Kant, ahlaklılığın ancak özgürlükle birlikte bulunduğu zaman anlamlı olduğunu ve ahlak yasasının özgürlük varsayımı üzerinde temellendirilebileceğini öne sürer.
Günümüzde insanlar gittikçe daha çok birbirlerine sokulup yaklaşmakta ve kaynaklar gitgide azaldığı için “dürüstlük” zemininde bir işbirliğine olan gereksinim iyice artmaktadır. İşte bu nedenlerle, insanlar arası ilişkilerin ve eylemlerin küresel ölçekte gerçekleşebilmesi için, üzerinde asgari müştereklerinde anlaşabileceğimiz, uzlaşabileceğimiz bir normatif zemin kurmak zorundayız. Bunun için de evrensel etik değerlerine ve etik alanının yardımına gereksinimimiz var. Çünkü bugün ve gelecekte iyi bir yaşamın var olabilme koşulları üzerinde bir uzlaşma sağlama bakımından gerekli savları üretme görevi etik alanı için de yaratılmış bulunmaktadır. Etiğin bu görevi yerine getirmesinin önkoşulu ise; öteki kültürlerle benimsenmiş, saygı gören ve uygulamada kabul gören normların ve değerlerin iyi bilinmesi, giderek bunların o kültürlerde gerek pratiği gerekse genelde eylemleri yönlendirici ve düzenleyici işlevlerini eleştirel bir gözle sorunlaştırıp, bunların nereye kadar evrensel ölçekte geçerlilik taşıyabileceğini belirlemektir.
İnsan olmanın önemli öğelerinden biri olarak özerklik, aynı zamanda tüm insan haklarının da temel dayanağıdır.
Bilim ve teknolojinin hızlı gelişimi ile birlikte, insanlığın bugününü ve yarınını değiştirebilecek ve birçok kavramı yeniden sorgulatarak, insana dair yeni etikolegal sorumluluklar tanımlanmasının önünü açacak birçok “yeni” durum yaratılmıştır. Bu yeni durumların özelliği, çoğunlukla daha önceleri insanın yapabilme sınırları dışında olan birçok şeyin “olanaklı” hale gelmiş olmasıdır. Bu sürecin insanın ahlaksal sorumluluk alanını genişlettiği ve kısmen de değiştirdiği açıktır. Özgür karar ve seçim için hiçbir açık kapının bulunmadığı, bazı şeylerin bize bağlı olmadığı durumlarda “ahlaksal/etik sorumluluk” pek yoktur. Ancak, bilimsel ve teknolojik ilerlemeler sayesinde bunlar insan denetimine verildiklerinde, ahlakla/etikle ilgili hale gelirler ve etik değerlendirme konusu olurlar.
Özerklik, bireyin özgür ve bağımsız olarak kendi başına düşünebilme, kendi hakkında karar verebilme ve bu karara dayanan bir eylemde bulunabilme yeterlik ve yetkinliğidir. Özerklik insan oluşla ilgili temel niteliklerden biridir. Bu nitelik bir insanda açık bir biçimde var olmadığı zaman bile varoluşsal bir olasılık olarak bulunduğu kabul edilir. İnsan olmanın önemli öğelerinden biri olarak özerklik, aynı zamanda tüm insan haklarının da temel dayanağıdır.
Özerklik kavramı, her biri içerik yönünden birbirini tamamlayan üç öğe içermektedir. Bunlar; “özerk birey”, “özerk seçim” ve “özerk eylem” ögeleridir.
- Özerk birey; kendi değer, inanç ve yaşam hedeflerini koruyarak, koşullara uygun biçimde, akılcı-özgür eylem ve seçimde bulunabilen bireydir. Bu niteliklere sahip olan bir birey, seçimini yaparken; kararını biçimlendiren, yönlendiren, baskılayan herhangi bir gücün etkisinden uzak kalabilir, gerekirse buna karşı koyabilir
- Özerk seçim; bireyin, kendi yeterlik ve özgür koşulları içinde akılcı karar ve eylemlerini belirlerken yapmış olduğu seçimdir
- Özerk eylem ise özerk bireyin, özerk seçimde bulunarak ortaya koyduğu eylemdir. Amaçlı, bilinçli, istekli eylemi tanımlamaktadır. Özerk eylem, baskı, zorlama, aşırı etkileme ve hileden uzak tutulmalıdır.

Ancak bu 3 temel ögenin hayata geçirildiği eylemler açısından bireyler, eylemlerinden dolayı suçlanabilir, etik ve hukuki sorumluluklara maruz kalabilirler. Özgür iradenin olmadığı bir durumda etik değerlendirme yapılamaz. Etik karar verme süreçlerini işletme konusunda eylemin ilgili taraflarının verecekleri kararlar, ait oldukları toplumun; ahlaksal, dini, sosyal, kültürel, hukuki yapısı, ülke hükümetlerinin ilgili politikalarından da etkilenebilmektedir.
Özerklik, kişinin bilişsel ve istençsel yetileriyle yakından bağıntılıdır. Bilişsel ya da istençsel yetilerin birinde ya da her ikisinde birden bir bozulma ya da tümüyle ortadan kalkma durumu söz konusu olursa özerklik de azalır veya kaybolur. Özerklik yaşamın her döneminde azalabilir ya da yok olabilir; bilinç kaybı, bazı ruh hastalıkları ya da yaşlılık ve yaşlılığa bağlı hastalıklar (demans) gibi durumlarda özerklik kaybı söz konusu olabilir. Hekimin temel görevi de hastanın özerkliğini olanaklar ölçüsünde kendisine yeniden kazandırmaktır.
Alman filozofu Immanuel Kant (1724-1804), özerklik kavramını bireye uygulayan ilk felsefecidir. Bu kavram Kant ahlâkının öyle sıradan köşe taşlarından biri değil, tam da üzerine kurulu olduğu kaidenin kendisidir. Öyle ki, bu kavram ve ilkenin zarar görmesi veya zedelenmesi durumunda tüm sistemin bundan aynı şiddette etkilenmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla, bu zincirleme ilişkiyi anlamak için Kant’ın özerklik (otonomi), ahlâk yasası ve istemenin özerkliği/iyi istenç kavramlarına bakmak gerekir. Kant’a göre özerk insan hiçbir dışsal etkiye bağlı ve bağımlı kalmadan, aynı zamanda da tamamen kendi içinden gelen bir motivasyonla ahlâk yasasını aramalıdır. Mutlak özerklik anlayışına göre insan akıllı bir varlık olarak seçimlerinin nedeni kendisi olabildiği için özerk olabilir. Kant, bu seçimin özerkliğini her tür dışsal etkilerden kendini arındırabilen rasyonel bir bene dayandırarak istencin özerkliğinin her tür ahlâki eylemin önkoşulu olduğunu ileri sürer.
Mutlak özerklik anlayışına göre insan akıllı bir varlık olarak seçimlerinin nedeni kendisi olabildiği için özerk olabilir.
Kant’ın etik felsefesinin önemli bir ögesi olan “iyi istenç”, Kant’a göre, hiç bir sınır olmadan, doğrudan doğruya ve her koşul altında “iyi” olarak kabul edilebilecek olan, salt kendinde değeri olan biricik şeydir. Kant’ın ödeve dayalı etik öğretisinde (deontolojik etik) üç kavram önemlidir ki bunlar; İyi istenç, koşulsuz buyruk (kategorik imperatif) ve özgürlük kavramlarıdır.
Kant “iyi istenç” kavramını geliştirmek için “ödev” kavramına başvurur. Ancak ödevden kaynaklanan bir eylemin kendi başına iyi olabileceğini ve ahlaksal değer taşıyabileceğini savunur. Buna göre iyi istencin ilk belirtisi, eylemin salt ödevden doğmuş olmasıdır. Ödevden doğan bir eylemin ahlaksal değeri o eylemle varılmak istenen amaçta değil, o eylemin kararını verdiren düşüncededir. Eylemin iyi olmasının ölçüsü başardığı sonuç değil, dayandığı ilkedir. Kant’ın ahlaksal buyruk olarak gördüğü “kategorik imperatif” ya da “zorunlu buyruk” kavramı, hiç bir koşula bağlı olmayan buyrukları tanımlar. Eylemi yapmaya sürükleyen herhangi bir eğilim değil de ödev ise, o eylemin ahlaksal değeri vardır ve ahlaksal eylemleri belirleyen, yasa karşısındaki saygı yaşantısıdır. Kant’ın koşulsuz buyruktan çıkardığı genel ilkeler şunlardır:
- Genel bir yasa olmasını isteyebileceğin bir ilkeye göre eylemde bulun.
- İnsanlığı kendinde ve başkalarında hiç bir zaman bir araç olarak değil, hep bir amaç olarak görecek biçimde eylemde bulun.
- Her insanda, insan onuruna saygı göster.
- Özerklik idesine göre eylemde bulun.
Kant, ahlaklılığın ancak özgürlükle birlikte bulunduğu zaman anlamlı olduğunu ve ahlak yasasının özgürlük varsayımı üzerinde temellendirilebileceğini öne sürer. Koşulsuz buyrukların gerçekleşebilmesi için istencin özgür olması gerekir. Bu da özgürlükle olanaklıdır. İnsanın karşısına buyruklarla çıkılabiliyorsa ve eylemleri iyi-kötü olarak yargılanabiliyorsa onun özgür olduğu, rasyonel aklıyla seçimler yapabildiği ve özerklik kapasitesine sahip olduğu varsayılmalıdır. Tersi durumda ise bireyler ahlaki açıdan kararlarından ve bu kararlar doğrultusunda gerçekleştirdikleri eylemlerinden sorumlu tutulamazlar.
Ödevden doğan bir eylemin ahlaksal değeri o eylemle varılmak istenen amaçta değil, o eylemin kararını verdiren düşüncededir.
Özerklik üzerine devam edegelen tartışmalar, bireysel özerkliğin çeşitli boyutlarına odaklanır ki bunlar arasında halen Kantçı etkiyi görebiliriz. Ancak diğer çalışmalar özerkliği ahlâkî eylemde bulunan kişilerin bir psikolojik ve sosyal şartı olarak da anlarlar. Bu anlamda özerklik yetkin bir akılsallık, kendini kontrol edebilme, ilişkili olguların bilgisine sahip olma, özgür olma ve edimde bulunmak için de gerekli kaynaklara sahip olmayı kapsar. Bireysel özerklik açısından, felsefi ve psikolojik çözümlemeye gereksinim vardır. Bireysel özerklik şartı bir yönüyle eyleyenin psikolojik ve fizyolojik kapasitesiyle de ilişkilidir. Bu kapasite zekâ, akıl yürütme, ilişkili yetenek ve bilgi, kendini eleştirme yetisini içerir. Bu özellikler özerk bir birey olmak için zorunlu; ancak, yeterli değildirler; çünkü ahlâkî eyleyenin kapasitesi aynı zamanda dışsal şartlara da bağlıdır. Örneğin, deneyimimiz veya akıl yürütmemiz bazı şartlar veya zamanlarda yeterli değildir. Bu yüzden, özerkliğin ideal şartları, yeterli kaynakları, iyi zamanlamayı, alternatif seçimleri vb. gerektirir. Buna göre özerk bir birey, kendi kapasitesini başarılı bir şekilde araştıran ve kendi değerlerine, kurallarına ve hedeflerine dayanan uzun vadeli yaşam planını kapsayan bağımsız kararları veren kişidir.
Bu bağlamda yeniden soruyoruz: günümüz dünyasında özgür irademiz ile ve özerkliğimizi de kullanarak seçim yapma konusunda ne durumdayız? Yukarıda da tanımlanan şartların hayata geçirildiği özgür seçimleri yapabiliyor muyuz? Bunun için gerekli olan birey/sistem/yönetim şartlarını ve kalitesini hayata geçirmek için hemen şimdi harekete geçmek durumundayız…
İleri okumalar için
- KANT, Immanuel (1999) Pratik Aklın Eleştirisi, çev. İoanna Kuçuradi, Ülker Gökberk, Füsun Akatlı, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara.
- KANT, Immanuel (1995) Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi, çev. İoanna Kuçuradi, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara.