İnsan beynindeki birkaç bölge dili algılamak için evrildi ve bu bölgeler, insanlar ana dillerinde veya iyi bildikleri herhangi bir dilde konuştuğu zaman aktive oluyor. MIT araştırmacıları tarafından yapılan yeni araştırmaya göre bu bölgeler, 1800’lerin sonunda uluslararası iletişimi teşvik etmek için yapılmış bir dil olan Esperanto’ya veya Star Trek ve Game of Thrones gibi dizilerdeki yapay dillere de aynı şekilde tepki veriyor.
Anne Trafton
Çeviri: Beyza Kaplan
İnsan beynindeki birkaç bölge dili algılamak için evrildi ve bu bölgeler, insanlar ana dillerinde veya iyi bildikleri herhangi bir dilde konuştuğu zaman aktive oluyor. MIT araştırmacıları tarafından yapılan yeni araştırmaya göre bu bölgeler, 1800’lerin sonunda uluslararası iletişimi teşvik etmek için yapılmış bir dil olan Esperanto’ya veya Star Trek ve Game of Thrones gibi dizilerdeki yapay dillere de aynı şekilde tepki veriyor.

MIT’de çalışan sinir bilimciler, beynin yapay dillere nasıl tepki verdiğini araştırmak için yukarıda bahsedilen dilleri konuşan yaklaşık 50 kişiyi topladılar. Araştırmacılar, fonksiyonel manyetik rezonans görüntülemeyi (fMRI) kullanarak katılımcılara bildikleri yapay dillerde ve ana dillerinde cümleler dinletildiğinde beyindeki aynı bölgelerin çalıştığını gözlemlediler. MIT’de sinir bilim doçenti Evelina Fedorenko bu araştırma hakkında, “Yapay dillerin doğal dillerle aynı bölgeyi aktive ettiğini görüyoruz. Bu, beyindeki dil algılama bölgelerini aktive etmek için önemli olan noktanın iki dilin de ifade edebileceği anlam türleriyle ilgili olabileceğini düşündürmektedir.” diyor.
Bu araştırmalar bir dilin temel özelliklerinin tanımlanmasına yardımcı oluyor. Araştırmacılar bir dilin doğal olarak zaman içinde gelişmesi ve fazla sayıda konuşanının olması gerekmediğini öne sürüyor. Saima Malik-Moraleda, “Bu araştırma, dilin ne olduğu sorusuna verilecek daha kesin ve belirgin cevaplar bulmayı ve bunu beynimizin dil benzeri veya dil benzeri olmayan uyaranlara nasıl tepki verdiğini test ederek deneysel bir şekilde yapmamızı sağlıyor.” diyor.
Yapay dil topluluğunu bir araya getirmek
Topluluk içinde gelişen ve zaman içinde şekillenen doğal dillerin aksine yapay diller; genellikle hangi seslerin kullanılacağına, farklı kavramların nasıl isimlendirileceğine ve dil bilgisi kurallarının ne olacağına bir kişinin karar verdiği dillerdir. Dünyada en çok konuşulan yapay dil Esperanto, 1887 yılında Ludwik Zamenhok tarafından uluslararası iletişim için evrensel bir dil yaratmak amacıyla oluşturdu.
Topluluk içinde gelişen ve zaman içinde şekillenen doğal dillerin aksine yapay diller; genellikle hangi seslerin kullanılacağına, farklı kavramların nasıl isimlendirileceğine ve dil bilgisi kurallarının ne olacağına bir kişinin karar verdiği dillerdir.
Fedorenko ve öğrencilerinin yaptığı önceki çalışmalarda Python gibi bilgisayar programlama dillerinin, doğal ve yapay dillerle aynı bölgeleri ve aynı beyin ağlarını çalıştırmadığını, bunun yerine bilgisayar kodlaması yapanların beyinlerinde zor bilişsel görevlerde devreye giren ve “çoklu talep ağı” denen bir sistemin aktive edildiğini keşfettiler. Fedorenko ve diğerleri aynı zamanda dille ortak bazı özelliklere sahip müzik, sözsüz iletişim aracı olan hareketler ve yüz ifadeleri gibi diğer uyaranlar ile ilgili de bir araştırma da yaptılar.
Fedorenko, “Farklı uyaranları incelemek için epey bir zaman harcadık ve bunun sonunda hiçbirinin dil algılama mekanizmasını aktive etmeğini tekrar ve tekrar gördük. Bu sonuçlara göre soru değişip ‘Doğal dillerde diğer sistemlerde olmayan ne var?’ haline geliyor. Bu soru, araştırmacıların merakını Esperanto gibi yapay dillerin beyinde doğal diller gibi mi yoksa programlama dilleri gibi mi algılandığı sorusuna yönlendirdi. Yapay diller; programlama dilleri gibi herhangi bir toplum içinde doğal olarak gelişmeyen, bir kişi tarafından bir amaç için üretilen dillerdir. Ancak programlama dillerinden farklı olarak doğal diller ve yapay diller, dış dünyanın durumu ve kişinin iç dünyası hakkında bilgi aktarımı sağlamak için kullanılabilmektedir.” dedi.

Beynin yapay dilleri nasıl algıladığını anlamak için araştırmacılar, Esperanto ve diğer birkaç yapay dili konuşan insanları Kasım 2022’de MIT’ye davet ettiler. Bu yapay diller içinde Star Trek dizisinden Klingon, Avatar filminden Na’vi ve Game of Thrones dizisinden High Valyrian ve Dothraki dilleri bulunmaktaydı. Maya Taliaferro’yla ortak yürüttükleri bu çalışma hakkında Malik-Moraleda, “İnsanların projeye katılmak için bir araya geldiği ve gerekli verileri bir hafta gibi bir süre zarfında topladığımız çok eğlenceli bir etkinlikti.” dedi. Etkinlikte, bu dillerden bazılarının kurucusu olan kişilerle konuşuldu ve bu kişiler katılımcılara dinletilecek cümlelerin oluşturulmasında yardımcı oldular. Araştırmacılar, 44 katılımcı konuştukları yapay dillerde cümleler dinlerken fMRI ile beyinlerini taradılar. Katılımcılara sadece yapay dillerde değil kendi ana dillerinde cümleler dinlettiler ve okutturdular. Beynin tepkisini daha iyi karşılaştırabilmek için katılımcılara dillerin yanı sıra dille ilgili olmayan görevler de verdiler.
Ortak özellikler
Araştırmacılar, bulguların beynin dil algılama bölgesini harekete geçirmek için gerekli olan temel özellikleri belirmede yardımcı olduğunu söylüyor. Beyinde dil tepkilerini harekete geçiren özelliklerden biri, iç ve dış dünya hakkında düşünce aktarabilme yeteneği gibi görünüyor.Fedorenko, “Yapay veya doğal bütün diller, iç ve dış dünyayla ilgili düşünceler aktarabiliyor. Bu diller; dünyadaki nesnelerden, nesnelerin özelliklerinden ve olaylardan bahsetmek için kullabılabilirken programlama dilleri daha çok matematiğe benzer. Programlama dilleri, oldukça soyut olan sembolik bir sistem olup çoğunlukla ilişkiseldir ve deneyimlediğimiz dünyayla bağlantılı değildir.
Malik-Moraleda, “Bir dilin oluşturulup oluşturulmadığı veya zaman içinde gelişip gelişmediği önemli değil. Aynı şekilde bir dilin kaç yıldır var olduğu da önemli değil çünkü sadece 10 yıldır var olan yapay diller de yüzlerce yıldır var olan doğal diller de beyinde aynı bölgeyi harekete geçiriyor.” diyor.
Doğal dillerin sahip olduğu ama yapay dillerde bulunmayan bazı özellikler, beynin dili algılaması için gerekli gibi durmuyor. Malik-Moraleda, “Bir dilin oluşturulup oluşturulmadığı veya zaman içinde gelişip gelişmediği önemli değil. Aynı şekilde bir dilin kaç yıldır var olduğu da önemli değil çünkü sadece 10 yıldır var olan yapay diller de yüzlerce yıldır var olan doğal diller de beyinde aynı bölgeyi harekete geçiriyor.” diyor.
Beyni harekete geçiren özellikleri daha iyi anlamak için Fedorenko ve ekibi, Logical Language Group tarafından 1990’larda anlam belirsizliğini önlemek ve daha etkili iletişimi teşvik etmek üzere oluşturan Lobjan adındaki yapay dilin beyindeki etkilerini araştırmayı hedefliyor.
Kaynak
https://www.sciencedaily.com/releases/2025/03/250318141129.htm (Son erişim tarihi: 28.03.2025)

