AKP iktidara geleli beri, en çok zam gören ve üzerinde en çok spekülasyon yapılan ürünler arasında tekel ürünleri, özellikle alkollü içecekler yer almaktadır. İslamî duyarlılığı ile tanınan bir partinin iktidara geleli beri hem içki fiyatlarına bu denli yüklenmesi hem de son dönemlerde içkiye ilişkin yasaklamaları ister istemez, insanların aklını karıştırıyor.
AKP iktidara geleli beri, en çok zam gören ve üzerinde en çok spekülasyon yapılan ürünler arasında tekel ürünleri, özellikle alkollü içecekler yer almaktadır. İslamî duyarlılığı ile tanınan bir partinin iktidara geleli beri hem içki fiyatlarına bu denli yüklenmesi hem de son dönemlerde içkiye ilişkin yasaklamaları ister istemez, insanların aklını karıştırıyor.
AKP bütçe açığını tekel ürünlerine zam yapmakla aşmayı düşünüyorsa, bu hem misyonuna aykırı hem de oldukça garip bir yöntem; zira İslamcı bir partinin kendi ilkeleriyle çelişerek, ‘müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkışmasına’ benziyor.
AKP bütçe açığını tekel ürünlerine zam yapmakla aşmayı düşünüyorsa, bu hem misyonuna aykırı hem de oldukça garip bir yöntem; zira İslamcı bir partinin kendi ilkeleriyle çelişerek, ‘müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkışmasına’ benziyor. Yok eğer AKP kendi misyonu uyarınca içkinin fiyatlarını artırarak ve içkiye yasaklar koyarak insanları içkiden uzaklaştırmayı ve ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ kapsamınsa üstlendiği ılımlı İslamcı misyonu gereği, zamlarla ve yasaklamalarla içki alamayacak duruma düşürülen vatandaşları bu zaaflarından yaralanarak ılımlı İslama yaklaştırmayı ve popilist politikalar benimsemeyi amaçlıyorsa, yanılıyor.
Neden mi? İşte size birkaç gerekçe:
Birincisi, içki halk deyişiyle, ‘efkar dağıtır’ ve insanları efkarlandıran, olumsuz ekonomik koşullar kalkmadıkça içki içenler iflah olmaz. Bu açıdan AKP’nin ekonomik politikasının halkı içmekten vazgeçireceğini ve onlara mutlu bir yaşam sürme olanağı verebileceğini söylemek hayalin de ötesinde ulaşılmaz bir ütopya gibi görünüyor.
İkincisi, içki içmek, basit bir psikolojik çözümlemeyle ele alındığında, icralık durumlar ve kişiliği parçalayan bin bir türlü dert içinde, yanlış bir yol da olsa, kişiliği korumaya dönük bir tepkidir. Bu yüzden AKP ve ekonomik politikası daha çok içme gerekçesi gibi görünmektedir.
Üçüncüsü, kimi durumlarda, içki bağımlısı olamayanlarda içmek, bir sohbet bahanesidir ve insanların kendilerini dostlarına anlatmanın, onlarla yaşamsal gerçekleri paylaşmanın kaçamak ve eğlenceli bir yoludur.
Dördüncüsü ise, İslam kültür ve düşünce tarihi içki konusunda ılımlı İslamcı AKP’nin sandığının aksine oldukça esnektir. Bu esneklik, Kur’an’ın içkiye dönük tarihsel koşullu tedricilik içeren yargılarına dayanır. Eski ulema, özellikle Şafiî mezhebine mensup ulema, halka dönük yapıtlarında ‘azıda çoğu da haramdır’ deyip, bir toplumsal yarar (maslahat) ilkesi olarak içki konusunda katı görüş beyan ederken, kimi İslam uleması, özellikle Hanefiler ve İslam filozofları, havasa, yani saray çevresi ve seçkinlere, toplumun genel düzenini bozmamak kaydıyla şarap dışındaki içkileri içmeye olur vermiş gözükmektedir.

Nitekim Ebû Hanife, nebiz (üzüm suyu dışında yapılan içecekler) kavramıyla, üzüm suyundan yapılan ve Kur’an’da yasaklanan şarap (hamr) dışındaki içkileri, bilinci kaybetmeden içmek koşuluyla serbest bırakırken, İbn Sînâ, daha serbest bir tutumla, metafizik içerimli yapıtlarını yazarken, kafası bulandığında ve yorulduğunda her defasında şaraptan çare bulduğunu söylemekten çekinmemiştir.
İslam Peygamberinin alkol bağımlısı kimi sahabelerin, özellikle kurmaylarının, kaçamak içki içmelerini görmezden gelmesi de önemli bir esneklik işareti olarak yorumlanmıştır.
Bu esneklikte, İslam Peygamberinin alkol bağımlısı kimi sahabelerin, özellikle kurmaylarının, kaçamak içki içmelerini görmezden gelmesi de önemli bir esneklik işareti olarak yorumlanmıştır. Bu yüzden Emevi, Abbasi ve hatta Osmanlı sarayları içkili ve hatta cariyeli eğlencelerle doludur. O kadar ki, içkiye abd en-nur (insanın ışığı) adını veren mezhepler bile doğmuştur İslam kültüründe. Ancak içki konusunda asıl esneklik yaratan Ebu Hanife ve İbn Sînâ gibi İslam düşünürlerinin tutumundan çok, Kur’an’ın tutumudur.

Her şeyden önce Kur’an’da içki bir cennet nimetidir; onun dünyevi içki gibi baş ağrısı yapmadığı ve insanın bilincini bütünüyle yok etmediği söylense de, (Kur’an’ın Hz. Muhammed’in bireysel ve toplumsal deneyimleriyle ilişkisi düşünüldüğünde, anılan yargılar onun içme deneyimi yaşadığını gösterebilir) içki cennetin başat nimetidir. Öte yandan Kur’an’ın Mekke döneminde ortaya konmuş (nazil olmuş) ayetlerinde ‘hurma ve üzüm suyundan yapılan içecekler övülmektedir’. Rivayetlere ve ayetlerin ortaya konuluş nedeni (nüzul sebebi) olarak aktarılan öğrenilere bakılırsa, önce ‘üzüm ve hurma suyundan yapılan içecekleri öven’ ayetler, ardından ‘içkiliyken namaza yaklaşmayın ayeti’ sonra, ‘şarap, kumar, fal okları… şeytan işi birer pisliktir’ ayeti ortaya konur. Son ayet, toplumsal yarara (maslahata) gönderme yapar ve şarabın (hamr) yasaklığını, ‘şeytan onun aracılığı ile aranıza kin ve düşmanlık sokar’ diyerek meşrulaştırır.

Geleneksel yorum modeli, Mekke döneminde ‘üzüm ve hurma suyundan yapılan içkileri güzel rızık’ olarak sunan ayetle, ‘namaz vakti dışında içmeye’ izin veren ayeti, son ayet olan ‘şarap… şeytan işi bir pisliktir’ ayetine hazırlayan aşamalı (tedrici) bir süreç olduğunu söyler ve son ayet dışında içkiye olur veren diğer ayetlerin yürürlükten kaldırıldığını (nesh) savunur. Bu yoruma göre Araplar içki bağımlısıdır ve Hz. Peygamber bu bağımlılığa aşamalı bir stratejiyle son vermeyi arzulamıştır. Ancak bu yorum, Kur’an ayetleri tümüyle Tanrı’ya bağlandığı için Tanrı’nın bir strateji gütmesi gibi insansal (beşeri) bir olguyu Tanrı’ya yükleme sakıncası yanında, en yalın anlatımını kimi Mu’tezili düşünürlerde ve İbn Sînâ’da bulan bir başka eleştiriye daha maruz kalmıştır. Bu eleştiri, iki olguyu içerir.
İçkiye yönelik ”abd en-nur” ifadesi de buradan ve Hz. Muhammed’in Selman el-Farisi’nin elinden üzüm suyu, yani şarap içtiğini savunan ‘kırklar meclisi’ olayından doğmuştur.
İlki, hiçbir ayetin yürürlükten kaldırılmadığı ve Tanrı sözünün her birinin her dönemde geçerli olduğu, ikincisi ise, geleneksel yorumda dile gelen sürecin tersine döndürülebilirliğidir. Bu yoruma göre, Tanrı önce, Araplar medeniyetin gereklerini henüz tam kavramadıkları ve bu yüzden içki, kavgalara neden olduğu için, içkiyi şeytan işi bir pislik saymış, gelişen süreçte Araplar medenileştikçe sadece namaz kılarken içkiden uzak durmalarını salık vermiş, tam medeni bir durum vaki olunca ve içkili de olsalar namaz kılarken yanlış yapmayacak zihinsel bir olgunluğa erişince, üzüm ve hurma suyundan yapılan içeceklerin Tanrı’nın insanlığa sunduğu en büyük nimet olduğu fikrini beyan etmiştir. İçkiye yönelik ”abd en-nur” ifadesi de buradan ve Hz. Muhammed’in Selman el-Farisi’nin elinden üzüm suyu, yani şarap içtiğini savunan ‘kırklar meclisi’ olayından doğmuştur.

Görüldüğü gibi, içki konusunda İslam kültüründe, Kur’an kaynaklı iki farklı görüş vardır ve ikisi de mantıklıdır ve İslam tarihinde ve İslam toplumlarında belli bir yansıma bulmuştur. İlk yorum, yani gelenekçi yorum, halka; ikinci yorum ise, seçkinlere, kültürlülere özgü sayılmıştır. Esprili bir dille sorulabilir:
AKP kültürlülerden yana mı, yoksa İslam düşünürlerinin ve ılımlı İslam gündeme geldiğinde övgüyle adından söz edilen Gazzâlî’nin avam diyerek küçümsediği halktan yana mı?
Vicdani kanaati İslamcı seçkinci yorumdan yana olan müslümanlar ya da inançsızlığı benimseyip madde bağımlısı olmayan ve içkiyi salt eğlence amacıyla kullanan vatandaşlar, içkiye yüklenen sürekli zamlarla ve yasaklamalarla baskı altına alınmıyor mu?
Bu tartışmamıza bakarak, halkı içki içmeye davet ettiğimiz gibi bir sonuç çıkarılmasın. Madde bağımlılığı her açıdan kötüdür ve tasvip edilemez; yine İnançlar vicdani kanaatlerdir; kimi insanlar inanır, kimisi ise inanmaz. Ancak vicdani kanaati İslamcı seçkinci yorumdan yana olan müslümanlar ya da inançsızlığı benimseyip madde bağımlısı olmayan ve içkiyi salt eğlence amacıyla kullanan vatandaşlar, içkiye yüklenen sürekli zamlarla ve yasaklamalarla baskı altına alınmıyor mu? Yoksa AKP herkesin hükümeti değil mi? Eğer ayrımcılığı dinsel gerekçelerle yapıyorlarsa, yanılıyorlar; çünkü dinin içki konusunda ne dediği de görüldüğü gibi tartışmalıdır; başka bir deyişle yargıları, yorumculara bakılırsa, iki yüzlüdür. Seçkinse yani toplumu rahatsız etmeyen kültürlü bir insansa evet, halksa, yani kendini bilmeyen, bir mürşide gereksinimi olan bir kimseyse, hayır.

Eğer AKP dini değil, sağlık, kamu yararını koruma vb. gibi gerekçeleri dikkate alıyorsa, bunun yolu içkiye sürekli zam yapmak ve yasaklamaktan değil, içki içmeye yönelten soysa-ekonomik koşulları düzeltmekten ve halkı içmeye mahkum eden ekonomi politikalarını uygulamaktan vazgeçmekten ve doğru politikalar benimsemekten geçiyor.
Zamla efkarlanan vatandaş, anlık avuntu gerekçesiyle daha fazla içkiye sarılıyor. Parası yetmeyince ucuz olan sahte içkiye yöneliyor. Ölümü bile göze alıyor.
Zira zamla efkarlanan vatandaş, anlık avuntu gerekçesiyle daha fazla içkiye sarılıyor. Parası yetmeyince ucuz olan sahte içkiye yöneliyor. Ölümü bile göze alıyor. İnsanların sahte içkiye yönelten ve sahte içki yüzünden ölmeleri e neden olan kim? Sistem mi, kişiler mi, iktidar mı?
Bir şeyin fiyatını artırmak ve onu yasaklamak bir alışkanlığı ya da bağımlılığı yok etseydi, uyuşturucunun gramı dünyanın parası olmasına ve kullanmak suç olmasına rağmen kimse uyuşturucu kullanmazdı. Yol yanlış, söylemek istediğimiz bu. Sonra içki AKP’nin sandığı kadar kötü olsa cennet nimeti olur muydu?