Bu sorunun sorulmasındaki en önemli sebep, gün geçtikçe artan dünya nüfusu. Çünkü FAO tahminleri 2015’te 7,3 milyar olan insan nüfusunun 2030 yılında 8,5 milyar, 2050 yılında 9,1 milyar olmasını öngörüyor.
Yani insan nüfusu inanılmaz şekilde artıyor. Öncelikle bu noktaya değinmek, soruyu doğru yönlendirmek için gerekli çünkü yarın ne yiyeceğimiz konusunu bir tatbilir (gurme) ya da damağına düşkün kitlenin perspektifinden değil, var olan kaynakların talebe yetersiz kalması açısından inceleyeceğiz. Eğer talep varsa, arzı yükseltmek gerekir. Buraya kadar denklemde hata yok gibi gözüküyor.

Çöpteki pizzayı yiyen çocuklar
Durum böyle olunca “İşte tam da bu yüzden doğal seçilim ya da kültüre alma yerine genetiği değiştirilmiş organizmaları (GDO) desteklemeliyiz, en yüksek standardı veren birkaç yiyeceği seçip onları üretmeliyiz, balık çiftliklerini çoğaltmalıyız, suni gübre ile bitkilerin daha kolay büyümelerini sağlamalıyız, gelişmiş tarım ilaçları ile geçmiş yıllarda bağışıklık kazanmış böcekleri yok edip ürünleri korumalıyız. Hatta bunlar da yetmeyeceği için topraksız tarım, bitkisel ya da laboratuvar bazlı suni et üretmeli ya da böcek etiyle yapılan ve dünyaya daha az zarar veren yiyecekleri tercih etmeliyiz” gibi son derece mantıklı gözüken seçimler geliyor önümüze.
Yıllar önce bir belgesel izlemiştim. Belgeselde Güney Amerikalı bir adamın hikayesi anlatılıyordu. Adam çöp toplayarak yaşıyordu. Bir gün bir çöpte neredeyse hiç yenmemiş bir pizza buluyor ve sevinçten uçar şekilde bisikletine atlayıp, evine dönüyor, çocuklarıyla birlikte pizzayı yerken, bir yandan da kameraya dönerek konuşuyordu: “Çocuklarıma pizza yedirebildiğim için çok mutluydum. Bugün benim hayatımdaki en mutlu günlerden biri. Çünkü bazı çocuklarım hayatında ilk kez tadacaklar”.
Yıllar önce bir belgesel izlemiştim. Belgeselde Güney Amerikalı bir adamın hikayesi anlatılıyordu. Adam çöp toplayarak yaşıyordu.
Bazı çocukları hayatlarında ilk kez pizza tadacak! Pizza o ülkede inanılmaz ölçüde pahalı, lüks bir tüketim maddesi değil ama adam kazandığı parayla onlara henüz pizza yedirememiş. Olayı biraz düşündüğümüzde karşımıza şöyle bir durum çıkıyor: Adam eğer 12 yerine 1 ya da 2 çocuk yapmış olsa, onları ayda ya da 2 ayda bir ellerinden tutup, pizzacıya götürebilir ya da eve pizza ısmarlayabilirdi. Çocuklar çöpten taşınmış değil onlar için hazırlanmış, içine istenilen malzemeyi koydurdukları bir pizza yiyebilirdi. Yani adam düşüncesizce yapılan 12 çocuğun bedelini ne kendisi taşır ne çocuklarına ne de dünyaya taşıtırdı. Sadece pizzayı konuşuyoruz, o çocukların alamayacakları eğitim ve yaşamak zorunda kalacakları hayat şartlarından bahsetmiyoruz bile.

Dünya nüfusunun azaltılması
“Dünya nüfusun azaltılması gereği” söz konusu olduğunda hemen Rockefeller, Rotshchild, Bill Gates gibi isimler anılmaya başlanır. Hatta bu isimlerin ya da bunlara yakın olduğu bilinen kaynakların bu tür söylemlerine bile rastlayabilirsiniz ama bu söylemlerin eylemsel karşılıklarını pek göremezsiniz.
Pandemi ve aşı tartışmaları sırasında da sıkça dile getirilen bu üst tabakanın “Kısırlaştırma yoluyla dünya nüfusunu azaltmayı planladığı” tezi özellikle düşük eğitimli kitlede oldukça popüler bir dedikodudur. Bununla birlikte konu hakkındaki en önemli soruya cevap verebilmeniz oldukça zordur: “Neden?”
“Çünkü onlar da biliyor ki, dünya kirleniyor, kaynaklar yetmeyecek, dünya bu kadar insanı kaldırmayacak vs vs.”
Açık kaynakları biraz araştıran herkesin öğrenebileceği gibi kimya, ilaç, genetik, endüstriyel tarım – hayvancılık ve silah üretimi ayrı ellerde değil.
Dünyanın kirlenmesi, kaynakların yetişmemesi vs gibi konuların bahse konu olan kişileri ilgilendirdiğini düşünüyor musunuz? Dünyayı kirlenmesinden büyük ölçüde sorumlu olan azınlıktan bahsediyoruz. Dünyayı kirletme konusunda kişisel etkinizi çok önemsiyor olabilirsiniz ama işi rakamsal olarak düşünüp gerçekçi yaklaştığınızda karşınıza oldukça farklı bir tablo çıkıyor. Mesela bir grup insanı zengin etmek uğruna her gün altın çıkarmak için doğayı zehirleyen siyanür miktarıyla, çöpe attığınız iki üç plastik ambalajı karşılaştırın. Size, doğaya zarar vermemek için kabul makbuzu almamanızı öğütleyen bankalar, ormanları yok edilirken, bunları yapan inşaat şirketlerine kredi ya da teminat mektubu vermekten çekinmiyor.
Mesele şu: Açık kaynakları biraz araştıran herkesin öğrenebileceği gibi kimya, ilaç, genetik, endüstriyel tarım – hayvancılık ve silah üretimi ayrı ellerde değil. Örneğin kanser yapan zirai ilaç ile kemoterapi ilacını üreten aynı şirketin farklı kolları ya da “Dünyanın en zengin 100 insanı” listesine girmeyecek kadar zengin olan kişilerin farklı şirketleri. Şimdi hemen buradan başka bir yere geçelim. Bugün adım başı fertilizasyon kliniği var. Eskiden “bunların çocuğu olmuyor” diye bir olgu vardı. Şimdi neredeyse çocuğu olmayan aile yok. İnsanlar varlarını yoklarını “aman çocukları olsun”, “aman genlerini yarına aktarsınlar” diye harcıyorlar. Bu klinikleri yaratan teknoloji ve ilaçları kim üretiyor peki? “Dünyanın nüfusu tehlikeli şekilde artıyor” diyen adamların şirketleri. Madem bu şirketlerin sahibi olan kişiler insan nüfusunun artışına bu kadar karşı, o zaman neden üreme konusunda bu kadar teknoloji geliştiriyorlar ve daha da önemlisi geniş kullanıma sunuyorlar?

Birileri bizi kısırlaştırmak mı istiyor?
Bu arada şu “Covid aşısı kısırlık yapması için geliştirildi” teorisine de değinmeden geçmeyelim. Aşı en çok nerede uygulandı? Avrupa ve Amerika’da. Aşının en çok uygulandığı ülkelerin dünya nüfusundaki yeri ne? Avrupa Birliği 5,61 Amerika Birleşik Devletleri 4,17. Dünya nüfusunun ağırlıklı olarak yer aldığı Asya ve Afrika’nın bazı bölgelerinde değil aşı, hayatları boyunca şırınga görmemiş insanlar var. Yani siz eğer insan azaltacaksanız ve bu işleme Avrupa ve Amerika’dan başlıyorsanız, bayağı ciddi strateji hataları yapıyorsunuz demektir.
Hadi bu biraz etraftan dolaşma oldu, daha direkt bir şekilde soralım. Diyelim ki siz paranın sahibisiniz ve bir iş yeriniz var.
İş yerinizde çalıştıracak adam arıyorsunuz, iş için ihtiyaç duyduğunuz personel sayısı 10 kişiyse ve eğer ortada iş arayan 8 kişi varsa, bu demektir ki, siz normalde o işi yapacak kişiye 100 lira verecekseniz, fazladan ihtiyaç duyduğunuz iki kişinin gerekirse başka yerdeki işinden çıkıp sizin işinizi yapması, sizi tercih etmesi için 120 hatta 150 lira verirsiniz. Halbuki iş için ihtiyaç duyulan 10 kişiyse ve etrafta iş arayan 100 kişi varsa, o işin değeri 100 lira iken, 35 – 40 liraya bile çalışmak zorunda olan adamları bulabilirsiniz.
Bunun düz işçi olması gerekmez. Mühendis, doktor, mimar, uzman, idareci, tekniker, muhasebeci, CEO hepsi aynı sonuca bağlanıyor. Eğer iş talebi büyükse ve işi siz elinizde tutuyorsanız, paranıza para katarken, insanları da istediğiniz gibi kontrol edersiniz.
Dünyanın kirlenmesi ağırlıklı olarak bizim sorunumuz. Pasifiğin ortasında ya da atmosferin üzerinde yeni bir yaşam kurabilecek paraya sahip kitlenin değil.
Gücü elinde tutan kişi sizi neden kısırlaştırsın? Zaten her şekilde kendisine mecbur durumdasın. Mantık öne sürülenin aksine daha da çoğalman için elinden geleni yapacağını söylüyor. Gerek maddi gerek manevi açıdan sana etki eden unsurları besleyip, çoğalmanı ve kendi çemberini daraltmanı sağlayacak. Daralan olanaklar onun değil, senin olanakların. Yetişmeyen yiyecek onunki değil seninki. O her zaman kendisi için ayrılan alanlarda, özel koşullarda, kendisi için ayrılan tohumlarla, organik ve en lezzetli şekilde üretim yaptıracaktır. Ama başta da belirttiğim gibi aynı hızla gidilirse insanlığı ciddi bir yiyecek ve su krizi bekliyor. Tabi ki insanlığı ve “sıradan insanları” bekliyor, “dünya nüfusu azalmalı” diye dezenformasyon yapan “dünyanın en zengin yüz insanı” listesinde yer almayacak kadar zenginleri değil. Dünyanın kirlenmesi ağırlıklı olarak bizim sorunumuz. Pasifiğin ortasında ya da atmosferin üzerinde yeni bir yaşam kurabilecek paraya sahip kitlenin değil. 7 milyarlık dünyanın ilk milyonda birinden bahsediyoruz. Topu topu 7 bin kişiden. Bazı eleştirmenlerce küçümsenen “Yukarı bakma” filmi aslında birçok şeyi çok net olarak söylüyordu.
Yiyeceği kontrol eden insanı kontrol eder
Deniyor ki “şu kadar ekmeği israf etmesek şu olur, bu kadar suyu israf etmesek bu olur”. Tamam, gerçekten de öyle olur ama stabil bir durumda. Yaşanan nüfus artış hızıyla yiyecekteki israfı önlemenin kazandırabileceği şey limitli bir zaman dilimi. “Politik dünyanın karanlık adamı” olarak bilinen Kissinger’in çok önemli bir sözü var: “Petrolü kontrol ederek devletleri, yiyeceği kontrol ederek insanları kontrol edersiniz.” Ve çok kalabalık olduğumuz yarınlarda, ailemizin bir haftalık hatta belki bir günlük yiyecek/suyu için bugün asla yapmayı düşünmeyeceğimiz şeyleri yapmak zorunda kalabiliriz. Her şeyden vazgeçebilirsiniz ama nefes almaktan ve yemek yiyip, su içmekten vazgeçemezsiniz.
Benimki mi bencillik onlarınki mi?
Şimdi burada en baştaki cümlemizi tekrarlayalım: İnsan nüfusu inanılmaz bir hızla artıyor. Eğer talepte böyle hızlı bir yükseliş varsa, arzı da aynı hızda yükseltmek gerekir. Kıtlık yaşanmaması lazım, insanların ölmemesi lazım. Buraya kadar denklemde hata yok gibi gözüküyor da, denklemi biraz farklılaştıralım. Nüfus planlaması diye bir şey var. Başlangıçtaki adam 2 ya da 3 yerine 12 çocuk yapacak diye genetiği değiştirilmiş, mükemmel görünüşü olan ama lezzeti kalmamış, biyo yararlılığı düşmüş, sadece kalori veren bir şeyler yemek zorunda kalacaksam, bunu kabul etmemek için direnirim. Afrika belgeselindeki 16 yaşında kızın başında bir güğüm ve elinde bir tane, sırtında bir tane, karnında bir tane çocukla yürürken fotoğrafı çok estetik olabilir de bugün Afrika açlıktan kırılıyorsa, bunun sebebi beyaz adamın Afrika’nın zenginliklerine düşkünlüğü kadar üretilen yiyeceğin nüfusun ihtiyacını karşılamaması. Yani ben bugün yemeğimi yerken Afrika’daki açlık haberini seyredip vicdan azabına kapılıyorsam, psikolojimin bozulmasında elinde üç çocukla fotoğrafı çekilen Afrikalı kızın da rolü var. Dünya nüfus artış hızına göre ülkeler diye bir liste var. İnternetten kolayca bulunabilir. Benimki mi bencillik onlarınki mi bilmiyorum ama o listede üst sıradaki ülkelerin insanları yirmi çocuk doğuracak ve üreme güdüsünü tatmin edecek diye denizden damıtılmış su ve böcekten yapılmış burger yemeye mahkûm olacaksam, buna itiraz ediyorum. Bu itiraz sonuçlanır mı? Baştan beri saydığım sebeplerden dolayı biraz zor.
2022’de Dünya Limit Aşım Günü 1 Ağustos’tu. Dünyanın 1 yıllık kendini yenileme potansiyeli 7 ay içinde bitirilmiş oldu ve biz torunlarımızın payını çalıyoruz. Gelecek sene bu belki 20 Temmuz’a dayanacak ve gelecekten 5 ay yerine 5 ay 10 gün çalacağız.
Yani ormanların kendini tamir edebileceğinden fazlasını yok ettik, denizlerden yerine koyabileceğinden daha fazla balığı aldık, doğal kaynakların sağlayabileceğinden daha fazla suyu çektik vs vs vs. Bu yüzden de bir sonraki yazıda artık bize yetmemeye başlayan ve bu gidişle yakın zamanda kesinlikle yetmeyecek yiyecek kaynaklarımızın alternatifleri olarak sunulan yiyecekleri incelemeye başlayacağız. Böceklerden yapılanlar, laboratuvarda üretilenler, bitkilerden yapılanlar vs. Her şeyin gönlünüzce, yemeğinizin lezzetli ve keyif verici olması dileklerimle.