Ülkemiz açık bir jeoloji laboratuvarı gibiyken, jeolojik özellikleri çok sayıda detaylı çalışmalarla ortaya konmuşken ve çalışmalar ilk jeopark oluşumlarıyla koşut olarak aynı tarihlerde başlamışken, “neden hâlâ sadece 1 tane tescilli jeoparkımız var?” sorusu yine de ortada.
Jeopark demek, içinde bilimsel ve görsel kalitesi yüksek jeolojik oluşumları barındıran, sınırları belirlenmiş geniş bir alan demek. Ancak jeopark sınırları içinde sadece jeolojik oluşumlar değil, mevcut tüm doğal, arkeolojik ve kültürel miras da bulunuyor. Bu yolla ilk hedeflenen olgu koruma. Turizm (jeoturizm) kullanılarak, bilimsel çalışmaların yürütüldüğü, halkın eğitildiği, sürdürülebilir sosyo-ekonomik kalkınmanın gerçekleştirildiği bir alan oluşturulmuş oluyor.
Jeoparklar yoluyla bir yandan koruma, eğitim ve turizm gibi temel amaçlara ulaşılırken, diğer yandan parklar arasında bilimsel alışverişler yapılması sonucunda bilgi birikiminin oluşması ve artması da mümkün olabiliyor. Bu bilgi birikimi, ülkelerin gelişmişlik düzeylerini artıran göstergelerden olup, korunmuş jeolojik miras alanları ülkelerin gelişmişlik ölçütleri içinde sayılıyor. Yani “Gelişmiş Ülke” tanımı artık; jeolojik miras envanterlerini çıkarmış, çok sayıda Doğa Tarihi Müzesi, jeopark, jeosit, jeotop ve Milli Parklar oluşturmuş ve bunların arasında bilgi alışverişini sağlayarak teknik ağlarını da oluşturmuş ülke anlamını da kapsıyor. Gelişmiş ülkelerde, bu yolla hem bilimsel sonuçlar elde edilmiş hem halkın dünyanın geçirdiği süreçlere ilişkin bilgi edinmesi sağlanmış, hem de koruma bilinci oluşturularak kültürel gelişmişlik artırılmış oluyor. Zaten jeoparkların ülkelere göre dağılımı da bu parkların “Gelişmiş ve gelişmekte olan” ülkelerde yoğunlaştığını gösteriyor. Küresel Ağ’da 2021 yılı itibarıyla 46 ülkeden toplam 177 jeopark mevcut. 500’den fazla aday jeopark da sırada. Bu adaylardan kriterlere uygun bulunanlar 4 yılda bir yapılan yenilemeyle listede yer alacak.
Çin, Küresel Ağ’da en çok sayıda jeoparkı bulunan ülke. Çin’de 41’i UNESCO tescilli yani Küresel Ağ’da olmak üzere toplam 120 jeopark var. Zaten dünyanın en ilginç, en büyük ve en çok ziyaretçi çeken jeoparkı da Çin’de bulunuyor. Bu jeopark, yılda 25 milyon ziyaretçiyi ağırlayan Zhangjiajie- Ulusal Jeoloji Parkı (Çin). Bu parkın, 1982’de Milli Orman Parkı olarak olarak başlayan serüveni, cam teraslar, ahşap ve cam köprüler, cam yollar, asansörler, teleferikler yoluyla jeositlerinin görkemli güzelliğini görünür hale getirmiş. 2004’de tüm dünyaya parktaki hayatın kesintisiz ve canlı olarak aktarıldığı internet sitesiyle önemli bir açınıma kavuşmuş, daha sonra 2011’de parkın zirvesindeki devasa müze açılmış, sürekli kendini geliştiren müzedeki kütüphane, hediyelik eşya, alışveriş ve yemek noktaları 2016 yılında bitirilmiş.
Gelişmekte olan ülkelerden İran’da 1 ve Türkiye’de 1 tescilli jeopark var.
UNESCO tescilli tek jeoparkımız: “Kula (Manisa)-Katakekaumene/Yanık Ülke Jeoparkı”
Ülkemiz; hemen her yaştan, her çeşit kayanın cömertçe yüzeylediği, fosiller, mineraller, kristaller, süs taşları, madenler, mağaralar gibi her türden karstik oluşumlar, kaplıcalar, peri bacaları gibi volkanik ve jeomorfolojik oluşumlar, fay, kıvrım, kıyı ve kumul yapıları gibi jeolojik miraslar bakımından alabildiğine zenginken, sadece 1 tane UNESCO tescilli jeoparka sahip.
“Kula (Manisa)-Katakekaumene/Yanık Ülke Jeoparkı”, 2013 yılında Türkiye’nin ilk ve tek tescilli jeoparkı olarak Avrupa Jeoparklar Ağı’na 38. sıradan girmiş. Küresel Jeoparklar Ağı’nda da 99. sırada yer alıyor.
Kula’nın zaten bir kentsel sit alanı olması tescile giden yolunu kısaltmış. Kula çevresindeki arkeolojik kalıntılara; peri bacaları, Emir kaplıcaları gibi jeotermal sahalar, Gediz civarındaki doğal fokurdaklar, bazalt sütunları, bazalt gülleri ve lav akıntıları gibi volkanik oluşumlar jeolojik miras alanları olarak eşlik ediyor. Sahaya, antik adına (Katakekaumene) ithafen ve kapsadığı volkanik kayaların zenginliği nedeniyle “Yanık Ülke” adı verilmiş. Bölgede 1,1 milyon yıl öncesinden, 12 bin yıl öncesine kadar devam eden dönem boyunca, birbirinden farklı üç volkanik faaliyet sürecinin izleri var ve bu izler olağanüstü şaşırtıcı bir topoğrafya sunuyor. Burada 80’den fazla volkan konisi, kraterler ve henüz sıcakmış gibi görünen genç bazalt akıntılarıyla bir volkanik cümbüş var. Alanın Çakallar bölgesinde; 12 bin yıl önceye tarihlenen insan ayak izleri taşıyan volkanik çökeller mevcuttur. Bu ayak izi fosilleri, dünyada sadece birkaç özel alanda bulunuyor. Buradakiler, nemli volkanik kül tabakası üzerinde yürüyen üç insan tarafından bırakılmış izler. İzler daha sonra curuf katmanları altında kaldıkları için çok iyi korunmuş. Alanın peri bacaları oluşumları olan bölümünde de yüksek görsel kalite var.
Kula çevresindeki arkeolojik kalıntılara; peri bacaları, Emir kaplıcaları gibi jeotermal sahalar, Gediz civarındaki doğal fokurdaklar, bazalt sütunları, bazalt gülleri ve lav akıntıları gibi volkanik oluşumlar jeolojik miras alanları olarak eşlik ediyor.
Tescil için neler yapılmış?
Kula yöresine jeopark olarak ilk kez dikkat çekilmesi 2004 yılında Dünya Jeoloji Kongresi’nde sunulan bir bildiriyle başlamış. Avrupa Jeoparklar Ağı’nın temel kriterlerinden olan; 5 yerel yönetim, 1 üniversite ve 1 sivil toplum kuruluşu katkısıyla projesi hazırlanmış ve Kula Belediyesi, 2007-2008 yıllarında AB Hibe Programına proje başvurusu yapılmış.
2011 yılında “Proje Birimi” kurulmuş ve “Jeopark Kalite Sertifikası” alınmış. Prosedürlerin başarıyla bitirilmesiyle 2013 yılında “Kakaumene (Yanık Ülke) Jeoparkı” uluslararası ağlardaki yerini almış. Daha sonra 2016’da Bakanlar Kurulu Kararı ile “Manisa İli Kula İlçesinde “Jeopark Belediyeler Birliği” kurulmuş. Bu kararla, jeolojik mirasların tespiti, korunması ve gelecek nesillere aktarılmasında mahalli idarelerin birbirleriyle bilgi paylaşımını sağlayacak bir birlik kurularak önemli bir adım daha atılmış.
UNESCO tescili nasıl alınıyor?
UNESCO tescilli jeoparklara sahip olunması için öncelikle o ülkedeki jeolojik mirasların kayda değer olanlarının envanterinin (jeoenvanter) çıkarılmış olması, bunların özelliklerine göre ayrı ayrı gruplandığı listelerin (Çatı liste- Jeoçatı) hazırlanmış olması gerekiyor. Ülkemizde bu envater ve listeler Jeolojik Mirası Koruma Derneğince (Jemirko) yapılmış durumda. Türkiye Jeosit Çatı Listesi’nde 9 ayrı kategoride, 78 alt başlıkta toplam 230 jeosit belirlenmiş. Listeye yeni alanların eklenmesi belirli kurallara uygun olarak yapılıyor. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu başkanlığında, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Jeoloji Mühendisleri Odası ve Jeolojik Mirası Koruma Derneği (Jemirko) katılımlarıyla çalıştaylar düzenlenerek bu listeler; anahtar alanlar, ilk 100 gibi önem sırasına konuyor. Örneğin, en son Uluslararası Görünürlük için ilk 100 sıralaması, 14 Mart 2024’de Ankara’daki çalıştayda yapıldı.
Jeopark olması istenen alanda öncelik, sağlam bir bilimsel temelin olması. Yani alanda jeolojik harita, tabaka istifleri, çökelme özellikleri, fosiller gibi genel jeolojik özelliklerin bilimsel çalışmalarla ortaya konmuş olması, jeolojik ve jeomorfolojik doğal oluşumları kapsayan jeolojik miras niteliğindeki unsurların belirlenmiş olması, buna göre alanın sınırlarının ortaya konmuş olması gerekiyor. Sonra bu sınırlar içindeki unsurların envanteri çıkarılıyor. Daha sonra bu envanter içinden en önemli olanları, kolay ulaşılabilir olması da gözetilerek, koordinatlarıyla belirtilerek jeopark içindeki duraklar belirleniyor. Bu duraklar; jeositler, jeolojik rotalar, kültürel, arkeolojik ve etnografik duraklar olarak gruplanıyor. Jeoparkların içerecekleri jeositler konusunda da, diğer unsurlar konusunda da sayısal bir sınırlama yok. Örneğin, İran’da mevcut 1 UNESCO tescilli jeoparkta sadece 8 jeosit tanımlanmış. Ülkemizin UNESCO tescilli tek jeoparkı olan Kula’da ise tanımlanmış 73 jeosit var.
Bu Jeositlerin herhangi bir jeolojik süreci, olayı veya özelliği ifade eden belge niteliğinde olması gerekiyor. Bu jeosit, bir kaya istifi, mineral topluluğu, fosil topluluğu, yapı, doku ya da yer şekli olabiliyor. Tabii ki, jeositlerin, illaki de jeopark içinde olması gerekmiyor. Jeopark dışında geniş bir alan da, küçük bir alan da jeosit olarak tanımlanabiliyor. Örneğin, Karacasu ‘da (Aydın) bulunan Sırtlanini Mağarası, hem tabanında memeli hayvanlara ait kemik ve diş kalıntıları bulundurması, hem sarkıt-dikit ve sütunlarla süslü olması bakımından jeosit olarak önerilmiş, Mersin’de Kırtıl ve Kayrak köylerindeki dar fosil yatakları da jeosit olarak önerilmiş. Fransa’da Digne kentinin Saint Benoit bölgesinde kireçtaşından oluşan bir kaya kütlesinin sadece 350 m2’ lik bir yüzeyi, sayıları 1500’ü aşan ammonit fosilleri içermesi nedeniyle jeosit olarak tanımlanmış.
Jeopark sınırları içindeki arkeolojik veya tarihi değeri olan jeositler “Kültürel Jeosit” olarak tanımlanıyor. Zaten UNESCO tescili için değerlendirme yapılırken jeolojik miras unsurlarının değerlendirme payı, Jeoloji ve Peyzaj olarak %25. Bunu % 10’la “Doğal ve Kültürel Miras Unsurları” izliyor. Alandaki kültürel mirasın etnografik ögeleri han, hamam, konak, medrese gibi kültürel yapılar, taş-metal-ahşap, dokuma işçiliği gibi el sanatları, folklor, edebi eserler, müzikal ögeler gibi yazılı ve sözlü kültürel miras ve bölge mutfağı alt başlığında sunuluyor. Kültürel mirasın arkeolojik unsurları da alanın genişliği göz önüne alınarak Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik ya da bağımsız yapılar, kaleler, tapınaklar, mezarlıklar, işlikler gibi alt başlıklar oluşturularak sunuluyor. Alandaki biyoçeşitlilik, özellikle endemik ve koruma altındaki türler belirtilerek anlatılıyor. Alanın, yürüyüş, tırmanma parkurları, su sporları, kamp alanları gibi doğa sporları olanakları belirtiliyor. Bu envanter hazırlıkları yapılırken, diğer taraftan da alanda yerleşik halka jeopark eğitimleri veriliyor. Envanter çalışmaları bitirildikten sonra sıra görsel dökümanların hazırlanmasına geliyor. Jeopark haritaları, Gezi Kitapları, Prestij Kitap, broşürler oluşturulup, fotoğraf sergileri açılıyor.
Jeopark sınırları içindeki arkeolojik veya tarihi değeri olan jeositler “Kültürel Jeosit” olarak tanımlanıyor.
Tüm bu hazırlıklardan sonra, maddi külfeti en fazla olan aşamaya geçiliyor. Jeoloji Müzesi ve Jeopark Ziyaretçi Merkezi ve yapısal düzenleme planları yapılıyor. Ardından UNESCO temsilcilerinin değerlendirmesi bekleniyor. Değerlendirmede; bilimsel yayınlar ve lisansüstü tezler bakımından sağlam bir temel var mı, jeositler, arkeolojik, kültürel ve biyoçeşitlilik anlamında saha sınırları iyi belirlenmiş mi, peyzaj çalışması bu değerleri görünür kılıyor mu, yerel halkın ve yerel yönetimlerin desteği var mı, alt yapı ve personel ihtiyaçlarının devamlılığı var mı, jeopark içinde verilecek seminer, kurs, gezi, yaz okulları gibi eğitim etkinlikleri sürdürülebilir durumda mı gibi temel sorulara yanıtlar alınıyor.
Alan, şayet UNESCO tescili almışsa hem Avrupa Jeoparklar Ağı (European Geoparks Network-EGN), hem de Küresel Jeoparklar Ağı (Global Geoparks Network- GGN) Listesi’ne giriyor. Ağda bulunmanın 4 yıl garantisi var. Tescilin devam etmesi, ancak 4 yıl sonra yapılacak denetimden geçmeyle gerçekleşebiliyor. Yani alanın sürekli aktif- dinamik olması gerekiyor. Şayet eksiklikler varsa üyelik askıya alınıyor ve eksikleri gidermek için 2 yıllık süre veriliyor. 2 yıl sonunda şayet eksiklikler giderilmişse alan yerini koruyor, yoksa listeden çıkarılıyor.
UNESCO tescili şart mı?
Nihai hedef UNESCO tescili olsa da jeoparkların illaki bu tescili almasına ve uluslararası ağlarda yer almasına gerek yok. Uluslararası geçerliliği olmasa da ülkeler kendi ulusal jeoparklarını oluşturabiliyor. Yine Çin’den örnekleyecek olursak, toplam 120 jeoparktan sadece 41 tanesi UNESCO tescilli; Bulgaristan’da 11, Yunanistan’da 20 jeopark var ve bunların da sadece 5 tanesi tescilli. Yerel çalışmalarla başlatılan bu ilk adımlar, daha sonra ilgili prosedürlerin gerçekleştirilmesiyle tescile varan sonuca ulaşmayı sağlayabiliyor.

Daha çok destek, daha fazla gayret
Jeoparklar; 1996’da başlayan ilk girişimlerin, ağların kurulmasıyla birlikte 2000-2002’de UNESCO nezdinde kurallı hale gelmesiyle resmiyet kazanmış uluslararası yapılar. Ülkemizdeki jeopark çalışmaları da buna koşut olarak hemen hemen aynı yıllarda, Jeolojik Mirası Koruma Derneğince (Jemirko-2000) başlatılmış. Daha sonra bu çalışmalara MTA Genel Müdürlüğü, üniversitelerin ilgili bölümleri gibi kamu kuruluşlarıyla, meslek odaları ve doğa dernekleri de destek vermiş. Böylece küçümsenemez bir bilgi birikimi oluşmuş. Yani yukarıda prosedürlerini genel olarak verdiğimiz jeopark oluşturma koşulları ana başlıklarıyla zaten hazır durumda.
Son yıllarda ulusal jeopark oluşturma çabaları dikkat çekmeye başladı. Öncelik, zaten koruma alanları olması bakımından Milli Parklar içinde jeopark oluşturma faaliyetlerinde oldu. Nemrut Dağı Milli Parkı, Başkomutanlık Tarihi Milli Parkı, Ilgaz Dağı Milli Parkı, Yozgat Çamlığı, Soğuksu Milli Parkı ve Pelitçik / Çamlıdere Taş Ağaç Ormanı Jeoparkı (Kızılcahamam-Çamlıdere Jeoparkı) tescilsiz parklar olarak açıldı.
Van Gölü Jeoparkı, Karapınar Jeoparkı, Tuzgölü Jeoparkı, Narman Mutluluk Vadisi Jeoparkı, Pamukkale Traverten Jeoparkı, Kapadokya Jeoparkı, Nemrut Kalderası- Bitlis Jeoparkı, Levent Vadisi-Malatya Jeoparkı, Kastamonu Jeoparkı, Sivas Jeoparkı gibi girişimlerde çalışmalar devam ediyor. Bütün listelerde “Anahtar Alan” kategorisinde olan Mut Miyosen Havzası ise tüm bilimsel alt yapısı hazır durumda olarak yıllardır yönetimlerin ilgisini bekliyor.
“İda Madra Jeoparkı” (Balıkesir) ise, Nisan 2021’de “Aday Jeopark” statüsü alarak bizleri heyecanlandırdı…
Ülkemiz açık bir jeoloji laboratuvarı gibiyken, jeolojik özellikleri çok sayıda detaylı çalışmalarla ortaya konmuşken ve çalışmalar ilk jeopark oluşumlarıyla koşut olarak aynı tarihlerde başlamışken, “neden hâlâ sadece 1 tane tescilli jeoparkımız var?” sorusu yine de ortada.
Oysa; sadece doğada zaten mevcut olanı değerlendirmeye dayanan, diğer doğa koruma statülerinde olduğu gibi yasaklayıcı olmayıp, yerel halkı da sahanın bir parçası olarak gören, onların sosyo-ekonomik faaliyetlerini dışlamayan jeoparkların hem kurulması hem de işletilmesi kolay.
Unutmayalım ki; son 3 asırda her yüzyıl, yeni bir doğa koruma anlayışının doğuşunu göstermiş. 19. yüzyıl “Milli Parklar”, 20. yüzyıl “UNESCO Dünya Kültür Mirası (WHC)” yüzyılı olmuş. 21. yüzyıl da “Jeoparklar” yüzyılı olacak.
Jeoparklar yüzyılında yerimizi almak için daha çok desteğe ve daha çok gayrete ihtiyacımız var…
Kaynak
İnan, N., 2023, Mersin’in Jeoturizm Potansiyeli ve Öneriler, mersin Büyükşehir Belediyesi, Mersin Kent Kitaplığı, 125 s.