Yapılan yeni bir çalışma, taş aletlerini ilk defa yapan ve avcı insan türü olan Homo habilis’in, ekosistem zincirinde hiçbir zaman en üst yırtıcı olmadığını gösteriyor.
Emre Çevik
GazeteBilim Yazı İşleri
İnsanın evrimine baktığımızda iki ayak üzerinde yürüyebilen atalarımız olan Australopithecus türlerinin ağaçlarda yaşadıklarını (yarı ağaçsal) ve çoğunlukla böcekler, meyveler, yapraklar veya kökler yediğini diş izlerinden anlayabiliyoruz. Daha sonrasında “usta insan” olan Homo habilis’e baktığımızda ise ilkel taş aletlerinin yapımı sayesinde avcı rolünde olabileceğini biliyoruz. Fakat gerçekten avcılığa geçiş ise Homo erectus ile başlıyor. Daha gelişmiş taş aletler ve ateşi kontrol edebilme gücüyle beraber Homo erectus’un hem aktif avcı hem de etçil bir diyete sahip olduğu görülüyor.
Yapılan yeni bir çalışmada ise taş aletlerini ilk defa yapan ve avcı insan türü olan Homo habilis’in ekosistem zincirinde hiçbir zaman en üst yırtıcı olmadığını gösteriyor.
Geleneksel görüşe göre avcı insan
Evrimsel antropoloji tarihinde yaygın kabul gören görüşlerden biri şudur: insanın ataları- özellikle Homo türleri- zamanla avcı konumuna geçerek doğada daha güçlü bir konum elde etti. Önceki akrabalarımız Australopithecus gibi türlerin, büyük kediler (leopar, aslan vb.) tarafından avlanabildiği düşünülür. Ama Homo habilis ile bu “avcı” kimliği kesinleşmiş, tür besin zincirinde üst düzeye çıkmış gibi algılanmıştı.
Bu görüş, insanın çevreyle mücadelesini ve adaptasyonunu betimleme açısından çekicidir çünkü: avcı olma, zekâyı, alet kullanımını, sosyal iş bölümünü tetikleyen bir basamak gibi görülüyordu.
Yeni bulgu: Homo habilis leoplarların avı olmuş olabilir!
İspanya’daki Alcala Üniversitesinden araştırmacılar, Tanzanya’daki Olduvai Geçidi’nden çıkarılmış iki Homo habilis bireyine ait fosilleri yeniden inceledi. Özellikle dikkat çekici olan nokta şuydu: Bu fosillerin kemiklerinde hayvan diş izleri (ısırık izleri) vardı! Önceki incelemeler bu izlerin, ölümlerden sonra gelen leşçiler tarafından kemirilme sonucu oluştuğu görüşüne ağırlık veriyordu. Ancak araştırmacılar bu kez farklı bir yöntem benimsediler:
- 1.500 örnekten oluşan etçillerin ısırık izi veri setini topladılar,
- Bu verilerle bir yapay zekâ (YZ) modelini eğittiler,
- YZ modelini fosildeki izleri sınıflandırmak için kullandılar.
YZ’nin çıkardığı sonuç ise bilim insanlarını şaşırttı. Çünkü YZ modeli bu iki Homo habilis bireyinin, %90 olasılıkla leoparlar tarafından avlandığına işaret eden izler taşıdığı sonucuna vardı. Bu sonucu araştırmacılar şöyle yorumluyorlar:
“Söz konusu fosiller, besin piramidinin en üstünde yer aldıklarını düşündüğümüz bu türün hâlâ av konumunda olabileceğini gösteriyor.” Yani Homo habilis, beklenenden çok farklı olarak hâlâ- ya da aslında hâlâ- av kategorisine daha yakın olabilir.
Evrimsel paradigma etrafında yeniden düşünmek
Bu yeni bulgunun evrimsel antropoloji açısından birkaç önemli etkisi olabilir:
- İnsan-av zemininde ayrım belirsizleşiyor:
Homo habilis hem avcı hem av olabilecek geçiş formu olarak algılanabilecektir. İnsan evrimindeki “avcı zirvesi” kavramı yeniden değerlendirilecektir.
- Zamanlamada revizyon gerekebilir:
Eğer Homo habilis hâlâ av konumundaysa, insanımsı (hominin) türlerin etçil konuma geçişinin daha ileri türlerle (örneğin Homo erectus gibi) gerçekleşmiş olması olasılığı artar. Makalede, bu “taht düşüşü”nün ardından yerine gelebilecek adaylardan biri olarak Homo erectus öne çıkarılıyor.
- Savunma-mekanizmaları ve davranışsal evrim:
Eğer bir tür hâlâ büyük kediler tarafından avlanabiliyorsa- dolayısıyla korunma mekanizmaları, mesela grup yaşamı, yerleşim tercihleri, saklanma davranışları- çok daha erken evrimsel süreçlerde aktif olabilir.
- Veri ve yöntem inovasyonu
Özellikle fosil kayıtlarında ısırık izlerini ayırt etmede geleneksel yöntemlerin ötesine geçilmesi; örneğin yapay zekâ destekli sınıflandırmaların kullanılması gibi modern tekniklerin evrimsel çalışmalarla entegrasyonu ilerleyen zamanlar için yapay zekânın son derece önemli rolü olacağını bizlere gösteriyor.
Sınırlamalar & dikkat edilecek hususlar
Her bilimsel bulgu gibi bu keşif de dikkatle yorumlanmalıdır, bunların temel sebepleri:
- Fosil sayısı çok az: Sadece iki birey incelenmiş olmasından dolayı, bu popülasyon düzeyine dair genellemeleri sınırlıdır.
- İzlerin yorumu zor: Diş izleri hem ölüm sonrası hem ölüm öncesi süreçlerle şekillenebilmektedir. İzlerin kesin bir “avlanma sırasında oluşmuş” olduklarının ispatı her zaman net olmamaktadır.
- Evrimsel süreçler kademeli ve karmaşıktır: Bu bulgu, sadece bir köşe taşını hareket ettiriyor. Daha geniş fosil verisi, coğrafi dağılım, çevresel koşullarla ilişkili analizler gibi destekleyici kanıtlar gerekmektedir
Sonuç olarak
Bu yeni çalışma, Homo habilis’in “besin zincirinde tepe” konumuna otomatik geçme fikrine meydan okumaktadır. Belki de insanın evrimsel serüveninde “avcı hâline gelme” süreci, daha geç ve daha sabırlı bir evrimsel süreçtir. Bu keşif, insanın kökenine dair hikâyemizi daha nüanslı, daha çelişkili ama bir o kadar da büyüleyici kılmaktadır.
Unutmamalıyız ki “belki de insanın hikâyesi, “av olmaktan avcı olmaya” değil, “korkudan meraka” giden bir yolculuktur. Ve bu yolculukta Homo habilis’in elindeki taş, bir silah olmaktan öte, göstermiş olduğu bilincin ilk kıvılcımıydı.
Kaynakça
Lovejoy, C. O. (2009). “Reexamining Human Origins in Light of Ardipithecus ramidus.” Science, 326(5949): 74–74e8.
Ward, C. V., Leakey, M. G., & Walker, A. (2001). “Morphology of Australopithecus anamensis from Kanapoi and Allia Bay, Kenya.” American Journal of Physical Anthropology, 114(1): 91–110.
Stern, J. T., & Susman, R. L. (1983). “The locomotor anatomy of Australopithecus afarensis.” American Journal of Physical Anthropology, 60(3): 279–317.
Antón, S. C., Potts, R., & Aiello, L. C. (2014). “Evolution of early Homo: An integrated biological perspective.” Science, 345(6192): 1236828