Dünya büyük bir ekolojik yıkım sürecinden geçmektedir. Bazı bilim insanlarının “Altıncı Yok Oluş” olarak adlandırdığı bu sürecin temel nedeni insan faaliyetleridir. Son iki yüzyıl boyunca insan nüfusunun durdurulamayan artışı, hızlı sanayileşme, kentsel genişlemeyle birlikte gıda, enerji ile su tüketimin sürekli artması iki büyük küresel sorunu beraberinde getirmiştir: İklim değişikliği ve biyoçeşitlilik krizi.
Tolga Kankılıç
Aksaray üniversitesi, Sabire Yazıcı Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü
Dünya büyük bir ekolojik yıkım sürecinden geçmektedir. Bazı bilim insanlarının “Altıncı Yok Oluş” olarak adlandırdığı bu sürecin temel nedeni insan faaliyetleridir. Son iki yüzyıl boyunca insan nüfusunun durdurulamayan artışı, hızlı sanayileşme, kentsel genişlemeyle birlikte gıda, enerji ile su tüketimin sürekli artması iki büyük küresel sorunu beraberinde getirmiştir: İklim değişikliği ve biyoçeşitlilik krizi [1]. Birbirini besleyen bu iki sorun, gezegenin geleceğini ciddi şekilde tehdit etmektedir. Bu tehlikenin ana etkeni insanın doyumsuzluğu ve doğal alanları işgal etmesidir. Bu durum; ekosistemlerin bozulmasına, habitatların yok olmasına, ormansızlaşmaya, çevre kirliliğine, türlerin kaybına ve toplumsal eşitsizliğin derinleşmesine yol açmaktadır.
Son elli yılda canlı popülasyonlarının % 70 azaldığı bildirilmiş [2] ve yaklaşık 1 milyon türün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtilmiştir [3]. Karasal alanlardaki biyoçeşitlilik yıkımının en büyük nedeni, özellikle tarım ve hayvancılık faaliyetleri amacıyla gerçekleştirilen habitat tahribatı ve alan işgalidir [3,4]. Ayrıca küresel sıcaklıkların artmaya devam etmesi, pek çok bitki ve hayvan türünün yaşam döngüsünü ve yaşam alanını değiştirecek ve bu türleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacaktır [5].Türkiye’de durum pek farklı değildir ve krizin tam etkisi altındadır.
Türkiye’de durum pek farklı değildir ve krizin tam etkisi altındadır.
Anadolu dünya üzerinde tanımlanmış 36 biyoçeşitlilik sıcak noktasından üçünü (Kafkasya, İran – Anadolu ve Akdeniz) aynı anda barındıran eşsiz bir coğrafyadır [6]. Biyoçeşitlilik sıcak noktalarının iki önemli kriteri bulundurması gerekir: yüksek düzeyde endemik tür barındırması ve bu türlerin yaşadığı habitatların yoğun şekilde tehdit altında olması. Anadolu, binlerce yıldır tarım ve yerleşim faaliyetlerinin yoğun şekilde sürdürüldüğü, dünyanın en eski evcilleştirme merkezlerinden biridir. Bu uzun dönemli insan etkisi, kara ve deniz ekosistemlerinin doğal yapısını büyük ölçüde değiştirmiştir [7]. Örneğin, bozkır ve orman bozkır bitki örtüsünün toplam alanı, aşırı otlatma, tarıma açma ve ağaçlandırma gibi habitat tahrip edici faaliyetler nedeniyle eski boyutunun en az %44’ü kadar azalmıştır [8]. Son yirmi yılda, kentleşme, madencilik, turizm, enerji santralleri, barajların yapımı ve artan yol inşaatları habitat kaybını daha da artırmıştır [7,9].
Biyoçeşitlilik sıcak noktalarının iki önemli kriteri bulundurması gerekir: yüksek düzeyde endemik tür barındırması ve bu türlerin yaşadığı habitatların yoğun şekilde tehdit altında olması.
Özellikle mermer ve taş ocakları gibi madencilik faaliyetleri yaban hayatı içi yaşamsal öneme sahip habitatların bozulmasına neden olmaktadır. Akdeniz biyoçeşitlilik sıcak noktasında yer alan Toros Dağları, mermer ocaklarının tehdidi altındadır. Mevcut çalışmalara göre, yeni mermer ocakları açılmasa bile, 2027 yılına kadar Toros Dağları’nın %7,14’ü, 2032 yılına kadar ise %8,25’i tamamen yok olabilir [10]. IUCN tarafından nesli tehlike altında (Endangered) olarak sınıflandırılan Hatay dağ ceylanı (Gazella gazella) benzer sorunlarla karşı karşıyadır. Bu tür, İsrail, Filistin, Ürdün ve Türkiye’nin Hatay ilinin Kırıkhan ilçesinde sınırlı bir alanda dağılış göstermektedir [11].

Son otuz yılda tarım arazilerinin genişlemesi, madencilik faliyetleri, yeni yerleşim alanlarının açılması ve Türkiye-Suriye sınırına inşa edilen duvar gibi insan faaliyetleri, bu popülasyonu dar bir alana sıkıştırarak izole hale getirmiştir. Ayrıca bölgede yaşayan nesli tehlike altında olan tek tür değildir, kurt, sırtlan, sazlık kedisi, oklu kirpi, firavun faresi, yaban domuzu ve porsuk gibi pek çok yaban hayvanı da bölgede yaşamaktadır [12]. 2012 yılından bu yana Hatay Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü ile Hatay Tabiatı Koruma Derneği tarafından yürütülen koruma çalışmaları sayesinde Hatay dağ ceylanı popülasyonu yaklaşık 200 bireyden 1500 bireye ulaşmıştır. Bu başarıda, Hatay Tabiatı Koruma Derneği Başkanı Abdullah Öğünç’ün özverili çabaları özellikle takdire değerdir. 2019 yılında 13.288 hektarlık alan “Hatay Dağ Ceylanı Yaban Hayatı Geliştirme Sahası” ilan edilmiştir. Ancak bölgede planlanan yeni taş ocakları ve madencilik faaliyetleri, bu türün yaşam alanlarını tehdit etmeye devam etmekte ve türün uzun vadeli hayatta kalma şansını ciddi şekilde azaltmaktadır.
Bugün Hatay dağ ceylanı için verilen mücadele, aslında ekolojik yıkıma karşı yürütülen daha büyük bir direniştir. Gerçek koruma, yalnızca türleri değil; onların yaşadığı habitatları, ekosistemleri ve yerel halkın doğayla kurduğu dengeyi savunmakla mümkündür.
Doğal yaşam alanlarının yok edilmesi, kalkınma ve ekonomik kazanç uğruna sürdürülen plansız ve kısa vadeli politikaların doğrudan sonucudur. Bugün Hatay dağ ceylanı için verilen mücadele, aslında ekolojik yıkıma karşı yürütülen daha büyük bir direniştir. Gerçek koruma, yalnızca türleri değil; onların yaşadığı habitatları, ekosistemleri ve yerel halkın doğayla kurduğu dengeyi savunmakla mümkündür. Bu yüzden bilimsel bilgi, yerel iş birliği ve politik kararlılıkla şekillenecek bütüncül bir doğa koruma yaklaşımı, yalnızca doğa için değil, insan için de yaşamsal önemdedir.
Kaynakça
[1] Urban, M. C. (2015). Accelerating Extinction Risk From Climate Change. Science 348: 571–573.
[2] WWF (2022) Living Planet Report 2022 – Building a natüre positive society. Almond, R.E.A., Grooten, M., Juffe Bignoli, D. & Petersen, T. (Eds). WWF, Gland, Switzerland.
[3] IPBES. (2019). Summary for policymakers of the global assessment report on biodiversity and ecosystem services of the intergovernmental science-policy platform on biodiversity and ecosystem services (IPBES Secretariat).
[4] Corlett, R. (2020). Safeguarding our future by protecting biodiversity. Plant Diversity, 42, 221–228.
[5] IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change). (2023). AR6 Synthesis Report: Climate Change 2023
[6] Gür, H. (2022). The Future Impact of Climate and Land-Use Changes on Anatolian Ground Squirrels Under Different Scenarios. Ecological formatics 70:101693.
[7] Şekercioĝlu, Ç. H., S. Anderson, E. Akçay, et al. (2011). Turkey’s Globally Important Biodiversity in Crisis. In Biological Conservation 144: 2752–2769.
[8] Ambarlı D, Zeydanlı US, Balkız Ö, Aslan S, Karaçetin E, Sözen M, et al. (2016) An overview of biodiversity and conservation status of steppes of the Anatolian Biogeographical Region. Biodiversity and Conservation 25: 2491–2519.
[9] Dönmez, A. A., Yerli, S. V., & Pullaiah, T. (2018). Biodiversity in Turkey. Global biodiversity, 2, 397-442.
[10] Albayrak, Tamer, and Tamer Yılmaz. (2024). The Taurus Mountains, the Hotspot of Western Palearctic Biodiversity, Is in Danger: Marble Quarries Affect Wildlife. Diversity 16, no. 5: 267.
[11] Kankılıç T., Özüt D., Gürler Ş., Kence M., Bozkaya F., Kence, A. (2012). Rediscovery of a new mountain gazelle population and clarification of taxonomic status of the genus Gazella in Turkey using mtDNA sequencing. Folia Zool 61(2): 129-137.
[12] Çoğal M., Sözen, M. (2017). The status and distribution of Gazella gazella (Artiodactyla: Mammalia), and other mammals of the Hatay province in southern Turkey. Isr J Ecol Evol 63(2): 44-49.

