Adli antropoloji insan kalıntılarını inceleyen fiziksel antropolojinin bir alt alanıdır. Bu özel alan ceza davalarının çözümünde arkeolojideki iskelet analizi ve tekniklerin uygulanmasını içerir.
Smithsonian Ulusal Doğa Tarihi Müzesi
Çeviri: Pınar Daylan
Adli antropologlar insan kalıntıları bulunduğunda veya şüpheli bir cenaze töreni olduğunda kimin öldüğünü, nasıl öldüğünü ve ne kadar zaman önce öldüklerini belirlemek için kemiklerden ve bunların iyileşme sürecine dair ipuçlarını toplaması için çağrılırlar. Adli antropologlar kemik gibi sert dokuların analizinde uzmanlaşmışlardır. Arkeoloji eğitimleri sayesinde gömülü kalıntıların kazılması ve kanıtların titizlikle kayıt altına alınması konusunda da bilgi sahibidirler.
İskelet Analizi
Adli antropologlar iskeletteki kanıtları kitap okur gibi yorumlayabilirler. Ceza davalarında soruları yanıtlamak için kullandıkları teknikler modern ya da antik her yaştaki iskelete uygulanabilir. Örneğin kemik ve dişlerdeki büyüme ve gelişme aşamaları, kalıntıların bir çocuğa mı yoksa bir yetişkine mi ait olduğu konusunda bilgi verebilir. Pelvik kemiklerinin şekli, kişinin cinsiyeti hakkında en iyi kanıtı sağlar. Kemiklerin şekli, boyutu ve yoğunluğundaki anormal değişiklikler hastalık veya travmaya işaret edebilir. İyileşmemiş kırıklar, kurşun delikleri veya kesikler gibi ölüm öncesi yaralanmalarla işaretlenmiş kemikler ölüm nedenini ortaya çıkarabilir. Aynı zamanda eğitimli bir antropolog, atalara ait iskelet ipuçlarını da tespit edebilir. Hatta bazı aktiviteler, diyetler ve yaşam tarzları bile kemiklere ve dişlere yansır.
İnsan Beyninin Kalıntıları
Smithsonian Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’ndeki antropologlar yüzyılı aşkın süredir insan kalıntılarını analiz etmek üzere görevlendirilmektedir. Kalıntılar şiddet veya doğal afet mağdurlarını temsil ediyor olabildiğinden Smithsonian antropologları, bireyleri tespit etmek ve suçları çözmek için FBI, Dışişleri Bakanlığı ve diğer kolluk kuvvetleriyle birlikte çalışırlar. Ayrıca geçmişteki insanlar hakkında daha fazla bilgi edinmek için tarih öncesi ve tarihi insan kalıntıları üzerinde araştırmalar yaparlar. Smithsonian’dan adli antropolog Kari Bruwelheide’nin de dediği gibi: “Kemikler, bir zaman kapsülü gibidir.”
Adli antropologlar iskeletteki kanıtları kitap okur gibi yorumlayabilirler. Ceza davalarında soruları yanıtlamak için kullandıkları teknikler modern ya da antik her yaştaki iskelete uygulanabilir.
Yine Smithsonian’da bir diğer antropolog olan Dr. Douglas Owsley Amerika kıtasında yer alan ilk İngiliz yerleşimi Jamestown’dan bir iskeleti incelerken kafatasının bir balta veya başka bir keskin uçlu aletle kesildiğine dair kanıtlar keşfetti. Kemikte ayrıca bıçak kesikleri de bulunuyordu. Kalıntıların biyolojik belirtileri ve keşfedildiği yer gibi bilgilere ek olarak Owsley, 14 yaşındaki bir kızın öldükten sonra etinin yendiği bilgisine de ulaştı. Böylece bu keşif, Jamestown’daki kolonicilerin o zamanlarda (1609-1610) kışın sert koşullarından dolayı şiddetli açlık çektiğine dair tarihi verileri desteklemiş oldu.
Teknikler: Çevrilmemiş Kemik Bırakmamak
Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’ndeki antropologlar insan kalıntılarını incelemek ve gözlemlerinin kaydını tutmak için çeşitli yöntemler kullanırlar. Örneğin, kemikler genelde fotoğraflanıp röntgenlenir. Bazı kalıntılar CT taramasına tabi tutulabilir veya gelişmiş mikroskoplarla incelenebilir. Bu görsel kayıtlar, kalıntıları değiştirmeden detaylı bilgi sağlamaktadırlar. Kimliğin belirlenmesini sağlamak içinse DNA analizi kullanılabilmektedir. Bu tür testler çoğunlukla modern adli vaka çalışmaları için kullanılırken eski kalıntıların ölmüş ya da henüz yaşayan torunlarla olan ilişkisini doğrulamak için kemiklerdeki ve dişlerdeki mitokondriyal DNA kullanılmaktadır. Bunlara ek olarak izotopları içeren kimyasal analizler de kemiklerin yaşı ve kişinin beslenmesi hakkında bilgi sağlayabilmektedir.
Adli antropolojinin araç ve teknikleri, ister modern kalıntıları ister tarihi kalıntıları daha iyi anlamak için kullanılsın her zaman yaşayanlara ölülerin hayatlarına dair bir pencere açar.
Toplanan veriler ölen kişi hakkında sonuçlar çıkarmak için bir araya getirilir. Bulunan kalıntının üstünden çok zaman geçmediği bir durumda kemik ve etli form arasındaki tutarlılığı aramak için kafatasının fotoğrafları kayıp kişilerin fotoğraflarının üzerine yerleştirilebilir. Fotoğrafın bulunmadığı durumlarda bile altta yatan kemik yapısına ve bilinen yüz dokusu kalınlığı standartlarına göre yüz yeniden yapılandırılabilir. Örneğin, Smithsonian adli antropolog Dr. David Hunt, yüzün yeniden yapılandırılmasını kullanarak Las Vegas yakınlarında bulunan bir çocuğun kalıntılarının doğru şekilde tanımlanmasını sağlamayı başardı. Böylece Owsley ve Bruwelheide, Jamestown’daki 14 yaşındaki kızın benzerinin yeniden canlandırılmasına yardımcı oldular.
Kemiklerin Toplanması
Bulunan kalıntıların diğer insan iskeletleriyle karşılaştırılması analizler açısından oldukça önemlidir. Ulusal Doğa Tarihi Müzesi dünyanın dört bir yanından popülasyonları temsil eden 30.000’den fazla insan kalıntısıyla dünyanın en büyük biyolojik antropoloji koleksiyonlarından birine sahiptir. İskeletlerin çoğu yaş, cinsiyet, soy ve ölüm nedeni verilerine göre sınıflandırılmaktadır. Biyolojik bilgileri bulunan kişilerin kalıntıları özellikle değerli bir kaynaktır. Adli antropologlar bu iskeletleri bilinmeyen kalıntıların cinsiyetini, yaşını ve soyunu belirlemeye yönelik standartlar geliştirmek için kullanmaktadırlar. Bazı özelliklerin yorumlanmasının zor olduğu durumlarda kemikler ve dişler de karşılaştırma malzemesi olarak kullanılabilmektedir. Ayrıca yeni nesil biyolojik antropolog olacak öğrencilere eğitim vermek için de kullanılmaktadırlar. İskelet kaynak serileri aynı zamanda sağlık ve nüfus yapılarındaki eğilimleri belgelemek için de kullanılmaktadır. Smithsonian küratörü Dr. Douglas Ubelaker 16. ve 20. Yüzyıl İspanya ve Portekiz’den kalma çeşitli kafataslarını inceleyerek kadınların yüzlerinin zamanla büyüdüğünü ortaya çıkardı.
Geçmişi Yeniden Canlandırma
Smithsonian’daki biyolojik antropologların tarihi insan kalıntıları üzerinde yaptığı çalışma geçmişe bakış açımızı ve onu araştırma şeklimizi değiştiren keşiflere yol açtı. Dr. Owsley ve Kari Bruwelheide’nin çalışmaları sömürge Amerika’da insanların nasıl yaşadığı ve öldüğüne dair daha iyi bir tablonun oluşturulmasına yardımcı oldu. Örneğin Maryland’in ilk İngiliz kolonisi St. Mary’s City’nin valisinin karısı olan zengin bir kadın bile kırık uyluk kemiği nedeniyle sınırlı tıbbi bakımdan muzdaripti. Bugün kullanılan traksiyon ve vidalar gibi tedavi türleri o zamanlar seçenek değildi. Arsenik içeren ilaçlar gibi mevcut tedaviler durumu daha da kötüleştirmiş olabilir. Bu kadının korunmuş saçı üzerinde yapılan kimyasal testler bu toksinin ölüme yaklaşan dozajın artmasıyla yutulduğunu gösteriyor.
Adli antropolojinin araç ve teknikleri, ister modern kalıntıları ister tarihi kalıntıları daha iyi anlamak için kullanılsın her zaman yaşayanlara ölülerin hayatlarına dair bir pencere açar.
Kaynak:
https://naturalhistory.si.edu/education/teaching-resources/social-studies/forensic-anthropology (son erişim tarihi: 13.08.2024).