Bir çok kişiye ürpertici gelen görünümlerinin aksine, biz antropologlar için iskeletlerin sessiz dilleri paha biçilmezdir. İskelet haline gelmiş bireylerin sözle olmasa da kemikleri ile verdikleri bilgiler Antropolojinin yanısıra, başta Tarih ve Arkeoloji olmak üzere birçok bilim dalına da çok önemli katkılar sağlar. Dönemin yaşam koşulları, toplumun sağlık yapısı, beslenme alışkanlıkları, kültür yaşamlarına ilişkin ipuçları, toplumların birbirlerine olan yakınlık dereceleri ve göçler bize iskeletlerin sunduğu son derecede önemli ipuçlarıdır.
Ülkemizdeki ilk Arkeolojik kazılardan çıkarılan iskeletler, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Antropoloji Bölümü’nde koruma altına alınmış ve bilimsel çalışmalar yapılmaya başlamıştır. Atatürk’ün engin genel kültürü ve öngörüsü, kazıların yerli bilim insanlarına yaptırılması gerektiğini ortaya koymuştur. Üstelik buluntuların incelenmesi ve müzelerde koruma altına alınması da Atatürk’ün üzerinde önemle durduğu konulardır. Kazıları kendi parası ile destekleyen Atamız birçok bilim insanına da yurt dışında eğitim olanağı sağlamıştır. Bu kapsamda Antropoloji eğitimini Fransa’da alan ve ülkemizde Antropoloji biliminin kurulmasına ve gelişmesine öncülük eden hocamız, Ordinaryus Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu, iskeletler üzerindeki çalışmaları başlatmıştır.
İskeletler üzerinde yapılan incelemelerde Paleopatolojinin ayrı bir yeri vardır. Eğer kemiğe yansıdıysa, bireylerin geçirdikleri hastalık izleri bireyin ait olduğu toplumun sağlık durumunu anlamamız için son derecede önemlidir. Eski Yunancadaki “paleos” (eski), “pathos” (ağrı-acı) ve “logos” (bilim) kelimelerinden türetilmiş olan paleopatoloji bilimsel olarak ilk kez Eski Mısır mumyalarını inceleyen Sir Marc Armand Ruffer tarafından 1910 yılında tanımlanmıştır. Bu bilim dalı eski toplumlardaki sağlık sorunlarının ortaya çıkarılmasının yanısıra, adli antropoloji araştırmalarında da iskeletleşmiş insan kalıntılarının kimliklendirilebilmesi için çok önemli bilgiler sağlar. Bilindiği gibi adli antropoloji cinayete kurban giden bireylerin iskeletleşmiş cesetleri üzerinde kimlik araştırması yapan bilim dalıdır.
Kemiklerde saptanan patolojik izler içinde son derece heyecan verici olanlar ise hiç kuşkusuz beyin ameliyatları, trepanasyonlardır.
Trepanasyon beyine, beyin zarına ve kan damarlarına zarar vermeden kafatasından parça çıkarılması işlemi olarak tanımlanmıştır ve en eski cerrahi işlem olarak kabul edilmektedir. Bu işlem ilk olarak Ephraim George Squier’in 1865 yılında Cuzco, Peru’da incelediği bir kafatasında keşfedilmiştir.
Trepanasyon uygulamalarına ilişkin ilk yazılı bilgiler Heredot (M.Ö. 484-424) ve Hipokrat (M.Ö. 460-377) tarafından kaleme alınmıştır.
Trepanasyon işlemi sırasında “cerrah” ya tabula eksterna ve hemen altında yer alan diploe’yu çıkartır, bazen durameter ile arasındaki sıkı komşuluk ilişkisinden dolayı bir tehlikenin ortaya çıkabileceği riskini göz önünde bulundurarak, ya da bilmediğimiz bir nedenle tabula internaya dokunmaz ya da tabula eksterna, diploe ve tabula interna olmak üzere her üç katmanı da çıkartır (Not: Kafatası kemiğinin üst tabakası “tabula eksterna”, ortadaki süngerimsi tabaka “diploe”, alt tabakası “tabula interna”, beyni örten zar ise “dura mater” olarak tanımlanır). Kafa delgi ameliyatları, çocuklardan erişkinlere kadar her yaştaki bireylere ve her iki cinsiyete de uygulanmıştır.
Yeryüzünde trepanasyon uygulamalarının çok geniş bir alana yayıldığını görürüz. Afrika, Avrupa, Asya, Kuzey ve Güney Amerika ve Okyanusya’daki çeşitli ülkelerde incelenen iskelet popülasyonlarında çok sayıda örnekleri bulunmuştur.
Trepanasyon uygulamalarına ilişkin ilk yazılı bilgiler Heredot (M.Ö. 484-424) ve Hipokrat (M.Ö. 460-377) tarafından kaleme alınmıştır. Hipokrat Yunanistan’da tıbbi tedavi amacıyla yapılan trepanasyon uygulamalarından bahsetmiştir.
Günümüzde bilinen en eski trepanasyon örnekleri, Epipaleolitik dönemden gelmektedir. Afrika ve Ortadoğu’da bulunan bu ilk örnekler, Epipaleolitiğin küçük, işlenmiş ve çok amaçlı aletlerinin, kafa delgi ameliyatlarının yapılmasına imkân verdiğini göstermektedir.
Trepanasyon işleminde kullanılan metotlar
İskelet popülasyonlarından bilinen beyin ameliyatı uygulamalarında kullanılan yöntemler çok çeşitlidir. Literatürde aşağıda verilen başlıca 4 trepanasyon metodu tanımlanmıştır ve bu metotların hepsi de Anadolu cerrahları tarafından uygulanmıştır.
Kazıma
Keskin bir aletle kemiğin istenilen derinliğine erişilene dek kazınması yöntemidir. Bu yöntemde kontrol etme görece kolay olacağı için duramater’e zarar gelmesi olasılığı oldukça azdır. Anadolu’da özellikle bu iş için kullanılan aleti tanımlayan bir yayın olmamasına karşın, aletlerin cam, metal, taş ve kemikten yapıldığı bilinmektedir. Şimdiye dek bulunan örneklerde bu yöntemin Anadolu’da kullanım oranı % 12,5 oranında olmasına karşın, kazıma tekniği dünyanın çeşitli yerlerinde örneğin Kuzey ve Güney Amerika, Afrika ve Avrupa’dan bilinen iskelet popülasyonlarında en çok tercih edilen tekniktir.


Delme
Keskin bir aletle kafatasında yuvarlak bir delik oluşturulur. Kontrolü yine kolay olan ve başarı oranı yüksek bir yöntemdir. Açılan deliğin dış yüzü daha geniştir.

Kesme
Kafatası üzerine doğrudan kesiler yapılarak geometrik biçimli kemik parçalarının çıkarılmasıdır. Orta derecede riskli bir yöntemdir.



Delme-kesme
Kafatası üzerinde bir daire ya da elips oluşturulacak şekilde yanyana delikler açılır ve delikler arasında kalan kemik parçaları kırılarak ya da kesilerek parça çıkarılır. Bu yöntemde kontrol oldukça zor olduğundan görece riskli bir işlemdir. Nitekim bu metotla yapılmış ameliyatlarda iyileşme bulgularına rastlanma olasılığı azdır.

Uygulama nedenleri
İskelet popülasyonlarında trepanasyonun gerçek nedenlerini hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz açık olmakla birlikte yerlilerde yapılan araştırmalar bazı ipuçları vermektedir: 20. Yüzyılda Afrika ve Polinezya yerlileri üzerinde yapılan araştırmalar kafa delgi ameliyatlarının kafatası travması ya da nörolojik bir hastalığın neden olduğu şiddetli baş ağrılarını sağaltmak için yapıldığını ortaya koymuştur. Bazı iskelet serilerinde rastlanan kafa delgi ameliyatlarının çağdaş uygulamalara paralel olarak travma ya da nörolojik bir hastalık nedeniyle yapıldığına ilişkin izler bulunmuştur. Trepanasyonun yalnız sağaltım amacıyla değil büyüsel tedavi ya da tılsım elde etme gibi amaçlarla da gerçekleştirildiği bilinmektedir,
Cerrahi müdahaleye neden olan sebepler
Tedavi amaçlı
Kafatasına alınan darbeler sonucu oluşan kırıkları, travma sonucu oluşan iltihapları, kafa içi kanaması nedeniyle oluşan kan basıncını ve ağrıları tedavi etmek amacıyla yapılır.
Büyüsel tedavi amaçlı
Bireyin içine yerleştiğine inanılan kötü ruhların vücuttan atılarak, bireyi bu ruhların neden olduğu baş ağrısı, baş dönmesi, sinirlilik, sağırlık, koma, sayıklama, menenjit, epilepsi, zekâ geriliği gibi rahatsızlıklardan kurtarmak amacıyla uygulanır.
Ritüel amaçlı
Bazen toplumdaki inanca ilişkin olarak ritüelistik nedenlerle uygulanır. Ayrıca, bazı toplumlarda ölüm sonrası uygulanan trepanasyonlara da rastlanmaktadır. Cesetten çıkarılan parça muska gibi kullanılmakta ve ölen kişideki imrenilen özelliklere sahip olunması amaçlanmaktadır. Örneğin kuvvet, cesaret vb. gibi. Ayrıca başarılı bir trepanasyon geçirmiş bireyden alınan parça da muska olarak kullanılır.
Bunların yanı sıra yine ölmüş insanlara ait kafatasları üzerinde acemi cerrahların deneyim kazanması amacıyla yapılan trepanasyonlar da vardır.
Anestezi
Bu çok kanlı ve ağrılı işlem sırasında acıyı azaltmak amacıyla çeşitli maddelerden yararlanılmaktadır: Bunlar içinde üzüm şarabı, palmiye şarabı, afyon, koko yaprağı vb. sayılabilir. 1960’lı yıllarda Bolivyalı doktorların lokal bir içecek olan “chicha”yı kullandığı bilinmektedir.
Kullanılan aletler
Trepan (delgi işlemini gerçekleştiren aletlerin genel adı) olarak çakmaktaşı, obsidyen, metal, cam, kemik ve hatta tahtadan aletler üretilmiştir. Düz kesi için bıçak şeklinde bir alet, oluk açma için ucu sivri bir alet, delme ve kesme için ise matkap işlevini gören bir alet kullanılmaktadır. Yaranın kapatılması sırasında karıncaların kıskacından yararlanıldığı rapor edilmektedir.

Anadolu’dan saptanan kafa delgi ameliyatları
Anadolu’daki ilk örnekler Seramiksiz Neolitik Döneme tarihlendirilmektedir. Yerleşik hayata geçilen Seramiksiz Neolitik’ten başlayarak Geç Osmanlı Dönemi’ne kadar uzanan yaklaşık 10 bin yıllık bir zaman sürecinde–şimdiye kadar çalışılan serilerde- 40’ın üzerinde kafa delgi ameliyatı örneğine rastlanmıştır.
Trepanasyon uygulamasında yaygın olarak tek delik açılmıştır. Sadece dört bireyde birden fazla delik saptanmıştır. Anadolu’da şimdiye kadar incelenen örnekler içerisinde trepanasyon geçirmiş herhangi bir çocuk iskeletine rastlanmamıştır.

Göç yolları üzerinde bulunan ve her dönem insanların ilgi odağı olan ülkemizin, cerrahide zengin bir geçmişi var. Yazıya konu olan buluntuların, şimdiye dek arkeolojik alanlardan çıkarılmış ve antropologlar tarafından incelenebilmiş çok küçük bir miktara denk geldiğini düşünürsek, günyüzüne çıkarılmayı bekleyen çok kıymetli bilgilerin olduğunu hatırlayalım ve geleceğin antropologlarına imrenelim.
Anadolu’daki ilk trepanasyon bulgusu, hocamız Ordinaryus Prof. Dr. Muzaffer Süleyman Şenyürek tarafından saptanmıştır. Doktora eğitimini Harvard’da tamamlayan ve çok başarılı bir paleoantropolog olan hocamızın çok genç yaşta bir uçak kazasında vefat etmesi, sadece ülkemiz antropolojisi değil, dünya antropolojisi için de büyük kayıp olmuştur. Özellikle fosil hominoid (insangillerin de dahil olduğu üst aile) ve insan dişleri konusunda dünyaca ünlü bir uzmandı.
Anadolu’da yapılan kafa delgi ameliyatlarına ilişkin bazı veriler
Neolitik Döneme tarihlenen Çayönü, Aşıklı Höyük ve Çatal Höyük trepanasyonları Avrupa’dakilerden çok daha eskidir. Geç Neolitik’te Kurban Höyük ve Erken Kalkolitik’te Kuruçay’da trepanasyon uygulamaları göze çarpar.
Kültepe ve Acemhöyük, Asur Ticaret Kolonileri döneminine ilişkin trepanasyon bulguları verirken, Eskişehir yakınlarındaki Çavlum, Orta Tunç Dönemi’ne aittir. Tunç Çağı’na tarihlenen bir trepanasyon örneğine ise Truva’da rastlanılmıştır.
Demir Çağı trepanasyonları Anadolu’nun doğusundan gelir: Dilkaya, Karagündüz, Yoncatepe, Hakkari ve Van Kalesi, bu döneme ait buluntu veren yerlerdir.
Roma Dönemi ameliyatlarına ilişkin izler ise Orta ve Batı Anadolu’dan elde edilmiştir. Gordion, Perge ve İzmir/Cevizcioğlu Çiftliği bu dönem insanlarına yapılan uygulamaların buluntu yerleridir.
Bu uygulamanın Helenistik Dönem’de de süregeldiğine ilişkin örnek, Muğla – Yatağan’ın Eskihisar Köyü, Stratonikeia Antik Kenti Kazılarından bilinir. Geç Helenistik-Erken Roma Buluntuları veren Samsun Atakum’da, Amisos Nekropolünde de bir örneğine rastlanmıştır.
Roma Dönemi ameliyatlarına ilişkin izler ise Orta ve Batı Anadolu’dan elde edilmiştir. Gordion, Perge ve İzmir/Cevizcioğlu Çiftliği bu dönem insanlarına yapılan uygulamaların buluntu yerleridir. Genellikle oda mezarlardan çıkarılan iskeletler, çoğunlukla tahrip edilmişlerdir. Her dönem mezar soyguncularının ilgi odağı olan oda mezarların, günümüz soyguncularına ulaşamadan önce eski çağlarda yağmalanmış olan birçok örneği vardır.
Kafa delgi ameliyatları Geç Osmanlı Dönemi’nde de uygulanmıştır. Bu döneme ait bilinen üç örnek mevcuttur.
Anadolu’da yaşamış toplumların yaptıkları trepanasyon ameliyatlarında matkapla delme, kazıma, kesme, delme-kesme, olmak üzere trepanasyonun tüm teknikleri kullanılmıştır. Diğer ülkelerde de rastlandığı gibi örneklerin çoğu erkeklere aittir.
Kafatası ameliyatında özellikle belirli bir bölgeye yoğunlaşma yoktur ve kafanın dış yüzündeki alın, duvar, art kafa ve şakak kemiklerinde bu işleme rastlanmaktadır. Başarılı ameliyatların yanı sıra ölümle sonuçlanmış örneklere de rastlanılmaktadır. Ameliyatların çoğu bir travma sonucu oluşan sorunların tedavisi için yapılmıştır. Diğer uygulamalarda olduğu gibi ülkemizde bulunan örneklerde de çoğunlukla tek delik açılmıştır.
Bu noktada, yukarıda anlatılan ve Van Dilkaya’dan ele geçen delme-kesme yöntemiyle ameliyat geçirmiş olan genç bir kadına ait kafatası üzerinde yaptığımız çalışma sırasında, başımızdan geçen ilginç bir olayı anlatmak istiyorum. Bu bireye yapılan trepanasyon işleminde kafatasında yan yana, küçük 13 delik açılmış. Deliklerin arası kesildiğinde oluşan oval parçanın, işlem tamamlandığında tekrar yerine konulduğunu ve bireyin bir süre yaşadığını Dr. Michael Schultz tarafından yapılan histopatolojik inceleme ile anlamıştık. Kafatası kemiklerinde yukarıda da değinildiği gibi dış yüzeyde tabula externa (dış kemik levha), tabula interna (iç kemik levha) ve aralarında da süngerimsi doku (spongiosa) vardır. Eğer birey yaşarsa yeni kemik oluşumu, süngerimsi dokuyu kapatır. Bazen makroskopik olarak görülmese de histolojik incelemede bir miktar yeni kemik oluşumu gözlenebilir. Dünya’da maalesef eski kemikler üzerinde histopatoloji çalışan bilim insanı son derecede az sayıdadır. Bu nedenle çok fazla seçme şansımız olmadığından Alman Tıp Doktoru ve Antropolog Michael Schultz ile iş birliği yaptık. Ameliyat sırasında çıkarılmış olan oval parçayı Dr. Schultz Almanya’da inceletti ve yeni doku oluşumu saptadıklarını söyledi. Buraya kadar her şey gayet olumluydu. Ancak kendisine, bu bulgudan yola çıktığımızda bireyin ne kadar yaşamış olabileceğini sorduğumda, iki-üç yıl ile başlayan öngörüsünü “sıkı bir pazarlıkla” iki-üç aya kadar indirdiğine hayret etmiştim. Unutamayacağım diğer bir konu da Dr. Schultz’un trepanasyonla çıkarılan kısım olduğunu iddia ettiği parçayı bana getirdiğinde, “çok iyi tasarlanmış bir kopya olmasına rağmen” ilk bakışta gerçek olmadığını anlamamdı. Burada Prof. Tim White’ı bir kez daha minnetle anıyorum. Kendisinden gerek Kaliforniya Üniversitesi (Berkeley)’nde Fulbright burslusu olarak bulunduğum sırada, gerekse Etiyopya’daki Middle Awash Projesi çerçevesinde yaptığımız kazılarla ülkemizdeki arazi çalışmalarında edindiğim fosil kalıpları ve küratörlük bilgilerim sayesinde, sahte ve gerçeği kolayca ayırabilmiştim. Michael’e bunun gerçek olmadığını ve aslını vermesi gerektiğini söylediğimde, “Hay Allah, asistanım karıştırmış.” demesine hâlâ kızarım.
Paleopatoloji alanında belli bir üne sahip olan Michael Schultz ile aramızda geçen bu tatsız anıyı, gençlerimize hiç kimseyi gözlerinde büyütmemeleri ve kendilerine, bilgilerine güvenmeyi ilke edinmeleri konusunu vurgulamak amacıyla anlattım.
Bilimle ve sevgiyle kalın.