İç mekân tasarımının insan hayatındaki rolüne dair çok çeşitli bilimsel çalışma vardır. Özellikle psikoloji, nörobilim, ergonomi ve çevre bilimi gibi alanlarda bilimsel dayanaklar oldukça fazladır.
Meral Akçay
İç Mekân Tasarımcısı / Sanat Yönetmeni
İç mekân tasarımının insan hayatındaki rolü oldukça derin ve çok yönlüdür. İç mekân tasarımı, sadece estetik bir kaygıdan ibaret değildir; aynı zamanda insanların fiziksel, duygusal ve zihinsel refahını doğrudan etkileyen bir unsurdur. İyi tasarlanmış bir iç mekân, günlük yaşamı kolaylaştırır. Mobilyaların düzeni, alanın kullanımı ve ergonomik detaylar, insanların evde, işte veya kamusal alanlarda daha rahat ve verimli olmasını sağlar.
Renkler, ışık, dokular ve mekansal düzen, insan psikolojisi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Örneğin, açık renkler ve doğal ışık huzur hissi uyandırırken, dar ve karanlık alanlar stres veya rahatsızlık yaratabilir. Bireylerin veya toplulukların kişiliğini yansıtır. Bir evin tasarımı, sahibinin tarzını ve değerlerini ifade ederken, bir ofis veya okul tasarımı, o mekânın amacını ve kültürünü destekler. Hava kalitesi, aydınlatma ve malzeme seçimi gibi faktörlerle fiziksel sağlığı etkiler. Örneğin, toksik olmayan malzemeler kullanmak veya iyi bir havalandırma sistemi tasarlamak, uzun vadeli sağlık faydaları sağlar.
Mekânların düzeni, insanların birbiriyle nasıl etkileşime geçtiğini belirler. Açık planlı bir oturma odası sohbeti teşvik ederken, bölünmüş alanlar daha fazla mahremiyet sunabilir. İç mekân tasarımı, insanların yaşam kalitesini artıran, ruh hallerini şekillendiren ve günlük deneyimlerini iyileştiren bir sanat ve bilim dalıdır. Mekânlar, yalnızca barınak olmaktan öte, insan hayatının ayrılmaz bir parçasıdır.
İç mekân tasarımının insan hayatındaki rolüne dair çok çeşitli bilimsel çalışma vardır. Özellikle psikoloji, nörobilim, ergonomi ve çevre bilimi gibi alanlarda bilimsel dayanaklar oldukça fazladır. Renklerin beyin aktivitesini ve duygusal tepkileri etkilediğini; 2009’da “Emotion” dergisinde yayınlanan bir çalışmayla, mavi rengin sakinleştirici bir etkiye sahip olduğunu, kırmızının ise dikkat ve uyarılma seviyesini artırdığını ortaya koymuştur. İç mekânlarda mavi tonların yatak odalarında, kırmızı tonların ise çalışma alanlarında tercih edilmesi bu bulgulara dayanır.
Mesela “Journal of Clinical Endocrinology & Metabolism”da 2017’de yayımlanan bir çalışma, gün ışığının melatonin üretimini düzenleyerek uyku kalitesini iyileştirdiğini ve depresyon riskini azalttığını göstermiştir. Ayrıca, yapay ışığın renk sıcaklığı (örneğin, soğuk beyaz vs. sıcak sarı) bilişsel performansı etkilemektedir. Büyük pencereler ve doğru aydınlatma seçimi, bu bilimsel bulgular ışığında iç mekânlarda sıkça uygulanmaktadır.
“Environment and Behavior” dergisinde 2011’de yayınlanan bir araştırma, dağınık veya kalabalık mekânların kortizol (stres hormonu) seviyelerini artırdığını, düzenli ve ferah alanların ise rahatlama sağladığını kanıtlamıştır. Biyofilik tasarım (doğayla bağlantılı mekânlar) üzerine yapılan çalışmalar, bitkilerin ve doğal unsurların kan basıncını düşürdüğünü, kalp atış hızını yavaşlattığını ve konsantrasyonu artırdığını gösteriyor. 1984’te Roger Ulrich’in “Science” dergisinde yayımlanan çalışması, hastane odalarında doğa manzarası gören hastaların daha hızlı iyileştiğini bulmuştur.
Sonuç olarak, iç mekân tasarımının insan hayatındaki rolü, bilimsel kanıtlarla da desteklenen çok boyutlu ve güçlü bir etkidir. Renklerin duygusal durum üzerindeki etkisi, doğal ışığın uyku ve ruh sağlığına katkısı, mekânsal düzenin stres seviyelerini değiştirmesi, biyofilik unsurların fiziksel ve zihinsel iyileşmeyi teşvik etmesi, akustiğin bilişsel performansı etkilemesi ve ergonominin fiziksel sağlığı koruması gibi bulgular, bu alanın tesadüfi olmadığını göstermektedir. İç mekân tasarımı, yalnızca estetik bir tercih değil, aynı zamanda insan refahını doğrudan şekillendiren bir bilim ve sanat kombinasyonudur. Bu nedenle, iyi planlanmış bir mekân hem bireylerin yaşam kalitesini artırır hem de günlük deneyimlerini daha sağlıklı ve mutlu bir hale getirir.