Bolu Kartalkaya’da otel yangınında ne yazık ki pek çok kişi hayatını yitirdi. Bu Türkiye’de ihmaller sonucu gerçekleşen toplu ölümlerden sadece biri ve muhtemelen sonuncusu da olmayacak. Toplum olarak ölümleri kanıksadığımız, felaketleri normalleştirdiğimiz, travmatik olaylara alıştığımız bir dönemdeyiz belki. Buna en somut örnek yangın esnasında civardaki insanların kayak yapmaya devam etmesiydi. Toplum olarak akıl sağlığımızı mı yitiriyoruz, neden böyle bir toplum haline geldik? Prof. Dr. Serap Erdoğan Taycan yanıtladı.
Prof. Dr. Serap Erdoğan Taycan
Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı
‘Duyarsızlaşma’ ya da ‘kanıksama’ diye bahsedilen, bazılarımızın bazı olaylara beklendiği şekilde ve güçte tepki vermemesi diye özetleyebileceğimiz durumun pek çok sebebi var. Her bireyin travmatik bir yaşantıya vereceği tepkinin çok bireysel ve özgün olduğunu akılda tutmamız gerekiyor. Ancak toplumsal olarak bir tepkisizlikten bahsettiğimizde bu durum bugün ya da dün olmuş değil, uzun yıllara dayanan, politik dinamiklerle katmerlenen bir sürecin getirdiği noktadayız.
Toplum olarak en ortaklaşacağımız acılarda bile bir bölünmüşlük içindeyiz.
Toplum olarak en ortaklaşacağımız acılarda bile bir bölünmüşlük içindeyiz. Toplumsal bölünme bizi kendi başımıza ya da bir şekilde yakınımız gördüğümüz insanların başına gelmediği sürece bir diğerinin acısını bile göremez hale getirdi. Ama bilmemiz gereken görmediğimizi, bize ‘dokunmadığı’ için etkilenmediğimizi zannettiğimiz her travmatik olayda bu tepkisizlik, çözülmemiş yaslar ülkesi olma halimizi güçlendirerek arttırıyor. Çünkü aynı toprakların insanları olarak etkilenmememiz mümkün değil. Ortaklaşmanın, birlikte hareket etmenin, yeni bir dil oluşturmanın yolunu bulmamız gerekiyor. İnsan eliyle yaşanan felaketlerde sorumluların adil bir yargılamadan geçeceklerine ve hak ettikleri yasal cezaları alacaklarına yeniden güvenebilmemiz gerekiyor.
Bize ‘dokunmadığı’ için etkilenmediğimizi zannettiğimiz her travmatik olayda bu tepkisizlik, çözülmemiş yaslar ülkesi olma halimizi güçlendirerek arttırıyor.
Gündelik hayatımız içinde bulunduğumuz mekanlarda kendimizi güvende hissedebilmemiz kamusal bir haktır. Ve bu hakkın kamu otoriteleri tarafından bize sağlandığını bildiğimiz sürece, travmatik olayların sarstığı güvenlik algımız iyileşebilir. Diğer türlü süreğen güvensizlik, umutsuzluk ve anksiyete duyguları ile sessizleşen, tepkisizleşen bir topluma dönüşmemiz, ruhsal iyilik halimizi kaybetmemiz kaçınılmaz.

