerika’nın en seçkin araştırma laboratuvarlarında dil öğrenmek ve en güncel üniversite ve araştırma projelerine katılarak kendilerini geliştirmek üzere görevlendirildiler.

İkinci bir atılım 1956’da özel bir yasa ile Ankara’da İngilizce eğitim verecek olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin kurulmasıdır. Başlangıçta bu üniversite, Orta Doğu ülkelerine hitap edecek yerel bir cazibe merkezi olsun diye kurgulanmıştı. Ancak ODTÜ, esas gelişimini yaşadığı 1961 sonrasında İstanbul ve Ankara Üniversiteleri’nden farklı bir Türk üniversitesi modeli olma yönünde evrildi. Şehir dışında, kampüse yerleşik bir araştırma üniversitesiyle Türkiye ilk kez ODTÜ sayesinde tanıştı. 1960’larda artık Amerika’dan dönmekte olan genç ve iyi yetişmiş bilim insanlarımızın çoğunu kadrosuna çeken ODTÜ oldu. İngilizcelerini geliştiren öğrencilerine çevirmen olmaksızın ders verebilecek yabancı bilim insanlarını da kadrosuna katabildi. Fizik, kimya, matematik ve fen bilimleri eğitimi bölümleri 1961’de kuruldu. 1970 yılında birleştirilene kadar fizikte Fizik ve Teorik Fizik, kimyada Kimya ve Teorik Kimya olarak ikişer ayrı bölüm bulunuyordu. Fizik Bölümü’nde, Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu’ndan alınan büyük bir proje kapsamında, Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nin desteğiyle bir Atomik Huzme Laboratuvarı’nın kuruluşuna başlandı. Kısacası düşük enerjilerde özel niteliklere sahip bir atom hızlandırıcısı olarak niteleyebileceğimiz bu aletin çalışır duruma gelmesi uzayarak yıllar aldı. 1980’lerde bu laboratuvarda yapılacak deneyler artık güncelliğini kaybetmişlerdi. Aşamalı olarak bir lazer uygulama ve araştırma laboratuvarına evrildi. Teorik fizikte ise Erdal İnönü ve Feza Gürsey bulunuyordu. Onların 1962’de Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenledikleri NATO Yaz Okulu, teorik fizikçilerimiz için bir dönüm noktasıdır. Paris’teki NATO Bilimsel Destek Komisyonu’ndan uzun tartışmalarla sağlanan destekle yapılan bu toplantıya, ileriki yıllarda adları duyulacak pek çok genç teorik fizikçi Amerika ve Avrupa’dan gelerek katıldılar. Sonradan Nobel Fizik Ödülü’nü kazanacak olan Abdus Salam, Yoichiro Nambu ve Sheldon Glashow, ders verenler arasındaydı. Feza Gürsey’in de Sitter ve anti-de Sitter uzayları üzerine sunumu ile Erdal İnönü’nün Galilei simetri grubunun temsilleri üzerine konuşması klasik haline geldi. Bu dersler 1963’te Feza Gürsey’in editörlüğünde kitap hâlinde basıldı. 2000’lerde ikinci basımının yapılması, bu derslerden hâlâ yararlanıldığını gösteriyor.

Teorik fizik konularında ülkemizin adını kazandıkları ödülle öne çıkaran iki önemli bilimsel çalışma bu döneme aittir. İlki Erdal İnönü’nün Lie grupları kontraksiyonları ve temsilleri üzerine makalesidir. Yöntem artık ders kitaplarına geçmiştir. İkincisi de Feza Gürsey’in elementer parçacıkların SU(6) simetrisini öne sürdüğü makalesidir. Bu simetri, farklı kapsamlarda olsa da önemini korumaktadır. Uluslararası Fizikte Grup Teori Yöntemleri Kollokyumları tarafından 1978’den beri iki senede bir verilen Wigner Madalyası’nı, 1986 yılında Feza Gürsey ve 2004 yılında Erdal İnönü bu çalışmaları nedeniyle kazandılar.

Teorik fizik konularında ülkemizin adını kazandıkları ödülle öne çıkaran iki önemli bilimsel çalışma bu döneme aittir. İlki Erdal İnönü’nün Lie grupları kontraksiyonları ve temsilleri üzerine makalesidir. Yöntem artık ders kitaplarına geçmiştir. İkincisi de Feza Gürsey’in elementer parçacıkların SU simetrisini öne sürdüğü makalesidir.

Yine 1963’te TÜBİTAK kuruldu. Bu kurum uzun yıllar NATO’nun Türkiye’ye sağladığı bilimsel burs desteğinin dağıtılmasını koordine etti. Yetenekli mezunlara verilen karşılıksız yurt içi ve yurt dışı lisans ve doktora bursları, yeni nesil fizikçilerin yetişmelerini ve sonuçta Türkiye’deki fizik araştırmalarının çeşitlenmesi ve derinleşmesi yönünde büyük katkılar sağladı.

1961-1970 arasında ODTÜ Teorik Fizik Bölümü’nde etkili bir araştırma grubu en güncel elementer parçacık simetrileri konularına yoğunlaşmaktaydı. ODTÜ kısa süreli ziyaretlere gelen ve seminerler veren dünyaca ünlü fizikçilerden başka, dışarıdan genç akademisyen ve doktora-sonrası araştırmacıları da çekmekteydi. İlk ODTÜ Fizik mezunları ise artık bu etkinliklerden yararlanabilecek düzeye ulaşmışlardı. Diğer yandan Fizik Bölümü de 1966 yılında deneysel yüksek enerji fiziği laboratuvarının kurulmasıyla ilgi alanlarını genişletti. Bugün CERN kolaborasyonlarına katılan ekiplerin çoğu için çıkış noktası bu laboratuvardır. Yine 1967’de genç yaşında araştırmalarıyla adı öne çıkan Cavit Erginsoy, bir Katı Fiziği Laboratuvarı kurmak üzere ODTÜ’ye davet edildi. Fakat gelişinden sadece 3 ay sonra beklenmedik ölümü nedeniyle bu disiplindeki çalışmalar hız kazanamadı. 1970’te iki bölümün birleştirilmesi sonrasında atılan önemli adımlar ise bir Astrofizik Laboratuvarının kurulması ile genel relativite grubunun oluşmasıdır.

1961-1970 arasında ODTÜ Teorik Fizik Bölümü’nde etkili bir araştırma grubu en güncel elementer parçacık simetrileri konularına yoğunlaşmaktaydı. (Görsel: afparquetdesign.it)

Diğer yandan Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde 1960’larda oluşan bir teorik fizikçi grubunun öncelikli etkinliği, 5 ciltlik Berkeley Fizik Serisi kitaplarını Türkçeleştirmek olmuştur. Yıllar alan bir ekip çalışmasıyla tamamlanan bu girişimle fizik lisans derslerinin ilk üç yılında kullanılan ve bunlara paralel laboratuvarları yapılan Türkçe fizik ders kitapları serisi basıldı. Böylece 1970’lerden itibaren sistematik bir şekilde işlenen giriş düzeyindeki kuantum fiziği ve istatistik fizik dersleri Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde fizik öğrencilerine zorunlu hale getirildi. Genellikle düzeyi yüksek bu ders serisinin öğrencilerce anlaşılır olması için, öğrencilerin koordineli olarak pek çok matematik dersini de almaları istenmekteydi. Bu fizik derslerini izleyen ilk öğrenciler, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu mezunlarından Fen Fakültesine geçen asistanlar ile TÜBİTAK’ın NATO bursiyerleri olmuşlardır.

Türkiye’de ileri düzeyde verilmiş ilk Kuantum Mekaniği dersini ise ODTÜ’de İngilizce olarak 1968-1969 ders yılında iki dönem boyunca Feza Gürsey açtı. Son sınıf fizik öğrencilerinin zorunlu olarak aldığı bu dersler, takip eden iki ders yılında Erdal İnönü tarafından verildi. Yüksek lisans ve doktora düzeyinde Özel ve Genel Relativite derslerini de ilk kez yine ODTÜ’de Feza Gürsey 1972-1973 ders yılında iki dönem boyunca İngilizce olarak açtı. Bu dersleri alan ODTÜ mezunları ülkemizde derece kazanmış ve kariyer yapmış başarılı ve üretken fizikçiler oldular. Yine o yıllarda 1969 Bahar aylarında Erdal İnönü’nün açtığı Bilim Tarihi dersinin bugün bile bilim camiamızda önem taşıyan etkileri olmuştur. Erdal İnönü bu dersi matematik, fizik, astronomi ve kimya dallarında 1966 tarihi itibarıyla Türkiye’de veya yurt dışında akademik kariyer yapan tüm bilim insanlarımızın ilk günden o güne dek verdikleri doktora tezlerinin dökümünü çıkarmaktayken açmıştı. Bilimsel yayınların ve bunlara verilen atıfların sayısal analizini de yaparak Türkiye’deki bilimsel gelişimin nicel bir değerlendirilmesini ilk kez yapmaktaydı. Bilim sosyolojisine giren bu konular o yıllarda sadece ülkemizde değil, yurt dışında da yeni yeni tartışılmaktaydı. Bilimsel gelişimin nicel ölçütlerini ortaya koyan çalışmaların öncülerinden, Yale Üniversitesi Bilim Tarihi Bölümünün hocalarından Derek de Solla Price ODTÜ’ye gelerek bir ay boyunca derslerimize girmişti.

Yukarıdaki örnekler, fizik dersleri üniversitelerimizde Türkçe mi yoksa İngilizce mi yapılsın sorusunun artılarını ve eksilerini incelemek için iyi örneklerdir. ODTÜ deneyimi gösterdi ki dersler İngilizce yapıldığında en güncel ders kitapları sınıflarda kullanılabilir. Yabancı hocalara çevirmen gerekmeden ders verdirilebilir. Güncel araştırma konularını izlemek kolaylaşır. Fakat İngilizce yapılan derslerin başarıya ulaşması, hem dersi veren hocaların bilimsel yetkinliklerinin yanında yabancı dile iyi hâkim olmalarına, hem de öğrencilerin yoğun bir dil öğreniminden geçerek gelmelerine bağlıdır. Diğer yanda Ankara Üniversitesi deneyimi gösterdi ki, Türkçe ders kitapları çevirilerinin düzgün yapılması zaman ve ekip işidir. Bilimsel gelişmelerin iyice ivme kazandığı günümüzde, kısa aralıklarla Türkçe ders kitaplarını yenilemek ve müfredat güncellemek mümkün olmuyor. Nitekim Berkeley Fizik Serisi yaygınlık kazanmadı ve artık pek kullanılmıyor. Yerine önerilen Türkçe fizik ders kitapları ise, çoğu kez çalakalem çevriliyorlar ve ticari kaygılarla sadece birinci sınıf kitapları basılıyor.

ODTÜ deneyimi gösterdi ki dersler İngilizce yapıldığında en güncel ders kitapları sınıflarda kullanılabilir. Yabancı hocalara çevirmen gerekmeden ders verdirilebilir. Güncel araştırma konularını izlemek kolaylaşır.

1970’lerde esas olarak Ankara’da bulunan iki üniversitedeki teorik fizikçiler arasında kendiliğinden gelişen ve kurumsal yapısı gevşek bir işbirliği etkinlik kazandı. TÜBİTAK’ın Bilim Adamı Yetiştirme Grubu (BAYG) Yüksek Enerji Fiziği Araştırma Ünitesi adı altında bu fizikçilere destek sağlandı. Bu ünite tarafından, ilki 1976 Şubat ayında toplanan yıllık Yüksek Enerji Fiziği Kollokyum’ları düzenledi. Bu kollokyumlarda sunulan çalışmaların Türkçe makaleler halinde hazırlanması istendi. Kollokyum kitaplarının basımını ve dağıtımını ise TÜBİTAK üstlendi. Ayrıca, ünite elemanlarına uluslararası bilimsel dergilerde basılan yeni makaleleri için her akademik yıl başlarken yeniden belirlenen bir miktar ödeme yapılmaktaydı. Diğer bilimsel disiplinlerde de örnek alınan bu destek modeli, giderek halen ULAKBİM tarafından yönetilen bilimsel destek programına evrildi. YÖK sonrası ünite elemanlarının önemli bir kısmının Ankara dışına gitmeleriyle ünite etkinlikleri yavaşlamıştı. 1986 yılındaki son kollokyum ile ünite kapatıldı.

1981 Kasımında yürürlüğe giren YÖK Yasası ile üniversitelerin yönetimi merkezileşti ve fizik bölümlerinin akademik yapısı standartlaştırıldı. O güne dek Anadolu’da 1973’te kurulan üniversitelerle beraber 15 üniversite ve bunların hepsinde birer fizik bölümü bulunmaktaydı. Yasanın çıkmasıyla birlikte 18 üniversite daha kurulmuş oldu. Yetişmiş fizikçilerimizin sayısı bu kadroları doldurmağa yetmiyordu. Çözüm olarak, doktorasını tamamlamış ancak habilitasyonlarını henüz vermemiş olanlar için yardımcı doçent kadrosu açılarak kendi adlarına ders vermeleri ve tez yönetebilmelerinin önü açıldı. Bu yeterli gelmeyince eski üniversitelerde doçent ve profesör kadrolarına atanmak üzere bekleyenlerin kendi yerlerinde yükseltilmeleri engellendi ve bu uygulama 10 yıl kadar devam etti. Özel yasası geçerliliğini yitirdiği için intibak sürecine giren ODTÜ’den ayrılanlar çok oldu. Fizik Bölümünü şablon yapıya uydurmak amacıyla Anabilim Dalları düzenlenirken, etkin araştırma gruplarından bir kısmı dağıldı. YÖK sonrasında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinden de emekli olanların sayısı öylesine arttı ki uzunca bir süre fizik dersleri ancak yardımcı doçentler tarafından verilebildi.

Fizikte ve genel olarak temel bilim disiplinlerinin hepsinde gözlenen yıllık sayısal büyüme, nitel olarak kayda değer önemli çalışmaların yapıldığı anlamına gelmiyor. Son bir iki yılın bazı uygulamalarıyla vasatlık görmezden gelinemeyecek boyutlara ulaştı.

Günümüze gelince fizik ve fizikçilerimizin durumu 1981 öncesine göre önemli farklılıklar gösteriyor. Yeni kurulan üniversitelerin sayısı hızla arttı, araştırma konuları çeşitlendi. Türkiye adresli yayınlanan makalelerin ve bunlara verilen atıfların sayıları üstel katlanarak artmaya devam ediyor. Fakat özellikle son yıllarda iyi öğrenciler fizik bölümlerini tercih etmez oldular. Birkaç yıl peş peşe öğrenci alamayan ancak kapanmayan fizik bölümleri bulunuyor. Zaten yeni açılan gerek devlet üniversiteleri gerekse de vakıf üniversiteleri, Fen Fakültesi yerine Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi açarak sadece giriş fizik dersleri vermek üzere bir-iki fizikçiyi kadrolarına almakla yetiniyorlar. Fizikte ve genel olarak temel bilim disiplinlerinin hepsinde gözlenen yıllık sayısal büyüme, nitel olarak kayda değer önemli çalışmaların yapıldığı anlamına gelmiyor. Son bir iki yılın bazı uygulamalarıyla vasatlık görmezden gelinemeyecek boyutlara ulaştı. Doçentlik aşamasında, başvuruların, uzaktan sisteme dosya yükleyerek alınması nedeniyle doçentlik ünvanının kendisi işlevsiz hale geldi. Pekçok üniversite derslerinin tamamen veya nasıl ölçüleceği belirsiz bir oranda İngilizce yapılmasını tercih ediyor. Fakat ne İngilizceye iyice hâkim öğretim üyeleri bulabiliyorlar ne de öğrencilerinin yabancı dil bilgisini dersleri rahat izleyebilecekleri bir düzeye yükseltebiliyorlar. Dil sınavlarının, gerek öğretim üyelerine gerek öğrencilere her aşamada çoktan seçmeli test olarak verilmesi yeterli gelmiyor. En nihayetinde YÖK ve üniversite yöneticileri, daha fazla makale yayınlasınlar diye konusunda öğretim üyelerini sıkıştırıyorlar ama bu yayınların anlamlı olup olmadığını denetleyemiyorlar. Atıf sayılarının, kalite ölçütü olarak güvenilirliği çoktandır sorgulanır olmuştu. Atıfları saymak yerine kim tarafından ve ne için verildiklerinin analizi gerekir. Halen kuantum mekaniği ve relativistik gravitasyon teorileri gibi temel konularda makalesi yayınlanan birçok kişi bulunuyor. Ama bu temel konularda doktora öğrencilerine ders verebilecek olgunluğa ulaşmış öğretim üyeleri pek yok. Yabancı bilim insanlarını davet ederek bir-iki haftalık kurslar düzenlemekle bu açık kapanmıyor. 1930’larda sorunumuz yokluktandı. 2010’dan bu yana ise sorunumuz çokluktandır.

Etiketler: cavit erginsoy, einstein, erdal inönü, feza gürsey, fizik, fizikçi, fizikçilerimiz, kerim erim, refik fenmen, sami paşa, üniversite reformu, yök yasası
Tekin Dereli 25 Ekim 2023
Bu Yazıyı Paylaş
Facebook Twitter Whatsapp Whatsapp E-Posta Linki Kopyala Yazdır
Yazar: Tekin Dereli
Prof.Dr., Ankara Fen Lisesi'nin ilk mezunlarındandır. B.S. ve Ph.D. derecelerini ODTÜ Fizik Bölümü'nden aldı. Amerika'da Yale ve Brandeis Üniversitelerinde, Avusturya'da Viyana Üniversitesi Teorik Fizik Enstitüsü’nde ve İngiltere'de Lancaster Üniversitesi'ndeki ileri araştırmalarından sonra ODTÜ ve Ankara Üniversitelerinde profesör olarak görev yaptı. 2001-2021 yılları arasında Fizik Profesörü olarak çalıştığı Koç Üniversitesi'nde emeritus öğretim üyesidir. 1996 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü, 1993 Prof. Dr. Mustafa Parlar Vakfı Bilim Ödülü ve 1989 Sedat Simavi Vakfı Fen Bilimleri Ödülü sahibidir. 1994’te TÜBA üyeliğine seçilmiştir. Kuantum mekaniği ve relativistik gravitasyon teorileri üzerine yayınlanmış 200'den fazla makalesi bulunmaktadır.
Önceki Yazı Ve Cumhuriyet “dalya” dedi…
Sonraki Yazı Çin’den 40. TÜYAP Kitap Fuarı’na güçlü katılım

Popüler Yazılarımız

krematoryum fırını

Türkiye’de ölü yakma (kremasyon): Hukuken var, fiilen yok

BilimEtik
23 Kasım 2023
cehalet
Felsefe

“Cehalet mutluluktur” inancı üzerine

Eşitleştiren, özgürleştiren, mutlu kılan, bilgi midir yoksa cehalet mi? Mutlu kılan, cehalet mutluluktur sözünde ifade edildiği gibi, bilgisizlik ve cehalet…

12 Ağustos 2023
deontolojik etik
Felsefe

Deontolojik etik nedir?

Bir deontolog için hırsızlık her zaman kötü olabilir nitekim çalma eyleminin özünde bu eylemi (daima) kötü yapan bir şey vardır.

15 Ağustos 2024
kurt, köpek
Acaba Öyle midir?Zooloji

İddia: “Kurt evcilleşmeyen tek hayvandır!”

Tabii ki bu cümle baştan aşağı yanlıştır. Öncelikle kurt ilk ve en mükemmel evcilleşen hayvandır. İnsanın en yakın dostu köpek…

2 Şubat 2024

ÖNERİLEN YAZILAR

Astronomlar, Büyük Patlama’dan sonra oluşan ilk yıldızları buldu!

Uzun yıllardan beri astronomlar, evrenin erken dönemine ait ilkel kalıntılar olan ilk yıldız neslini arıyorlardı. Şimdi ise, onları bulmuş olabilirler.

Astrofizik
13 Kasım 2025

Evrimin Türkiye’deki Öyküsü

Bu yıl yayımlanan Evrim'in Türkiye'deki Öyküsü başlıklı eser Osmanlı'dan günümüze kadar Evrim Kuramının Türkiye tarihindeki serüvenini ele alıyor.

Bilim Tarihi
27 Ekim 2025

Heisenberg yanıldı mı?

Avustralya ve İngiltere’den bir grup araştırmacı Heisenberg’in çizdiği sınırları biraz esnetti. Çeviren: Beyza AydoğduGazeteBilim Yazı İşleri 1927 yılında Werner Heisenberg,…

Fizik
5 Ekim 2025

Bilim ve sansür

Egemen güçler ve bazen de erkek egemen toplumlar ciddi şekilde bilimsel düşünceye sansür uygulamaktadır.

Bilim Tarihi
30 Eylül 2025
  • Biz Kimiz
  • Künye
  • Yayın Kurulu
  • Yürütme Kurulu
  • Gizlilik Politikası
  • Kullanım İzinleri
  • İletişim
  • Reklam İçin İletişim

Takip Edin: 

GazeteBilim

E-Posta: gazetebilim@gmail.com

Copyright © 2023 GazeteBilim | Tasarım: ClickBrisk

  • Bilim
  • Teknoloji
  • Felsefe
  • Kültür-Sanat
  • Gastronomi
  • Çocuk

Removed from reading list

Undo
Welcome Back!

Sign in to your account

Lost your password?