COVID-19 dönemi, birçok yönüyle hastalıklarla dolu bir dönem. Pek çok insan, hem o dönemde hem de sonrasında türlü hastalıklarla yüz yüze geldi. Kimisi bunların sebebini aşılara yorarken kimisi de bu iddialara karşı çıkıyor. Bugün, tüm bu iddiaların doğrusunu, virolog Semih Tareen’e soracağımız sorularla aydınlığa kavuşturmaya çalışacağız.
Semih Tareen
Röportaj: İrem Karabayır
Birçok insan, COVID dönemi sonrasında, pek çok komplikasyondan muzdarip. Bunların büyük çoğunluğu da halk tarafından aşılara yoruluyor. Bunun doğruluğu var mıdır?
Bilimin en güzel tarafı, kimin ne dediğinin değil, yalnızca verilerin önemli olması. Aşıyla ilgili tüm verilerle alakalı ise milyonlarca kişide yapılan doz sonucu, hem klinik çalışmalardan hem acil kullanım onayı sonrası takiplerden edinilen bilgilerle, neyin gerçekten oluşabileceğini neyin ise tamamen palavra olduğunu çok iyi bilebiliyoruz. Elimizde milyonlarca insandan veriler var.
Aşıların amacı, insanların bağışıklığını o mikroba karşı önceden uyarmak ve hazır hâle getirmek. Aynı zamanda aşılar, bunu yaparken kişinin o hastalığı kapma riskini de elmine ediyor. Aşılarla sağlanan bağışıklık, hastalık faktörü ile de kazanılabilir ama hastalık, bağışıklığın karşısında ömür boyu kalıcı akciğer hasarı ve hatta ölüm gibi riskleri de taşımaktadır. Aşıların avantajları, bu riskleri almadan COVID’e karşı kazanılan bağışıklıktır. Dolayısıyla bu avantajlar, herhangi olası risklerden daha fazla. Zaten eğer ki aşıların riskleri faydalarından daha fazla ise aşı onaylanmaz ve kullanıma sunulmaz. Mikrobiyoloji tarihinde, bulaşıcı hastalıklar tarihinde onaylanmayan bir sürü aşı var. Onaylanmıyorlar çünkü onların risk-fayda profilleri kabul edilir değil ancak COVID aşılarının risk-fayda profili kabul edilir durumda. Bunun nedeni ise aşıların COVID kaynaklı riskleri kat kat azaltmasıdır. Mesela COVID miyokardite sebep olabilir. Bahsi geçen aşılar ise bu riski en az 4 kat azaltıyor; ölüm, kalıcı akciğer hastalıkları ve bu hastalığın sebep olabileceği bir sürü riski de aynı şekilde azaltıyor. COVID aşıları, bu sebeple ilk önce acil kullanım onayı aldı ve daha sonrasında tam onayını ve ruhsatını aldı ve milyonlarca hayat kurtardı. Mevzunun doğrusu bu ve bunu ben söylemiyorum, veriler söylüyor. Bahsi geçen veriler, arka arkaya defalarca kez kontrol edildi ve milyonlarca kişide test edildi. Dolayısıyla halkın meydana gelmiş bir şeyi yalnızca aşıya yorması gibi durumlar tamamen mahalle dedikodusundan başka bir şey değil.
COVID aşılarının risk-fayda profili kabul edilir durumda. Bunun nedeni ise aşıların COVID kaynaklı riskleri kat kat azaltmasıdır.
Aşıların zararları olabiliyor mu? Tabii ki olabiliyor. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi aşılar, bağışıklığı tetikliyor ve bazı insanların bağışıklığı tetiklendiği zaman bu tetiklenme daha büyük bir harlamaya sebep olabiliyor. Bu harlama sonucunda insanın kendi bağışıklığı kendisine bir tepki gösterebiliyor. Biz bunu grip aşılarında da görebiliyoruz. Mesela Guillain-Barré sendromu denilen bir nörolojik sendrom var. Grip aşıları nadiren de olsa bu sendroma sebebiyet verebiliyor ve bu durum milyonda yirmi gibi küçük bir oranla COVID aşılarında da görülebilir. Ancak bu oran COVID’in sebep olacağı hastalıklara kıyasla oldukça az.
Gönderinizde aşı sonrası yaş skalasının 12-17’den 16-25’e yükseldiğini yazdınız. Bu artış bir sorun teşkil etmiyor mu ve bu sorun aşı kaynaklı mı?
Bilimsel bulgular, yeni veriler geldikçe güncellenir. Bu durumda da yaş skalası, yeni veriler ışığında 12-17’den 17-25’e güncellenmiş. Zaten bunlar, yeni veriler geldikçe güncellenmeye devam edecek. Yani herhangi bir sorun teşkil etmiyor. Bu risk halihazırda biliniyordu; enfeksiyonlar miyokardite sebep olabiliyor. Enfeksiyonlar bağışıklık sistemine etki ediyor, bu durumda da insanın kendi bağışıklık sistemi kendi organlarına saldırabiliyor. Bunlardan bir tanesinde de bağışıklık sistemi kendi kalp kasına saldırıyor. Biz buna perikardit veya miyokardit diyoruz. Bu uyarılma, bağışıklık sisteminin harlanması ile oluyor. Zaten hatırlayalım; COVID hastalığında da pek çok komplikasyon bağışıklık sisteminin vücudun diğer parçalarına saldırması sebebiyle meydana gelmişti. Yani eğer kişinin bağışıklık sistemi uyarılmaya meyilli ise o kişiler aşıların etkisiyle de benzer durumları yaşayabiliyorlar. Burada aşı doğrudan bir sebep değil. Durumun asıl sebebi bağışıklık sisteminin böyle bir cevap vermesi. Bununla bağlantılı olarak zaten halk arasında dillendirilen ‘’Benim bağışıklığım iyi/kötü.’’ tabiri bilimsel olarak yanlış. Bağışıklık dengede olması gereken bir sistem. Çok fazla güçlü olursa otoimmün hastalıklara, çok fazla zayıf olursa da kanser ya da bulaşıcı hastalıklara sebep olabilir.
Eğer kişinin bağışıklık sistemi uyarılmaya meyilli ise o kişiler aşıların etkisiyle de benzer durumları yaşayabiliyorlar. Burada aşı doğrudan bir sebep değil.
Miyokardit riski, hem COVID-19 enfeksiyonunda hem de aşı sonrası belirli bir seviyede var, anladığım kadarıyla. Bu riskleri karşılaştırabilir misiniz?
Evet, COVID’in kendisi veya diğer birçok viral enfeksiyon, miyokardit gibi otoimmün hastalıklara sebebiyet verebilir. Bununla beraber aşılar, bu riskleri kat kat azaltıyor. Bu, pek çok yayında en az 4 kat olacak şekilde belirtiliyor. Bu aşıların güvenlik profilleri gayet net. Arka arkaya yapılan yayınlar, uygulamalar ve güncellemeler de bunu kanıtlıyor.