Buzullardan çöllere, dağlardan ovalara, ormanlardan steplere hemen her ortama uyum sağlayarak dünya ölçeğinde dağılmış olan sapiensler, bulundukları ortamlarda diğer başka biçicilerin olmasına asla izin vermiyor. Böylece, biyoçeşitliliğe ve buna bağlı olarak evrime ket vuruyor.
Jeolojik tarihte, yerel ölçekte çok sayıda yokolma ve toplu yokolma kaydedilmiştir. Günümüzde de yerel olarak gözlenen yokolmalar, Jeolojik Zaman’ın devir, devre ve katlarını belirlemede kullanılan özelliklerden biridir. Yokolmanın genel prensibine göre jeolojik devrin her basamağını temsil eden organizma grupları o basamağa özgüdür. Organizmaların yokolmasıyla ekolojik nişler boşalır ve onların yerini yeni organizmalar alır. Jeolojik Zaman’da yokolmalardan başka bir de toplu yokolmalar vardır. Yerel olarak kaydedilen toplu yokolmalardan başka, yaşayan tüm organizmaların %80-90 gibi çok büyük oranda yok olduğu, dönemlerine damga vuran canlıların yeryuvarı tarihinden tamamen silindiği, etkisini dünya genelinde gösteren büyük toplu yokolmalar vardır. Bu toplu yokolmalar; Ordovisiyen devri sonu, Devoniyen devri sonu, Permiyen devri sonu, Triyas devri sonu ve Kretase devri sonu toplu yokolmaları olarak 5 tanedir.
Yokolma ve toplu yokolma; süre, ölçek, takson ve organizma sayısı bakımından birbirinden çok farklı anlamları ifade ediyor. Organizmaların yokolmasının nedeni çevresel değişikliklere karşı gösterdikleri duyarlılık. Yokolmada canlılar, uyum sağlayamayacakları veya etkisiz hale getiremeyecekleri bir ekolojik faktörle karşılaştıklarında biyolojik strese girer ve ölürler. Bu ekolojik faktörlerden en sınırlayıcı olanı iklimdir. İklim; sıcaklık, ışık, nem faktörleriyle baskın rol oynar. Bunları daha zayıf etkideki rüzgâr, basınç ve atmosfer bileşimi gibi iklim aktörleri izler. Ekolojik faktörlerden su; pH değeri, akış hızı, çalkantılı, duru ya da bulanık oluşu gibi fiziksel özellikleriyle, derinliği, tuzluluğu, kalsiyum iyonları ve erimiş halde bulundurduğu gazlar bakımından da sınırlayıcıdır. Ortama uyum, ortamdaki rekabet ve diğer organizmalara bağımlılık da, organizma yaşamını sınırlar ve bazen bu ekolojik faktörlerden en kısa süre karşı karşıya kalınan bile tolere edilemeyerek yokolmaya neden olabilir.
Jeolojik Zamanlarda belirlenen yokolmalarda; beslenme zincirinin kırılması, iklim değişiklikleri, okyanus ve atmoferde O2/CO2 dengesinin bozulması, buzullaşma, deniz çekilmesi (regresyon), deniz ilerlemesi (transgresyon), tektonizma, volkanizma, iz element konsantrasyonunda yükselme, kuyruklu yıldız, asteroid veya meteorit çarpması, güneş sistemindeki patlamalardan oluşan kozmik radyasyon, periyodik olarak tekrarlanan galaktik olaylar ve yeryuvarının manyetik alanının değişmesi gibi olaylar yokolmaya neden olan biyolojik stres kaynaklarının en önemlileri olarak tespit edilmiştir.
Bazen, bu biyolojik stres kaynaklarından sadece biri, bazen de birkaç tanesi birden organizmanın yokolmasına neden olabiliyor. Jeolojik Zaman’ın yokolma hipotezleri ve bu hipotezler için öne sürülen tüm kanıtlar hep birlikte değerlendirildiğinde, yokolmayı biyolojik stres kaynaklarından sadece biriyle açıklamanın genellikle mümkün olamadığı da görülüyor. Çünkü, bir organizma için geçerli olan neden, diğer organizma için geçerli olamıyor ya da eksik kalabiliyor.

Yokolmada zaman içinde yavaş yavaş dereceli olarak azalma söz konusu olup, yokolma zonunun üstünde gözlenen çoğu canlı türü, bu zonun altında gözlenen canlı türleriyle yakından ilişkili değildir. Zaten aykırı örnekleri olmakla birlikte yaşamın evrimi de genel olarak böyle S biçimli (sigma eğrisi) büyüme yasasına göre ilerler. Buna göre, başlangıçta popülasyonlardaki nüfus artışı yavaş olur. Bu gecikme evresi, S biçimli eğrinin yavaş artışlı ilk kesimini oluşturur. Daha sonra nüfus arttıkça bir patlama evresine ulaşılır. Bu patlama evresini, ekolojik alanın (niş) doldurulması ve mevcut besinlerin tüketilmesine bağlı olarak artan rekabet nedeniyle gelişen bir duraklama devresi izler. Duraklama devresinde, popülasyonun sayıca azalmasıyla birlikte sonuçta bir denge kurulur. Dengenin kurulamadığı durumda ise yokolma gerçekleşir. Bu dönem, logaritmik evrenin tavanını oluşturur ve dağılımın S’ini tamamlar.
Jeolojik zamanda Paleozoyik’e (Birinci Zaman) damga vuran Kolayaklılar (Brachiopoda) ve Üçloblulardan Trilobit’lerin yokolması S biçimli büyüme yasasına güzel örnekler. Bunlardan denizel ekosistemlerin egemen grubu olan Trilobitler, Erken Kambriyen’den (543 milyon yıl önce)- Permiyen devrinin sonuna kadar (248 milyon yıl önce) jeolojik zamanın 350 milyon yılına tanıklık eden fosillerini bırakmış. En fazla familya sayısı Kambriyen’de (172 familya) mevcut. Trilobitlerin Ordovisiyen’de 149 olan familya sayısı Silüriyen’den itibaren azalmaya başlamış. Devoniyen devri başında 17 olan familya sayısı, devrin sonunda 8’e düşmüş. Karbonifer devrinde 4 olan familya sayısı, Permiyen devrinde 1 olmuş ve Trilobitler Birinci Zaman (Paleozoyik) sonunda tamamen yok olarak, dünya sahnesinden silinmişler.
Topluyokolma ise, özellikle dönemlerine damga vuran organizmaları kapsamak üzere mevcut canlıların çoğunun, jeolojik zaman ölçeğinde çok kısa bir zamanda-aniden yok olmasıyla belirleniyor. Toplu yokolmanın, yokolmadan farkı da işte bu; canlıların çoğu ve aniden!
Burada “aniden” teriminin, bugünden yarına anlamına gelmediği, milyon yıllar ölçeğindeki jeolojik zamanda binlerce yılı ifade ettiği de bilinmelidir. Örneğin; deniz yaşamının %90 oranında yok olduğu Permiyen sonu toplu yokolmasında türlerin yokoluşunun 10 milyon yıl boyunca yavaş yavaş gerçekleştiği, sonra aşırı sıcak ve Oksijen oranının %16’ya düşmesiyle koşulların kritik değeri aşması nedeniyle yokolmaların hızlandığı ve 10.000 yılın sonunda toplu yok olmanın gerçekleştiği belirtilmiştir.
Bazı toplu yokolmalarsa aynı devir boyunca birden çok sayıda etkin olabiliyor. Örneğin Kambriyen (543-490 milyon yıl önce) toplu yokolmaları, tüm Kambriyen devri boyunca yaşanan 4 ayrı toplu yokoluş dönemini kapsıyor. Kambriyen devrinin başında sadece iskeletli küçük süngerler ve yumuşakçalardan (mollusk) oluşan denizel bir fauna varken, devrin ortalarında trilobitler (Üç loblular), arkeosiyatidler, brakiyopodlar (kol ayaklılar), mollusk (yumuşakça) ve ekinitler (derisi dikenliler) gibi özellikle kavkılı formlarda fert, tür ve familya sayısı bakımından büyük bir çoğalma oluyor. Kambriyen yokoluşlarından ilki de bu çoğalma devresini izliyor. Bu toplu yokolmada, egemen formlar olan Üç loblu (trilobit) türlerinin en eski grupları ve resif yapıcı organizmalar olan arkeosiyatidler tamamen yokoluyor. Geç Kambriyen’in sonuna doğru gerçekleşen diğer 3 yokoluş ise, yine taksonomik ve sayısal olarak hâkim durumda olan üç loblular, kol ayaklılar ve konodontları hedef alıyor. Küresel soğuma ve buzullaşmaya bağlı olarak gerçekleşen geniş çaptaki donma nedeniyle deniz sularının çekilmesi, deniz suyunun soğuması ve oksijen azalması Kambriyen yok olmaların nedeni olarak gösteriliyor.
Bir de nedeni daha karmaşık olan toplu yokolmalar var. Kretase sonu toplu yokolması buna en iyi örnek. Bu toplu yokolma olayında; kıtasal mekanizma (tektonik), yokolmanın süresi ve yokolmanın seçmeli oluşu bakımından cevap bekleyen önemli problemler halen de mevcut. Keza, toplu yokolmayı açıklamak için öne sürülen kuramlardan hiç birisi, bu üç problemi birden çözemiyor. Bu devirde toplu yokolmanın nedeni olabilecek büyük bir tektonik hareket, Dünya’nın paleocoğrafyasında büyük değişiklikler yok. Dünya çapında yaygın ve şiddetli volkanizmayla eşzamanlı olan meteorit çarpmaları var. Kıtaların yükselmesi, deniz çekilmeleri (regresyon), deniz ilerlemeleri (transgresyon), küresel soğuma, tsunami etkisi var. Ayrıca denizlerde karbonat doygunluk derinliğinin fotik zona yükselmesi, okyanus yüzey sularında kalsit çözünmesindeki keskin boşluk gibi bir dizi fizikokimyasal olay da bunlara eşlik ediyor. İşte bu birçok faktörün hep birlikte hareket ederek toplu yokolmalara neden olduğu düşünülüyor.

Kretase sonu toplu yokolmasında Jeolojik tarihten tamamen silinen organizmalar bakımından da sorular var. Bu toplu yokolmada; omurgalılardan dinozorlar, uçan sürüngenler (pterozor), denizel sürüngenlerden plesiyozorlar, ihtiyozorlar ve mosozorlar, denizel omurgasızlardan; ammonoidler ve belemnoidler (kafadan bacaklı), rudistler ve inoaseramid pelesipodlar, denizel plankton mikrocanlılardan nannoconuslar tamamen yokolmuş. Denizel mikrocanlılardan foraminiferler ve kokkolitler %85 oranında yok olurken, bu oran amfibiyenlerde (çift yaşamlılar) %99’a ulaşmış. Kara bitkilerinden cycadeoidler tamamen yokolmuş, açık tohumlular (gymnospermler) ise iyice azalmış. Bu yokoluşta; Cephalopodlardan (Kafadan bacaklılar) ammonitler, belemnitlerle, bryozoonlar (Yosun hayvanları), pelesipodlar (Balta ayaklılar) ve brakiyopodların (Kolayaklılar) yokolması 1-10 milyon yıl içinde dereceli olarak (S) azalma şeklinde gerçekleşmiş olduğundan, toplu yokolmanın takibinde dinozor ve foraminiferlerde olduğu gibi eş zamanlı ve ani yokolmalar temel alınıyor. Bu toplu yokolmada bazı organizma gruplarında tamamen yokolma, bazılarında önemli düşüşler kaydedilirken, bazılarında cins ve tür sayısının aynı kalışı, bazılarında ise artış olması çok ilgi çekici. Örneğin, planktonik foraminiferlerin yok olma öncesindeki cins sayısı 18 iken, yok olmadan sonra bu sayı 3’e inmiş, planktonik kokkolit’lerin 43 olan cins sayısı 4 olmuş. Oysa, aynı ortamda planktonik olarak yaşayan diatomelerin cins sayısı 63=63, radiolariaların cins sayısı 10=10 olarak aynen korunmuş. Yine aynı ortamda planktonik olarak yaşayan dinoflagellatalarda cins sayısı 57’den 43’e, kireçli alg gibi gruplarda cins sayısı 41’den 35’e düşmüş. Yani bu gruplar, yokolmadan küçük düşüşlerle etkilenmişler.
Kretase sonu toplu yokoluşunun diğer bir ilginç konusu; memeliler, karasal bitkiler ve bazı sürüngen gruplarının toplu yokolmaya yol açan nedenlerden hiç etkilenmeden bir sonraki devire takson sayılarını artırarak girmeleri olmuş. Memelilerde cins sayısı toplu yokolmadan önce 22 iken, sonrasında 25’e yükselmiş. Karasal bitkilerde cins sayısı 12’den 16’ya, bazı sürüngen gruplarında cins sayısı 16’dan 18’e çıkmış.
Dinozorlar, dev deniz sürüngenleri gibi egemen grupların yeryüzünden tamamen silindiği bu büyük toplu yokolmada, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edenlerle, cins sayısını artırarak yoluna devam edenler bakımından cevaplanmayı bekleyen sorular halen de mevcut.
Sürüngenlerin karada (dinozor) yaşayanları, kuşsu ve denizel olanları tamamen silinirken, timsahlar, kaplumbağalar ve diğer kuşlar bir sonraki devire nasıl geçebilmişler?
Ağaçlara adapte olmuş olarak yaşayan kemirgen benzeri ilksel memeliler, ister asteroit düşmesi, ister yoğun püskürük volkanizma olsun, toplu yokolmaya neden olan koşullardan nasıl etkilenmemişler?
Aynı ortamda, aynı yaşam şekliyle yani planktik olarak yaşayan mikro formlardan foraminiferleri yok eden etken, radiolaria’ları neden etkilememiş?
Bu durumda; yokoluşu etkileyen şey, takson sayısı değil de ortamda fert bakımından sayısal egemenlik olabilir mi?

Yoksa sayısal çoklukları ve yaygınlıkları nedeniyle evrimsel gelişimi engelleyen formlar mı yok oluyor?
Dünyanın jeolojik tarihinde, altdan gelen organizmalara yenilerinin eklendiği, zengin organizma içeriğine sahip devirlerden sonra gelen ve “süper organizma içeren devirler” var. Örneğin, Birinci Zaman’ın (Paleozoyik) Siluriyen devrinde bitkiler dünyasında önemli gelişmeler oluyor. Daha gelişmiş bitkilereyse bir sonraki devir olan Devoniyen’de rastlanıyor ama en yoğun bitki örtüsü daha sonraki Karbonifer-Permiyen dönemlerinde oluyor. Yoğun bitki örtüsü, yoğun hayvan yaşamını da destekliyor beraberinde. İkinci Zaman’ın (Mesozoyik) başındaki Triyas devrinin Erken evrelerindeyse daha önce Permiyen devri sonundaki büyük toplu yokolmada pek çok organizma yok olduğundan önceleri çok az sayıda organizma mevcut. Triyas devrinin sonuna doğru özellikle sürüngenlerin (reptil) bir grubu olan Thecodontlar çeşitleniyor ve evrimleşerek Jura’da Dinozorların egemenliğine dönüşüyor. Kretase devri hem dinozorların mutlak hâkimiyetine, hem de Jura devrinde gelişmiş olan açık tohumlu bitkilere (gymnosperm), çiçekli bitkilerin de (angiosperm) eklenmesiyle müthiş bir bitki yoğunluğuna sahne oluyor. Üçüncü jeolojik Zaman’ın (Senozoyik) Miyosen-Pliyosen devrelerinde de benzer bir durum var. Miyosen ve Pliyosen’de memeliler ve çiçekli bitkilerde çok büyük bir gelişme var. Günümüzdeki çoğu memelinin doğa tarihindeki yerini aldığı bu devirlerde, ayrıca kılıç dişli kaplanlar, mamutlar ve ilksel hominoidler gibi daha sonra yokolacak formlar da mevcut.
Her jeolojik zamanda böyle fauna ve floranın coştuğu devirler var. Bunlar; Birinci Zaman’da (Paleozoyik) Karbonifer-Permiyen, İkinci Zaman’da (Mesozoyik) Jura- Kretase ve Üçüncü Zaman’da (Senozoyik) Miyosen-Pliyosen devirleri. Makro ve mikro yaşamın hem takson ve hem de birey sayısı bakımından çoğaldığı bu “süper organizma içeren devirler” neden daima toplu yokolmalarla sona ermiş?
Bu anlamda toplu yok olmalar doğanın yeni bir biyolojik çeşitliliğe kavuşmak için başvurduğu bir savunma biçimi gibi de yorumlanabilir mi?
Doğa, tek bir grubun aşırı çoğalmasını değil de âdilce paylaşılmış bir dengeyi mi istiyor?
Doğada biyolojik kontrolü sağlayan bir “biçicilik ilkesi” mevcut. Buna göre, ortamda bulunan bir ya da birkaç tür rekabetten üstün çıkarak yaşam alanını eline geçiriyor. Biçici denilen bu hâkim topluluk, genellikle tür çeşitliliği göstermiyor. İyi evrimleşmiş bir biçici, sistemde bol bulunan türlerle beslenme eğilimi gösteriyor. Böylece bol bulunan türlerin bir kısmını yok ediyor ve onların baskınlık yeteneklerini sınırlıyor. Böyle dengeli bir biçiciliğe maruz kalmış ekosistemde diğer türlerin yolu da açılmış oluyor ve zengin bir biyoçeşitlilik gerçekleşiyor. Çeşitliliğin artması, diğer başka biçicilerin evrimine de fırsat veriyor.
Kretase devrinde toplu yokolmanın bir adım gerisine baktığımızda net olarak görüyoruz ki, dönem o kadar çok sürüngen (Dinozor) hakimiyetinde ki, diğer popülasyonlara yer ve yiyecek kalmamış. Dengeli bir biçicilik yok. Tavuk kadar olan dinozorlardan, beş katlı apartman boyunda olan dinozorlara, etçillerden-otçullara, kuşsu olanlardan denizlerde yüzen sürüngenlere kadar hemen her ekosistemi doldurmuşlar. Dünya, ancak dinozor ve sürüngen popülasyonlarının tümden silinmesiyle Üçüncü Zaman’dan (Senozoyik) itibaren farklılaşan yeni bir biyolojik çeşitliliğe sahip olabilmiş.
Böylece doğa, toplu yok olmalar yoluyla hakim (egemen) grupları ortadan kaldırarak, bozulan biyoçeşitlilik döngüsüne tekrar kavuşmuş oluyor diyebilir miyiz?
Biçiciliği, günümüzün hâkim topluluğu olan Homo sapiens bakımından irdeleyecek olursak, doğada biyoçeşitliliği sağlayan değil, sonlandıran rol oynadığını görebiliyoruz. Buzullardan çöllere, dağlardan ovalara, ormanlardan steplere hemen her ortama uyum sağlayarak dünya ölçeğinde dağılmış olan sapiensler, bulundukları ortamlarda diğer başka biçicilerin olmasına asla izin vermiyor. Böylece, biyoçeşitliliğe ve buna bağlı olarak evrime ket vuruyor. Güncel yokolmaların ana nedenlerinden birinin avlanma olması da bu duruma iyi bir örnek.
Diğer yandan evrimsel anlamıyla yokolmalar, doğal seçilim mekanizmasının da işleyişini sağlıyor. Örneğin iklim gibi bir fiziksel koşulun yavaş yavaş değiştiği durumda, öncelikle bölgede yaşayan canlıların sayıları ve birbirlerine göre oranları değişmeye başlıyor. İklim değişikliği giderek en temel besin miktarını azaltarak aynı besin üzerinden geçinen bireyler arasında rekabete neden olmaya başlıyor. Bu durum, sayısal oranlardaki değişimi tetikleyerek, ortamda egemen olan türün sayısal olarak artmasına neden oluyor. Bu artış da diğer canlılar arasındaki ilişkilerin ve sayısal oranların değişmesini beraberinde getiriyor. Bu sayısal oran değişimi giderek iklim değişikliği gibi bir fiziksel koşula bağlı olmaksızın işlemeye başlıyor. Bu durum, doğada yer edinmeye çalışan canlılar arasındaki tüm diğer ilişkileri de etkiliyor. Değişime uyum sağlayamayıp, rekabet edemeyen canlılar yok oluyor. Böylece, doğal seçilim ve yokolma birlikte işliyor.
Günümüzde; insanların enerji üretimi, enerji tüketimi ve yarattığı endüstri gibi çeşitli aktiviteleri sonucunda meydana gelen ve sera gazları olarak nitelenen bazı gazların atmosferde yoğun bir şekilde artmasıyla hem yeryüzüne yakın atmosfer tabakaları ve hem de yeryüzü sıcaklığında oluşturmuş olduğu yapay artış, küresel ısınmaya bağlı olarak yağış, nem, hava hareketleri ve kuraklık gibi diğer iklim öğelerinin değişmesi gibi olaylarla girilen ekolojik çöküş dönemiyle birlikte (Antroposen), buzulların erimesi, okyanusların yükselmesi, iklim değişikliği, sera etkisi, ozon deliği gibi toplu yok olmaya neden olacak bir çok ana biyolojik stres kaynağının hep birlikte sahnede olması nedeniyle zaten şimdiden her gün 100 canlı türü olacak şekilde yokolmalar yaşanıyor. Acaba, çoktan başlamış bir toplu yokolma sürecinin içinde olabilir miyiz?
Jeolojik zamanlardaki toplu yokolmaların aşırı çoğalma dönemlerinden sonra gerçekleşmesi, egemen formları hedef alması, dengesiz biçicilik ve doğal seçilim mekanizmasının işlerliği gibi ana etkenler gözönüne alındığında; çöllerden- buzullara yüksek uyumu nedeniyle dünyanın her yerinde yaşayabilen, nüfusu katlanarak artan, buna bağlı olarak durmadan yeni tarım ve yerleşim alanları açan, durmadan çöp üreten, ormanları, dereleri yok eden, havayı-suyu kirleten, tükettiği fosil yakıtlarla atmosferdeki Oksijen/Karbondioksit oranını Karbondioksit lehine artıran ve böylelikle doğanın dengesini bozarak biyoçeşitliliği sınırlayan, başka canlılara yaşam alanı, yaşam hakkı bırakmayan, doğanın aşırı çoğalmış yeni egemen grubu Homo sapiens’lerin, yok olma süreçlerinden toplu yokolma süreçlerine geçişi hızlandıracağını, jeolojik devirlerin sınırlarını belirleyen bu koşullar nedeniyle günümüzü simgeleyen Antroposen (İnsan Çağı)’in de sonuna gelinebileceğini ve dünya ölçeğinde yaşanacak 6. büyük toplu yok olmanın başrol oyuncularının sapiensler olacağını öngörebiliriz!
Kaynaklar
Çıplak, B., Başıbüyük, H.H, Karaytuğ, S ve Gündüz, İ, (Çeviri Editörleri), 2009, Evrimsel Analiz. (Yenilenmiş Dördüncü Baskıdan Çeviri), Palme Yayıncılık.
İnan, N., 2011, Jeolojik Zamanda Toplu Yokolmalar, Bilim ve Ütopya Dergisi, Sayı 203 , s.72-78
İnan, N., 2017, Tarihsel Jeoloji, Jeolojik Devirlerde Yaşam ve Önemli Evrim Adımları, Seçkin Yayıncılık, 224 s.
İnan, N., 2017, Paleontoloji (Fosil Bilimi), Seçkin Yayıncılık, 223 s.